Yeni ve geçici evime taşınalı birkaç hafta olmuştu. Geçen sene İstanbul’da iyi bir mühendislik fakültesi hedeflediysem de onun yerine Balıkesir’de bir üniversiteye puanım yetmiş, gideceğim üniversitenin tıp fakültesi de iyi olmasına rağmen mezuna bırakmayı tercih etmiştim. 1 sene daha çalışmak gözümde büyüyordu ama zaten geçen sene iyi bir sıralamaya girmiştim, bu sene üzerine koyup devam ettirmek kolay olacaktı.
Buraya, İstanbul’a, taşınmamın sebebi ise tamamen amcamın tavsiye ettiği, bir arkadaşının sahibi olduğu nitelikli bir dersane ve şehre alışmaktı. Zaten onun oturduğu lüks bir sitede birlikte kalıyorduk. Amcam; bekar hayatı yaşayan, 30’lu yaşlarının başında rahat ve zengin olmasa da varlıklı bir adamdı. Zaten istediğim üniversiteyi tuttursam bile ilk sene amcamla kalacaktım, babam bir mimardı ve yaşadığımız şehirdeki projelerini bırakıp gidemezdi. Yani en az 1 sene alacaktı İstanbul’a gelmeleri.
Yaz kursuna gidiyordum ve dersane başlamıştı. Bu dersane bilinen bir özel eğitim kurumunun dersanesiydi ve gelenlerin çoğu da benim gibi iyi sonuç çıkaran öğrencilerdi, birkaç zayıf kişi dışında. İlk gün pek heyecanlı bir şey olmamış, devam eden günlerde de birkaç kişiyle arkadaş olmuştum. Ama bunların hiçbiri derin arkadaşlıklar değildi, zaten birbirimizi yeni tanıyorduk.
Metroya binerken rehberlik hocası Ceren’in verdiği çalışma programını tekrar inceliyordum, birine çarpmak üzereyken hızlıca sağ tarafa adım attım ve boş bir yere oturdum. Yazın ders çalışma programımı biraz gevşek tutmuştum, hem benim için de dinlenme fırsatı olmuştu. Yine de eski tempoya dönmek zor değildi.
Siteden içeri girip bizim bloğa adımımı attım ve ana koridoru geçtikten sonra asansöre bindim. Ben tam asansöre binerken uzaktan gelen ayak seslerini duymuştum, yine de gelen her kimse yetişmesini istemediğim için bir şey yapmamış hatta kapı kapama düğmesine basılı tutmuştum. Lakin gelen kişi, genç bir kız silüeti, son anda düğmeye basarak tekrar kapıyı açmıştı. İçeri girdiği zaman kendimden biraz utanıyordum, sadece düğmeye bastığımı fark etmemiş olmasını istedim. Benim yaşlarımda, beyaz tenli, siyah uzun saçları olan, güzel bir yüze sahip bir kızdı bu. Tabi utancımdan etrafa bakarken bunları düşünmeye pek fırsatım olmadı. Lafı açan ise asansörün peşinde koşuşturan kızın kendisi olmuştu. İğneleyici bir tonda konuştu:
“Yalnız kalmayı seviyorsun herhalde. Bir asansörü bile paylaşmayı istemediğine göre.”
O an ilk olarak ne diyeceğimi bilemedim. Kız yönüme dönmüş, hafif sinirli bir ifadeyle bana bakıyordu. Çantamı sırtımdan indirdim ve elime aldım, kıza döndüm konuşmaya isteksiz bir ifadeyle.
“Ne demek istiyorsun? Seni duymadım.”
Yalan söylediğim bariz belli olacak ki kız sırıttı, sonra kat numaralarının yazılı olduğu tuşlara baktı. Sanırım benle aynı kata çıkıyordu çünkü herhangi bir tuşa basmadı. Önüne döndü, üzerine ince bir hırka giymişti ve altında da siyah klasik bir tayt vardı. Saniyelik olarak ona baktıktan sonra önüme döndüm, zaten kısa bir süre sonra gideceğimiz kata çıkmıştık. Kapılar açılır açılmaz kendimi dışarı attım, arkamı döndüğüm zaman o da diğer daireye geçmişti. Evet, amcamın ve doğal olarak benim de komşum olan bu kızla tanışmamız pek hoş şekilde olmamıştı.
Çantamı atıp ellerimi yıkadıktan sonra odama geçtim, amcam henüz işten gelmemişti. Evin misafir odasını bana ayırmıştı; kıyafetlerim, kişisel eşyalarım düzen içinde yerlerindeydi, hatta evdeki masaüstü bilgisayarımı bile kargolayıp buraya getirmiştim. Konu tekrarı yapıp soru çözmeden önce biraz oyun oynamak istemiştim, zaten zamanla programım yoğunlaşacak ve bunların hiçbiri için vaktim kalmayacaktı.
Bir süre strateji oyunu oynayıp krallığımın koalisyona karşı savaşlarını zaferle sonuçlandırdıktan sonra, sıkıldım ve oyunu kaydedip çıktım. Genellikle amcam işten geldikten sonrası eğlenceli olurdu, birlikte film izlerdik, bana kendi gençliğinden konuşur ve tüyolar verir, hatta bazen yürüyüşe ve gezmeye çıkardık. Canım sıkılmışken o an aklıma elbette porno izlemek geldi. Kuytu bir yere gizlediğim peçete ve eve gizli gizli soktuğum kayganlaştırıcıyı çıkardıktan sonra turuncu siteye girdim ve sevdiğim stüdyolardan ve içerik üreticilerinden arama yaptım. Tabiri caizse taş gibi bir kızın birinci şahıs bakış açısında sikildiği bir videoyu açtım. Bu tip videoları seviyordum çünkü izleyici POV’ında çekilmesi sanki videodaki sikici erkeğin ben olduğum hissini veriyordu. Kayganlaştırıcıyı kalkmış sikime sürüp orta tempoda sıvazlamaya başladım, kız çok güzel inliyordu ve pronebone pozisyonunda videoda şahsının bakış açısına sahip olduğumuz adamın kasıkları kızın bacak arasına vurdukça hem çok güzel bir dalgalanmaya sebebiyet veriyor hem de yüksek ses çıkarıyordu. Konsantre olup sikimi sıvazlamaya devam ettim, o an sanki o kızı hınçla siken bendim. Hızlandım, hızlandım ve videonun sonunda hemen masadaki peçeteyi koparıp üzerine attırdım. Boşalma anında ev boş olduğu için rahat rahat inlemiş ve biraz bağırmıştım, hatta bağırarak küfür etmiştim. Komşulardan biri kısık ve boğuk olarak duysa bile zaten amcamın da bu evde neler karıştırdığı belli değildi.
Etrafımı düzenleyip banyoya girdim ve duş aldım. Bugün işlediğimiz kimya konularından soru çözdüm ve tam mola vermiştim ki amcam işten geldi. Yerimden kalkip kapıya yöneldim ve ona hoş geldin dedim, sırıtarak cevap verdi ve kapıyı kapattı.
“Hoş buldum Umutum. Ben yokken neler yaptın aslanım?”
Amcamla birbirimize genellikle gün içinde neler yaptığımızı anlatır, komik bir şey olmuşsa paylaşır ve gülüşürdük. Amcam kafa dengi bir adam olmasının yanında mantıklı ve çok iyi de bir aşçıydı. Keyfine düşkün ve ağzının tadını bilen birisi olduğu için yalnız yaşadığı sürede her türlü yemeği yapmayı öğrenmişti. Bugün de menüde soslu dilim tavuk göğsü vardı.
Aksam yemeğinde konu konu açtı, dayıma asansördeki olayı kendimce komik ve utanç verici bulduğum için sırıtarak anlattığımda biraz ayıp ettiğimi o da belirtti. Tam tahmin ettiğim gibi, o kız komşu kızıymış, adı Leyla’ymış ve annesi Gül Hanımla birlikte yaşıyormuş. Üniversite ikiye geçmiş bu sene, yani benden bir yaş büyükmüş. Her ne kadar Leyla’nın konusunun açılması biraz ilgimi çekmiş olsa da üzerinde pek durmadık ve yemekten sonra da odalarımıza çekilip her zamanki akşam rutinimize devam ettik.
Ertesi gün dersanede sınıfıma gittiğim zaman kapının önünde rehberlikçi Ceren’i gördüm. Bazı öğrencilere verdiği programları kontrol etmek için sınıfa giriyordu; giydiği beyaz kumaş pantolonun içine tam sığmış, fit vücuduna yakışan kalçasına bakmamak neredeyse imkansızdı. Ceren Hoca, 20’li yaşlarının başında; rehberlik ve psikolojik danışmanlık mezunu genç ve güzel birisiydi. Kumral ve düz saçlarını bazen topuz yapar bazen de serbest bırakırdı, serbest bıraktığı zaman sırtına inerdi uzun saçları. Üzerinde ince bir bluz vardı, havalar serinlemiş olsa da hala soğuktu ve ben sırama geçerken öğretmen masasında eğilmiş not alıyordu. Giydiği bluzun dekoltesi derin değildi ama eğildiği zaman bembeyaz göğüsleriyle arz-ı endam etmesine de engel olamıyordu. Ben çantamdan soru bankalarını çıkardım ve sınıfı taradım, arkadaşım Ömer henüz gelmemişti. Tam sırama oturacakken geldiğimi fark eden Ceren, bana seslendi.
“Umutcuğum, bugün seninle görüşmemiz var. Önünde sanırım sadece bir arkadaşın kaldı… Sonra seni alacağım.”
Tamam deyip başımı saklarken olabildiğince açık kahverengi gözlerinin içine bakmaya çalıştım çünkü odağımı azıcık aşağıya indirirsem tekrardan yukarı çıkarmak zor olacaktı. Ceren sınıftan çıktı ve ben de soru bankamı açtım, o arada Ömer ve sınıftan birkaç kişi daha geldi ve kısa bir sohbetten sonra soru çözüm dersine başladık.
...
“Hocam! Hocam yaa, sorum var demiştim amaa…”
Sınıfın en sinir bozucu halkası olan Ayça, matematik hocasına sorusu acil ve kısa olan başka bir öğrenciyi aldığı için sitem ediyordu. Bu sınıf derece sınıfıydı ve Ayça sadece buranın sinir bozucu halkası olmakla kalmıyor aynı zamanda bir nevi en zayıf halkası da sayılıyordu. Sürekli bir şeylere söylenir, havasında olduğu zaman düşük zekalı arkadaş grubuyla takılır; her gün yeni kombinle gelmesine rağmen kombininde değişmeyen tek şey esmer teninin önemli bir kısmını açıkta bırakan crop top’ı, pro taytı ile spor ayakkabıları olurdu. Hoca ona kısa süre beklemesi gerektiğini ve diğer öğrencinin sorusunun kısa olduğunu söyleyince istemeye istemeye kabul etti ve yerine oturdu. Tam onun sinir bozucu tavrı ve konuşmasından kurtuldum derken sırasına oturup sanırım sakız çiğnemeye başladı, cak cak sesler geliyordu. Onun yüzünden uzun bir sayısal mantık sorusunu baştan üç defa okudum, her seferinde konsantre oldum derken çıkardığı sesler sinirimi bozuyordu. Sınıfın içindeki sessizliği önemli ölçüde bozması ve soru çözenleri rahatsız etmesi aptal kaşarın umrumda değildi. Tam arkamı dönüp olabilecek en kibar şekilde orospu gibi ağzını şaplatmamasını söyleyecekken, kapı tıklatıldı ve içeri Ceren girdi. Diğer öğrenci ile görüşmesi bitmişti ve beni çağırıyordu. Kalemimi kitabin arasına bırakıp ayağa kalktım ve onunla birlikte rehberlik odasına girdim.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.