Suriyeli Komşularım

Bu evi bulmak benim için şans diye düşünmüştüm. Normal şartlarda yine şanstı, o sonradan yaşadıklarım olmasa. 
Bizimkiler emekli olduktan sonra eski görev yaptıkları küçük şehirlerden birine taşınalım diye düşünüyorlardı hep. Korona zamanında ilk planladılar, ama bu sene ancak gittiler. Benim çalıştığım iş yerine biraz uzaktı evimiz. Ben de bizimkilerin evini kiraya verir, aynı paraya işe daha yakın bir yer tutarım diye düşündüm. Bizimkilerin evini kiraya vermem çok sürmedi, yine bizimkiler gibi memur bir genç çift geldi yeni evli. Müstakbel kiracılara ısınınca, piyasa koşullarına göre gayet uygun fiyata verdim. Aynı bizimkilerin gençliğindeki gibi, o şehirden, bu şehire vatana millete hizmet etmeye çalışan temiz yüzlü ve iyi niyetli genç bir çift oldukları için, biraz piyasanın altında vermekten gocunmadım. Hatta bir iki emlakçı aradı, niye o fiyata veriyorsun dediler, kötü örnek oluyormuşum. Denyolar, niye düşük fiyata vermek kötü örnek olsun. Sizin fiyatları şişirmeye çalışmanız kötü örnek. Hem o genç memurlar, o parayı kiraya verseler İstanbul’da nasıl geçinecekler. 
Evi kiraya vermiştim de, kendim istediğim evi bulamamıştım daha. Söz vermiş de bulundum. İyi insanlardı, cayamazdım. Aranırken, işe çok yakın bir ev buldum fiyatı da benim kiraya verdiğim evin rakamı civarında. Gittim görmeye, emlakçı çıktı. Ev biraz bakımsızdı. İçindeki kiracılar çıkıyor dedi, eşyaları vardı içinde, öyle çok bir eşya yoktu. Ev, iki oda ve bir salondu. Banyo tuvalet bir aradaydı, bir duşakabini bile yoktu. Mutfak idare ederdi. Odalardan biri yatak odası olarak nispeten büyük, diğeri de çocuk odası olacak şekilde küçüktü. İşe yakın olduğu için, fiyatı da kafamdaki rakamlarda olunca hemen tuttum. Kontratı imzaladık, kaporasını verdim. Bekar kalacağım için, evin içine öyle boya tadilat yapmadan girecektim. Nakliye ile anlaştım. Cumartesi eşyalarımı taşırım diye konuştuk. 
Cuma öğleden sonra, işten çıkışta taşınmadan önce eve son bir kez bakayım diye gittim. Aaa, ne göreyim. İçerideki eşyalar daha alınmamış. Tam emlakçıyı arayacağım, eşyalar daha gitmemiş diye. Bir eşarplı orta yaşlı kadın çıkageldi. “Eşyaları mı almaya geldiniz” diye sordum. Söylediğimi anlamamış gibi yaptı, Arapça bir şeyler söyledi. Onunla anlaşamayacağımızı anlayınca emlakçıyı aradım. Emlakçı, “Onların kontratı yok onları çıkart, hiç bir şey yapamazlar” dedi. Beni kadınla karşı karşıya bıraktı. Kadına bir şeyler anlatsam da, anlıyor mu anlamıyor mu bilmiyorum, bana habire Arapça bir şeyler sayıklıyordu. Karşılıklı böyle birbirini anlamaz bir şekilde birimiz Türkçe, diğerimiz Arapça atışırken, gayet bakımlı ve güzel bir genç kız çıkageldi. Kirpiğindeki rimeliyle maskarasıyla makyajı, o kocaman siyah gözlerini güzel bir şekilde ortaya çıkarmıştı. Saçlarını artık kendisi mi fönledi, kuaföre mi yaptırdı bilmiyorum, güzel bir dalgalı saçı vardı. Kız gelince onu süzdüğüm gibi, o da bu içerideki adam kim der gibi beni süzdü. Sonra anlattım ona da bu evi tuttuğumu, kontrat yaptığımı. Hatta ilk kira ve kontratı verdiğimi söyledim. Neyse ki genç kız anladı söylediklerimi. O da, “Nasıl olur, biz bir yıllık kira peşin vermiştik. Daha altı ay olmadı” dedi. Emlakçıyı hemen arayıp sordum, “Ben bilmiyorum, ben ev sahibi kiraya ver dedi. Kiraladım” dedi çıktı işin içinden. Ev sahibini aradım, o da emlakçıdan az orospu çocuğu değildi. “Aldım işte, git polise şikayet et çıkart onları. Bir şey yapamazlar” dedi. Sonra da sanki olanlar benim vicdanıma kalmış gibi bir şeyler de söyledi. İkisi de aradan çıktılar, beni kadınla kızıyla baş başa bıraktılar yani. Ben de bu fiyata başka ev bulamayacağımı biliyordum. Baştan böyle sorunlu ev olabileceğini tahmin etmeliydim. Normalde bu semt Suriyelilerin pek yaşadığı semt değildi. Belki onları kısa sürede çıkmalarını ikna ederim diye konuşmaya başladım. Kız gayet mantıklı konuşuyordu, annesinin ne söylediğini anlayamıyordum ama o da herhalde bana saydırıyor gibi geliyordu. Kız, altı ay önce babası ve erkek kardeşleriyle burayı tuttuklarını, sonra erkek kardeşleri ve babasının Avrupa’ya geçmek üzere iki ay önce gittiklerini, henüz onlardan haber alamadıklarını filan anlattı. Tevekkeli, ilk tutarken de ev sahibi tutanların Suriyeli olduğunu söylemeden, “İçindekiler iki ay önce gitti, eşyalarını da alacaklar” dediği aklıma geldi sonradan. Kadın ve kız da, ben de mağdurduk. Onlara sordum ne zaman gidebilirsiniz diye. Kız, “Altı aylık daha kiramız içeride ama, sen de mağdur olduğun için durumumuzu toparlayınca gideriz. Zaten gördüğün gibi fazla eşyamız da yok.” dedi. Ben de “O zaman sizin eşyaları yatak odasına toplayalım, ben küçük odada kalırım. Taşınırken götürürsünüz” dedim. Kız minnet duydu, sonra hala vır vır konuşan annesini susturdu. 
Akşam eve gittim, eşyalarımı topladım. Küçük eşyaları toplayıp kolilemek epey sürdü. Sonra sabah nakliyeciler gelecek diye erken kalktım. Bir küçük kamyonete sığdı eşyalarım. Yeni evime yerleştirmek de çok sürmedi, Suriyeli kadın ve kızına söylediğim şekilde onların eşyalarını büyük yatak odasına tıkıştırdık. Onların da çok eşyası olmadığı için yatak odasında az da olsa hareket edecek alanları kaldı. Benim ise küçük odamda, tek kişilik yatağım, gardırobum, laptopumu belki koyarım dediğim küçük masam ve bir de küçük kitaplığım vardı. Kitaplarımın hepsini alamıyordu ama olsun. 
Salonu, banyoyu, tuvaleti ve mutfağı ortak kullanacaktık mecbur. Onların bir çekyatları vardı, yatak odalarına kaldırttım. Benim bir oturma grubum vardı onu salona koydurdum. Onların televizyonu daha küçük olduğu için onu da kaldırttım. Hangi uyduya bakıyordu bilmiyorum, uydu sistemini aynı şekilde bıraktırdım. Çünkü ben normal kanal pek izlemiyordum, Netflix, YouTube filan bakıyordum. Çamaşır makinası, buzdolabı, bulaşık makinası da tabii benimkileri kurdurdum. Onların bir tek eski buzdolapları ve küçük fırınları vardı. 
Eşyaların yerleşmesi ve kurulumu öğleni bulmadı. Kolilerim daha açılmamıştı bile gerçi. Onları da rahat rahat yapardım kendi başıma. Nakliyecilerle birlikte kızla annesine de dışarıdan yemek söyledim. Nakliyeciler varken pek konuşmadık Suriyelilerle. Nakliyeciler de tuhaf bakıyorlardı hem bana, hem onlara. Anlam veremiyorlardı, nasıl bir araya geldiğimizi ve bir arada yaşayacağımızı. Anlatması uzun olduğu için sordukları halde anlatmadım. İşler nasıl gibi klasik muhabbet yaptık. 
Nakliyeciler gittikten sonra ben kolilerimi açıp, yerleşmeye başladım. Kızla annesi de evi temizlediler ben yerleşirken. Bu arada akşamı ettim. Ben farkına varmadan, ara ara dinlenip, ara ara eşyalarımı yerleştirirken onlar da akşam yemeği hazırlamışlar. Aslında yemek kokularından ve koşuşturmalarından anlamıştım. Ben tam bugünlük bu kadar yeter deyip yatağıma uzanmışken, kız çıkageldi yemek hazır diye. Ben doğrulup, “Siz yiyin, ben dışarıdan söylerim ya da çıkarım” desem de ısrar etti. Nihayetinde ev arkadaşlarıydık artık, kabul ettim. 
Yemekleri güzeldi, beklediğime göre. Biraz yağlı ve baharatlı buldum. Onun dışında gayet lezzetli idi. Bizim damak tadımıza yakındı. Biriyle yakınlaşmanın en güzel yanı, ona yemek yedirmek ve ona bir iyilikte bulunmaktır. Bu yemek de bunu sağlamıştı. Öğlen ben onlara nakliyecilerle birlikte yemek ısmarlamış, onlar da bana akşam yemeği yedirmişlerdi. Bu şekilde tanışıp daha da yakınlaşmış olduk. 
Kızın adı Samia imiş, annesi de Faiza. Annesi bu arada konuşmaları anlıyormuş ama düzgün konuşamadığını düşündüğü için pek Türkçe konuşmak istemiyormuş. Kız aslında görünüşünden de tahmin ettiğim gibi, eğitimli biri çıktı. Suriye’de üniversite okurken, pek anlatmak istemediği sebeplerden dolayı Türkiye’ye gelmek zorunda kalmışlar. Önce sınır şehirlerinde, Urfa, Adana filan biraz kalmışlar. Sonra da İstanbul’a gidelim, oradan da Avrupa’nın yolunu tutarız diye hesap etmişler. Tabii bu arada yaşadıklarını önce detaylarını anlatmadı. Kız iyi derecede Fransızca, biraz İngilizce biliyorum dedi. Daha sonra İngilizcesinin benimkinden iyi olduğunu gördüm. Arapça zaten ana diliydi. Türkçe’yi de dile yatkınlığı ile çözmüş. Yine sonra anlatacağı sebeplerden dolayı okuluna Türkiye’de devam edememiş. Her türlü işte çalışmış, en sonunda şimdi bir tekstil firmasında ihracatta çalışıyormuş. Annesi pek konuşmadı, ama onunla ilgili şeyleri kızı anlattı. O da yine başka bir tekstil firmasında çalışıyormuş. 
Yemekte kaynaşınca yemek sonrası, annesi üçümüze de önce kahve ve sonra çay yaparak televizyonun karşısında sohbet ettik. Ben de yaptığım işleri ve buraya taşınma hikayemi anlattım. O da babası ve abilerinin Avrupa’ya kaçak yollarla geçtiklerini, ama başarılı bir şekilde geçip geçmediğini bile bilmediklerini anlattı. Babası ve abileri hakkında konuşurken pek öyle sıcak değildi. Aralarında bir problem olduğu belliydi. Sonra belki öğrenirdim. 
O gece yorgunluktan iyi uyudum. Her hafta sonu olduğu gibi, geç kalktım. Kalktığımda kızla annesi kahvaltıyı hazırlamışlardı bile. Kendi evimde biraz mahcup hissederek oturdum kahvaltı masasına. Faiza, yani annesi, dışarıda neredeyse çarşaflı dolaşacak kadar tutucu iken, evde mutedil bir kıyafetle dolaşıyordu. Pek açık da değildi haliyle. Saima, yani kız ise onun tam tersine daha rahat kıyafetler tercih ediyordu. Öyle seksi denemez ama, geceliğin eteği diz üstündeydi mesela. Geceliğin askısı omzundan sürekli düşüyor, ikide bir onu düzeltiyordu. Pazar kahvaltısı daha sessiz görünüyordu. Ben de biraz müzik açayım dedim. Türkçe pop bir şeyler açtım, onları pek sarmadı. Yine de beraber dinleyip, kahvaltımızı yaptık. Ben sonra, arkadaşlarla buluşmak üzere çıktım. Bu yeni semt, arkadaşlarla buluşmak için iyi bir lokasyondaydı. Evden çıkarken, iyi yapmışım buraya gelerek diye düşündüm. 
Pazar akşamı, arkadaşlarla dışarıda kaynattıktan sonra eve geldim. Saima ile annesi Faiza evde televizyon seyrediyorlardı. Bir Türk dizisi açmışlar, kadın anladığım kadarıyla çoğunu anlasa da bazı yerleri kaçırıyordu, oralarda kızına soruyordu ne oldu diye, kızı da Arapça anlatıyordu annesine. Böyle böyle Türkçeleri gelişirdi. Ben onları orada bırakıp odama çekildim. Bilgisayarımdan bir şeyler baktım ve sonra ertesi gün işe gitmek üzere yattım. 
Sabah onlar benden erken kalkmışlar ve hareketlenmişler. Sırayla banyoya girip çıkıyorlardı. Banyonun kapısının kilidi yoktu. O hengamede ben kadın tuvaletten kalkarken içeriye dalıverdim. Pek öyle dikkati çekecek bir durum yoktu, balık etli kadının tuvaletten doğrulurken yuvarlak çıplak kalçasını uzaktan görmem dışında. Bacak arası kılları güzelce alınmıştı, o yüzden uzaktan pek bir şey seçememiştim. Kadın nedense çığlık atmadı, sadece telaşlandı. Sonra çıkmasını bekledim, çıkarken utanmış görünüyordu. Sonra ben girdim banyoya, dişimi fırçalayıp yüzümü yıkayıncaya kadar onların çıktığını fark etmedim. 
İnternet ve diğer aboneliklerim birkaç gün içinde açıldı. Ondan sonra akşamları en azından Netflix’imi açıp bir şeyler seyredebilecektim. Kız bu durumdan hoşnut olsa da kadın televizyonu ve kumandayı almama bozuldu. Genelde kendi istediklerimi açıyordum ama, kızın da zevki bazı yerlerde bana uyduğu için bazen onun söylediklerini de açtığım oluyordu. Netflix’teki bazı sahnelere ‘Haram, haram!’ diye çıkışıyordu kadın. Halbuki bilen bilir, en fazla soft erotik sahneler oluyordu. Kız da gülümsüyordu. Bazen televizyonun karşısından erken kalkıp odama geçiyordum, ya telefon, ya da bilgisayardan bir şeyler bakmak için. O zaman, hemen televizyonu onlar alıyor ve bakıyordu kendileri bir şeyler. 
Bir kaç gün sonra, akıllı televizyonuma Netflix ve YouTube hesabımı yüklediğim için, orada garip garip öneriler çıkmaya başladı ana ekranıma. Arapça videolar, eski yeni Arap müzikleri ve YouTube’ta Türk dizilerinin Arapça tanıtım özet videoları. Yavaş yavaş Araplaşıyor muyum, diye endişelendim. Bunu farkettiğim akşam biraz dümeni ters tarafa kırmak için, Amerikan R&B, Hip Hop tarzı müzikler açtım. Kadın bozuldu ama kızın çok hoşuna gitti. Ben bir şey açıyorum, kız ona benzer başka bir şeyler açıyordu. Beyonce’tan başlayıp, Rihanna, Lady Gaga derken, Billie Eilish ve Arianna Grande’de bitirdik. Demek ki, Suriyeli de olsa eğitimli olunca, aynı bizim gibi Amerikan müziklerini beğenerek dinliyorlardı. Kadın müzikleri sevmemiş görünüyorsa da pek karışmadı. 
Eve erken geldiğim zamanlar, onlar hep yemek yaptığı için beni de yemeğe çağırıyorlardı. Bu yemeklerin birinde, Saima hikayesini biraz daha detaylı anlattı. Türkiye’ye geldikten sonra, babası ve abileri gibi o da elinden geldiğince bulabildiği işlerde çalışmış. Sonra ailecek karar almışlar, Avrupa’ya gidelim diye. Bunun için İstanbul’a gelmişler. Avrupa’ya kaçak geçiren kişileri bulmuşlar, sonra bunun parasını denkleştirmeye çalışmışlar. Kızın eğitimi iyi olmasına rağmen, pek bunu normal işlere almamışlar. Babası da baskı yapınca sen de çalış diye, ilk seks işçiliği deneyimini kendi başına yapmış, büyük cesaretle. İlk kazandığı parayı görünce, babası ve abileri bunu pazarlamaya başlamışlar. Aslında burada yaşadıklarını detaylı öğrenmek isterdim. Kızı rencide etmemek için pek detaylı soramadım. Geçen zaman içinde bunları anlatacak kadar bana güvendi demek ki. Daha sonra, babası ve abileri kendilerini kurtaracak kadar parayı kazandıktan sonra bunları bırakıp, sonra siz de getirtiriz diyerek gitmişler. Kız da, tırnaklarını kazıyarak çalışmış, bir süre daha erkeklerle yatmış. Sonra annesini alarak, Suriyelilerden de kaçarak eski izini kaybettirmek için bu eski merkezi semtlerden birine taşınmış. Artık biraz maddi durumunu toparlayınca, eğitimine uygun iş bulabilmiş. Yine de hala, onunla aynı işi yapan Türk’ün neredeyse yarı maaşa çalışıyormuş. Annesi ise normal işçi olarak kaçak çalışıyormuş. 
Saima ile televizyon zevklerimizde farklara rağmen, anlaşıyorduk. Annesi açtığımız şeylerde sıkılıyordu, o da bizimle birlikte seyretmesine rağmen. Biraz bu şekilde seyrettikten sonra, Saima’ya istersen odamda bilgisayardan seyredelim, annen de takılsın burada dedim. O da, “Daha iyi olur” deyince odaya geçtik. Odada ne seyredeceğiz diye bir şeyler bakarken, ona YouTube’tan komik diye Cem Yılmaz’ın kısa videolarından bir kaç tanesini izlettim. Bazı esprilerini özellikle Türk olmayanın anlayamayacaklarını, anlamasa da güldü. Recep İvedik’in sahnelerine ise bayıldı. Demek ki, onun esprilerini herkes anlıyordu. O da sonra bilgisayarı dizine alıp, kendince komik bulduğu birkaç video gösterdi. Odada onları seyredip gülüşüyorduk. Bir ara bilgisayarı elden ele birimizden diğerimize verirken, bir elektriklenme oldu. Aynı şeyi de o hissetmiş olmalı ki, kısa bir sessizlikle birbirimize bakarken bulduk kendimizi. Bilgisayarı yere bırakıp ona sarıldım ve öpmeye başladım. Aslında kapı açıktı, annesi de salonda televizyon seyrediyordu. O da umursamamış görünüyordu. Kısa sürede ikimiz de soyunduk ve sevişmeye başladık. Boynunu, memelerini ve hatta göbeğini öpmeme rağmen, ilk sevişmede daha aşağıdaki pürüzsüz amına inmedim. O ise arada bir elini sikime atıp okşuyordu. İkimiz de şehvetliydik. Nedense acele ettim ve onu yatırıp, sikimi elimle tutarak bacak arasına, amına soktum. İçine girerken göz göze geldik. Ya heyecandan, ya da bir süredir seks yapmamanın azgınlığından kısa sürede boşaldım. Bir dakikayı bulmamıştır, içine girmem ve sonrasında boşalmam. Neyse ki, içine boşalmadan çıkarabildim. Saima, bittiğini görünce çok şaşırdı. “Bu kadar mı?” dedi. “Çok heyecanlanmışım, galiba ondan. Bir de epeydir yapmamıştım” diye mahcup bir şekilde gülümsedim. “Ben de epeydir yapmamıştım. Çok büyük beklentim vardı” diye yanıtladı. İyice mahcup olmuştum. Merak ettiğim için, “Ama o işi yapmıştım demiştin” diye fuhuş yaptığı dönemi ima ettim. O da, “Ohooo, neredeyse bir yıl oldu en son yaptığımdan. Gerçi erkeklerden iyi soğumuştum, uzun zamandır. Seninle iyi olur diye düşünmüştüm ama fos çıktın” diye gülümseyerek cevap verdi. Ses tonunda dalga geçmek gibi bir niyeti yoktu. “Merak etme, bir sonraki böyle olmaz” dedim ben de gülerek. Odadan çıkmak üzereyken, “Ya annen görseydi?” diye sordum. “Artık bana karışamaz. Aynı evde başka erkeklerle para için yatarken laf etmeyen kadın, ben isteyerek biriyle beraber olduğumda da karışamaz. Hele babam ve abilerimi, hayatımdam sildim” diye kararlı bir cevap verdi. 
Ertesi gün yine sabah telaşı ve sonrasında yoğun bir çalışma gününden dolayı, önceki geceki olay pek aklıma gelmedi. Akşam eve geldiğimde yine yemek yiyorlardı ve beni de davet ettiler. Bu arada ben, altta kalmamak için yemeklik malzeme alıp buzdolabına bırakıyordum. Daha sonra, onlardan bana sormadan yemek yapıyorlardı. Yemek yerken, televizyondan YouTube hesabımdan bir Arap müziği açılmıştı onu dinliyorlardı. Sordum, Ümmü Gülsüm diye bir kadınınmış. Eski bir video idi. Ben çocukken amcamın dinlediği Arabesk müziklere benziyordu. Ben de arada hala o eski arabesk müzikleri dinlerim, nadiren de olsa. Yalnız bu Ümmü Gülsüm denen kadının şarkıları da bitmiyordu, neredeyse bir saat sürüyordu her şarkısı. Ondan sonraki akşamlarda da, hep yine başka başka Arap şarkıları açıyordu Faiza. Saima’nın açtığı şarkılar bana biraz daha uyuyordu. Ev giderek Arap’laşıyordu. 
Geçen geceki Saima ile beklenmedik seksimizden dolayı, nolur nolmaz diye prezervatif aldım, lazım olabilir diye. Televizyonu onlara kaptırmıştım. Arada bir Saima’yı da ikna edip, Netflix’ten bir şeyler açsam da, Faiza pek bırakmak istemiyordu. Öyle durumlarda ben de Saima’yı odama davet ediyordum, “Annen rahat izlesin” diyerek. Sonra Saima ile “Netflix & Chill” yapıyorduk. İkinci seksimizde, tam “Netflix & Chill” havasında bilgisayarda Netflix’ten bir dizi açıkken yavaştan önce birbirimize dokunarak, sonra da soyunarak sevişmeye başladık. Bu sefer daha dikkatle inceliyordum vücudunu. O da, daha fazla etkindi bu sefer, sadece sikimi sıvazlamıyordu yani. Ben öne atılıp, onu öpme ve hatta daha aşağılara inmeye çalışmama rağmen beni itiyor, “Bu işi bana bırak” tarzı yaklaşıyordu. Sikimi emmesi tam bir sanattı. En son kız arkadaşım bana böyle oral yapamıyordu. Sikimin tamamını ağzına aldığı yetmiyormuş gibi, dişlerine değdirmemeye de dikkat ediyordu. Sikimin başının gırtlağına girip çıktığını hissediyordum. Sikim ıpıslak olmuştu. Bu Arap kızının böyle işbilir sik emici olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bir süre sikimi emdikten sonra, yine bırakmadı bu sefer taşaklarımı emdi. Taşaklarımı emerken de sikimin kamışını sıvazlamaya devam etti. Hatta daha sonra taşaklarımın altını da yaladı. Artık neredeyse patlayacak durumdaydım. Onu bu şekilde sikim ve taşaklarım üzerinde çalışırken izlemek büyük zevk veriyordu. Daha sonra, sikimi tutarak dizlerinin üzerinde bana doğru yaklaştı. İşte o anda durmasını söyledim ve yatağımın başucundaki çekmeceden prezervatif çıkardım. Pek hoşlanmadı ama yine de prezervatifi güzelce ve hızlı bir şekilde ağzıyla kenarını ısırarak çıkardı, sonra sikime bir hamlede taktı. Sonra yavaşça sikimi tutarak kalçasını indirdi ve amına yerleştirdi. Bu kız işi biliyordu. Sıcak ve ıslak amına güzelce girdi. O anda elimi memelerine atabildim. Memeleri orta boyutta ve diri idi. Meme uçları sertleşmiş, koyu pembe, hatta açık kahverengi tonunda meme uçlarını daha açık tonda meme ucu aurası tamamlıyordu. Meme ucu aurası çok büyük değildi. Memelerini avuçlarken, arada bir meme uçlarını parmak uçlarımla sıkıyordum. Saima üstümde gidip gelme işini de iyi yapıyordu. Arada bir kalçasını dairesel hareketle indirip kaldırıyor, böylece sikim amının duvarlarını gerdirerek girip çıkıyordu. O arada sanırım boşaldı, pek belli etmemesine rağmen boşaldığını tahmin ettim. Çünkü tutmaya çalıştığı çığlıklarını bir ara kaçırdı. Hala diz üstünde üstümde gidip gelmeye devam ediyordu. Bu sefer erken boşalmamama şaşırdı. Uzun süre diz üstünde gidip gelmekten yorulmuştu. Yorgunluğunu hissetmeye başlamıştım, çünkü artık aynı hızda gidip gelmiyordu üstümde. Nitekim, “Artık gelmiyor musun?” diye sordu nihayet bana. “Geçen seferki erken gelmemi telafi ediyorum” dedim. Gülümsedi, bir şey demeden gidip gelmeye devam etti. Değişmek istedim, “Hayır, bu sefer benim kontrolümdesin” diye kabul etmedi. Ben de sıkıldığım için, artık biraz da zorlayarak boşaldım. Bu seferki boşalmam biraz sesli oldu. Sesli boşalmam hoşuna gitti, bana gülümsedi. Yavaşça kendini çektikten sonra sikimden prezervatifi de kendi çıkardı. Prezervatifi yere attıktan sonra, tek kişilik yatakta üzerime yattı. 
Bu arada bilgisayarımda dizi oynamaya devam ediyordu, hatta bir sonraki bölüme geçmişti bile. Artık dizi pek ilgilendirmiyor gibiydi. Tekrar başa sarar, yine izlerdik. Sohbet etmeye başladık. “Bu seferki çok güzeldi” dedi. “Farkettim” dedim, gülümseyerek. “Farkettin mi, nasıl yani?” dedi şaşırarak. “Bir an çığlık attın istemeden” dedim. Utandı. “Sen, hiç de öyle fos değilmişsin” diye beni övdü. “Düzenli seks olmayınca daha kötü oluyorum” diye itiraf ettim. “Evet, benim de epey olmuştu. Belki de benden kaynaklandı” dedi o da. Fuhuş yaptığı dönemleri çok merak ettiğim için, o konuda sohbet açmak için sordum: “O kadar erkek içinde en iyisi de ben değilimdir herhalde”. O da, “O işi profesyonel olarak yapınca, önceliğin farklı oluyor. Duygu ve tutku olmuyor, sadece karşındakini kandırmaya çalışıyorsun” diye cevap verdi. Biraz açmasını istedim, “Nasıl yani?”. O da, “Erkekler çok aciz yaratıklar. Seks için, özellikle azdıkları zaman kabul ettiremeyeceğin şey yok. Zaman içinde bunu kullanmayı öğrendim. Zaten bana para ödeyerek geliyorlardı. Ben de paralarının karşılığını verdim. Gerçekten zevk alıp almadığımla ilgilenmiyorlardı zaten. Yine de zevk alıyormuş gibi yapınca çok hoşlarına gidiyordu” dedi. Şaşırdım, “Nasıl yani, şimdi de mi zevk alıyormuş gibi yaptın?” diye sordum. “Öyle yapsam büyük ihtimalle anlamazdın, ama bu sefer zevk aldım” diye utanarak gülümsedi. Gururlandım tabii bu sözüne. Merakım bitmiyordu, o fuhuşta çalıştığı dönemle ilgili. “Çok garip istekleri olan olmuştur” dedim. “Olmaz mı, zaten normal erkek niye para vererek bir kadınla beraber olmaya çalışsın ki” diyecek oldu. “Düzenli bir ilişki için vakti veya ortamı olmayan erkekler de olabilir. Veya çok çekingen olan erkekler” diye savundum. “Evet haklısın, öyleleri de vardı.” diye kabul etti. “Peki ne tür garip istekleri oldu” diye sordum. Pek yanıtlamak istemedi, özellikle çok absürt olanları, “Biliyorsun erkekler anal sever” diye geçiştirdi. Ben de merakla, “Sen de yapmışsındır” diye sordum. Önce cevap vermek istemedi, malum tabu bir konu ve yapanlar aşağılanmış olarak görülüyor. Ondan cevap gelmeyince, “Aman ne olacak, o kadar da büyütülecek bir şey değil” diye yorumladım. Ancak ondan sonra, “İlk başlarda pek istemedim. Hatta bunun üstüne çok para teklif etmeye başladı erkekler. Dedim ya, azgınken ne yaptıklarının farkında olmuyorlar. Bir kaçından sonra, ben bunu paraya döndüreyim dedim ve iyi para isteyip kabul ettim” diye anlattı. “O zaman çok yapmışsındır” diye meraklı soruma, “Herkesi ve her zaman kabul etmedim tabii ki” diye yanıtladı. Bilinçli bir orospuluk yaptığı belliydi. Bununla yaptığım sekse pek güvenilmezdi. Ama iyi seks yapıyordu. Sohbet hep onun fuhuş yaptığı dönem üzerinde dönünce sıkıldı ve haklı olarak rahatsız oldu. Sonra kalkıp giyindi. Odadan çıkarken, “Son bölümü yarın yaramazlık yapmadan tekrar izleyelim” diye gülümsedi. 
Faiza, kızıyla yakınlaştığımın farkındaydı ve bundan rahatsızlığı daha çok kıskançlık seviyesinde gibiydi. Daha çok onu salonda bırakıp gitmemizden rahatsız oluyor gibiydi. Her akşam bir şeyler seyrederken odaya geçişimizde, “Siz de izleyin benimle beraber. Yatarken geçersiniz odanıza” gibi bir şeyler söylüyordu. Saima ise utanıyordu bu şekilde konuşmasından, inkar da edemiyordu. Zaman içinde Faiza’nın benimle de yakınlaşmaya çalıştığı dikkatimi çekmeye başlamıştı. Artık Türkçe bazı şeyler de söylüyordu. Bazen Türkçe-Arapça karıştırıyordu ama olsun. Benim Türkçe söylediklerimin çoğunu, bazen yanlış anlasa da, anlıyordu. 
Bir gün ortak banyomuzda tuvalete girecektim. Kapı kilidini yaptırmayı hep ihmal ettik. Saima, arada bir olduğu gibi akşam bir müşterisini patronuyla birlikte yemeğe götürmüştü. O yüzden Faiza ile evde yalnızdık. Ben onu televizyon seyrediyor diye dalarak banyoya girdim. Faiza duş alıyormuş. Bizim banyoda duşakabin de olmadığı için karşımda çırılçıplak ve apaçık bir şekilde duş alırken gördüm. İçeri hızla bir adım attığım için, biraz içeride kalakaldım. Ne yapacağıma karar vermem bir iki saniye sürdü. O da saçını şampuanladığı için gözü kapalıydı. Gördüğüm manzara güzeldi, balık etli kadın elleri köpüklü saçlarında, yuvarlak kalçası ve dolgun memeleri vardı. Meme uçlarının etrafındaki aura o kadar büyüktü ki, neredeyse bir küçük meme daha yapardı. Bacak arasındaki kılları, bir iki haftalık gibiydi. Bir önceki sefer tuvaletten kalkarken gördüğüme göre biraz uzamıştı belli. O bir iki saniyelik duraklamadan sonra kapıyı çekip çıktım. Sanırım gözünü tam o an açtığı için, ben olduğumu anlasa da beni görmemişti. Çıktıktan sonra tepkisine baktım, olay olmamış gibi davranıyordu. 
Hafta sonu, Cumartesi ve Pazar günleri merkezi bir semtte olduğum için arkadaşlarla buluşuyordum hep. Benim için kolaylık oluyordu, evden çıkmam ve arkadaşlarla buluşmam bittikten sonra eve dönmem hep hızlı oluyordu. Eve geliş saatlerim hep değişken oluyordu. Bir öğleden sonra, arkadaşla buluşmam erken bitmişti. Eve her zamanki gibi, evde biri olsa da anahtarımı açarak girdim. Salona doğru adımımı atar atmaz, Saima’nın annesi Faiza’nın bacaklarına ve bacak arasına ağda yaparken gördüm. Faiza hemen telaş oldu ve geri geri elleri ve ayakları üzerinde çekildi. Aslında eski yerinde Saima önünü kapatıyordu, geri çekilince amının yarısının ağdalandığını gördüm. Saima güldü, Faiza ise çığlık attı. Ben “Siz işinize bakın” deyim gülümseyerek odama çekildim. 
Saima ile bir sonraki seksimizde, onun da ağda yaptırdığını gördüm. İç dudaklı ve içten dışa klitorisine doğru büyüyen am dudaklarını emerek güzelce yaladım ve oral seks yaptım ona. Am dudakları ve çevresi, normal buğday tenli vücuduna göre daha koyuydu. Ona ağda sonraki seferde uzun uzun oral yapmam hoşuna gitmişti. Buna karşılık, o da ilk defa ona anal yapmama izin verdi. O benden daha tecrübeli olduğu için sekste genelde o yönlendiriyordu. Hatta zaman zaman beni manipüle ettiğinden şüpheleniyordum. Olsun yaptığım seks, üstelik düzenli olması hoşuma gidiyordu.  
Düzenli seks güzeldi ama evin düzeni tam da onların istediği gibi olmaya başlamıştı. Ben ne zaman kendi düzenim, istediğim müzikleri dinlemek istesem, ne zaman televizyonda istediğim şeyleri açmak istesem, öncelikle Saima, sonra da Faiza tarafından manipüle ediliyordum. Saima artık apaçık, odaya gidelim deyip annesine bırakıyordu salonu ve televizyonu. Faiza da, Saima’nın geç geldiği akşamlarda bana kur yapmaya başlamıştı. Hatta bir keresinde kendimi tutamayıp, onunla birlikte olmuştum. Tutkusuz, düpedüz bir seksti. Tabii farklı bir kadınla yapmanın zevki vardı. Çok düz ve sıkıldığım için kısa süren bir seksti. Artık onu siktikten sonra, istediği kanalı açmasına izin verdim. Ben yine odama çekildim. 
Bir süre sonra kullanıldığımı düşünmeye başladım. Evde yemeklerden, temizliğe ve eşya düzenine onların istediği şekilde yapılıyordu. Onlar var diye, eve arkadaşlarımı getirmiyordum. Onlar da gerçi, diğer Suriyelilerden kendilerini soyutladıkları için kimseyi getirmiyorlardı. Bundan rahatsız olduğumu göstermeye çalışsam da, hatta bazen sevmediğim şeyleri açıkça söylesem de pek etkilenmiyorlardı. 
Saima artık daha sık, müşterileriyle patronunu akşam yemeğine götürmeye başladı. Patronu ona tam istediği olmasa da, iyi bir zam da yapmıştı. Artık taşınırlar diye düşünmeye başlamıştım. 
Yine Saima’nın gelmediği bir akşam, ben de dışarıda yemek yiyip gelmiştim. Geldiğimde yine televizyonda Arap videolarından biri açıktı. Moralim bozuldu. Kanepeye Faiza’nın yanına oturdum. Aldım kumandayı Neşet Ertaş’tan başlayıp, Aşık Veysel, oradan Aşık Mahsuni Şerif türküleri, oradan da tekrar Neşet Ertaş açtım. İlk başlarda bozulduğunu belli etse de, Faiza bir şey demedi. En son tekrar Neşet Ertaş açınca, o bozuk ve az Türkçe’siyle “Bok gibi” diye yorumda bulununca sinirim tepeme çıktı. “Sensin bok gibi” dedim. Ensesinden tuttum, onu odasına doğru götürdüm. “Bok nereden çıkıyor biliyor musun?” dedim. “Senden ve senin gibilerden” deyip, onu yatağına yüzükoyun attıktan sonra eteğini kaldırdım. “Bokun nereden çıktığını göstereceğim sana” dedim ve külodunu sert bir şekilde çıkardım. Kadın çığlık atıyordu ama onu sertçe bastırdığım için pek hareket edemiyordu. Onu bastırırken, sikimi çıkardım ve göt deliğine doğru getirdim. “İşte senin gibi boklar buradan çıkıyor” deyip sikimi bastırarak göt deliğine sokmaya çalıştım. Zorlayarak nihayet götüne girdim. Çığlık atmasına aldırmadan götünü sikmeye başladım. Hiç o kadar dar bir göt görmemiştim. “Sen kimsin, Türklere ve Neşet Ertaş’a laf söylersin” diyerek götünü siktim. Boşaldığımda bütün sinirim geçmişti. Toparlanıp salona geçtim. İnadına türküler dinledim Saima gelinceye kadar. Saima geldiğinde annesinin yüzünün düşmesinden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Saima benimle konuşmadı. Daha sonra onlar aralarında ne konuştular bilmiyorum. 
Onlarla o günden sonra zorunlu haller dışında konuşmadım. Saima zorla bir gülümseme ile taşınacaklarını söylediğinde bile, yüzüm nötr olarak gülümsemeden başımı salladım. Artık onların gitme zamanı gelmişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir