Deyip elimi ensesine atıp narince çektim ve dudaklarına yapıştım; karşılık verecek mi vermeyecek mi diye içim içimi yiyordu.
1 saniye sonra dudağındaki gerginlik geçmiş, elini enseme atmış, birden eli narince boğazıma götürüp hafifçe sıkıp beni itti, dudakları ısırıp:
Y: Şimdi olmaz, bekle; annen yukarıda, sen şimdi odana git, normalde ne yapıyorsan onu yap, sakın dikkat çekme,
Yukarı annemin yanına gidip yengemin onu çağırdığını söyleyip buradaki işleri benim yapabileceğimi söyledim. Annem ise “Çok bir şey kalmadı” deyip yengemin yanına gitti. Ben de kalan kıyafetleri katlayıp odayı da elektrikli süpürge ile çektirip bilgisayarın başına geçtim, ama beynim kendini yiyip bitiriyordu; durduramıyordum. Ne bir oyun oynayabiliyor, ne de başka bir işlem yapabiliyordum. Acaba yengem doğru mu söylüyordu, annemin haberi gerçekten yok muydu, var mıydı bilemezdim. Aşağıya inip dinlemeye çalışsam hem fark edilebilirdi, bu da yengem tarafından bana karşı bir soğuma olabilirdi, ben ve o tatlı amını benden saklayabilirdi ve bu riske girilemezdi benim açımdan. O günü ful PC başında geçirdim; sadece teyzemi uğurlayıp saat 7-8 gibi PC başından kalkıp 1-2 saat telefona bakıp yatıp uyudum, zaten yarın okul vardı, saat 6:30 gibi yine ablamın çığlığı ile uyandım.
S: Ya, niye bu kadar erken saatte kaldırıyordu, sana ne?
Bu çığlıklar dün ve ondan önceki günde vardı ama ben derin uykuda olduğum için hissetmemiştim bile; ama bu sefer üstümdeki bütün yorgunluğu attığım için artık dakik ve hassas uykuma geri döndüm ve bu benim için çok kötüydü. Sesler eşliğinde ayaklandım ve kapıyı açıp dışarı çıktım ama kavgaları hala sürüyordu.
S: Sana mı soracağım ne zaman kalkacağımı?
K: Bak kardeşim, biraz erken yatsan hiç sorun yaşamayacaksın.
S: Ya, sana mı soracağım kaçta yatıp kaçta kalkacağımı?
K: Bana soracaksın, bu senin yararına.
S: Sen böyle kendini babamın yerine koyup bizi baskıladığında kendinden bir bok olacağını düşünüyorsun; ya şunu unutma, senin gibi taklitçi bir salağın bir bok olma ihtimali yok.
Abim bu laf üzerine baya afallamıştı, bana bakıp:
K: Hepiniz uyandığınıza göre ben gideyim.
Çok kalın olmayan, ne yazlık ne de kışlık bir mont giyip çıktı.
Ablam ise koridordan bana bakıp:
S: Şimdi mi yapalım kahvaltıyı, yoksa normal saatimizde mi?
Ablam benim yokluğumda dille gelmişti; günde bir iki cümle bile kurmayan kız bu kadar boş bir soru bile sormuştu, bu beni çok şaşırttı.
B: Nasıl istersen.
S: Benim karnım aç ama.
B: İyi, hadi hazırlayalım.
Deyip mutfağa geçiyordum ki:
S: Bu halde mi hazırlayacaksın yemeği?
B: Ne var ki?
S: Ne demek ne var ki? Üstünü değiştirmeyecek misin?
B: Yoo, ben normalde de üstümü değiştirmiyorum ki.
S: Iyyyy, midemi bulandırdın, sus.
B: Ne var, hala anlamamış değilim.
S: Ya oğlum, sen salak mısın? Ne demek anlamadım, tüm gecenin teri pisliği üstüne siniyor.
B: Elim, yüzümü yıkıyorum ya, yetmez mi?
S: Yetmez tabii, git hemen üstünü değiştir.
Sabah sabah tartışmaya girmek istemiyordum, tamam deyip geçip gitmeliydim, bu mevzuyu uzatmamalıydım.
B: Sen değiştirmeyecek misin?
S: Yoo, değiştireceğim.
B: Sen de iç çamaşırla yatıyorsun, nerden bileceğim değiştirdiğini?
S: Gel, değiştirirken bak istersen.
B: Oha, saçmalama istersen.
S: Gel o zaman birlikte değiştirelim.
B: İyice saçmalamaya başladın.
S: Eeee, o zaman beni o gün niye dikizledin, merakın yoksa?
Dona kalmıştım, ne diyeceğimi şaşırmıştım.
B: A…
Bana bakarak kaşlarını çatıp:
B: GİR LA ODANA!
Arkamı dönüp odanın kapısını açıp girdim, ablam da arkamdan girdi. Ben kendi dolabımın önüne geçip ablama bakıyordum ne yapacak diye. O da kendi dolabının önüne geçip üstündeki kısa t-shirt’ü çıkardı. Sarkmamış memeleri yandan çok iyi gözüküyor, uçları yukarı doğru bakıyordu; sikim bu kadar gergin bir ortamda bile kalkmıştı, korkutuyordu beni, elim ayağıma dolanmış idi. Derken ablam bana dönüp:
S: SOYUNSANA! (vurgulayarak) Ne bekliyorsun?
B: Şey…
S: Ne?
B: (kafamı eğerek) Özür dilerim, tamamı lütfen, bana bu işkenceyi yapmayı bırak.
S: Ne işkencesi? O gün sen beni dikizlemedin mi, bugün de ben seni izleyeceğim.
B: Abla, lütfen…
S: Nasıl hissettiriyormuş?
B: Kötü.
S: O zaman bana niye yaptın?
B: Özür diledim ya.
S: Her şey bir özürle bitmiyor. ŞİMDİ SOYUN, YOKSA ANNEME NE BOK YEDİĞİNİ SÖYLERİM, REZİL OLURSUN.
Yapacak bir şey yoktu, el mecbur yapacaktım.
Boxer’ımı indirip kalkmış sikimi ablama göstermek durumunda kalmış idim. Ablamın yüzüne baktığımda şaşkın şaşkın bakıyordu, ağzı açık kalmıştı; 1-2 saniye böyle devam ettikten sonra benim ona baktığımı fark etti ve kendini topladı, ama bu şaşırmış hali mikro mimiklerinden anlaşılıyor idi. Kalkmış sikimle dolabı açıp boxer aldım, tam giyecekken:
S: DUR LAN!
B: Ne oldu?
S: Atletini de çıkar.
B: OFFF…
S: Hadi, hadi.
Üstümdeki atletimi de çıkartıp boxer’ın yanına yatağın üstüne fırlattım, artık üstümde hiçbir şey kalmamış idi. Onun üstünde ise sadece kıp kısa bir şort vardı.
Boxer’ımı alıp giyecek iken:
S: Ne sabırsız şeysin; annenin karnında 9 nasıl bekledin?
Tam bunu derken dolabın içindeki rafı biraz kurcaladı, sonra elini şortuna atıp hafifçe indirmeye başladı. Ne yapacak idi, gözüm iki elinin orada ona bakıyor idi. Birden elini şortundan çekip dolaba attı ve telefonunu çıkarıp benim fotoğrafımı çekti. Hızlıca adım atıp telefonu elinden almaya çalışırken:
S: WhatsApp’tan 2. telefonuma kayıt olundu bile, hiçbir şey yapamazsın artık, benim kölemsin.
B: He, sen öyle san, ben vücudumdan çekinmem, senin gibi takıntılı mıyım kızım ben?
S: Ahahahah, sen benim onu düşündüğümü mü sandın? Eğer benim istediğim şeyleri yapmaz isen bu
fotoğrafları abine gösterir ve senin teşhir sapığı olduğunu söyler, kendini bana teşhir ettiğini söylerim ve bu fotoğrafları gösteririm, o da senin sikini kaç parçaya keser tahmin et.
B: Tamam, istediğini aldın. Ne istiyorsun benden?
S: Bundan sonra benim kölemsin, ne istersem yapacaksın, beni de bundan sonra yormayacaksın. Şimdi üstüne bir şeyler giy.
Yapacak bir şey yoktu, ne dediyse uyacaktım. Ne beklerken ne olmuştuk ama yapacak bir şey de yoktu. Üstüme hızlıca boxer ve atlet giydim. Ablama baktığımda ise yatağıma üstünde sadece külot olacak şekilde yatağın tam ortasına oturuyordu. Atletimi giydikten sonra:
S: Lan…
B: Efendim, abla?
B: (parmağı ile) Şuradan t-shirt’ü getir.
Gösterdiği t-shirt sabah giydiği siyah kısa t-shirt’tü, yani iyi hazırlanmış bir kolpaya düşmüş idik.
T-shirt’ü elime aldım ve yanına gidip uzattım.
Ellerini havaya kaldırdı ve:
S: Giydir.
B: Oha, abla…
S: Giydir dedim.
T-shirt’ü güzelce giydirdim.
S: Şimdi git kahvaltıyı hazırla.
Mutfağa inip kahvaltı sofrasını hazırladım, ama içimde de hafif bir hoşnutluk yok diyemezdim; sanki bu içimdeki köle fantezisini tetiklemişti, hem de ablam gibi güzel bir kadına köle olmam benim içimi bir garip etmişti. Bunları düşünerek hızlıca sofrayı kurdum ve ablamı çağırdım. Ablam sofraya geldiğimde masa başındaki sandalyelere baktı ve 1 tane olduğunu gördü, “İyi yerini bildiğin iyi olmuş” deyip tek olan sandalyeye oturdu. Ben de gidip yan odadan sandalye getirecektim ki, tam kapıdan çıkacaktım:
S: Nereye?
B: Sandalye getirmeye.
S: Ulan it, sen benle denk misin ki aynı masada yiyeceğiz? Sen benden sonra yiyeceksin.
B: Ya ama…
S: Çok konuşma, şimdi tekrar SOYUN!!!!
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.