Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

admin@yetiskinhikayeleri.net

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

Pasajda 10

Pazartesi okul çıkışı eve geldim ama çoklukla olduğu gibi anahtarımı unuttuğumu fark ettim. Her zaman olduğu gibi kapıyı annem açtı ama hiç olmadığı gibi beni bir yabancıyı buyur eder gibi karşıladı. Kuantum belirsizliğini davet etmek gibi olmasın ama uzayda bir kayma yaşandığını hissediyorum.

Evde desperate housewives site cemaati ile toplanmışlar. Gerçi annem dahil üç kişiler. Sayıca cemaat sayılırlar mı bilemiyorum. Dinciye sormam gerek. Ama dinci denilince kızıyor. Kendisi Din Kültürü Öğretmeniymiş. 

Neyse, cemaat üyeleri bana merakla ve sanki gizli bir gündemleri varmış gibi şüpheli bakan gözlerle, hoşgeldin dediler. Konuştukları saçma sapan ama derin konu neyse artık ona geri döndüler. 

Annemin ellerini yıka talimatını onu gıcık etmek adına banyo yerine mutfakta icra ettim ve birazdan servis edeceği kuru poğaça ve tatlı kurabiyeler üzerinde tadım işlemine başladım. 

Feride teyze gurubun en yaşlı üyesi, en çok bilmişidir ve dolayısıyla en çok konuşanı. Yine aldı sazı eline… Meğer, konuştukları saçmasapan ama derin konu, benmişim!

“Berk bu aralar baya boy attı. Gözler de fel fecir okuyor… Bu yaşlar tehlikeli, hele seninki gibi meraklı oğlanlar için. Gözünü üstünden ayırma ve boş bırakma sakın… Bir şeylerle meşgul et hep. Spora yazdır, dersaneye gönder. Yorulsun başka şeyler düşünecek vakti de hâli de kalmasın… Ben Ferit’imi öyle büyüttüm. Bak, maşallah mühendis oldu, çoluğa çocuğa karıştı bile. Torun seviyoruz şimdi, ektiğimiz tohumlar sayesinde.”

“Hiç sorma Feride bu oğlanla başımız dertte… Küçükken melek gibi çocuktu. Zıvanadan çıktı iyicene, babasına bile karşı geliyor artık. Hafta sonumuz, çok muhâtaralı geçti…”

Abi… Ne sikim salak konuşmalar bunlar. Orta dünya da mı yaşıyorlar? Urduca mı konuşuyorlar? Tohum ekip, torun sahibi olmalar… Fel fecir ne lan? Zıvana, muhâtara… AmK? Başarı grafiği yükselen bir sözelci olduğum halde ben bile anlamıyorum ne dediklerini. 

Mutfakta olduğumu ve onları duyacağımı bile bile mi böyle konuşuyorlar acaba? Belki de ünlü yönetmen annemin, hem senaryosunu yazıp hem oynadığı bir filmini izliyoruzdur yine. Bu aralar çok üretken. Bu garip kelimelerle, bana subliminal mesajlar vererek beynimi mi yıkamaya çalışıyorlar? Annem temizlik hastasıdır zaten, neden olmasın?

Yok küçükken melek gibiymişim de şimdi babama karşı geliyormuşum… Ne zaman karşı geldim lan ben babama. İt gibi korkuyorum heriften… Herif de iti gibi dövüyor beni zaten… Sikerim böyle olayların amını… Yanlış anlaşılma olmasın, kastım olaylar… İçerdeki teyzeler ve annem değil…

Bari ayrıntılara da dalıp babamın yaptıklarını… Hele de skinny kotumdan bahsedip neden dövdüğünü anlatmaya başlamasa… İnsan kendi oğlunu da ifşalamaz değil mi? Ama bu filmci, yönetmen tayfasına hiç güven olmaz. Sanat sanat içindir deyip, sikim bir Oscar ödülü uğruna öz çocuklarını bile iki paralık ederler el âleme…

Muhâtara ne demek diye gogılladım…Tehlikeli, korku ve endişe verici, demekmiş. Ünlü yönetmen annem kusura bakmasınlar ama… Benim muhâtara filan hiç sikimde bile değil. Babamı başrol yapıp terör filmleri çekiyor, beni de filmlerinde dayak yiyen dublör rollerinde oynatıyor!!! Pışık diyorum sana, ünlü yönetmen hanım… Duyuyor musun?

Ölürüm yürüdüğüm onurlu yolumdan dönmem. Dönme olurum ama yine de mücadelemden dönmem… Hakkatten, ben kız külotu filan da giydiğime göre… Dönme sayılır mıyım acaba? Yoksa şeyi de kestirip yerine kuku mu yaptırmak gerekiyor onun için?

Olaylar nasıl gelişirse gelişsin… Dayak da yesem veya diğer bir şeyi de yesem… Zaman geçip giderken bir şekilde… Yediğim sopanın acısı geçiyor… Ama cumartesi yediğim o diğer şeyin tadı damağımda hâlâ. Unutamıyorum, çok özledim, yine istiyorum! Aklıma geldikçe elim ayağım titriyor… Anlayın, o derece yani…

¨¨¨

Pazartesi başlayan okul haftası, yine her zaman ki gibi gayet verimli ve özverili geçti. Sınav dönemiydi ve benim notlarım hep geometrik olarak artıyordu. Öğretmenlerin gözde öğrencisi olmuştum artık. Bir kaç yıl daha böyle devam edersem üniversite sınavında okulumuza bir gurur yaşatacağımı söylüyorlar. Ben de onlara, 

“Her şey sizin eseriniz hocam” diyorum. 

Herkesi mutlu etmeye uğraşmak, milli sporum oldu artık. Bir babamı mutlu edemiyorum… Halbusiki genç kızların giyimine kuşamına o kadar da karışmamak lâzım bence… Gerçekten neyin sayesinde başarılardan başarıya koştuğumu bilse sevgili öğretmenlerim… 

Neyse, bunu söyleyince bugünün cuma olduğu ve Ersin’den hiç haber çıkmadığını, yine hüzünlenerek anımsadım. En son ayrılırken, mesaj atıcam bekle, dediği için… Ben de bir şey yazamıyorum. İşte böyle de, erkeğinin sözünden çıkmayan uslu ve uysal bir aşığım…

Bu arada, alış verişlerini dolarla yapan Ahmet abi mesaj atmaya devam ediyordu. Belki de iletilerine 100 $ fotosu iliştiriyordur, bilemiyorum. Çünkü açmadan siliyordum hepsini… Sonunda sıkıldım engelledim onu da…

Şimdi yarın, yani cumartesi günü yarım gün çalışıcak Ersin… Acaba iş çıkışı beni arayacak mı? Çok özledim onu, kokusunu, incecik parmaklarını, dolgun dudaklarını, zayıf vücudunu ve şişman sikini:) Yani aslında, her şeyini…

¨¨¨¨

Cumartesi öğlen oldu aramadı… Ama artık dayanamadım… Mesaj attım,

“Ersin, iyi misin? Merak ettim.” 

Saat 3’e kadar cevap yazmadı. Bütün hafta okul – ev – eşek gibi ders çalış… Başka bir şey yapmadım. Basket maçına da gidemiyoruz, emir büyük yerlerden. Hem Ersin izin vermiyor. Hem annem bırakmıyor… Hafta sonu da evde oturursam çıldırıcam. Üstelik, fenerin maçını seyretmeye gitmezse, babam da evde olucak ve bana sardırıcak:(

Artık dayak yemek istemediğimi söylemiş miydim? En iyisi bahçeye inmek. Neyse ki sitenin bahçesi çok büyük ve yeşillik. Basket sahaları da var. Belki orda izleyecek birilerini de bulabilirim. Ya da ıssız bir köşeye gidip, müzik dinlerim.

“Ben bahçeye iniyorum” dedim anneme*.* Sanki banka soymaya gidiyorum, dedim sinirlendi… 

“Artık sadece okul, ev. Hafta sonu gezmek yasak. Bir yere gidemezsin, baban ceza koydu.” 

Ben de babama bi tane koyacam artık ama haa!.. Delirtiyor beni, korkumdan ona bir şey yapamamak… Zaten gücüm de yetmez ya… Esir miyim lan ben!!! İnşallah fener bu sene de şampiyon olamaz da, üzüntüsünden kurdeşen döker geçen yıl olduğu gibi, merhametsiz herif…

“Anne zaten bütün hafta, dediğin gibi okul – ev yaptım, eşşek gibi de çalıştım. Bırak azcık hava alıyım yaa!! Lütfen…” Biraz düşündü ve,

“Bahçeden çıkmak yok. En önemlisi bundan sonra aradığımda telefonunu açmazsan, telefonunu alıcam elinden, ona göre!!!” diyerek nihai kararını açıkladı…

Bahçeye indim. Bu arada anneme sordum, babam kotumu çöpe atmış. Çuval gibi eski kotlarımı artık sevmediğimden, eşofman altı giydim ben de. Ahmet abinin verdiği 100 dolar duruyor hâlâ. Yeni bir kot mu alsam acaba? Bunu da görürse eğer, yeni bir yaratıcılık yapar mı acaba? Belki bu sefer, kotu direk götüme sokar… Bilemiyorum, öngörülemez bir insan babam…

Kışın dondurucu soğuk havası beni kendime getirdi. Mesajıma da Ersin’den cevap geldi sonunda. 

“İyi değilim, nerdesin sen?” omg… Hemen cevap yazdım,

“N’oldu bir şey mi oldu? Hemen cevap yaz n’olur!!! Kudurtma meraktan.” O da hemen yazdı, 

“Nerdesin dedim!!!” Durup dururken bir de fırça yedik. Ben de hemen yazdım, 

“Evdeyim, yani sitenin bahçesindeyim.” Biraz sonra müjde mesajı geldi. Mesih geliyor…

“İşten yeni çıktım, bekle geliyorum!” 

Benim ömrüm beklemekle geçti aslanım. Sen gel yeter ki. Altımdaki eşofman, babamın beğenisini kazanamayan hatta nefret objesi haline gelen skinny kotumun yanında pek rekabetçi değil. Aşkıma bu halde görünmek istemezdim, ama yapacak bir şey yok. Gidip çöpten, götümü ve bacaklarımı güzel gösteren kotumu arayacak hâlim yok.

Bizim sitenin girişine gittim beklemeye başladım. On dakika sonra geldi. Koşarak yanına gittim, kaskı çıkarır çıkarmaz, sarılıp boynuna soktum burnumu, çektim kokusunu içime. 

“Gidecek miyiz?” dedim. 

“Zamanım az, konuşalım biraz.” 

Neler oluyor acaba? Motoru güvenlikten geçirip içeri park ettik, gözden uzak ağaçların altında güzel bir banka oturduk. Etrafta kimsenin olmadığından emin olup, dudağına kısa bir öpücük kondurayım dedim, yapıştı bana… Uzunca yiyiştik. Elimi alıp sikine götürdü. Oha! Yarağı yine keser sapı gibi olmuş ya! Tehlikenin farkında mısınız? Hemen çektim dudağımı da titreyen elimi de… 

“Kaldırmışın yine” dedim gülümseyerek ve tabii ağzımın suyu akarak:) 

“Seni görünce kalkıyor” dedi, gayet ciddi. Bu ereksiyon konusu onun için ciddi bir mesele demek ki…

“Ne oldu, Ersin? Neden mesajında, iyi değilim, yazdın.” 

Saçlarını geri attı, bana baktı dikkatlice. Böyle derin bakınca bana, sanki beni sikiyormuş gibi karnım karıncalandı…

“Geçen hafta seninle evdeyken babam bi sürü aramış, görmemişiz ya telefonu. Merak etmiş, dükkânda da değilim biliyor. Eve gitmiş, yani Moda’daki eve. Neyse ki, tam biz çıktıktan sonra… Yatağın halini görmüş. Eve kız attığımı anlamış. Almanya’da başım belaya bir kız yüzünden girmişti. Gerçi benim kabahatim yoktu… Kavgayı da ben çıkarmamıştım. Siktiğim bir kızın erkek arkadaşı varmış, ben bilmiyordum. Almanya gibi bir yerde koca herif namus meselesi yaptı olayı. Lise öğrencisi olduğum için, okula gitmiş yalan yanlış şeyler uydurmuş hakkımda… Suçlu durumuna düştüm nerdeyse. Babam, şimdi yine bu işlere bulaşırım diye korkuyor. O nedenle salmıyor. Bu gün de saat 3’de ancak bıraktırdı ustaya beni. Moda’daki evin anahtarını da aldı. Telefonu da her aradığımda açacaksın, nerdesin görüntülü bakacağım diyor… Böyle işte, anlayacağın boku yemiş durumdayım.”

“Ben de eve geciktiğim için aynı durumdayım aşkım. Ne yapacağız? Yanıyorum ben sensizlikten” dedim alt dudağımı uzatıp üst dudağımı büzüp, ona bakarak. Elini sikine götürüp tuttu, 

“Ben de yanıyorum gördüğün gibi, ama yapacak bir şey yok. Bir yer bulup kaçamak yapalım desem, durmadan arıyor babam, görüntülü bir de… Bir süre bekleyeceğiz. Belki ortalık durulur… Evin anahtarını geri alırım ya da annemdekini isterim filan, bir yol buluruz yani. Ama beklememiz gerek.”

Sarıldık birbirimize, ama çok uzatmamak gerek, bazen babam da buralarda dolanıyor. Ateşimizi onun almasını istemeyiz sonuçta. 

“Gitmem gerek” dedi. Nerdeyse ağlayacağım. 

“Bu kadar çabuk mu?” 

“Evet, eve gidiyim. Babamı biraz hoş tutarsam belki yumuşatırım yasaklarını. Bu arada ben yazmadan bana mesaj atma. Babam bakıyor telefona ara sıra, bi de sana sardırmasın.” dedi. Yine bastı gitti. Hep gidiyor amınakoyum… Ben de eve döndüm…

Hafta sonu beraber bir şeyler yaparız, sonra da hayvanlar gibi sikişiriz diye nasıl da hayaller kuruyordum… Hepsi yalan oldu… Benim için şu an, hayat bile yalan… Hafta sonu hep evde ve hiç odamdan çıkmadan, yaşamaya çalıştım. 31 çekmenin de bir anlamı kalmadığı için artık patlama noktasındayım…

¨¨¨

Yine bir hafta başı. Pazartesi yeni okul haftasına, bir değişiklikle başladık. Çok ihtiyacımız vardı ya… Özünde devrimci bir bireyim ama değişikliklere de bir o kadar karşıyım… Neyse olan şu; sınıfa yeni biri gelmiş. 

Birinci dönemin bitmesine bir ay kala ne alâka, bilemedim. Bir de yeni çocuğu müdür getirdi, bu da bir değişik. Bizle tanıştırdı filan, yetmez gibi bana bakmaya başladı… Bu güne kadar hiç göz göze gelmemiştik böyle…

Ben sınıfta geçen yıldan beri Emine’yle yan yana oturuyordum. Kendisi şişman bir kız. Ben de malum işte zayıf, küçük şeyli biriyim. Çirkin veya şişman kızlarla, güçsüz veya küçük aletli erkeklerin, kaderi fark etmeden aynı çizgide birleşirmiş. İkimiz de kendimizi, silik eleman, olarak tanımladığımızdan sanırım, fazla konuşmadan kendi hukukumuzca geçinip gidiyorduk…

Müdürün bana bakmasının nedeni belli oldu. Emine’yi benim yanımdan kaldırdı, başka yere nakletti. Yeni gelen elemanı, yani Fırat’ı benim yanıma oturttu. Müdürün bizzat bir öğrenciyle ilgilenmesi kimin nerde oturacağına karar vermesi biraz garip oldu… Bizim okulda hocalar hiç kimseyle böyle yakından ilgilenmez… Fırat’ın ayrıcalığı ne acaba? Ya da Fırat’ın farkı? Bu çok şiirsel oldu…

“Berk oğlum, senin derslerin iyi, efendi çocuksun da… Okula ve derslere uyum sağlaması için yeni arkadaşına her konuda yardımcı olucaksın.”

Her konuda yardımcı olucaksın, derken…Ne kastediyor acaba? Neyse, emriniz olur paşam… Müdürün beni tanıdığını bile bilmiyordum. Hele efendi çocuk olduğumu, hiç bilmiyordum. Tanınır olmak benim için yeni… Silik elemandan, sikik elemana doğru evrilirken, tanınır eleman da olduk birden bire. 

Notlarımın yükselmesi sebep bunlara hep. Bu kadar göz önünde olmak ve bu yeni eleman… Benim için muhâtaralı hadiselere yol açmaz umarım… Bu karmaşık konuda, ünü sınırlarımızı aşan yönetmen anneme danışsam mı acaba? Filmlerin sonunu iyi bilir o…

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler