Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

admin@yetiskinhikayeleri.net

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

NTC – Yeni bir hayat – 11 Kitap

Çok güldüğümüz, çok eğlendiğimiz, çok içtiğimiz bir gece oluyordu. Bir şişe göbek rakısını bitirmiştik.

C: “İkinciye geçiyoruz o zaman. Daha saat yarım bile olmadı. Dolaptan alıp geliyorum.”

T: “Aşkım ben de meyve tabağını tazeliyeyim sen seversin. (Bana hitaben) Bebeğim sen hiç kalkma geliyoruz şimdi.”

N: “Tamam kuzum.”

Birbirlerine çok yakışıyorlardı doğrusu, imrenerek izledim yan yana aralarında şakalaşarak mutfağa doğru yürümelerini. Salondan çıktıklarında, bulunduğumuz odayı incelemeye başlamıştım. Tavan aydınlatmalarını kapatmış, lambaderlerden yayılan yumuşak sarı ışıklar ile aydınlatmıştık salonu. Bu loş ışık altında salonun büyüklüğü karşısında şaşkınlığa düştüm. Yemek için oturduğumuz masa salonun içinde olmasına rağmen oturma grubundan ayrı bir ortam yaratmışlardı. Müstakil bir ev olduğu için her odadan bahçeye erişim vardı. Bahçeye doğru açılan kapı hafif aralıktı. İçtiğim onca rakıdan dolayı yanaklarıma hücum eden kanın verdiği yanma hissine çok iyi gelen tatlı bir esinti geliyordu kapıdan. Önce kapıdan dışarıyı izlemek niyeti ile yerimden kalktım ancak gözüm kapının yanındaki büyük kitaplığa takıldı. Kitaplığa doğru seyirttim. Sıra ile inceleyerek benim hediye ettiğim bir kaçını bulabilmeyi umuyordum.

Bir doğum gününde Tuğçe’ye hediye ettiğim “Ağaçların gizli yaşamı” isimli bir kitabın kapının yanında bulunduğunu gördüm. Sevinçle kitabı aldım, ilk sayfasında yazdığım notu sevinçle okudum

“Bir ağaç gibi salacaksın köklerini dünyaya, çoğalacaksın”.

Elimde olmaksızın o günü, o zaman ki gençliğimizi, güzelliğimiz, çılgınlıklarımızı, hayallerimizi hatırladım. Geçmiş güzel hatıraların sıcak kollarına bıraktım kendimi. Sonra hızlıca mutfağa doğru yöneldim

N: “Bu kitabı hatırl…”

Cümlemi tamamlayamadan soluğum kesilmiş ve donup kalmıştım.

Tuğçe’nin küçücük tangası ayak bileklerinde, her iki ayağı da yerde ve bitişik, belini hafif çukurlaştırmış durumda, Can’ın boğazındaki eli çenesinden kafasını hem geriye doğru çekiyor hem de yukarı bakmasını sağlıyor. Aldığı zevk ile olacak ağzı açık sessiz bir çığlıkla derin derin soluyor… Can’ın bej rengi pantolunu yine ayak bileklerine inmiş, Tuğçe’nin arkada birleştirdiği dirseklerini bir kolu ile dolamış, sağ avucu ile boğazını sıkar gibi kavramış boynunu yalıyor, öpüyordu. Boyunun Tuğçe’ye göre uzun olmasından kaynaklanan boy farkını ortadan kaldırmak için dizleri kırık bir biçimde alttan yukarıya doğru her ittirmesinde Tuğçe’nin ayaklarını yerden kesecek bir kuvvetle Tuğçe’yi sikiyordu.

Odanın kapısında beni duymaları ile birlikte Can, Tuğçe’nin içinden çıkmış arkasını bana dönerek ayak bileklerinden topladığı pantolonunu yukarı çekmeye çalışıyordu. Bu kısacık anda az evvel şahit olduğum zor pozisyonda bu kadar rahat sikişebilmelerini çok net açıklayacak şekilde Can’ın sikini görebildim. Domalmamış neredeyse ayaklarının üzerinde dik bir biçimde duran bir kadını bu pozisyonda sikebilmek zor iş olsa gerek. Ölçü birimleri ile aram pek iyi değildir ama bahse girmem gerekse 20 cm’den uzun olduğuna yatırırdım bütün paramı. Loş ışık kısa bir süre Tuğçe’nin am suyu ile ıslanmış sikinde parıldamıştı ve bir fotoğraf gibi çakılmıştı zihnime. Düzgün şekilli ve uzun olduğu kadar kalın da bir siki vardı Can’ın. Arkasını dönüp pantolonunu toplarken biçimli kalçalarını da görme fırsatını yakalamıştım. Çok güzel yuvarlak bir götü vardı.

Tuğçe ise bacakları hafif hafif titrerken benim mutfağa girmiş olmama hiç aldırış etmeden masanın üzerine domalmış bir pozisyonda bırakmıştı kendini. Panik ya da utanma gibi bir duygunun emaresi yoktu. O kadar ki toplanmaya yeltenmemişti bile. Neden sonra yavaşça ve bana bakarak doğruldu. Sol memesi elbisenin dışındaydı elbisesini düzeltti. Beline toplanmış etek kalçalarını örtecek döküldü üzerinden. Ayak bileklerindeki tangasını ise çekmedi. Sadece ayaklarını ondan kurtararak tangayı yerde bıraktı.

C: “Nurdan’cım kusura bakma tedbirsiz davrandık” diye kekelerken fermuarını çekip yüzünü bana dönmüştü. Penisi halen kalkık ve tüm haşmeti ile pantolonundan belli oluyordu.

T: “Aman canım yabancımız değil ya. kusura bakacak ne var”

Ben de uygunsuz bir duruma neden olduğum için bir taraftan çok utanıyor diğer taraftan ise bacaklarımın arasında kayganlaşmama neden olacak kadar bariz bir ıslaklığın ve içtiğim rakıların bana verdiği yetkiye dayanarak cesaretimi topluyordum. Bu sırada Tuğçe’den aldığım ilave cesaretle ve olayın garipliğini biraz hafifletmek için işi şakaya vurarak:

N: “Ayol tabii ki ne kusuru siz benim kusuruma bakmayın. Zevkinizi böldüm. Hem niçin durdunuz? Devam etseydiniz ya ahaha”

C: “Zaten utancımdan yer yarılsa da içine girsem diyorum siz de dalga geçiyorsunuz ya” derken dolaptan ikinci şişeyi, raflardan birer yeni kadeh almış dolduruyordu.

T: “Utanacak ne var aşkım, karı kocayız biz. Bizim seks yaptığımızı sadece Nurdan değil bizi tanıyan herkes biliyordur herhalde.”

N: “Utanmanızı gerektirecek bir şey göremedim doğrusu. Hatta gurur duyabilirsiniz”

Cümleye Tuğçe’nin yüzüne bakarak başlamış ve Can’ın suratına bakarak bitirmiştim. Gurur duyabilirsiniz dediğimde Can rakı doldurma işine kısa bir ara vererek yüzüme bakmış ben de kaşlarımı kaldırdığım ve kafamı hafifçe eğdiğim bir mimik ile “gerçekten de öyle” anlamında karşılık vermiştim.

C: “Aaa delirdiniz iyice bak ellerim titriyor benim, bırakalım bu bahsi lütfen” derken su ile ağarttığı rakılardan birisini alıp büyük bir yudum aldıktan sonra “Aman ne rezillik, kızım sen de azdırıp durdun ama beni”

Tuğçe Can’ın solundan yaklaşıp, beline sarıldı ve kafasını omzuna yaslayarak:

T: “Aman Caan abartacak bir şey yok, biliyorsun beni iki kadeh içtim mi canım neler çekiyor. Nurdan yabancımız değil yanlış bir şey de yapmadık. Kız! Sen de rahatlatsana biraz enişteni”

Ben de Tuğçe’nin yerde bıraktığı donu alıp canın diğer koluna girerek:

N: “Eniştelerin kralı utanmana gerek yok. Bugün karın memelerimi okşamaktan tut kendi elleri ile külotumu çıkarmak dahil beni azdırmak için elinden geleni yaptı. Senin bir kabahatin yok olsa olsa onun planının bir parçasıdır”

Bu sırada hala sıcak ve ıslak olan Tuğçe’nin külotunu parmaklarımın arasında okşuyordum. Can tezgahtaki kadehlerden birini değil de kendi kadehini bana uzatarak:

C: “Azdın mı peki?”

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler