Müzik Öğretmenim Suna – 2

Hâlen şok içindeydim, resmen ayaklarım titriyordu stresten. Eve geldiğimde kapıyı minicik bir sabahlıkla açan, iç çamaşırı giymeyen, dantelli mavi külotunu banyodaki çamaşır makinesinin en görünür yerine koyan, daha da ötesi sezaryen doğum izinin fotoğrafını atan kendisi değilmiş gibi, yaptığım hareketten ötürü beni evine davet ettiğine bin pişman olmuş bir Suna vardı karşımda.

Acaba, hayvani bir arzu duyduğum için ben mi uydurmuştum aklımdan bütün olanları? Ben mi yakıştırmıştım?

“Bırak beni ineceğim sandalyeden, ya hufffff” diye hayıflanma nidaları içinde aşağı indi sandalyeden. Birkaç adım geri attım. Şok içinde olmama rağmen halen gözümü götünden alamıyordum o sandalyeden inerken.

Sandalyeden indi, hiçbir şey söylemeden banyoya geçti. Bir süre su sesi geldi banyodan. Oturduğum yerde endişe içinde bekliyordum.

Belki de dilimi hafifçe amına dokunduğum için tiksinmişti, yoksa neden hızlıca banyoya gitsin ki? Kendimi çok üzgün hissettim. Bir an önce kaçıp eve dönmek istiyordum.

Banyodan çıktı, üzerinde geniş keten bir eşofman ve ev tipi geniş bir tişört vardı. Ne bacakları görünüyordu ne de vücut hatlarına ait bir detay. Ancak keten eşofman üstünde su izleri vardı, belli ki suyla temas etmişti. Ancak garip bir şekilde makyaj yapıp gelmişti. Gözüne kalem çekmiş, dudaklarına ateş kızılı bir ruj sürmüştü. Allak bullak olan kafam daha çok karışamazdı sanırım.

Mutfakta karşıma oturdu, yüzüme bakmadan bir sigara daha yaktı. Dudaklarındaki rujun rengi izmariti boyamaya yetmişti.

Kendimi toparladım ve: “Hocam isterseniz gidebilirim. Kusura bakmayın lütfen, ne olduğunu ben de bilmiyorum. Olanlar için üzgünüm. Özrümü kabul edin lütfen” dedim.

Sigarasından derin bir nefes çekti, sol dirseğini masanın üstüne koydu, dumanı yüzüme üflerken aynı anda: “nereye gidecekmişsin acaba. Hiçbir yere gitmiyorsun” dedi. Peki dedim ve kalakaldım. Bir süre sessizce durduk.

Sigarasından her nefes çekip üfleyişinde “işte şimdi verip veriştirecek yaptığım şeyle ilgili” diye endişe içinde oturmaya devam ettim, kahveden bir yudum aldım, buz gibiydi. Ayıp olmasın diye birkaç yudum daha içtim. “Soğumuştur o, yenisini alır mısın lütfen” dedi hafif sitemli bir sesle, “ben böyle de seviyorum, içebilirim, bitince bir daha alırım” dedim. Soğumuş kahveden nefret ederim oysa. Yaptığım hiçbir eylemi kontrol edemiyordum, yaptığım herhangi bir şeyin anlamı yoktu.

Bir süre daha sanki kavga etmiş de kavga sonrası sessizlik yaşayan iki sevgili gibiydik.

Suna ayağa kalktı, dolaptan soğuk bi bira açtı. Bir sigara daha yaktı “Bu kadar aceleci ve acemi olduğunu tahmin edemedim. Bi’ bira kap kendine, anlatayım” dedi.

“Hayatında şu kurala daima uy: Haz, geciktirilirse güzeldir” diyerek başladı cümlesine.

“Seni okuldayken arzulamadığımı mı düşünüyorsun? Sürekli etrafımda dolanırken içim içimi yiyordu seni yanıma oturtup dudaklarını öpmek için. Sen fark etmiyordun ama yanıma geldiğinde nefes alış verişlerin bile değişiyordu. Sadece erkekler mi genç kızlara ilgi duyuyor zannediyorsun? Biz kadınlar da elbette genç erkeklere ilgi duyabiliriz. Ama sen bundan bile haberdar değilsindir di mi?”

Yaşadığım bu ikinci şok mideme kramplar girmesine yetmişti. Nasıl olabilir? Suna hoca ona olan ilgimden en başından beri haberdardı. İyice halsiz hissediyordum, yüzüm bembeyaz kesilmişti.

“Banyoyu kullanabilir” miyim dedim, “tabii” dedi. Klozetin başına çöktüm, bir süre öğürdüm ama kusmadım, elimi yüzümü yıkadım, bir süre yere uzandım soluklanmak için. Kapıyı tıklattı, “her şey yolunda mı?” dedi Suna. Hiçbir şey yolunda değil demek istedim ama yapamadım: “Evet hocam yolunda, sağolun, şimdi çıkıyorum” dedim. Kendimi toparladım, banyodan çıktım. Harap haldeydim.

Bir bardak su koymuştu mutfak masasına, “su iç, iyi gelir” dedi. Suyu içtim. Soğuk su gerçekten de iyi gelmişti.

“Hocam ben artık gitsem iyi olacak, kendimi pek iyi hissetmiyorum. Dün gece yediğim kalamar tava dokunmuş olmalı” dedim. Kalamar tavadan da nefret ederim. Ben Suna’nın karşısında ben değildim artık.

“Bu halde mi? Biraz dinlen öyle gidersin. Hadi gel, yatak odasını göstereyim, biraz kestir, sonra dilediğini yaparsın” dedi.

“Ya nasıl olur, ayıp olmaz mı hocam, evi toplamanıza yardım etmeye gelmiştim, başınıza açtığım işlere bakın” dedim. Utanç, mide krampları ve bitkin bir bilinç içindeydim. Gerçekten dinlensem iyi gelecekti.

“Çok tın tın yapma böyle şeyler olur, hadi takip et beni” dedi. Yatak odasının kapısını açtı, “hadi yatağa, dinlen, ne zaman uyanırsan salona gel” dedi. Bir şok da orada yaşadım:

Yatak odasında ilginç ilginç tablolar vardı. Tamamı Rönesans dönemi erotik tablolarının replikalarıydı. Yatağın kenarında duran etajer üzerinde kırmızı deriden yapılma bir kelepçe, kırmızı uzun mumlar ve bir de kum saati vardı.

İçimden “Muhtemelen dekordur” diyerek hemen yatağa geçtim. Bayılmak üzereydim. Sızmış kalmışım.

Uyandığımda evin bütün düzeni tamamlanmıştı. Suna mutfakta yine aynı sabahlıkla oturmuş sigara içiyordu. Zihnim tamamen karışmıştı. Arada yaşadığım şeyler gerçek değil miydi? Aklımı oynatacaktım. Saat kaç oldu hocam dedim, saat gecenin 4’ü dedi. 16 saattir uyuyor olamazdım. Zihnim bana oyun oynuyordu veya gerçekten delirmiştim.

“Gel gel korkma. Suyunda sakinleştirici damla vardı. Korkma, pasiflora çiçeğinden üretiliyor. Organik vr zararsız. Çok kötü görünüyordun. Başka çare bırakmamıştın bana şapşal adam” dedi gülerek.

Uyandıktan sonra gerçekten de çivi gibi, yeniden doğmuş gibi hissediyordum.

“Dolapta sandviç var, bu kadar saattir bir şey yemedin, açıkmış olmalısın” dedi. Feci şekilde acıkmıştım da. Sandviçi yedim, artık tamamen kendime gelmiştim. “Hah şöyle, yüzüne renk geldi” dedi. Müthiş hissediyordum. Enerjim yerine gelmişti tamamen.

“Seni neden durdurdum anladın mı?” dedi. “Haz geçiktiği zaman değerlidir. Seni arzulamıyor değilim. Şu anda bile istiyorum. Bu düşünce beni çılgına çeviriyor. Ama bu düşüncenin esiri olamam. Haz benim oyuncağımdır. Onunla ne kadar çok oyun oynarsam o kadar iyi hissederim” dedi ve devam etti cümlesine:

“Benimle oyun oynamak istiyorsan, sadece beni dinleyeceksin. Korkma, sana zarar vermeyeceğim. Zaten sana kıyamam da. Ama karşı cinsle oynanan oyunlarda mikro acıların makro hazlar verdiğini unutma. Zaman zaman sen benim bedenimde mikro acıları makro hazlara çevireceksin, zaman zaman ben”…

Sadece bir şartım var: “Ben sana -tamam, bu kadar- dediğimde -evet- diyeceksin, hiçbir şey yapmadan kalkıp gideceksin.”

Suna öğretmen bir psikopat mıydı, köle mi arıyordu, yoksa haz düşkünü hedonist bir sik delisi miydi anlayamıyordum.

“Varım” diyebildim sadece. Küçük acılara katlanabilirdim neticede.

“Peki madem. Hadi biraz alıştırma yapalım. Şortunu indir” dedi. Yine içimi bir endişe kapladı. Sikim henüz inikti, görmesinden çekindim. Gönderdiğim fotoğraftaki ile alakası yoktu.

“Korkma, farkındayım, sadece kendini benim ellerime bırak” dedi.

Cümlesine: “Ah bu arada aklıma gelmişken, dantelli koyu mavi külotum sende kalabilir bugünün bir hatırası olarak.” dedi.

Şortumu indirdim, oralı bile olmadı, ayağa kalktı, sol eline buzluktan 3 parça buz aldı, sonra bir tanesini sağ eline aldı, önümde diz çöktü, “sen çok güzelsin, sikin de öyle” dedi, daha bir şey diyemeden sağ elini belimin arkasına götürdü, sol elindeki buzları taşşaklarıma dayadı, sağ elindeki buzu göt deliğim üzerinde gezdirmeye başladı ve yaklaşık 3 saniye aralıklarla sikimi öptü, 3 saniye gözümün içine baktı, 3 saniye sağ elindeki buzu göt deliğime sürdü, 3 saniye sol elindeki buzlarla taşşaklarıma masaj yaptı.

Ne hiçbir Porno filmde, ne bir senaryoda, ne bir söylentide böyle bir şey duymuştum.

“Başlangıcı nasıl buldun?” diye sordu, cevap veremedim bile.

“Çok iyi adapte oldun. Aferin” dedi.

Buzlar iyice erimişti. Buzları ağzına attı, kıtır kıtır çiğnedi dişleriyle, ayağa kalktı, gırtlağımı sıktı, “ağzını aç” dedi, hemen açtım ve salyaları ile birleşen buz parçalarını ağzımın içine bıraktı bir yandan saçlarımı çekerken.

“İkinci aşama için hazırlanmaya başlasak iyi olur” dedi.

İkinci aşamayı hayal etmek hiçbir insanın harcı değildi.

(İkinci Bölümün Sonu)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir