Köyde Yaşam Bölüm 1

Bu hikayemi size anlatırken heyecanla birlikte biraz da endişeliyim. Daha önce insanlar böyle şeyler yaşadı mı? Nasıl tepki alırım? Aklımda bir çok endişe ve soru var. Her şeyden önce size kendimi anlatıyım. Ben Yiğit. 19 Yaşındayım. Öyle çok sırma boylu sayılmam sıradan erkek tipiyim, sadece zayıf gözüküyorum. Bölge ve şehir söylemeyeceğim ama ufak bana göre de güzel bir köyde yaşıyorum. Malum ekonomi yüzünden köylerde çok fazla insan kalmadı. Herkes büyük şehirlere yerleşmek ve orada çalışıp geçinmeye çalışıyor. Bizim köyde de hayvanları tarlaları olanlar kaldı sadece. Onlar da onları bırakıp gidemiyor diye. Bizim ailede böyle bir şey olmasa bile annemle babam çok yer değiştirme tarafları değildi. Benim okul da liseden sonra devam etmedi. Zaten çok da başarılı bir öğrenci değildim. Köy ortamından çok da çıkmadan büyüdüm. Kendimi tanıtmam yeterli sanırım gelelim hikayeme. Aslında bu hikayede bir çok karakter var. Hepsini en baştan tanıtmak yerine yeri geldikçe bahsetmek daha iyi olur diye düşünüyorum. Köyde 2 oda 1 salon derme çatma bir evde oturuyorum. Diğer evlere göre en iyisi de bizim evdir. Babam kendi elleriyle yapmıştı zamanında bu evi ve her sıkıntısına bizzat koşmuştu. Babam 50 yaşında 1.70 boyunda koyu saçlı sakallı bir adamdı. En azından gençken öyleydi. Şuan da saçına sakalına ağarlar çökmüş belinden fıtık yüzünden 2 kere ameliyat olmuş ama hala iki büklüm gezen bir adamdı. Annem ise 44 yaşında 1.65 boyunda çay bardağı gibi bir kadındı. Kocaman göğüsleri ve kalçası olan bir kadındı. Babamdan daha genç duruyordu. Hiç tarlamız hayvanımız olmadığı için sadece ev işleriyle uğraşmıştı. Olayımızın yaşanmaya başladığı gün;

Ben liseden sonra tarlada, bahçede, hayvan otlatmada çalışmaya başladığım için eve yorgun ve bitkin bir vaziyette geliyordum. Yine böyle bir günün sonunda benim gibi bir baltaya sap olamamış arkadaşlarımın yanından ayrılıp eve geldim. Saat gecenin 01:00’idi. Köy yerinde olduğumuz için çok da dert etmiyordu ailem. Sessizce odama girdim tişörtümü çıkardım. Tam o esnada “Hadii! Devam etsene…” diye ince bir ses duydum. Annemle babamın uyuduğunu düşünüyordum açıkcası bunu duymayı beklemiyordum. Tamam köyde büyüdüm ama her şeyin de farkındaydım. Biraz daha kulağımı duvara yaklaştırdım. Zaten çıt çıksa duyuluyordu. “Serkan devam et bak çocuk gelir birazdan o gelmeden halledelim.” diyordu annem. “Sevgi belim çok kötü asla devam edemem şuan. Canım çok acıyor.” diye karşılık verdi babam da. Anlaşılan bazı şeyler bizimkilerde hep yarım kalıyordu diye düşünmeye başladım. Tam da o anda annem beni onaylarcasına; “Serkan hep böyle yapıyorsun ameliyattan sonra bir kere doğru düzgün yapamadık. Olan hep bana oluyor sen nasıl olsa hallediyorsun işini.” Bunları duyduktan sonra babamın ne tepki vereceğini merak ediyordum aslında. Kulağımı yaklaştırmak yerine direkt duvara dayamıştım. Tam o esnada annemlerin odasının kapısı açıldı. Çıt çıkarmıyordum. Annem gecenin karanlığında evin önüne çıktı. Derin bir nefes aldı ve evin önünde ki çeşmede yüzünü yıkadı. Üzerinde çiçekli şalvarı ve uzunca bir gömleği vardı. Önce bir doğruldu. Sonra evin önünde bulunan ufacık bahçemize bakmaya başladı. Bahçe dediğime bakmayın bir araba boyunda etrafını ufak telle çevirdiğimiz hobi bahçesi gibi bir şey. Annem salatalık domates havuç falan eker zaman geçirirdi. Annem bahçeye yaklaştı ve telden oluşan kapısını çekip açtı. Şalvarını topladı ve eğildi. Arakası bana dönüktü. Ben gecenin karanlığında neden bahçeye bakıyor diye düşünürken doğrulduğunda elinde salatalık gördüm. Tam da geri dönmeden onu izlediğim pencereden beni görmesin diye ışık hızında eğildim. Pencerenin dibinde çökmüş sesleri dinlerken evin kapısı tekrar açıldı. Annem içeriye girdi ve kapıyı kapadı. Terlik seslerinden mutfağa doğru gittiğini anladım. O anki masum düşüncem karnının acıktığıydı. Su sesi geldi ve kısa süre sonra kesildi. Ardından tekrardan odasına döndü. “Serkan uyudun mu?” sorusunun ardından sesini biraz daha ciddileştirdi. “Serkan uyudun mu? dedim sana” babamdan cevap gelmeyince. “Uyursun tabi ki hemen dön kıçını yat 2 yıldır aynı şey” bu cümlenin ardından gerçekten 2 yıldır annemle babamın kavgalarının tartışmalarının arttığını fark etmiştim. Babam son ameliyatından sonra tekrar çalışmaya devam etmişti. Bir gün eve geldiğimde iki büklüm salonda otururken görmüştüm. Ne olduğunu sorduktan sonra tutulduğunu geçer dediğini hatırlıyorum. Ama geçmedi tabi. Doktor da tekrar ameliyat demesin diye ne kadar ısrar etsek de gitmedi. Tüm bu düşüncelerin ardından içeriden nefes sesleri gelmeye başladı. Nedense tüm bu detayları duymaya başladım. Normalde yanımda seslenseler duymam ama şuan da kulaklarım ilk defa çalışıyormuş gibi hissediyordum. Nefes sesinin yanına hafif bir inleme sesi yükselmeye başladı. Annem salatalığı içine sokuyordu. Odamın kapısını hafiften açtım ve onların odasının kapısının önüne doğru parmak uçlarımda yürüdüm. Kapı hafif aralık kalmıştı. Annemlerin yer yatağını görebiliyordum. Ama sadece annemin belden yukarısı gözüküyordu. Üzerinde yorgan yoktu.

Annem kafası hafif geriye doğru kasılmış gözlerini sıkıca kapamıştı. Omzundan anladığım kadarıyla salatalığı hızlıca içine sokup çıkartıyordu. İnlemelerini nefes alış verişini daha iyi duyuyordum. Daha önce hiçbir kadını böyle canlı canlı görmemiştim. Bunu ilk gördüğüm kadın benim annemdi. Garip hisler içinde olsam da hoşuma da gitmişti. Sertleştiğimin farkındaydım ve elim pantolonumun üzerinden aletimdeydi. Sıkıp bırakıyordum. Tam kendimi kaptırdığım anda duyduklarım beni kendime getirdi. İnleyen sesle “Kalk Serkan kalk! Senin yapamadığını bir hıyarla yapıyorum kendime. Kalk da izle.” Babamın uykusu çok ağırdı. İşe gitmesi için kaldırırken bile yarım saat uğraşırdık. “Sen sikmezsen karını bir salatalık halleder işte. Sen istiyorsun ki gidip başkalarına siktireyim kendimi” Annem tüm bu cümleleri fısıldamayla karışık inlerken söylüyordu. “Görürsün Serkan sen böyle götünü dönüp yattın ya kendimi bulduğum ilk kişiye siktireyim de gör.” Annemin dediklerini aklım almıyordu. İnlemeleri yükseldikçe yükseldi. Bende oldukça gaza gelmiştim. Annemin kolu ne kadar hızlı hareket ediyor ben bile anlamıyordum. Fısıldamaya devam ediyordu ama duyamıyordum. Çok kısık konuşuyordu. Kulağımı kapıya dayadım. O sırada “Görürsün sen!” dedi. Devamını duyamadım. Aynı ayağımın üstünde çömelir pozisyonda çok durduğum için uyuşmaya başlamıştı. Ayağımı değiştirmek isterken uyuşmanın verdiği etkiyle dengemi kaybettim. Refleks olarak da yakınımda ki en yakın düz cisme tutundum. Daha doğrusu tutunmaya çalıştım çünkü elimi kapıya koyar koymaz sonuna kadar açıldı. O an annemle yüz yüze gelmiştik. O karanlıkta ne kadar gelebilirsek tabi ki. Pencereden giren ay ışığından gözleri parlıyordu sadece yüzüne hafif bir ışık huzmesi düşmüştü. Elim sikimde gözlerim annemde öylece kaldım bir kaç saniye. Gördüğüm manzara; Annem şalvarını dizlerine kadar indirmiş salatalık içinde bana bakıyor. İkimiz de anın şokunu atlatıp kendimize geldiğimiz de annem “Yiğittt!” diye bağırdı. Onun çok da yüksek olmayan sanki içeriden beni bir yerden çağırmak için kullandığı ses tonundan sesini duyunca ışık hızında ayağa kalktım. Hemen ayağa kalktım. O anın korkusuyla evin kapısına doğru yürüdüm ve hızlıca ayakkabılarımı giymeye başladım. Ben evin kapısını açıp çıkmak üzereyken annem odasının kapısından tekrardan fısıldar bir tonda tekrar adımı söyleyerek seslendi. “Yiğittt! Gel buraya.” Ben hiç duymamış gibi davranıp kapıdan dışarıya attım kendimi. Hızlı adımlarla evden uzaklaşıyordum. En son arkama dönüp baktığımda annem evin kapısından bana bakıyor ama elinde hala o salatalık var. Sanırım o da anın şaşkınlığıyla onu bırakmayı unuttu. Yaz aylarında olduğumuzdan çok da soğuk değil aksine inanılmaz sıcaktı geceleri. Köy meydanında sabaha kadar açık olan arkadaşımın babasına ait bir kahve vardı. Gündüz babası geceleri de arkadaşım duruyordu. Aklımda yaşadıklarımı annemin cümlelerini ve onu gördüğüm o son hali düşünerek kahveye gittim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir