Kırılma Noktası – 14.Bölüm

Parti bitmiş, ertesi gün olduğunda şimdi asıl konsey toplantısı vakti gelmişti. Her yıl sadece bir kez toplanan bu ekip, bu sene istanbul’a gelmişti. Ev sahipliğini “Şehvet” adıyla Duru yapacaktı. Toplantı salonuna sadece bu 7 kişi girebilirdi. Ses geçirmeyen bu oda özel olarak tasarlanmıştı. Hiçbir elektronik cihaz çalışmıyordu. Ses kayıt cihazları, video kaydediciler, herhangi bir network bağlantılı cihazlar etkisizdi. Duru bizzat kendisi ilgilenmişti bu odayla. Gelecek yılın planları bu oda da alınacak, özel konular tüm çıplaklığı ile konuşulacaktı. Her misafir farklı tarihlerde kimliğini gizleyerek ülkeye girmiş. Toplantı gününün gelmesini bekliyordu. O gün gelmişti. Farklı saatlerde geleceklerdi. Çalışanları bina girişine kadar eşlik edebilirdi. Toplantı saati saat 19:00 olarak belirtilmişti. Yuvarlak masa hazırdı. Eşitliği simgelesin diye böyle bir karar almıştı Duru. Belki de yılda bir kez hizmetçileri olmadan tüm her şeyi kendileri yapmak durumundaydılar. Emir veremezlerdi. Su mu alınacak, kalkıp kendisi almalı, kapağını kendi çevirip açmalıydı. Vakit yaklaşmıştı. Misafirler teker teker gelmeye başlamıştı. Kapıdan ilk giren “Açgözlülük’tü.” Kendisi Banka sektörünün lideriydi. Paraya, mala mülke doymak bilmeyen bir adamdı. Tüm Global piyasa onun emrindeydi. İstediği şirketi batırabilir, canı sıkılırsa piyasalarla oynayıp, fakiri daha fakir yapabilirdi. Orta boylarında fit yapılı saçlarına oldukça özen gösteren bir adamdı. Latin rakamıyla iki’nin üzerine oturmuş bir kurbağa tasvirli dövmesini gösterip oda da rahat yer seçip oturup beklemeye başladı.

Onun peşinden “Kıskançlık” geldi. Uzun boylu, koyu siyah saçlı gömlek üzerine ceket altında ise kısa bir etek giymiş bir kadın geldi. İnşaat sektörünün lideriydi. Her sene, bir önce ki yıl yaptığı binadan daha uzun bir bina yapıyordu. Tek rakibi olarak kendini görüyordu. Duru’yu süzdükten sonra Latince Dört rakamına işeyen bir köpek tasvirli dövmesini gösterip oda da seçtiği koltuğuna oturdu.

Üçüncü misafir ise “Öfke’ydi” Dazlak bir kafa, temiz traşlı dövüş sanatlarıyla uğraştığı her halinden belli bir adamdı. Kendisi Silah tüccarıydı. Afrikadan, Ortadoğuya, Asyadan, Güney amerikaya her ülkede, her kıtada faaliyet gösteriyordu. Her iki gruba silah satıp savaştırıyordu. İngiliz Lawrence diğer adıydı geçtiği yerden olay çıkartmasıyla ünlüydü. “Açgözlülük ile uzaktan da olsa sık sık konuşur. Savaşan iki grup arasında bahis tutarlardı. Latince altı rakamına pençe atmış bir ayı tasvirli dövmesini gösterip odaya geçti.

Zar zor yürüyen koca göbekli (ceket düğmeleri birbirine kavuşmayan) özel dikim takım elbise giymiş “Oburluk” geliyordu. Global piyasada bulunan Birçok fastfood zincirinin asıl patronuydu. Öfkeden haberleri alıp savaş çıkacak ülkeyi öğrendikten sonra zincirlerini o ülkede faaliyetlerine son veriyordu. Savaşın ilk habercisi aslında buydu. Duru’ya gülümseyip (oldukça çirkindi) Latince beş rakamını ısırmaya çalışan bir domuz tasvirli dövmesini gösterip o da odada ki yerine geçti.

Duru, oburluğun arkasından iğrenerek bakarken koridoru inleten ayak seslerine döndü bu gelen “kibirdi”. Dik duruşlu, kendini beğenmiş bir ifade ile oldukça bakımlı, yaşına göre, birçok erkeği peşinde sürükleyecek bir havayla doluydu. Güçlü bir aurası vardı. Masmavi gözler, kumral bir saç, uzun boy, iri göğüsler, bakımlı bir yüz ile ilgi odağı olacağını bilerek davranan bir kadındı. İlaç sektörünün lideriydi. Dünya’nın onun sayesinden döndüğüne inanıyordu. o olmasa insanlar fazla dayanamaz ölmeye başlarlardı, düşüncesindeydi. her yıl yeni ilaçlar çıkartıp, sadece hastalığın etkilerini azaltan ilaçlar sürüyordu piyasaya. İstediği ilacı piyasadan çekip, insanların çaresiz kalmasına neden olabilirdi. Ya da istese Afrikadaki bir çok hastalığa çare olabilirdi. Ancak o daha çok insanlarında ölmesi gerektiğini savunanlardandı. Dünya yaşlıydı onun için, çok fazla popülasyon vardı azalmalıydı. Sadece zekilerin ve zenginlerin yaşama hakkı vardı onun düşüncelerine göre. Duru’ya üst perdeden bakar gibi Latince “bir” rakamının üstüne tünemiş kudretli gözüken yeleli bir aslan tasvirli dövmesini gösterip, tek kelime etmeden, oda da bulunanlara bakıp ifadesizce boş kalan bir yere oturdu.

Artık gelmesi gereken tek kişi kalmıştı. o da “Tembellik”. Görevinin hakkını vermiş gibi sırıtarak, sallana sallana geliyordu. Kendisi Teknolojik aletlerin, robotların efendisiydi. Öyle adlandırıyordu kendisini. Tembellik lafını kendine yakıştıramıyordu. İnsanların işini kolaylaştırıp, daha çok kendilerine vakit ayırmalarına olanak sağladığını söylüyordu her yerde. Yeni projesi, amele robotlardı, bu projeye kendini çok kaptırmıştı. devrim olacaktı onun gözünde. Duru’ya laubali bir selam verip, Latince üç rakamına kafa atan bir keçi tasvirli dövmesini gösterip, odaya geçti.

Herkes gelmişti. Duru da yerine geçince büyük toplantı başlamıştı.

Toplantı günü sabahı

Alper, izin gününde evde sadece boxer giymiş bir şekilde sigarasını içerken, aynı anda Gamze ile konuşuyordu. Partide yaşananları, birbirlerini ne kadar özlediklerini konuşmuşlardı. Gamze evin birçok yerine kamera koydurttuğu için Alper’i izleyebiliyordu ama Alperin böyle bir lüksü yoktu. Başkasına tuhaf gelecek bu duruma, Alper alışmıştı artık. Tam duşa gireceği sırada kapı çalmıştı. Bu saatte kimseyi beklemiyordu. Gamze mesaj atmıştı, ancak Alper telefona bakmadan, kapıya yönelmişti. Kapıyı açtığında ise şaşırmıştı, karşısında Berna duruyordu. Üstünde sadece boxer olan Alper kapıyı yarım kapatırken Berna eliyle durdurdu ve içeri adımını attı.

Berna: Birbirimizi sevmiyor olabiliriz ama bu kadar kabalık sana hiç yakışmıyor.

Alper: Sabah sabah zebani görmeyi beklemiyordum, seni buraya hangi rüzgar neden attı? Gördüğün gibi müsait değilim ayrıca.

Berna: İki tane erkekle birlikte olurken beni izliyordun, o seni rahatsız etmedi de benim seni boxerla görmem mi seni rahatsız etti?

Alper: Senin varlığın beni rahatsız ediyor. Sen olmasan Feyza ile daha çok vakit geçirebileceğim. Birbirimizi daha iyi tanıyacağız ama sayende senin gözlerinin üzerimizde olduğunu bilmek bizi rahatsız ediyor.

Berna: Sana bir iyi bir kötü haberim var o zaman.

Berna: İyi haber benimle iyi geçinirsen artık bizden birisi olacaksın. Bir kaç gün benim emrinde olacağın söylendi bana ki bu durum Feyza’ya da söylendi. Kötü haber Feyza ile bir süre görüşemeyeceksin. Sadece benim yanımda olacaksın. Ben ne istersem onu yapacaksın. Ki bu sayede bende senin hakkında olumlu rapor vereceğim. Yok sivrilik yaparsan olumsuz rapor sunacağım ve bu zamana kadar şirket hakkında sahip olduklarından dolayı, öyle elini kolunu sallaya sallaya gidemeyeceksin. Seni bu birkaç gün içinde iyice analiz edip, hakkında rapor sunacağım anlayacağın.

Berna büyük bir koza sahipti. Alper kendini ezdirmemek için, cümlelerini dikkatli seçmeliydi. Aslında her şey kayıtlıydı. Ancak bu işin şakası yoktu, en ufak yanlışında hayatını kaybedebilirdi. Tehlikeli sularda yüzmeye başladı. Kum ayağının altından kaymaması içim dikkatli olmalıydı.

Alper: Ben bi Feyza’yı arayacağım ve bu sırada odamda üzerimi giyinmek istiyorum.

Alper, Feyza’yı arama bahanesiyle, Gamze ile olan tüm yazışmalarını sildi. Yalanının ortaya çıkmaması için Feyza’yı aradı.

Alper: Aloo! Günaydın Feyza, seni bir konu hakkında rahatsız ettim.

Feyza: Haberim var.

Alper: Sesin çok üzgün geliyor, bu yüzden mi parti gecesi sinirli ve üzgündün?

Feyza: Kafa dağıtmam gerekiyordu.

Alper: Sıkma tatlı canını, Bir kaç gün boyunca dişimizi sıkacağız, sonra yine birlikte çalışıp, şirketi daha yukarı taşıyacağız.

Bunu söylerken giyinen alper, gözlerini, onu izleyen Berna’ya dikerek söylemişti.

Feyza: Bunu duymak beni rahatlattı. Teşekkür ederim Alper, o yılan senin aklına çeler diye düşünüp duruyorum geceden beri.

Alper: Komik olma, o dediğin anca kırmızı kar yağınca gerçekleşir. birkaç gün sadece, sonra tekrar eski mutlu günlerimize döneceğiz.

Feyza: Sen tanıdığım en sadık insanlardan birisin Alper, şu olayı atlatalım birlikte tatile çıkacağız. Bütün bunların acısını çıkartacağız.

Alper: Zevkle o günü bekliyorum. Benim şimdi kapatmam gerekiyor, sonra yine konuşuruz olur mu?

Feyza: Tamam, kendine iyi bak. O yılana söyle uzak dursun senden.

Telefon kapandığında, Berna gözyaşı silermiş gibi bir hareket yapıp;

Berna: Konuştuklarınız çok dokunaklıydı, zor tuttum kendimi ağlamamak için.

Alper: Giyindiğime göre, şimdi benden ne istiyorsun?

Berna cebinden çıkarttığı araba anahtarını Alper’e fırlatıp;

Berna: Kahvaltıya gidiyoruz. Unutma ipler benim elimde. Ben ne dersem o olacak. Düş önüme şimdi.

Alper: Benimle bu tarz konuşmanı istemiyorum. Oyuncağın değilim senin.

Berna: Benim olmayabilirsin ama, Feyza’nın köpeği olmuşsun sen. “dişimizi sıkacağız fiyza”

Hadi gidelim artık iyice acıkmaya başladım. Diyerek dalga geçti.

Alper, istemeyerek olsa da denileni yaptı. Bir çıkar yolu aramaya başladı ama en çok ihtiyacı olduğu anda zihni onu terk etmişti. Arabaya bindiklerinde, arabayı sürüyordu Alper ama kafası hep bu durumu nasıl kendi lehine çevirebileceği hakkındaydı. Suyuna mı gitmeli yoksa resti çekip, olayları akışına mı bırakmalıydı? Berna’nın bir açığı var mıydı? Bunları düşünerek gidecekleri yere kadar arabayı sürdü.

Kahvaltı sofrasında artık ikili konuşmaya başlamıştı. Tokluk hissi geldikçe, kelimelerin ağızdan çıkması daha kolay oluyordu. ilk soru Alperden gelmişti.

Alper: Feyza ile aranızda nasıl bir nefret duygusu var anlatır mısın?

Berna: Seni ilgilendirmez.

Alper: Hadi ama bir kaç gün seninle olacaksam en azından biraz sohbet edelim. Bu şirkette birlikte çalışacaksak en azından bazı konuları aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Berna: Ben olumlu rapor verirsem şayet.

Alper: Vereceksin, şirkette olmam senin de hoşuna gidiyor belli ki.

Berna: Bu kadar emin olma, görev icabı yan yanayız.

Alper: Ketumluğumla övünürüm diyorsun yani.

Berna: Çok fazla boş konuşuyorsun ve bu senin hanene eksi olarak yazılıyor bil istedim.

Alper: Berna, eğer normal bir insan gibi davransaydın bana en başında seninle çok güzel bir arkadaşlığımız olabilirdi.

Berna: istemez.

Alper: Bir de kurduğun cümledeki kelime sayısı dördü geçse.

Berna: Bir eksi daha patavatsızlığından.

Alper: Cidden soruyorum, herkese karşı mı böylesin yoksa bana özel mi? Bence herkese karşı böylesin, çünkü seninle tanıştığımız günden beri bana yokmuşum gibi davranıyorsun.

Berna: …

Alper: tabi yaa! salak kafam. Sen Feyza’yı kıskanıyorsun. Nasıl fark edemedim bunu. Duru hanım beni Feyza’nın işlerine yardım etmem için işe aldı ama senin için kılını kıpırdatmadı. Tamam şimdi çözdüm olayı.

Berna’nın damarına basmaya başlamıştım. Tepkisini ölçüp, doğru yolda olup olmadığımı anlamam gerekiyordu. diye düşünmüştü Alper.

Berna: Feyza ile biz çok ayrı zıt kutuplarız. Ben hayatımdan memnunum ve tek tabanca olmayı seviyorum.

Alper: Bu yine de senin ötekileştirildiğin gerçeğini değiştirmiyor Berna Hanımcığımm (son kelimesini bilerek vurgulamıştı)

Berna: Şansını çok zorluyorsun. Bunlar sana yol su olarak geri dönecek bunu bil ve ona göre hareket et.

Alper resmen şeytanla kılıç düellosuna girmişti. Zor bir savaştı ama yenilmez değildi karşısındaki. Yemekler yenilip masadan kalkıldığında, sırada ki durakları bir kahveci olmuştu. Başka bir mekanda kahvesini içmek istemişti berna.

Alper: Ne bu tüm istanbulu gezip yemek turizmi mi yapacağız? Hem konuşmuyorsunda. O halde ben konuşurum. öhömm. Çok paraya ihtiyacım var öncelikle, her insan gibi. Eğer seninle iyi anlaşabiliyor olsaydık, ki burada bir parantez açma ihtiyacı duyuyorum. Bence sen dışarıdan sert gözüken ama içindeki ufak kız çocuğunu da öldürmek istemeyen birisine benziyorsun. Varsayımlarla konuşuyorum çünkü buna hiç müsaade etmedin. Hep beni görmezden geldin. Seni de kazanmaya çalışırken sen beni elinin tersiyle ittin. Geçmişte kiminle ne yaşadığını bilmiyorum. Eğer olurda bir gün bana güvenip anlatmak istersen kapım sana açık olacak. Bunu söylemek istedim.

Alper, bu cümleleri söylerken çok iyi rol kesmişti. Berna onun umurunda bile değildi. Onu yumuşatmaya çalışıyordu. Belki bu sayede onun zihninden geçenleri okuyabilirdi. Şeytana ilk saldırıyı yapmıştı.

Berna: Bu konulara girmeni hiç tavsiye etmem, ayrıca istemez sağol böyle iyiyim. Bak gördün mü dört kelimeden fazla kelime içeren bir cümle kurdum.

Berna, buzdağı gibiydi. ilk saldırıyı savuşturmuştu.

Alper: Zeytin dalı uzatmaktan çekinmeyeceğim. Madem konuşasın yok şimdi ne yapıyoruz?

Birlikte şirkte doğru yola koyuldular hafta sonu olmasına rağmen Berna, cumartesi günleri de şirkete geliyor, kontrollerini yapıyordu. O kontrollerini yaparken Alper, sıkılmıştı ve sırf değişiklik olsun diye tekrar şansını denemek istedi.

Alper: Benden tam olarak ne yapmamı istiyorsun?

Berna: ben ne istersem onu.

Alper: Çok geniş konuları kapsıyor bu dediğin biraz daraltsak?

Berna: (yüzünde bıkkınlık ifadesi ile) Dibimden ayrılmayacaksın. şu işlerim bitsin sana anlatacağım ne istediğimi.

Berna işlerini hallettikten sonra, sandalyesinde rahat bir pozisyon aldı. Alperde karşısına geçip bacak bacak üstüne atıp beklemeye koyuldu.

Berna: 3 gün boyunca seni izleyeceğim. benim evimde kalacaksın. telefonunu bana vereceksin. işemeye bile giderken yanında olacağım.

Alper: bu son dediğin umarım bir abartma cümlesidir.

Berna: Lafımı bölme. Çok büyük bir iş aldın ve bunu öyle ya da böyle başardın. Sadece senin güvenirliliğinden emin olmak istiyoruz hepsi bu. Sana bayıldığımdan değil yani. Ayrıca işerken bile yanında olacağım. Sen bende kalırken bir kaç adamım evini araştıracak hatta işleri bitmiş bile olabilir.

Alper: (İstifini bozmadan) umarım buldukları gibi bırakırlar evimi bana baştan aşağıya evimi toplama işini kitlemezler.

Alper bunu şakayla karışık demişti ancak evindeki gizli dokümanları bulmaları için bilgisayarın içinde olan sanal bilgisayar sürücüne ulaşamayacaklarını umarak söylemişti. Gamze ile olan özel yazışmalarının olduğu telefon kendi arabasındaydı. o güvendeydi. Gamze zaten olanları izlemiştir ve durumu anlamıştır diyerek avuttu kendini. Geride kalanlar klasik ev eşyalarıydı. Kameraları bulmaları imkansızdı. Alper bile banyoda olan hariç diğerlerini bulamamıştı.

Berna: o beni bağlamaz. şu dolapta kavunlu şarap var onu getir içelim.

Toplantı odası

Toplantı odasında sessizliği ilk kibir bozmuştu:

Kibir: Şehvet duyduğuma göre yeni kızlar ve erkekler getirtmişsin. Dün gece verdiğin parti kulağımıza geldi

Açgözlülük: Gerçekten insan nezaketen de olsa davet eder. Kırıldığımı söylemeliyim.

Öfke: Konu farklı yerlere gitmeden asıl toplanma amacımıza mı geçsek.

Şehvet: Gizliliğinize önem verdiğinizi biliyorum. Sizlere, ülkelerinize döndüğünüzde özenle seçtiklerimi göndereceğim. Öfkenin de dediği gibi asıl konumuza dönelim.

Kıskançlık: Bu yıl Güney Amerika da kartellerle ortak bir çalışma sonucu yeniden şehirleşmeye gidiyoruz. Fakir mahallelerini birazcık değiştirelim istedik. Çarpık kentleşme sonucu suç oranları çok yüksek düzeyde. Kartelleri endişelendiren durum ise mahallelere girmekte zorluk çekmek. Bu konu onları endişelendirdiği için ikna etmesi zor olmadı. ne de olsa her aslan bir gün bir gence yenik düşer değil mi? (Kibir’e bakarak söylemişti.)

Kibir: Doğanın gereği bu böyle evet, önemli olan aslanın sürüsünü nasıl yönlendirdiği değil mi sonuçta.

Oburluk: Tayvan da sular kaynıyor. Öfke bir şey söylemek ister misin? ( ortamda ki gerginliği azaltmak adına konuyu değiştirmeye çalışmıştı)

Öfke: Çin hükümeti son derece agresif davranıyor. Silah stoklarını arttırmak istiyorlar tabi. Oburluk benden haber bekle. Ortadoğu ve Karadenizin kuzeyi artık bitme noktasında nadasa bırakmalıyız onları savaşın yönü asya’ya doğru kayabilir.

Şehvet: Savaş öncesi bir saha çalışması yapması için adamlarımı göndersem iyi olacak. Bakalım ne cevherler bulacaklar.

Oburluk: Düşük bir pazar payım olsa da Asya benim için uygundur.

Kıskançlık: Yeniden kalkınma için ortadoğuya artık girebilirim demek oluyor bu (yüzünde şeytani bir sırıtma ile)

Açgözlülük: Yeterli sermayen çıkmazsa nereye geleceğini biliyorsun.

Kibir: Daha henüz değil. İlk olarak ben gireceğim test edilecek birkaç ilacım var.

Öfke: Aranızda anlaşın. İyi planlamayla güzel paralar kaldırabilirsiniz. Tembellik için aynısını diyemeyeceğim. Oralara teknolojik alet gelmesi bir 50 yılı bulur. Tembellik göremese de veliahdı görür anca.

Tembellik: Son yıllarda kar marjımın sizden çok daha iyi olduğunu biliyorsunuz. Benim için ortadoğu bir anlam ifade etmiyor. Veliahdıma öyle bir miras bırakacağım ki. Elinde olan zenginliği saymaya kalksa üç insan ömrü harcaması gerekecek.

Kibir: Veliaht demişken yerlerinize gelecek kişileri ayarladınız mı?

Şehvet: Benim vardı ama bir aksilik sonucu değiştirmek durumunda kaldım. iki adayımdan uygun olanı seçmek için biraz daha inceleme halindeyim.

Kıskançlık: Benim ki hazır. (duru’ya laf sokarak söylemişti)

Kibir bu hareketi görüp anlayınca müdahale etti.

Kibir: Saygısızlık bu hayatta hiçbir zaman affetmeyeceğim bir hatadır. o yüzden yerinize gelecek kişileri iyi yetiştirmiş olun.

Şehvet: Kibir hepimiz bu masada eşitiz kimsenin üst perdeden konuşacağını sanmıyorum.

Kibir sadece gülümsemişti. İlk zamanlarında Şehvetin yani durunun ona yaptığı saygısızlığı anımsamıştı. Maskesini takınmaya devam edip;

Kibir: Kesinlikle katılıyorum. Sadece bir ön uyarı olarak söylemek istedim. Benim yerime gelecek kişi de saygısızlığa tahammül edemiyor. Tatlar kaçmasın.

Toplantı arada laf sokma arada gelecek planları derken en sonunda bitmişti. Bir sene daha birbirlerini göremeyeceklerdi. Duru henüz veliahdını seçmediğini belirtmişti ama karar vermesi gerekiyordu. Telefonu eline alıp bu lanet toplantının kazasız bittiğini kutlamak için Berna’yı aradı. Berna tam yeni kadehe konulmuş şarabından yudum alacakken gelen telefonu açmak zorunda kalmıştı.

Berna: Efendim Duru Hanım.

Duru: Yarın’a bir ev ayarla, Sen, ben, feyza ve alper olacak şekilde. Birazcık eğlenmeyi hak ettik. Şu alperin tadına bir de ben bakayım. Onu da akşama iyi hazırla en özeline kadar ilgilen. Anlatabildim mi kızım?

Berna: Tabi Efendim siz nasıl arzu ederseniz.

Berna telefonu kapattığında, yüzünde ufak bir gülümseme belli oldu. Alper bunu görmüştü ve bu durum onu biraz çekinmesine neden olmuştu. Berna içinden. “Gün intikam günü, senin gözlerinin içine bakarak, ne yapacaksam yapacağım. Yılların diyetini ödeyeceksin” demişti.

Kadehi tutuş şekli ve alper’e olan bakışları bir değişmişti. Alper olanlardan habersiz, başına gelecekleri merak ediyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir