Kırılma Noktası – 10. Bölüm

BÖLÜM 10

Olanların şokunu üstümden atamamıştım hala, kendimce bir intikam almak istemiştim canandan ama sonuçları beni adeta yıkmıştı. Bir insanın kaderiyle oynamıştım. Temiz hava ciğerime ilk çarptığında, güneşin gözümü rahatsız etmesiyle elimi gözlerime siper etmiş derin bir nefes çektim içime. Teslim ettiğim eşyalarımı geri almıştım. İlk olarak telefonuma sarıldım. Bildirimle doluydu. Canan telefonum kapalıyken mesaj atmaya devam etmiş. Ailem birkaç defa aramış, selim ve barış hem mesaj atmış hem aramıştı. En sonunda çağladan gelen mesajı gördüm. Okuduğumda içimde hiçbir hareketlenme olmamıştı. Canana olanlar sonrası şokun etkisi ya da içimde çağlaya karşı artık hiçbir his kalmamıştı. Sadece okudum. Gamzeyi aramak istedim onun sesine ihtiyacım vardı;

Gamze: alo, alper!

Alper: ben iyi değilim gamze sesini duymak istedim sadece.

Gamze: olanları duyunca üzüldüm alper, ama senin bir suçun yok buna inanmalısın.

Gamze konuşuyordu sadece dinliyordum içimi rahatlatacak şeyler söylüyor, kendimi suçlu hissetmemem için elinden geleni yapıyordu. İçimde bir parçam hala kendimden nefret etmemi sağlıyordu. Eğer imkanım olsa o parçamı tek seferde çekip kopartırdım. Havaalanına gelip arabamı alıp evime geldiğimde hala konuşuyorduk gamzeyle, telefonu kapattığımızda kapıyı açmış evimin içine boş gözlerle bakıyordum. Eski günler gelmişti aklıma. Hiç antalyadan dönmeseydim diyerek geziniyordum evin içinde boş bir şekilde. İyi ki gamze bana başka bir daire ayarlamıştı. Burayıda geride bırakacaktım. Artık farklı bir hayatım ve işim vardı. Tabi iş denilirse. Duru denilen kadının ekibinin bir parçası olup onu iş hayatını ve sosyal hayatını bitirecek delile ulaşmam gerekliydi. Şu an bu duruma kendi hazır hissetmiyordum. Evden alacaklarımı alıp çıktım. Ev sahibini arayıp evden taşınıyor olduğumu söyledim. O da zaten çıkmamı istiyormuş. Çağla ile yaşadıklarım kulağına gitmiş ve evde böyle birisinin kalmasını istemiyormuş. Yeni evime doğru yol almaya başladım.

Nezih bir semtin güzel bir sitesindeydi yeni dairem. Güvenlik görevlileriyle tanışıp otopark giriş kartımı alıp, yeni daireme çıktım. Site oldukça büyüktü koşu parkuruna kadar bir çok aktivite yapma imkanı sunuyordu. Feodal sistemin 21. Yüzyılı versiyonu gibiydi. Duvarlarla çevrilmiş derebeyliklerde yaşıyorduk sanki. Dairem 7. Katta bulunuyordu. Kapıyı açırıp içeri girdiğimde gayet temiz bir ev buldum. Mutfak biraz dar, mutfaktan çalınan alan salona katılmış gibiydi. Evin büyük bir bölümünü salon oluşturuyordu. Basamak bile vardı içerisinde. Koca bir televizyon, geniş L koltuklar, büyük bir yemek masası vardı. Yatak odama gittiğimde, iki kişilik büyük bir yatak, boy aynası, koca bir gardırop vardı. Banyo da duşakabin yerine jakuzi vardı. Çamaşır makinesi, kurutma makinesi buradaydı. Dikkatimi başka bir şey çekti. Banyoda duvar saati vardı. Aklıma gamzenin banyosunda ki duvar saati geldi. Gidip duvar saatini kaldırdım ve incelemeye başladım. Dikkatimi çeken bir farklılık göremedim sıradan bir duvar saatiydi. Tekrar yerine astım. Diğer odaya girdiğimde ise perdeyle kapatılmış bir cam ve bir masa sandalye duruyordu. Perdeyi çektiğimde şehrin ışıkları gözüme çarpıyor ve bir yere varmaya çalışan minik arabaları izliyordum. Günün yorgunluğunu üzerimden atmak için duşa girdim. Kurulandıktan sonra yatağıma uzandım ve gamzeyi arayıp konuşmaya başladık;

Gamze: Beğendin mi yeni evini? Ben böyle olmasını istedim.

Alper: Beğendim, hatta banyoda bulunan duvar saatini görünce aklıma sen geldin. Ancak iki adet problemimiz var. Birincisi evin odalarında kapı var, ikincisi ise sen yoksun.

Gamze: Kapı işi kolay. Ben de geleceğim yanına ileride. O evden hiç çıkmayacağız. Nasıl oldun iyi hissediyor musun kendini?

Alper: Canan olayını diyorsan evet biraz daha iyiyim ilerleyen zamanlarda daha iyi olacağım.

Gamze: Bunu duyduğuma sevindim. Heyecanlı mısın peki yeni işin için.

Alper: Heyecanın yanında birazda bir bilinmezlik var ortada. Tam olarak iş yerindeki görevim ne olacak?

Gamze: Duru’nun 4. Elemanı olacaksın. Sadece onu biliyorum. İşin tanımını orada öğreneceksin. Alper (duraksadı) eğer kendini tehlikede hissedersen lütfen oradan uzaklaş olur mu? Tehlikeli bir işin içine giriyoruz. Bunun farkındayız ama senin zarar görmene dayanamam.

Alper: arkamda sen olduğun sürece zarar veremezler bize. Yavaş yavaş bitireceğiz onları. Her adımımızı çok dikkatli atacağız.

Gamze: öyle olmalı ne kadar zaman alacaksa alsın ama sonunda başarıya ulaşacağız buna inanıyorum. Seni test edecekler mutlaka bir şekilde gözlerin, kulakların açık olsun.

Alper: bunu tahmin edebiliyorum. Sadece son bir kez daha sormak istiyorum. Bana anlatmadığın bir şey var mı?

Gamze: Var. Bunlardan birisi o incelediğin duvar saatinin içinde gizli kamera var. Buraya geldiğinde, banyoda ki saatin içinde de vardı. Sen duşta kendini tatmin ederken, bende seni izleyip kendimi tatmin ediyordum. Aslında şu an bulunduğun dairenin içindeki her odada her açıyı görebilecek şekilde takılmış gizli kameralar var. Bunu özellikle yaptırdım çünkü senin iyi olduğunu görmem gerekiyor. Diğer bilgileri ise zamanı gelince öğreneceksin tek tek. Doğru zaman doğru yerde yapılan açıklamanın gücüne inananlardanım birazcık.

Alper: Demek beni izliyordun sen? (güldü) şu an da izliyor musun peki?

Gamze: (gülerek) evet.

Alper: bu biraz adaletsiz ama olsun. artık eve kız attığımda uzaktan izlersin.

Gamze: ALPERR! Kırarım kafanı o kadar da değil.

Alper: (gülerek) şaka yapıyorum kızma hemen…

Yatakta bir süre daha gamze ile konuştuktan sonra uykuya daldım.

O gece alper uykuya daldığı sırada, yeni çalışmaya başlayacağı iş yerinde ki binanın bir odasında ışık yanıyordu. Koridorda topuklu ayakkabıların çıkardığı ses yankılanıyordu. Kapıya vardığında üzerini düzeltti. Kapıyı hafifçe tıklattı. İçeriden gelen bir ses “gel” demişti. Kapıyı açıp içeri girdi. Doğrudan karşısındaki kadının masasına bir evrak bıraktı. Tam çıkmak üzereyken kadın ona kesik bir sesle durmasını söyledi.

İçeri giren kadın: bir şey mi isteyecektiniz duru hanım?

Duru gözleri kısık, göğüs kafesinin hızlı inip kalkmasıyla oturmasını işaret etti. Duru koltuğunda oturmuş bacaklarını aralamıştı. Orada bir erkek vardı, masanın altında duruyu yalayarak tatmin etmeye çalışıyordu. İyice ıslanmış olan duru, erkeğin yanaklarına sever gibi iki tane tokat atıp, kalkmasını istedi. Erkek olan masanın altından çıktığında hemen diğer kadının yanına geçmek için hareket etti. Önü kabarıktı.

Duru: Bahadır, sen üstünü çıkart ve koltuğa oturup beni bekle.

Duru önüne bırakılan evrağı alıp incelemeye başladı. Her detayını inceliyordu önündeki evrağın. İşi bittiğinde;

Duru: hmm bu alper denilen kişi burada yazılan özelliklerine göre tam aradığımız gibi birisi sanki feyza ne dersin? İnsan kaynakları ilk kez güzel bir balık yakalamış.

Feyza: benim de dikkatimi çekti duru hanım. Son gelenlere bakarsak sanki bu alpey beyle uzun süre çalışabiliriz gibi duruyor.

Duru: yine de tedbiri elden bırakmamak gerek. Sen gerekli araştırmalarını yaparsın.

Ayağa kalkıp feyzanın yanına yürüdü ve arkasına geçip, saçlarıyla oynamaya başladı.

Duru: Eğer bu alperi gözün tutarsa, tamamen senindir. Onun patronu sen olacaksın. Kuralları iyice öğret bir yanlış yapmasın. Artık yeni eleman gelmesinden sıkıldım.

Feyza: bana mı bağlı olacak dediniz duru hanım yanlış mı duydum yoksa?

Duru feyzanın boynunu öpüyor. Kulağına;

Duru: Doğru duydun birtanem. Yıllardır koşuşturup durdun artık bir yardımcının olması vakti gelmişti. Hem bu sayede birbirimize daha çok vakit ayırıp işlerimizi birlikte büyütürüz. Bu hediyeyi sana uzun süre önce vermeliydim ama gelenler hep tırt çıktı. Bakarsın bu alper aradığımız kişidir. Onu iyice tanı. Emin olduktan sonra aramıza katarız.

Feyzanın boynuna öpücükler kondurmaya devam ediyordu. En sonunda kıçına bir şaplak atıp;

Duru: şimdi beni bahadırla yalnız bırak canım.

Feyza mutlu olmuştu bu yüzüne yansımıştı. Uzun zamandır duru hanımın yanında çalışıyordu. Duru hanım ona yeni bir hayat sunmuştu. Staj için geldiği bu şirkette, zirve basamaklarını bir bir çıkmış ve duru’a yakın 3 kişiden birisi olmuştu. Berna’ya bu haberi verdiğinde onun kıskançlık krizlerine gireceğini biliyordu. Duru hanımın 3. Güvendiği kişiydi berna. Soğuk bir insandı fazla konuşmaz ama içten içe feyzayı kıskanırdı. En azından feyza böyle düşünüyordu. Bahadır ise Duru hanımın özel oyuncağıydı. Pek bir vasfı yoktu. Bahadırın saçı uzun hep topuz şeklinde topluyordu. 1.80 boyunda kemik yüzlü, düzgün traşlı, siyah gözlere sahipti. Giyimine önem gösteriyordu. Bazen duru hanım ona ne giymesi gerektiğini söyleyen mesajlar atıyordu. Bahadır, Oyuncak olmak dışında bir vasfı yoktu pek. Nefes alan bir dildo muamelesi görüyordu, aşağılanıyordu. Feyza ise, Durunun göz bebeğiydi. Kara kutusuydu. En büyük yardımcısıydı. Bütün toplantıları o ayarlıyor, gerekli organizasyonları düzenliyordu. Şimdi onunda bir yardımcısı olacaktı. Feyza; kısa boylu zayıf, genel bir vücut hatlarına sahipti. Göğüsleri ortalama boyuttaydı. Kalçaları küçük, yüzünün saf bir güzelliği vardı. Saçlarını siyah renkte düz ve uzundu. Saçlarının ön tarafını beyaza boyamıştı. Farklı bir hava katıyordu güzelliğine. Elleri ve ayakları küçüktü. Gözleri yeşil renkteydi ve kalın bir eyeliner ile göz renklerinin daha da belirgin olmasını sağlıyordu. Berna ise diğerlerinin aksine soğuk yapıda birisiydi. Kimseye kolay kolay güvenmez. Duyduğu her cümlenin altında bir anlam arayan bir yapısı vardı. Sert kişiliği yüzünden diğer insanlar ona yaklaşmaya çekinirdi. Duru hanım onun kararlarına çok önem verir. Güvenmediği insanları duru hanıma yaklaştırmazdı bile. İyi bir dövüş sanatları ustasıydı. Toplantı öncesi, katılacak kişileri araştırır ters bir durumları var mı diye kontrol ederdi. Planlanan organizasyonları denetler, sıkıntı çıkaran tipleri etksiz hala getiriyordu. Gözü hep açıktı. Duru hanımın kirli eliydi. 1.82 boyunda sporcu vüduna sahip, oldukça beyaz tenli atletik bir kadındı. Saçlarını hep küt şeklinde kestirirdi. Şirkette herkes takım elbise ve ceket, etek kombini yaparken o daha rahat hareket edebilecek giysiler tercih ederdi. Gözleri mavinin açık tonuydu. Yanağının hemen bitişinde bir ben bulunuyordu. Dudakları ince yüzü hep sertti. Aksesuar takmaktan hoşlanmazdı. Kişi okumayı çok iyi biliyordu ve bu alper için oldukça riskli bir durumdu.

Duru hanım, feyza gittikten sonra üstünü çıkarmaya başladı. Bahadırın sikini eline almış, sıvazlamaya başlamıştı.

Duru: Bahadırcım, böyle uslu bir köpek olmaya devam edersen, bir gün senin de bir yardımcın olabilir.

Durunun yüzünde şeytani bir ifade vardı. Birazdan tadına bakacağı sikin hayalini kuruyordu.

Bahadır: siz nasıl arzu ederseniz hanımım.

Duru: aferin uslu çocuğum benim. Hep böyle saygılı ol! Hadi şimdi sus, şu büyümüş canavarın tadına bakayım.

Duru, bahadırın sikinin belli bir kısmını ağzına almışken bir yandan sikini sıvazlıyor, yumurtalıkları okşuyordu. Bahadır olduğu yerde sadece duruyu izliyordu. Gururu çok önceleri kırılmış, ona yapılanları artık kafasına takmıyordu. Sadece işini yapıyordu. Gel bahadır, git bahadır, soyun bahadır… böyle geçti hayatı bu şirkette. Çabuk boşalmamak tavana bakıyordu. Eğer erken boşalırsa durudan çekeceği var demekti bu. Onu tatmin etmeliydi. Seks sırasında artık keyif alamaz olmuştu. Tek amacı duru hanımı rahatlatmaktı. Duru, bahadırın sikinin yeterli sertliğe vardığını anlayınca yuvarlak iri göğüslerinin arasına koydu ve yukarı aşağıya doğru gidip gelmeye başladı. Bahadıra baktığında ona gözlerine bakmasına söyledi. Bahadır söyleneni yapıp gözlerini durunun gözleriyle birleştirdi. Duru hala ona aşağılayan sözler söylerek kendini hazırlıyordu. Böyle davranmak onu daha da ıslatıyordu. Duru ayağa kaktı ve deri koltukta dizlerinin üzerinde durmaya domalmaya başladı.

Duru: Yala!

Bahadır söyleneni yaptı. Durunun am dudaklarını ve göt deliği çevresini yalıyor, sahibinin zevk almasını sağlıyordu. Bunu durunun çıkardığı zevk iniltilerinden anlayabilirdi. Duru hala bahadıra aşağılayıcı sözler söylüyor, kendi egosunu tatmin ediyordu.

Duru: içime gir!

Bahadır doğrulmuş, sikini yavaşça duygunun amına doğru sokmaya başladı.

Duru: Hızlan ve durma!

Bahadırın girip çıkmaları hızlanmış olabildiğince derinlere ulaşmaya çalışıyordu. Duru zevk çığlıkları atmaya başlamıştı. Şirkette bulundukları katta sadece ikisi vardı. Bağırmalarını kimse duymazdı. Bahadır yorulmaya başlamıştı. İyice terlemiş son kalan kuvvetiyle girip çıkmaya devam ediyordu. Duru, daha hızlanması için bahadıra zevkin verdiği bir ses tonuyla bağırarak “hızlı, daha hızlı durma sakın, gelmek üzereyim” diye bağırıyordu. Bahadır homurdanma sesleri çıkartıyordu. Duru bu sesleri duyduğunda, bahadıra tekrar bağırarak;

Duru: Ses çıkarma konsantrasyonumu bozma!

Bahadır son saniyelerindeydi. Biraz daha dayanmak için aklında kötü senaryolar kuruyor boşalmayı geciktirmeye çalışıyordu. Duru zevkin içinde bahadırın sikini içinde hissederken, domalmış vücudunun kasılmaya başladığını hissetti. Kalçaları birkaç saniyeliğine istemsizce titredi ve bahadırın siki içindeyken boşaldı. Elleriyle koltuğu parçalayacak gibi tutuyor, tokatlar atıyordu boşalırken. Bahadır da boşalmaya çok yakındı ve durunun boşaldığını görünce kendisine bir rahatlama geldi. Bahadır olduğu yerde kalmış siki dik bir şekilde gelecek emri bekliyorken, duru kendine gelmişti ve dönüp bahadırın sikini ağzına almadan önce;

Duru: hepsini ağzıma akıt!

Bahadır zaten doruk noktasındaydı, ağzında gidip gelirken boşalmak zor olmamıştı. Kasılarak ve homurdanarak durunun boğazına boşaldı. Duru akan dölleri yuttu ve bahadırın sikinde kalan dölleride yalayıp ayağa kalktı.

Duru: çok güzeldi. Aferin benim çocuğuma. Hep böyle uslu ol. Şimdi üzerine giy, dilsize söyle seni evine bıraksın. Yarın iyice dinlenmiş olarak gel.

Bahadır söyleneni yaptı ve Duru hanımın özel şoförü olan dilsize gitti. Duru hanımdan başka kimse Dilsizin gerçek adını kimse bilmiyordu. Bilinen tek özelliği ise hiç konuşmuyor olmasaydı. Duru üstünü giyip, kendine çeki düzen verdikten sonra tekrar masasına oturdu. Önünde bulunan alperin cv’sini eline aldı tekrar okumaya başladı.

Sabah telefonu çalmış, yataktan sıçramıştı alper. Telefona cevap verdiğinde arayanın site güvenliği olduğunu fark etmişti. Kendisine bir kargo gelmiş, onun bilgisi verilmişti. Alper gönderin diyip yataktan kalkmıştı. Elini yüzünü yıkadıktan hemen sonra kapısı çalınmıştı. Kapıyı açtığında karşısında kocaman bir kutu ve kargocu duruyordu. İmza işlerini hallettikten sonra kutuyu salona götürdü. Kutunun resmini çekti ve gamzeye gönderdi. Senden bu sanırım diye not paylaştı. Anahtarın sivri ucuyla kutunun bant kısmını açtı. O sırada telefonu tekrar çaldı. Arayan gamzeydi.

Gamze: Günaydın yakışıklım. Kargo gelmiş bak bakalım eksik var mı?

Alper: günaydın güzellik. Hemen sayıyorum içindekileri. İlk olarak bir macbook kutusu karşılıyor bizi. Ufak bir kutumuz daha, şu bahsettiğin sadece senin numaranın bulunduğu telefon olsa gerek… evet oymuş. Mavi kapaklı bir klasör var…

Gamze: bugüne kadar topladığım bilgiler mevcut o klasörün içinde pazartesi iş başı yapana kadar o dosyayı iyice incelemeni istiyorum.

Alper: (gülerek) aklıma üniversite zamanlarım geldi. Bir ufak kutu daha var… araba anahtarı?

Gamze: bunda şaşıracak ne var ki? Zaten söylemiştim sana. Ohoo sen böyle unutkanlık yapacaksan işimiz var (dalga geçer bir tonda)

Alper: (gülerek) modeli ne peki bayan çok bilmiş?

Gamze: çok dikkat çekmesin istedim şaşalı bir araba değil. Kırmızı renkte bir alfa romeo giulietta. Sitenin otoparkına çekilmiş olması lazım. Bu iş bittiğinde en iyisine sahip olacaksın.

Alper: istemem.

Gamze: aa niye?

Alper: fakir edebiyatı gibi algılama ama. Ben sadelikten yanayım. Gösterişli şeyler hep itici gelmiştir bana.

Alper: burada geniş bir poşet daha var.

Alper açıp baktığında, takım elbise olduğunu gördü. Biraz kırışmış gibiydi ama ütülenince cillop gibi olurdu.

Gamze: ilk iş gününde benim seçtiğim takım elbiseyi giy istedim. Umarım saygısızlık yapmamışımdır.

Alper: iyi düşünmüşsün benimkiler biraz eskimişti. Yıkayıp ütülenince, giyilmeye hazır hale gelir.

Gamze: Mutlaka o takımın içinde bir fotoğraf bekliyorum senden. Sakın unutma bak.

Alper: keşke sen burada olsaydın da giydirseydin beni daha güzel olurdu.

Gamze: o kadar çok isterdim ki. Sözüm olsun ileride hep sabahları elbiselerini ben giydiricem. Tabi karşılığında sen de beni giydireceksin. (fısıldayarak) iç çamaşırıma kadar..

Alper: bak ya sabah sabah…

Gamze ve alper biraz daha sohbet edip telefonu kapattıktan sonra telefon etmesi gereken kişileri fark etti. Ailesinden başlayarak insanlara durum açıklaması yapacaktı. Annesinden sağlam bir fırça yiyince, onları meraklandırdığı için büyük bir pişmanlık yaşadı. Telefon görüşmesinin sonuna doğru tatlıya bağlasalarda, boş vakitlerinde daha sık aramaları tembihlendi alpere. Selim ve barış ise direkt söverek açmış telefonlarını en yakın zamanda buluşmaları gerektiğinin altını çizmişlerdi. Cananın başına gelenleri biliyorlardı ama bunu yüz yüze konuşmak daha iyi bir fikir olacağından telefonda hiç bahsini açmamışlardı. Geriye çağla kalmıştı. Acaba aramalı mıydı? Eli arama tuşuna giderken birden vazgeçti. Şimdi değil belki bir gün diye düşündü. Gelen Telefonların bir kısmı da olsa geri dönüş yapmıştı. Ev için alışveriş yapmalıydı. Yeni arabasının yerini bulup kontağı çevirdi ve yola koyuldu.

İşlerini halledip evine geldiğinde, ortalığı düzenledi. Akşam yemeğini hazırlayıp yedi. Biraz iş zamanı diyerek çalışma odasına gitti. Odasında sadece masa ve sandalye vardı. Etrafta başka eşya yoktu. Gamze onun işine odaklanmasını istiyordu ve etrafta kalabalık yapacak başka bir eşya koydurtmamıştı. Sade bir oda sade bir zihin demekti onun için. Alper mavi kapaklı klasörü açıp okumaya başladı. Başlıca notları ise bilgisayarına aktarıyordu. Bilmesi gerekenleri iyi öğrenmeliydi. Ona göre hareket etmeliydi. Birden aklına çalışacağı şirketin internet sitesine girip organizasyon şemasına bakmak geldi. Acaba gamzenin babasına ait bir görsel bulabilir miydi? Gamzenin babasıyla arasındaki ilişkiyi merak ediyordu. Sitenin içinde dolaşmaya başladı. Ama görünürde organizasyon şeması değiştirilmişti. Durunun yardımcılarının olduğu resme baktı. Feyza ve berna. Ellerini çenesinden birleştirmiş resimleri inceliyordu. Geçmişlerine yönelik herhangi bir açıklama bulunmuyordu. Merak uyandırıcıydı. Çünkü diğer pozisyonda çalışanların en düşük mevkide olsa bile kısa bir özgeçmişi bulunuyordu. Bu durumu fark eden alper bu ikisini yakın merceğe alacaktı. Bilgisayarına bu iki ismi not etti. Babasıyla ilgili herhangi bir bilgi durmuyordu. “Tabii ya” diyerek hemen şirketimizden mesajlar kısmına girdi. Burada özel günlerin kutlandığı kurumsal bir dil ile yazılmış mesajlar bulunuyordu. Sonuçta babasıda bu şirketin hissedarları arasındaydı bir zamanlar. Biraz daha derine indiğinde “bingo” diye bağırdı. Yeni yıl mesajıydı bu. Resmide duruyordu. Büyük bir kafa sarkmış bir gıdı, göz altı torbalarının belli olduğu temiz traşlı hafif kel, yana doğru büyümüş bir burun. Göz rengi resimden anlaşılması zor olsada ela gibi duruyordu. Kurduğu cümle yapısını unutmamak için tüm mesajı kopyaladı. Umarım kendine ait kurmuş olduğu cümlelerdir, halkla ilişkiler çalışanına yazdırmamıştır. Diye temenni etti. En yakın tarihli mesaj buydu. O tarihi baz aldığında aradan sadece 6 ay gibi bir süre geçmişti. Ne olduysa bu 6 ay içerisinde olmuştu. Bunuda notlarına ekledi. Keşke bilişim konusunda bilgi sahibi olsaydı. Duru hanım ne zaman yönetim kurulu başkanı pozisyonuna geçmişti onu öğrenmek istedi. Tekrar klasörü açtı ve hazırlanan raporları incelemeye koyuldu. Duru ile ilgili en dikkat çekici detay ise, 31 mart tarihinde mutlaka bir parti verdiğiydi. Başka zamanlarda da partiler, organizasyonlar düzenliyordu ama 31 mart tarihinin altı çizilmişti. Bu tarihin önemi anlamak için internette araştırma yapmaya başladı. Paskalya bayramından başka kayda değer bir anlam çıkmıyordu. Hristiyanlık ve duru? Notlarına ekledi. Genellikle yaptırdığı diğer organizasyon tarihleri, en uzun gece olan 21 aralık ve gece gündüz süresinin eşit olduğu 23 eylül tarihini gösteriyordu. Toplanan raporlarda mutlaka toplantı yaptığı bir tarih vardı. Raporda şöyle yazıyordu; “ her ağustos ayının 4’ü mutlaka 7 kişilik bir toplantı” başka bir bilgi yoktu bu konuda. Bunuda not etti. Ağustos ayı yakın bir tarihte gelecekti. Bunu büyük puntolarla kaydetti bilgisayarına. Biraz daha araştırdıktan sonra gözüne yabancı gelen bir kelime çarptı. Latince olduğunu düşündüğü bu kelime; “Luxuria” tekrar internetten araştırmak için döndüğünde bu kelimenin anlamınına baktı ve alper şimdilik bilmesede, tam da duruyu tarif eden bir karşılığı vardı bu kelimenin anlamı; Hristiyanlıkta 7 büyük günahtan birisi olan “şehvet” ti.

Alper zihni yorulmuş bir şekilde notlarını aldı ve bilgisayarını kapattı. Gamzeyi arayıp, babasının konusu hariç diğer tüm araştırdıkları hakkında konuştu. Birlikte, konunun üzerinden geçtiler. Gamze daha önce hiç dikkat etmediği feyza ve berna konusunda alperi uyardı. Belkide onlar bizim basamaklarımızdan birisidir. Onlara karşı temkinli olmalısın, belkide duygunun kara kutusu onlardı diye, altını çizerek söyledi. Alper ile beraber yol haritası çizmeye başladılar. Atacakları adımları tartışıyorlar. Olabilecek en kötü senaryoyu canlandırıyorlardı. Bu kötü senaryolara karşı karşı planlar üretiyorlardı. Hazırlıklı olmalıydılar. Pazartesi gününe pek bir şey kalmamıştı alperin zor günleri gelmek üzereydi. Kalan günlerde alper araştırma yapmaya devam ediyor, gamze ile uzun uzun telefonda konuşuyorlardı.

Pazartesi sabahı olduğunda alper tıraşını olmuş takım elbisesini giymiş, gamzenin hediye ettiği arabaya binip, şirketin yolunu tutmuştu…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir