Karmaşa – Başlangıç

“Abi, benim değil o. Vallahi değil.”

Aa şey, şuan kaldığım yurdun idare odasındayım. Şaşırtıcı olmayacak, devlet yurdu. Odamdaki çocukların dolapta depoladığı biraların suçunu üzerime yıkmasıyla birlikte kendimi içerisinde bulduğum oda. Genişçe bir masa, pahalı gözüken bir deri koltuk ve üzerinde son derece kel (evet son derece), yine şaşırtmayacak; şişman ve çirkin bir adam. Az önce yeminler ederek “Abi” çektiğim adam. Yüzüme umursamazca bakıyor, “Eğer siciline bir şey olsun istemiyorsan, yurttan kaydını kendin aldır, yoksa uğraşır durursun.”

Öfkeyle odama çıkıyorum. Merdivenin her adımında düşünüyorum. “Neden? Yine neden?”

Odama girip yataklarında yatan bu ufak orospu evlatlarına bakıyorum. Hepsi aynı liseden çıkmış, benim geldiğim bu sikik şehre gelmiş ve bağlantıları sayesinde aynı yurda, aynı odaya gelmişler. 5 kişilik odada 4 kişiye karşı söylemlerinizin bir karşılığı olmuyor, toplum karşısında artılarınız yoksa da sizin bir karşılığınız olmuyor.

Eşyalarımı toplamış, iç sorgularımı susturmaya çalışırken bir ses yükseliyor, “Sonunda siktirip gidiyorsunuz amına kodumunun ucube devi.”

Kendimi 1.70 bir çocuğu yatağında yumruklarken buluyorum. Büyük cüssem altında ezilirken arkadaşlarının isimlerini haykırıyor. Demişken belimden tutmaya çalışan bir çocuk ve sağ kolumu çekiştiren bir çocuk daha buluyorum. Sanki kurban edilmeye çalışılan bir dana gibi çekiştiriliyorum. “Ucube dev” ha.

Kolumda birkaç çizik, suratımın çeşitli yerlerinde ufak sızılarla iniyorum tekrar merdivenlerden. Ne bok yiyeceğimi bilmemenin verdiği anksiyete yerine, “Sikerim lan” özgüveni gelmiş, müdürün odasına giriyorum, “Sen de siktir git.”

Aklıma gelen ilk numaraları aramış ve Sevde’nin “Gel kanka birkaç günlüğüne, Meryem yok zaten. O gelene kadar sen bir yer bulursun zaten.” demesiyle yeni güzergahımı belirliyorum.

Ben Umut. İsmimin o şa’şaalı(gösterişli) anlamlarına çok takılmayın. Yetimhanedeki memurun taşak geçmek için verdiği isim. Seviyormuş herhalde küçük ironileri. 20 yaşındayım, 1.93 boyunda; akranlarıma göre hep cüsseli olarak büyüdüm. Zaten çocukluğumun zorbalıklarla geçmesinin sebebi de bu amına kodumunun “cüsselili” idi. Küçük yaşlarda hayal kurmaktan yoksun zavallı çocukların yuvası yetimhanelerin özgüven yenileme merkezini sahipleniyordu bu “cüsse”. Yarım boyumdaki çocukların kendilerini güçlü hissedebilmesinin kaynağı olmak, ismimin o yüce anlamını taşıyabilmemin gururunu verirdi hep.

Büyüdükçe insanlardan uzaklaşabileceğim şeyler aradım hep. Sikimsonik bir Anadolu şehrinde ne kadar zor olsa da, okulun güreş takımına girince bir şeyler biraz daha düzelmiş, insanların uğraştığı değil, yanında istediği insan olmaya başlamıştım. İletişim kurma konusunda aynı da olsam, artık insanların yanındaki +1 kişi olmuştum.

Böyle tanışmıştım Sevde ile. Sevde üniversitede tanışıp arkadaş olabildiğim ilk adamın sevgilisiydi. Evet, “-di”. Ayrılmışlardı ama +1 olduğumu sandığım bu ilişkide Sevde ile arkadaş kalabilmiştim. Tatlı, kısa boylu, sevecen bir kızdı. Şimdi beni evine çağırmış ve bana sahip çıkmıştı.

Buruk da olsa güçlü gözükmeye çalışan bir gülümsemeyle kapısını tıkladım. Kapıyı ikinci tıklamama izin vermeden açmış, açtığı gibi “Umuuuut” diyerek sarılmıştı. Kolları belimde sıkıca sarmalamış ufak bir yaratık gibiydi. Kafasını kaldırıp suratıma baktığında gözlerinin ne kadar da büyük olduğunu farketmiştim. Farketmiş demişken, omuzları çıplaktı. Biraz daha dikkatli bakınca Sevdenin üzerinde sadece sütyen vardı. Buruk olan gülümsemem burukluğunu yitirirken kafasına ufak vuruşlarla sevgimi gösterdim ve içeriye girdim. Önümden yürürken bakınca küçük kalçalarını sarmalayan küçük şortunu da görmemle burukluk yerini sinsi bir gülümsemeye bıraktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir