Evlilik yıl dönümümüzde, karım Pelin’e sürpriz yapmak istiyordum. Hep istediği, ama bütçemizin çok üstünde, yeni açılmış ünlü bir bara zütürdüm. Maddi durumum elvermediği için, bunun için karımdan habersiz bankadan ihtiyaç kredisi çekmiştim. Ama o gece barın özel bir parti için kapalı olduğunu öğrenince üzülmüş, kapıdaki görevliyi ikna edip girmeye çalışıyorduk. O sırada yanımızda beliren iyi giyimli orta yaşlı bir adam, kapıdaki görevliye, “Onlar benimle beraberler!” deyince, görevli elindeki listeye bile bakmadan yana çekildi…
Adamla birlikte içeri giriverdik. Çok sevinmiştik. iltimaslı bir durumda olmak da çok hoşumuza gitmişti. Pelin’le birbirimize bakıp gülüyorduk. Karım Pelin varlıklı bir ortamda, oldukça şımarık büyümüştü. 4 yıl önce babasının iflasından sonraki hayatına halen alışamamıştı. O zengin rahat hayatı doğal hakkı olarak görüyordu. Ben de Pelin’in hak ettiği hayatı yaşamasını istiyordum. Onun için buraya girmiş olmak bizi özellikle mutlu etmişti. Kalabalığın çok seçkin olduğu belliydi… içerde adama gülümseyerek elimizi uzattık. “Ben Kerem!” dedim. Karım da, “Ben de Pelin!” dedi. Adam da kendini tanıttı. ismi Nusret imiş. Benimle el sıkıştı. Sonra da karımın gözlerinin içine bakarak, iki eliyle tuttuğu elini öptü. Pelin’in ürperdiğini gözlerimle gördüm… Bardaki parti, yayına yeni başlayan bir derginin tanıtımı içinmiş. Nusret beyle sohbete başladık. Eski bir istanbul ailesinden geldiği belliydi. Yakışıklı değildi, ama başka bir çekiciliği vardı. içkiler su gibi içildikce samimiyet artıyor, ama ilişkinin dengesi hiç değişmiyordu. Biz ona hep Nusret bey diyorduk, o da bize Pelin ve Kerem. Nusret beyin 45 yaşında ve evli olduğunu, bizim yaşlarımızda bir oğluyla bir kızının olduğunu öğrendik. Biz de ona üniversiteyi bitirir bitirmez evlendiğimizi ve şimdi 2 yıllık evli olduğumuzu söyledik. Nusret bey anlattığı hikayelerde çapkınlığı konusunda hiç çekingen değildi. Ama direkt olarak da Pelin’e asılmıyordu. Sakin ve ağır tavrı ona gittikçe daha çok saygı duymamızı sağlıyordu. Karım bu tür erkeklere her zaman ilgi duyardı. Nusret beyin esprilerine gittikçe daha çok gülüyor, anlattığı hikayelere gereğinden fazla olumlu tepki gösteriyordu. Her halinden onu etkilemeye çalıştığı belliydi. Nusret bey garsona sürekli içkilerimizi tazelemesini söylerken, bize gösterdiği ilginin benim de hoşuma gittiğini hissettim…
Nusret bey bir ara bize, “Siz keyfinize bakın, ben biraz ayrılacağım!” dedi. Yakınımızdaki bir grubun yanına gitti. Onlar konuşurken uzaktan seyretmeye başladık. Herkes ne kadar saygı gösteriyor, önem veriyordu Nusret beye. Karım gözlerini ona dikmiş, “Ne kadar etkileyici biri. Deli gibi istiyorum onu!” dedi. O anda artık benim engelleyebileceğim bir şey olmadığını biliyordum. Karım kıvırtarak benden uzaklaştı. Dans eden kalabalığın arasına karıştı. Herkesin ilgisini çekmesi fazla vakit almadı. Pelin’in üstündeki mavi dar mini elbise sütun gibi bacaklarını cömertçe sergiliyordu. Etrafta başka çekici kızlar olmasına rağmen, bütün erkeklerin ilgisi ondaydı. Dans ederken incecik kumaşın altında titreyen diri göğüslerinin sütyensiz olduğu belliydi. Etrafındaki erkeklerin sayısı kısa zamanda üç olmuştu. Uzun dalgalı sarı saçları dağılırken ışıkta parlıyordu. Yuvarlacık çıkık poposu her salınışında başka bir güzel görünüyordu. Pelin etrafındaki erkeklere pas verirken, ara sıra da Nusret beye çapkın bakışlar atıyordu. istediğinin Nusret bey olduğu aşikardı. Nusret bey bir süre sonra icinde olduğu gruptan ayrılıp yanıma geldi. Benimle beraber karımı seyretmeye başladı. Bana dönüp, “Karın tam bir felaket. Çok ciksi. Lolita gibi!” dedi kendinden emin bir gülümsemeyle. Sanki karımdan değil de, satışa çıkardığım bir fahişeden bahsediyordu. Çocukça bir sevinçle gülümseyerek, “Teşekkür ederim. Öyledir benim karım!” dedim. Sevincim karımın istediği oluyor diye miydi, yoksa benim de saygı duyduğum biri ondan hoşlandı diye miydi bilemedim.
15-20 dakika sonra Nusret bey gözünü ayırmadan izlediği karıma eliyle gel işareti yaptı. Karım dans etmeye devam ederek diğer erkeklerin arasından süzülüp yanımıza geldi. Yüksek sesli müzikten sesini duyurabilmek için karımı belinden tutup kulağına bağırarak, “Ne kadar güzel dans ediyorsun sen!” dedi. Pelin müziğin ritmiyle halen oynatıp durduğu kalçalarında okşarcasına dolaşan ele aldırmadan, “Güzel dans ederim. Özellikle hoşuma giden bir erkeğin önünde olursam!” diyerek yanıtladı. Nusret bey sanki anlamamış gibi, “Kimmiş o şanslı erkek?” diye sordu. Pelin elini uzatıp Nusret beyin kalçasını okşayan kürek gibi elini tuttu, sımsıkı poposuna bastırdı ve gözlerinin içine bakarak, “Sizin!” dedi.
Nusret bey zaten görebildiği şeyi karımın ağzından duymaktan mutlu gülümsedi. Ne benden, ne de etraftakilerden çekiniyorlardı. Pelin artık konuşurken ona dokunuyor, gözlerinin içine bakıyor, genç kız gülücükleriyle ve arada isterik kahkahalar ile süslüyordu sözlerini. Bu hale geldiğinde karımın karşısındaki erkeğe teslim olduğunu biliyordum. Yaşlı kurdun da bunu benden çok daha iyi bildiğinden hiç şüphem yoktu.
Nusret beyin arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim bir yaşıtı bir erkek yaklaşıp, “Nasılsın Nusret?” diyene kadar bir birlerine kur yapmaya devam etiler. Nusret bey arkadaşını başından çabuk savmasını bildi. Sonra da karımın elinden tutup, “Gelin çocuklar, daha sakin bir yere gidelim!” dedi. Nusret bey Pelin ile el ele, ben de yanlarında, çıkışa doğru yürüdük. Şef garson yanımıza gelince, Nusret bey karımın elini bıraktı, cebinden kalın bir cüzdan çıkardı. Nerdeyse benim 2 aylık maaşım kadar olan hesabı ödedi. Sonra da garsonundan vestiyerine kadar Yüzlük banknotlar halinde bahşişler dağıta dağıta mekanın kapısına kadar geldik. Sanırım bizim için bu son darbe oldu. Karımla göz göze geldik bir an, kocaman kocaman açılmıştı gözleri, adamın dağıttığı paraları gördükten sonra.
Nusret beyin arabası hemen geldi. Son model, kocaman, siyah bir arabaydı. Şöför arka kapıyı açtı. Nusret bey Pelin’i nazikçe arabaya bindirdi. Karım son derece hoşnut, mini eteğinin kasıklarına kadar açılmasına, şoför dahil hepimizin küloduna kadar görmemize aldırmadan rahat hareketlerle geçti, oturdu. Nusret bey kendisi de bindi. Ben de arkalarından binmeye yeltendim, ama şöför kibarca beni ön koltuğa yöneltti, “Burada daha rahat edersiniz beyefendi!” dedi. Biraz bozularak, “Ha, tabii… ” dedim. Ön koltuğa oturdum. Araba yeni deri kokuyordu.
Şöför kapımı kapattı. Kendisi de bindi, “Villaya mı beyefendi?” diye sordu. Evet cevabını alırken hareket etmiştik bile. Arabanın sessizliğine rağmen Nusret beyin kalın boğuk sesini duyuyor, ama çoğu zaman ne dediğini anlamıyordum. Karımın ara sıra (Evet, Hayır) dediğini ve gülüşlerini duyuyordum.
Sesleri kesildiğinde öpüştüklerini anladım. Yan gözle şoföre baktım, yüzünde pis bir sırıtmayla dikiz aynasından arkada olanları izliyordu. Kendimi kötü hissettim. Benim azgın fingirdek karım, ucuz bir fahişe gibi, şoföre ve bana aldırmadan başka bir erkekle arka koltukta fingirdiyor, sevişiyordu. Sonra gözümün önüne Nusret beyin barda dağıttığı banknotlar, kalın cüzdanının görüntüsü geldi. Boş verdim herşeye, kendimi deri koltuğun rahatlığına bıraktım.
Yol fazla sürmedi. 15 dakika sonra demir bir kapıdan girip, güzel bir villanın önünde durduk. Şöför hemen inip arka kapıyı açtı. Önce Nusret bey indi, elini uzattı ve Pelin’in inmesine yardım etti. Ben de indim arabadan. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bekçi olduğunu tahmin ettiğim bir adam evin yan tarafından koşarak geldi, “Hoş geldiniz Nusret bey!” dedi, villanın gösterişli ön kapısını açtı. Nusret bey Pelin’in beline sarılıp içeri girdiler. Ben de arkalarından girmeye yeltenirken, Nusret bey, “Seni ben sonra çağıracağım. Şimdilik burada bekle!” dedi.
Bir şey söylemeden aptal aptal durdum, arkalarından baktım. Kapı kapandı. Şimdi geriye dönmem gerekiyordu, ama şöförle yüz yüze gelecegimi düşünerek utandım. Onun da bekleyeceği belliydi. Şöförün, “Gel koçum arabada otur!” diyen sesiyle kendime geldim. Artık bana beyefendi demiyordu. Patronu yoktu ortalıkta. Bu duruma aşina olduğu besbelliydi. Pek fazla göz göze gelmemeye çalışarak arabaya girdim. Onunla muhattap olmak istemiyordum. Süklüm püklüm, konuşmadan oturdum.
Sessizliği o bozdu, “Yenge de pek hoşmuş. Karın mı?” dedi. isteksizce, “Evet… ” dedim. Şöför, “Nusret bey böyle ufak tefek genç kızlara bayılır. Çoğu zaman böylesi çıkmıyor. Onun için keyifli görünüyor bu akşam… ” dedi. Karımın güzelliği, ciksiliği onun da hoşuna gitmişti sanki. Hoş, Pelin’in, aynı anda hem masum bakire, hem ciksi fahişe olabilen görüntüsünü görüp de iç geçirmeyen, gibi kalkmayan erkeğe rastlamamıştım ya…
Şöför, “Zor geliyor mu sana?” diye sordu. Sesinde samimiyet ve sıcaklık vardı. Biraz daha yakın hissettim kendimi ona. Birinin yakınlığına ihtiyacım vardı açıkcası. “Eh, tabii ağır geliyor… ” dedim. Şöför babacan bir gülüşle, “Alışırsın oğlum, zevk de alırsın. Sen öyle birine benziyorsun. Buraya gelinceye kadar ağzını açıp bir şey diyemediğine göre… ” dedi. Sonra aynı gülümsemeyle, “Nusret bey senin hatundan hoşlanırsa seni de ihya eder!” dedi.
Zevk alacağımı söylemesine gerek olmadığını, zaten o utanç verici zevki aldığımı ona itiraf edemedim. Ama anlamış olacak ki, “Sessiz olursan seni onları duyabileceğimiz yere zütürürüm.” dedi. “Peki… ” dedim uysalca. Eliyle gel işareti yaparak yürümeye başladı. Arkasına takıldım. Evin arkasına doğru yürüdük. Etrafta başka bir ev olmadığı için sessizliğin içinde karımın haykırmaları duyulmaya başladı. Hafif bir ışığın geldiği ikinci kattaki pencerenin altındaydık. Ne çabuk başlamışlardı. Nasıl hemen karım böyle bas bas bağırır hale gelmişti?
Karım normalde gibilirken inlerdi, ama böyle bağırdığı pek nadirdi. Zevk haykırışları yükseldikçe gibimin kalktığını, sertleştiğini hissettim. Şöförün de eli de apış arasına gitmişti. Pantolonunun üzerinden gibini düzeltti. Sonra da sessizce, “Üff… Ulan seninhuur iyi bağırıyor!” dedi ve pantolonunun üstünden yarağını avuçlayıp oynamaya başladı. Gayri ihtiyari ben de aynı şeyi yaptığımı fark ettim. O daha fazla beklemedi, pantolonunun kemerini çözdü, donuyla birlikte aşağı indirdi. Elini tükrükleyip, dışarı çıkan yarağına asılmaya başladı.
Artık kendimi engelleyemiyordum, ben de aynısını yaptım. Asılmaya başladım. Öyle garip, anlatılmaz bir durumdu ki! Kendimi tanıyamıyordum. Bugüne kadar hiç tanımadığım bu adamla yan yana, pencerenin altında karımın gibilirken çıkardığı seslere 31 çekiyordum. Şoför kulağıma yaklaşıp, “Acele etme… Nusret bey boşalmadan uzun uzun giber senin karıyı! Tadını çıkar!” dedi. Bir şey söylemeden başımı salladım. Kulaklarımda karımın çığlığı ve vücutlarının birbirine çarpmasının sesiyle kendimden geçiyordum…
Birazdan karımın haykırmaları arttı. “Aahhh! Nusret’im! Erkeğimmm! gib beni!” diye bağırdı. Artık sadece çığlık atıyordu. Karım geliyordu. Bir kaç dakika sürdü gelmesi. Onun böyle kendini kaybetmiş bir halde boşaldığını hiç duymamıştım. Nusret bey, “Offff… dıbına koduğumun küçük huursu!” diye soluya soluya basıyordu karıma. “Daracıksınamcık! Şimdi beni de getireceksin… ” dedi, hemen ardından da böğürürcesine sesler çıkartarak boşaldı. Sonra sesleri duruldu.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.