Kardeşler Arasında Olur Öyle Şeyler – [Bölüm 2: Hayatımın en zevkli dakikaları]

Yılın en sevdiğim ayı, Eylül ayı. Doğa, muntazam bir biçimde turuncunun, kızılın, kahverenginin tonlarını göstermeye; rüzgarlar düzgünce tarayıp şekil verdiğimiz saçlarımızı dağıtmaya yavaş yavaş başlar. Ne yaz gibi bunaltıcı bir sıcak vardır, ne de hasta edecek soğuklar. Ancak bu yılın Eylül ayı, pek de alışılagelmişlerinden değildi. Eylül ayının ortalarına yaklaşmamıza rağmen hala insanı bunaltan, yoran, yakan derecede sıcaklıklar devam ediyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla bile gün daha da ısınacağa benziyordu.

: ”Şşş! Fişi çekmedim, acele et..”

Sesin nereden geldiğini anladığımda, çoktan mutfağa varmıştım bile. Serena kendisine tost hazırlamıştı ve eğer ben de hazırlayacaksam, çabuk olmam konusunda uyarmıştı.

H: ”Tamamdır, burası bende.”

Serena, üzerinde oversize beyaz bir tişört; altında ise siyah, dar bir mini şort ile mutfağın kapısından çıkış yaparken arkasından baktım. Yaklaşık 2-3 hafta önce yaşadığımız o garip an, sanki hiç yaşanmamış gibi hayatımıza devam ediyorduk. Tabi, çok büyük bir fark ile birlikte. Tekrar onu düşünerek 31 çekmeye başlamıştım. Bir süre uzak durabilmeyi başarsam da, aramızda o son yaşananlar beni mastürbasyon konusuna tekrar itmişti.

Artık bir rutin oluşmuştu. Serena, dışarıdan eve geliyordu; odasına geçmeden önce banyoya uğrayıp çıkardığı terli kıyafetlerini kirli sepetinin üzerine bırakıyordu. Onun banyodan çıkmasını bekledikten sonra, hemen akabinde banyoya giriyordum. Çıkardığı kıyafetler arasından çoraplarını buluyordum. Aletim, Serena’nın 37 numara ayağının girdiği çoraba sığabilecek kadar büyüktü. Ona ait olan o teri ve ıslaklığı hissedebilmek için, bir çorabını aletime geçiriyor; diğerini ise burnuma doğru tutarak koklamaya ve 31 çekmeye başlıyordum.

Muazzam bir histi. Hava yoluyla afrodizyak alırmışım gibi. Çünkü o koku, beni daha önce hiçbir şeyin sertleştiremediği kadar hızlı bir biçimde sertleştiriyordu. İnsanlara ait doğal kokular, bana iğrenç gelir. Ancak bu koku, daha önce tatmadığım ensest duygularla birleşerek beni bambaşka bir evrenin içerisine sürüklüyordu. Onun bu kadar basit bir eşyasına bile bu kadar yükseliyor olmam, zihnimde işleri hem daha garip hem de daha erotik bir boyuta taşıyordu.

Günler böyle geçiyordu. Resmen kendi kız kardeşimin büyüsü altında esir kalmıştım. Bu durum beni zaman zaman, yüksek derecede rahatsız etse de verdiği zevk tartışılamayacak derecede yüksekti. Tüm bu yüksek hislerime rağmen, ona olan ağabeylik hislerimin kaybolmadığının da farkındaydım. Nasıl oluyordu tüm bunlar? Onu hem cinsel olarak arzuluyor, hem de bir ağabey olarak koruyup/kollamak ve masumane bir şekilde sevgi göstermek mi istiyordum? Aşk da değildi bu kesinlikle. Daha önce hiç tatmadığım, hatta dünyada pek az insanın tattığına emin olduğum bir duyguydu bu. Hazırladığım tost ve salata ile kahvaltımı yaparken, tüm bunları zihnimin süzgecinden tekrar geçirme şansım olmuştu.

Saatler sonra, yine akşama çalan bir öğlen vakti Serena evin kapısını çaldı.

S: ”Umarım kahvaltını bitirdikten sonra her şeyi toplamışsındır. Şimdi yemek yiyeceğim, mutfak dağınıksa bittin..” dedi bezgin ve yine sıcaktan kavrulmuş bir halde.

H: ”Sen de iyice abarttın ha! Hallettim tabi etrafı. Hatta evi bile temizledim, elektrikli süpürgenin fişi senin odanda takılı dikkat et girerken. Sen üstünü değiştirdikten sonra alırım ordan. Sen n’aptın?”

Yine o günkü gibi, Serena’nın odasına doğru devam eden yeni bir konuşma başlayacaktı. Sezgilerim beni bu yönde uyarıyordu, kalbimin çarpışı da bunu daha iyi anlamama yardımcı oldu. Çünkü yine her zamanki gibi çok çekici olmuştu. Altında yine o siyah kısa taytı ve üstünde de kırmızı bir crop vardı. Ayaklarında ise beyaz, ince babet çorapları vardı. Gözüm tekrar kalçasına ya da ayağına takılmadan önce dikkatimi topladım ve arkasından odasına doğru yürümeye başladım.

Yine ayaküstü konuşuyorduk. Ben her zamanki gibi kapının ağzında durdum. O da bir süre sonra yatağının üstüne oturdu. Üstünü değiştirmesi gereken zamanın yaklaştığını anladığımda, sohbeti yavaştan bitirmeye başladım ve kendi odama doğru geçmeye niyetlendim. Çünkü onu rahatsız etmekten, belki de istemediği bir şekilde onun üzerinde bir baskı kurmaktan korkuyordum. Ona olan cinsel çekimim inkar edilemezdi ancak ağabeylik içgüdülerimde asla eksilme olmamıştı. Onu rahatsız etmek, en son isteyeceğim şey olurdu. Bu yüzden;

H: ”Ben çıkayım da sen rahatça giyin, sonra elektrik süpürgesini falan alırım.” diyip kapısının koluna doğru yeltendim.

Zaman mı yavaşlamıştı? Neden elim kapıya çok yavaş gidiyordu? Gitmek istemiyor muydum? Bu heyecandan vazgeçemiyor muydum? Ancak henüz bir şey olm…

S: ”Tuut!!!

Yüzüme doğru gelen beyaz bulanıklığı gördüğümde alelacele havada yakalamaya çalıştım. Olayın şaşkınlığından dolayı ilk önce Serena’ya, sonra elimdeki yumuşak şeye baktım. ”Beyaz? Bu ne şimd..” diye içimden geçirirken, elimdekinin Serena’nın çorabı olduğunu fark ettim. Tüm bu olaylar bir iki saniye içerisinde gerçekleşmişti ancak sanki asırlardır biriken bir heyecan silsilesiymişçesine kalbimin atış hızını katlayarak arttırdı.

S: ”Kokla.”

H: ”…”

S: ”…” sessizce gözlerimin içine bakmaya devam etti.

Ne tepki vereceğimi, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Adeta donup kaldım. Zihin fonksiyonlarım o an çalışmaz bir hale gelmişti. Bu yüzden, zihin süzgecimden geçiremeden, Serena’nın dediğini yaptım. Gözlerinin önünde fırlattığı çorabı kokladım.

S: ”Düşünebiliyor musun? Bundan hoşlananlar var. Bizim sınıfta falan da ifşa olmuştu bi çocuk. Bizim kızların birinden ayak fotoğrafı istemiş, adı çıktı çocuğun ayakçı diye. Çok 36.5 muhabbeti dönüyor instada falan da. Birden çoğaldılar ahahahahashd..”

H: ”E-evet. Var öyleleri… Ş-şey ben odama geçiyorum.” dedikten sonra elimdeki çorabı ona tekrar atmak için sağ elimi havaya kaldırıyordum ki, Serena tekrar araya girdi ve diğer çorabını da çıkartıp fırlattı.

S: ”Noldu? Niye dondun kaldın? Hadi odana hadi çok yorgunum. Çorapları da odana giderken kirli sepetine atarsın.” diyip ayağa kalkarak kapıyı suratıma kapatırken, o yarım sırıtışını yapmayı da ihmal etmedi.

Bir dakika içerisinde nelerin yaşandığını düşünüp zihnimi tekrar harekete geçirmeye çalışırken, elimde kız kardeşimin çoraplarıyla koridorun ortasında ayakta dikilir bir vaziyette buldum kendimi. Heyecanımı ve adrenalinimi anlatabilmem mümkün değil. Stratosferden paraşütle atlamışım gibi hissediyordum.

Çoraplar elimde, banyoya gittim. Kapıyı kapattım. Kirli sepetini açtım. Tek yapmam gereken şey, elimdeki çorapları o sepetin içerisine bırakmaktı. Doğru olan buydu. Başka bir şey geçmemeliydi aklımdan. Bir ağabey olarak, kız kardeşimin bana verdiği bu basit görevi yerine getirmeliydim. Bana fırlattığı o çorapları, kirli sepetine atıp, odama geçmeliydim.

Yapamadım.

O çorapların daha şimdi onun ayaklarından çıkmış olması, buram buram Serena kokuyor olmaları, o çorapları bizzat bana kendisinin fırlatması, ”Kokla!” demesi, ben kokladıktan sonra yüzünde oluşan o yarım gülümseme. Bütün bunlar çok fazlaydı. Hepsi üst üste gelmişti ve bana o çorapları koklayarak mastürbasyon yapmaktan başka bir seçenek bırakmamıştı. Zaten daha demin yaşananlardan dolayı yarı sertleşmiş olan aletim, çoraplar burnuma yaklaştığı andan itibaren dimdik oldu.

Az önce yaşananlar düşünerek mastürbasyon yaptım.

Daha önce hiçbir cinsel birlikteliğim, şu an yaşadığım bu duygu bütünlüğü kadar etkilememişti beni. Daha önce hiçbir kız ile yaşadığım cinsel ilişki, kız kardeşimin çoraplarını bana fırlatıp ”Kokla..” demesi kadar yükseltmemişti beni. O gün, geri dönülemez bir yola girdiğimi fark ettiğim gün oldu. O mastürbasyon, devamı gelecek birçok zevkli anın en önemli öncüsü olmuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir