Hava kararmak üzereydi. Uzun süredir üzerinde çalıştığı projeyi uygulamak için artık son hazırlıklarını da tamamlayıp sonuca vardırmak istiyordu. Yıllardır tozlu kitapları alıp satıyordu Elif, sahaflara gire çıka bir hobi olarak başlayan bu merak sonunda onu bu işin eğitimini almak üzere eğitim fakültesinde akademisyenliğe kadar götürmüş ama bir noktadan sonra bütün vaktini eski ve kadim kitapları arayıp bulmaya, finansmanını sağlamak için de kitapçı açmaya yönlendirmişti. Zamanla sadece eski kitap değil, kendince antika değeri olduğuna inandığı eşyalar da toplar olmuştu. Kırkına merdiven dayamıştı. Mutlu bir evliliği vardı ama çocuk yapmamıştı. En büyük pişmanlığı da buydu zaten. Yılların bu kadar çabuk geçeceğini hiç ummamıştı.
Evlilik yıldönümleri yaklaşıyordu ve kocasına bir sürpriz yapmak istiyordu. Tolga ile tanıştığında hayatının ne kadar monotonlaşmaya başladığının farkındaydı, arkadaşlarının uzun süreli ısrarı sonucu tanışmışlar ve bir süre sonra da evlenmişlerdi. Tolga spor hocasıydı ve bu onun ikinci evliliğiydi, Elif bunu önemsemiyordu başlarda ama eski eşiyle hala arkadaş kaldıklarını biliyordu, çocuğunu haftada bir gün yanına alıyordu, kızıyla iyi anlaşıyorlardı ama boşandığı eşi yeni bir evlilik yapmamıştı, bazen düşündüğü oluyordu Elif’in, bir gün ona geri döner mi diye. Beş yıllık evlilikleri boyunca kendini biraz ihmal etmişti Elif, zamana da yenik düşüyordu bazı şeyler ama geçen hafta hiç beklemediği bir şey olmuştu.
Geçen hafta dükkanına üstü başı pasaklı, dilenci gibi bir adam gelmiş bir kolye satmak istemişti. Nereden bulduğunu bilmese de adamın, dikkatli gözler haricinde bu eski püskü kolyenin gerçek değerini anlamak mümkün değildi. Elif’in dikkatini cezbedense kolye değil ama kolyenin kutusunu açınca karşısına çıkan eski yazı cümleler olmuştu. Kapağın üstüne yazılan yazılar silinmek üzereydi ama Elif Osmanlıca okuyabiliyordu. Adama bunun için ne kadar istediğini sorduğunda duyduğu komik rakamı hiç uzatmadan eline saydı ve incelemeye koyuldu kolyeyi.
Kolyenin ipi gümüşe benziyordu, kolyenin kendisi ise ne olduğunu çıkaramadığı siyah bir taştandı. Uzaktan bakınca belli olmuyordu ama ışığa tutunca içinde dumansı bir şekil olduğunu fark edebiliyordu.
Yazıları zor da çıkarabilmişti, açıkça belli oluyordu ki bu bir tılsımdı. Önce birkaç malzemenin bir araya toplanması gerektiği, sonra da belli cümlelerin tekrar edilmesi söyleniyordu yazıda. Kasaptan bir çay bardağı kadar horoz kanı isterken inşallah deli olduğumu düşünmemiştir adam diye düşünmüştü. Diğer yazan otları da aktarlardan bulup getirmiş, tarif edildiği gibi de barut bulup bir kaseye dökmüştü hepsini. En sonunda da bir maket bıçağı alıp işaret parmağının ucunu nasıl cesaret ettiğini bilemede kesmiş, kasenin içine üç damla kanını akıtmıştı.
Kibrit kutusunu açıp bir kibrit çakarak, tılsımlı sözleri tekrar etmeye başladıktan sonra, ateşi barutlu kaseye bıraktı Elif. Ateş tozu birden tutuşarak parladı. Beyaz ve mor renkli dumanlar tütüp odayı sardı kaseden fışkırarak adeta. İlk parlama geçince kaseye yaklaşıp içine baktığında ateşin söndüğünü görebiliyordu yavaş yavaş. Elif hata yapmaktan korkarak tılsımlı sözleri tekrar etmeye devam ediyordu yatak odasında çıplak halde. Kocasına bir evlilik yıldönümü hediyesi vermek isterken gerizekalı bir manyak gibi görünmek üzereydi şimdi. Odanın içini ateş ve kan kokusu sarmıştı, pencereleri açıp kokuyu nasıl yok edeceğini düşünmeye başladı.
Ama birden beklemediği birşey oldu. Dumanlar kızıla döndü, kolyenin taşı parıldamaya başladı, ışık sanki başka bir boyuta açılıyor gibiydi, odadaki bütün mumlar söndü, sadece kolyenin ışığı kaldı. Elif kolyeye dikkatlice bakıyordu. Sonunda ateş tamamen söndü ve kolyenin siyah taşından bir duman silüeti dans ederek büyüdü, bir kadın figürüne döndü. Elif korkudan duvara dayamıştı sırtını geri geri giderek. İpeksi bir ses tonuyla konuşmaya başladı, güzel ve seksi kadın. Çıplaktı.
” Ne istiyorsun Ademkızı?”
Elif ne diyeceğini bilemedi. Kadının onunla konuştuğundan bile emin olamıyordu, bu bir rüya olamazdı çünkü bunların hepsini kendi elleriyle hazırlamıştı, biliyordu.
” An..Anlamadım..”
Gözlerine inanamıyordu. Cin mi çağırmıştı bilmeden? Kara büyü mü yapmıştı? Hayatında ilk defa böyle birşeyle karşılaşıyordu doğal olarak.
” Benden bir dileğin mi var Ademkızı? Beni uykumdan uyandırma sebebin nedir?”
Sesi kendinden eko yapıyor gibi yankılanıyordu adeta, çok egzotik bir tonu vardı.
Elif artık bir tür cin çağırdığının farkında varmıştı. Bir dilek dilemesi gerekiyordu demek ki ama bunu daha önce düşünmemişti. Çirkin bir kadın değildi ama artık otuz sekiz yaşındaydı, memeleri yerçekimine yenik düşmeye başlamış, bir zamanlar gururla dimdik duran halinden eser kalmamıştı, saçlarında aklar belirmeye başlamış, gıdısı çıkmıştı. Gözleri eskisi gibi sağlıklı değildi ve uzun yıllardır gözlük kullanıyordu. Kalçaları eski sıkılığında değildi, karın basen bölgesindeki yağlardan nefret ediyordu. Spor yapmak istiyor ama her seferinde devamını getiremiyordu. Sonunda ne istemesi gerektiğine karar verdi.
” Dünyanın en güzel kadını olabilir miyim? Yirmi üç yaşında gibi olayım ama yüzüm çok değişmesin, eşim beni tanıyabilsin..”
Tolga’nın onunla mutlu olduğunu umuyordu ama bu daha ne kadar devam ederdi emin olamıyordu. Spor salonundan çıkmadığı için otuz dokuz yaşında olmasına rağmen çok fit bir adamdı. Yakışıklıydı yaşına göre. Birgün Elif’i aldatsa belki de itiraz
” Bunun bir bedeli olur,” dedi kadınsı sesiyle Cin.
” Nedir?” diye sordu Elif. Tahminlerine göre bu öyle üç tane dilek dilenen lamba cinlerinden değildi, ki bu tahminlerini çocuk hikayelerine dayandırmak başka çaresi mi vardı? Rüyasında görse inanmayacağı bir durumla karşı karşıyaydı, belki de bir rüya görüyordu şu an.
” Yüzümde güneş ışınlarının sıcaklığını hissetmek istiyorum. Saçlarımda rüzgarların dolanmasını. Ben de bütün bunları doya doya yaşayıp hissedebileceğim bir yüze, saçlara, kısacası bir bedene sahip olmalıyım,” dedi Cin. ” Senin bedeninde var olmak istiyorum, bütün kontrol bende olacak, ayın yedi günü istiyorum bunları.”
Elif bir an duraksadı, zaten korkuyordu içten içe ama şimdi işler daha da karmaşıklaşmıştı, bunu beklemiyordu. ” Yani… Bedenimi ele mi geçireceksin? Bana hakim mi olacaksın?”
” Evet!”
” Sonra peki? Gidecek misin? Buna nasıl emin olacağım ki? Kusura bakma, saygısızlık etmek istemem ama hergün bir cinle karşılaşmıyorum. Ya gitmezsen?”
” Anlaşmamız bu olacak. Bir söz verilirse tutulur, bunun aksi düşünülemez.”
” Ama bir hafta çok uzun bir süre. Belki,” dedi Elif, düşünüyordu. ” Belki ayda bir günü deneyebilirim.”
” İki haftasonunda bedenin benim olsun!”
” Bir haftasonuna ne dersin?”
” Peki!” dedi Cin. Pazarlık yapmaktan nefret ederdi. ” Her ayın son haftasonu. Cuma akşam saat altıdan pazartesi sabahına kadar.”
” Anlaştık!” dedi sevinçle Elif.
Duman birden parladı ve top halini alıp havaya doğru hareket etti, Elif’in yüzüne doğru yaklaşmaya başladı, Elif korkudan geriye doğru ilerliyordu yine ama bir hamle bile yapamadan duman bulutu ağzından içeri girdi ve boğazına doğru ilerledi. Elif’in birden gözleri karardı ve olduğu yere yığıldı. Bayılmıştı.
Kendine geldiğinde akşam olmuştu bile. Kocası gelmek üzereydi eve. Işığı açtı odadaki ve kendini incelemeye koyuldu, bedeni hala aynıydı, hiçbir değişiklik yoktu, aynı hissediyordu. Acaba halisinasyon mu görmüştü? O duman kafa yapıcı bir madde miydi ki? İç geçirerek etrafı topladı, mumları ve tası aldı, ortalıktan kaldırdı, aynanın önünden geçerken kendine baktı, hala çıplaktı ve hala aynı yaşlı bedendeydi. Sarkan yerleri hala sarkıyordu.
Aynada kendine bakıp ellerini bedeninde gezdirirken düşünmeye başladı, elini karnına götürüp daha düz olmasını hayal etmeye başladığı anda bir değişim olduğunu fark etti. Kendini daha güzel hayal etmeye başladığı anda bedeninin o bölgeleri gençleşip güzelleşiyordu, kırışıklıklar kayboluyor, yağlar gidiyor, derisi daha sıkı ve pürüzsüz hale geliyordu. Şaşkınlıktan dilini yutmak üzereydi. Ellerini memelerine götürdü ve avuçladı. Sıkmaya başladı. O sıktıkça daha diri ve kıvrımlı hale geldiler, artık sarkmıyor, dimdik duruyorlardı gururla. Ellerini çektiği halde aynıydı, sanki görünmez bir el destekliyordu onları. Meme uçları fındık tanesi gibi oldu.
Gülümsemeye başladı. Gülümsedikçe dişleri bembeyaz inci taneleri gibi olmaya başladı, gözleri parıldamaya, saçları ışıldamaya, omuzlarından tomurcuk tomurcuk dökülmeye başladı, kestane rengi bir şelale akıyordu sanki şimdi saçlarından. Başka yerlerinde ise tüyler ortadan kayboluyordu, amının etrafı tertemiz oldu, kaymak gibi pürüzsüz olmuştu, dudakları daha da sıkı hale gelmiş, bakire bir genç kızınki gibi sıkı sıkı duruyordu. Kalçalarındaki selülitler kaybolmuş, daha kıvrımlı, daha sıkı, kısacası fıstık gibi olmuştu.
Aynanın önünde, aklına gelebilecek bütün değişikler gerçekleşene kadar bekledi, daha genç ve güzel değildi eskisi gibi, olabileceği en güzel halinden bile daha güzel hale gelmişti, başına gelebilecek en güzel senaryo gerçekleşmişti.
Elleri sanki manikür yapılmış gibi güzel duran tırnakları ile harika görünüyordu, saçlarını elleriyle kontrol etti, neredeyse beline kadar uzanıyordu sağlıklı saçlar. Sokak kapısının açılma sesiyle birlikte artık giyinmek için hamlesini yaptı, kocası biraz sonra büyük hediyesine kavuşacaktı.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.