Kapalı Kapılar Ardında – 1

Ceren, iki yıl sonra ilk defa çalıştığı bu şirkette hayatının değişeceğinin farkında bile değildi sabah 08.30’da kapıdan girerken. 32 yaşında, evli bir kadındı. İki yıl önce doğum yaptıktan sonra çalışmayı bırakıp çocuğuna odaklanmış fakat hem çocuğun artık biraz büyümüş olması hem de giderlerin artması nedeniyle tekrar iş aramaya başlamış ve plazalar bölgesinde, herkesin işten önce dış görünüşüne önem verdiği bilindik şirketlerin birinde müşteri ilişkilerinden sorumlu olmak üzere işe başlamıştı.O sabah çocuğunu annesiyle bırakıp eşi Serhan’la yola çıktılar. Serhan; “İşe yeniden başlamak iyi geldi sana, çok şıksın karıcığım” dedi eşinin at kuyruğu saçlarını, siyah mini elbisesini, siyah stay up çoraplarını ve siyah topuklu ayakkabılarını süzerek. Doğal olarak bu kadınsı görünümden uzaklaşmıştı Ceren önceki yıllarda. Fakat şimdi eskisinden daha çekici olduğunu kendisi de görüyordu. Serhan’a teşekkür edip, arabadan inerken kocasını öptü ve içinde çocuğundan ilk defa ayrı bir gün geçirme tedirginliği olsa da yeni bir işe başlamanın heyecanıyla ofise adımını attı.

Ceren’i, ofise onun gibi erken gelmiş olan Hasan karşıladı. 23-24 yaşlarında, Ceren’den bir ay önce işe başlamış olan ve genelde stajyer muamelesi gören güzel yüzlü, yakışıklı, görenlerin “sevimli” diyeceği genç bir çocuktu Hasan. “Ceren Hanım hoş geldiniz” dedi, gözleri parlıyordu. “Hoş bulduk Hasan… Bey” diye yanıtladı Ceren. Duraksamasının sebebinin yaşla ilgili olduğunu anlayan Hasan, “İsmimle de hitap edebilirsiniz” diye rahatlatmaya çalıştı Ceren’i. Ceren gülümseyip masasına doğru geçerken topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesle eş zamanlı atıyordu Hasan’ın kalbi. Ceren’in ince belinin altında sağa sola kıvrılan dolgun kalçaları ve şekilli bacaklarıyla birlikte o verimli vücudu taşıyan estetik ayak bilekleri Hasan’ı etkilemeye yetmişti. Çok kısık sesle “off…” çekti Hasan. Ceren ise göğüs dekoltesinin fazla olup olmadığını düşünüyordu masasına giderken. ‘Çatalı’ birazcık görünüyor olsa da Hasan’ın bakışlarını yakalamıştı. Abartılı bir dekolte değil hem mesafemi de koruyorum, sonuçta genç bir çocuk olur öyle, diye düşünüp ikna etti kendini Ceren. Fakat kendine bile itiraf edemese de uzun zaman sonra böyle bir bakışla karşılaşmak hoşuna gitmiş, biraz daha ‘kadın gibi’ hissetmişti şimdi.

Masasına yerleşiyordu Ceren o gün. Zaten ilk günlerde fazla iş yapması da beklenemezdi. Çocuğunun fotoğrafı, kalemlik, not defterleri, kalemler, tebrik çiçekleri derken öğlen olmuştu. Fakat Ceren’in dışında o gün pek işle ilgisi olmayan biri daha vardı, o da Bekir’di. Bekir, Ceren’in hemen yanında oturan, ondan daha kıdemli, yaşça da büyük, 40’larında olan bir adamdı. Yakışıklı sayılmasa da iri vücudu, erkeksi görüntüsü ve bununla doğru orantılı erkeksi bir mizacı vardı. O da Ceren’in ilk gününde masasına yerleşme, insanlarla tanışma telaşı ve neşesini oldukça yakından izlerken Ceren’in kalçalarını, bacaklarını kaçamak bakışlarla seyredip Ceren hakkında bazı hayallere dalmıştı zaman zaman. Öğle arasında yemeğe çıkacağı zaman Ceren’in yanına gelip “Çok sevdiğim bir yer var istersen oraya gidelim. Hem bu çevreyi öğrenmiş olursun” diye yemeğe çıkmayı teklif etmişti doğrudan. Ceren zaten sürekli izleniyormuş gibi hissettiğinden böyle pat diye yemeğe çıkma teklifi gelince biraz çekinmişti. Bekir onu cesaretlendirmek için “Ne var bunda çekinecek, ekibin kaynaşması için başka vakit yok zaten hadi kalk yürü” dedi. Biraz emreder biraz da kural koyar gibi bir tavrı vardı. Ceren etrafına bakındı belki başka biri daha gelir diye ama çoğu iş arkadaşı zaten çıkmışlardı bile. “Peki” diyerek gülümsedi ve Bekir’le asansöre girdiler.

Bekir’in tam önünde, ona arkası dönük duruyordu Ceren. Nefesini ensesinde mi hissediyordu asansörün havalandırması mı çalışıyordu emin olamadı. İçi ürperdi, alyanslı eliyle ensesini okşadı hafifçe. Bekir gizli gizli sırıtarak “Böyle çekingen olursan kullanırlar seni” dedi ve kahkaha atarken Ceren’in üzerine eğildi iyice. Ceren de biraz kırıtarak “o biraz zor” diye cevapladı fakat bu söylediğine kendi bile inanmıyordu. Plaza hayatından uzak kalınca daha iyi kalpli hatta saf bir kadına dönüşmüş gibiydi. Kurtların arasında bir kuzu gibi…Yemekte baş başa olmaları elbette garip ya da flörtöz bir durum değildi. Sonuçta iş arkadaşıydılar artık. Fakat Bekir’in Ceren’e laf arasında iltifatları, doğum yaptığına inanmaması, kocasının ne kadar şanslı olduğunu söylemesi artık Ceren’in hoşuna gitmekten çok tedirgin hissettiriyordu. O sırada aynı şirkette çalışan Mehmet ve Okan, Bekir’i işe bugün başlayan bu güzel kadınla görünce aralarında gülüşüp dedikoduya başlamışlardı bile. Okan, “Bekir abinin dişleri kaşınmaya başlamış baksana. Bu karıyı yemeden bırakmaz benden söylemesi…” dedi. Mehmet ise “Oğlum evliymiş lan kadın. Ama Bekir abi her türlü yürür o kesin” diye biraz savunmaya çalıştı Ceren’i. Okan gülerek, “Meltem Hanım da evliydi kanka. Ne oldu? Bekir abi çakınca kadının şirazesi kaydı. Bekir abinin masasına oturmadığı kaldı” dedi. Mehmet de hak verdi buna.

Ceren gelip geçerken onları görenlerin, hakkında konuştuklarını anlıyordu. Daha fazla uzatmadan yemek için teşekkür edip ayrıldı Bekir’in yanından. Bekir “Bir dahaki sefer senden olsun” diyerek hesabı ödemişti. Bir de borçlandık bu adama ya, diye düşündü Ceren. Yine de moralini bozmuyordu. İlk gün böyle ufak tefek gerginlikler normaldi sonuçta. Tekrar ofise döndü ve masasına geçmeden önce tuvalete gitti. Tuvalette Meltem’le karşılaşınca Meltem’in onu sinsice süzdüğünü gördü. Daha Meltem’e selam veremeden Meltem bombayı patlattı: “Bekir’le çok içli dışlı olma bence canım.” Sesi sert ve ifadeleri netti. Ceren, ne münasebet diye düşünse de ağzından çıkan cevap bambaşka oldu. “Ben kiminle nerede durmam gerektiğini biliyorum Meltem Hanım merak etmeyin” diye yanıtladı onu. Meltem, zayıf, ince yapılı fakat atletik görünümlü, 28-30 yaşlarında bakımlı, seksi bir kadındı. Ayna karşısında kendini seyrederken Ceren tuvalet kabinlerinden birine girmişti. Biraz daha çekiştirip kısalttı eteğini Meltem ve çıkarken Ceren’e “Sen dursan da Bekir durmaz, benden söylemesi” dedi ve tuvaletten çıktı. Ceren üst üste şok yaşamış, kendini fazlalık gibi hissetmişti ilk günden. Yüzü düşmüştü artık. Neredeyse kaçıp gitmek istiyordu artık ofisten. İlk iş gününü böyle hayal etmemişti belli ki. Tuvaletten çıkıp yüzünü yıkadı, makyajını tazeledi. Yüzü ne kadar istese de gülmüyordu. Asık suratla masasının başına geçti.

Genç bir erkek olan Hasan’ın dikkatini çekmişti Ceren’deki bu moral değişikliği. İşle ilgili bir bahane bulup yanına geldi ve “Ceren Hanım bu arada her şey yolunda mı? Bir sorun yoktur umarım…” diye sordu. Cerenin, Hasan’a hem genç olmasından hem de sevimli, masum görüntüsünden kanı kaynamıştı bile. “Boşver Hasancığ-… Hasan Bey…” dedi ve zorla gülümsemeye çalışarak “Sorun yok” dedi. Hasan ise ikna olmamış, “Bence ben size bir kahve yapayım, balkonda için isterseniz biraz iyi gelir belki” deyip Ceren’in cevabını bile beklemeden mutfağa gitti. Ceren de Hasan’ın teklifinden memnun olmuş, ilk günün o kadar kötü geçmeyeceğine inanmıştı şimdiden. Hasan mutfaktan çıkarken Ceren’e baktı, Ceren de kalkıp Meltem’in sinsi, Bekir’in aç bakışları üzerinde balkona çıktı. Biraz rüzgarlıydı hava, Hasan hemen ceketini çıkarıp Ceren’e vermeyi teklif etse de Ceren teşekkür edip istemediğini söyledi. Yanlış anlaşılabileceğini de belirtti uygun bir dille Hasan’a. “Senin kötü niyetin olmadığını biliyorum Hasan’cığım, ah pardon, böyle söylemem de sorun var mı?” diye de sordu. “Hayır Ceren Hanım nasıl dilerseniz öyle seslenin bana” dedi Hasan içten bir gülümsemeyle. “Ayrıca ofiste bazı arkadaşlar nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyor olabilir. Siz söylemeseniz de anladım Ceren Hanım. Daha önce de böyle saçma şeyler yaşandı maalesef… Siz kendinizden ödün vermeyin yeter” diye yanında olduğunu ve ona hak verdiğini de açıkladı Hasan. Ceren, Hasan’a teşekkür ederken dirseğini tutup hafifçe okşadı başını yana eğip gülümseyerek. Hasan’ın içinde sıcacık bir şey geçip gider gibi oldu o an. Ceren içeri girerken arkasından bakakaldı Hasan ve “Seninle işim zor…” dedi içinden.

Öğleden sonra toplantıda şirket bünyesinde bazı yeni gelişmeler konuşulurken Ceren’ ilk görevi verildi. Yeni bir müşteriyle yarın toplantı vardı ve Ceren’in görüşmesini istiyordu yönetici Sinan Bey. Ceren’le beraber Hasan, Bekir ve Sinan Bey’in sekreteri Özlem de olacaktı toplantıda. Daha sonra Ceren, Hasan, Bekir ve Özlem konuşup plan yaptılar, Bekir sabah hepsini evlerinden alacaklardı ve müşteriye gidilecekti. Bekir Ceren’e “Yakınmış evlerimiz, ilk seni alırım bak. Uyuyakalırsan gelir yatağında uyandırırım” diyerek sırıttı. “Sorun yok uyanırım” diyerek geçiştirdi Ceren. Hasan’la göz göze geldiler bir anlığına…

İş çıkışında Ceren’i eşi Serhan aldı ve gününün nasıl geçtiğini anlatırken yerli yersiz iltifatları ve gerilimleri elbette anlatmadı Ceren. Sabah Bekir’in onu alacağını ve toplantıya gideceklerini söylediğinde ise eşi her zamanki gibi destekledi Ceren’i. İlk günden böyle bir görev almış olmasının öneminden bahsetse de Ceren ne giyeceğini düşünüyordu şimdiden.

İşin ikinci sabahında Ceren siyah mini etek, beyaz dar ince bir kazak, bordo stiletto ile siyah ince çoraplarını giymiş, saçlarını toplamıştı. Parfümünü bu sefer biraz daha fazla sıkıp eteğini çekiştirip arkasına baktı aynada. Uzun zamandır böyle güzel ve seksi olmamıştı. Hoşuna gitmeye başlamıştı bu durum. Çorabının neredeyse kalınlaştığı yer olan koyu kısmı görünecekti fakat o yine de eteğini biraz daha yukarı çekti. Telefonu çaldı, açtığında Bekir’in sesini duydu “Kaydet numaramı seni daha çok alırım ben hahaha! Hadi atla ön koltuğa, bekliyorum sizin sitenin önünde.” dedi. Sadece, Tamam geliyorum, deyip kapattı telefonu Ceren. Eşiyle vedalaşıp çocuğunu da öpüp çıktı evden. Asansörde üst komşularının liseli oğlu olan Kerem’le karşılaştı. “Kerem’cim iyi günler canım nasılsın” deyip sarıldı Kerem’e. Normalde sıcakkanlı olup Ceren’e hep abla diyen Kerem, Ceren ona sarılırken kaskatı kesilip Ceren’i süzdü dudaklarını ısırarak. “İyiyim sen nasılsın? Nereye böyle?” diye sordu hem meraklı hem de hesap sorar gibi bir hali vardı. İşe başladığından, ne kadar heyecanlı olduğundan bahsetti Ceren aşağı inene kadar. Kerem’le vedalaştılar fakat Kerem son olarak dönüp “Çok güzel olmuşsun…” dedi ve yutkundu. Ceren yüzünde içten bir gülümsemeyle Kerem’in arkasından bakıp Bekir’in arabasına bindi, ön koltuğa oturdu.

Bekir Ceren’i görünce gözleri açıldı, Ceren “Günaydın nasılsın” dedi fakat cevap alamadı. Bacak bacak üstüne atıp Bekir’e döndü ve “İyi misin?” diye sordu. Bekir de “Toplantıda müşteriye teşekkür edeceğim. Arabama binen en güzel kadınla ekip oluşturduk onların sayesinde” dedi hınzırca. Ceren, dün ne kadar rahatsız olsa da üst üste herkesin ilgisini kazanmış olmaktan hoşnuttu. Bu sefer tutamadı kendini, güldü. Teşekkür etti. Bekir hala bacaklarına bakıyordu, Ceren de farkındaydı. Fakat farkında değilmiş gibi rahatça oturmaya devam etti. Yola çıktılar.

Devam Edecek…