İngilizler – 1

Eşim yine şehir dışındaymış ya, Gülnihal’le dışarıda, yürüyüşe çıkmışız. Gülnihal siteden komşum. Evliliğim kadar uzun süredir en yakın arkadaşım. Acısıyla tatlısıyla. O yüzden dert etmiyor Erhan Gülnihal’le görüşmemi, ediyorsa da bir şey diyemiyor, Gülnihal’in başı açık olmasına rağmen.

Yürüyoruz, bir yandan konuşup gülüşüyoruz. Seks hayatımız hakkında fısıldaşıp şakalaşmak en sevdiğimiz şey. Bir tek Gülnihal’ye anlattım iki sene önce, Erhan’la kavga edip Ankara’ya kaçtığımda yediğim haltları. Öğrenci evlerinde bir kucaktan diğerine… Gülnihal benim kadar yırtık değil, belki de hayatında eksik olan heyecanı benim anlattıklarımda buluyor.

Şimdi iyiyiz Erhan’la. Aklını başına getirdi Ankara kaçamağım. Seks hayatımız da düzene girdi, öyle ki Gülnihal’ye anlatacak şeylerim dahi var artık. Fakat arada özlemiyor değilim Ankara’yı, ter kokan çarşafları, gençlerin beni tereddütle saran kuvvetli kollarını, boynumdaki nefesi, hırlayan, azgın… Yine de kendime hakimim. Evliliğimde her şey iyi gidiyor, ne diye bozayım?

Lakin o akşam bozacağım perhizi. Gülnihal’le kıkırdaşırken henüz bunu bilmiyorum. Gülnihal biliyor. Gülnihal bu akşam kaşınıyor.

Aslında yol boyunca anlattıklarından anlamalıydım. Porno izlemiş. Anlatırken gözümün içine bakıyordu. Boy boy, şekil şekil penislerden bahsediyordu. Bana da sordu: Hatırlıyor muymuşum? Yok, nereden hatırlayacağım dedim. Kıpkırmızı kesilmiş olmalıyım. Güldü bana. Biliyordu hatırladığımı. Tabii ki hatırlıyordum: Uzun ve eğri, kalın ve kısa, geniş kafalı, roket gibi sivri, kaya gibi sert, zonklayan, ucu ıslak, parlak, dibi kıllı… Bazılarını avcumun içinde hissedebilirdim istesem, her kıvrımını.Hava kararınca Gülnihal’e dönelim dedim. Yok, dedi, eşine bende kalacağını söylemiş. Hoşuma gitti. Yine film gecesi yaparız, yarın haftasonu ne de olsa. Nereden bileyim başka planları olduğunu? Garibime gitmişti aslında, yanımızdan geçen oğlanlara çapkın çapkın bakıyordu. Azdın herhalde, diye şakalaştım. Hem de nasıl, dedi. Şaka yapıyor sandım.

Ayaklarımız bizi turistlerin takıldığı sokaklara götürdü. O mevsimde yabancı turist kaynardı bizim oralar, sıcak yörelere kaçan İngilizler. Onlardan veba gibi kaçardık normalde. İçki içmeye erken başlar, esnaf uyarana kadar gelen geçen kızlara sataşırlardı. Nitekim işte karşıdan gelen iki İngiliz, yapılı iki adam, şimdi bizi süzüyordu. Gülnihal gözlerini kaçırmayınca yavaşladılar. “Hi ladies!” Gülnihal İngilizce bilmez ki! “Hi!” deyiverdi. Ben çat pat konuşurum. “We are married.” dedim, yüzüğümü göstererek. Yolun ortasında duruverdiler. Biz yavaşlamadık bile. Daha doğrusu ben yavaşlamadım, Gülnihal’i de sürükleyerek. “Can we buy you a beer?” Yanlarından geçmiştik, kafamı çevirip gözünün içine baktım: Baş örtülüyüm şaka mı yapıyorsun, der gibi. “Or coffee!” dedi. Gülnihal o zaman yanımda çıldırdı, haydi Gözde ya, haydi, ne olacak bir kahve! Etrafa baktım. Ara sokaktaydık, bizden başka Türk yoktu, olsa zaten, sen bacıma yan baktın, diye dayağı yemişlerdi. Adamlar 30’larındaydı, belki 30’ların sonu. Bebek yüzlerinden hiç ayırt edemem Avrupalıların yaşını! Uzun boyluydular. (Ben 1.72’yim, onlar 1.90’ı buluyordur.) Biri sarışın, mavi gözlü, yuvarlak yüzlü. Diğerinin yüzü ince uzun, kıvırcık kestane rengi saçları, o da mavi gözlü. Baskılı tişörtlerinden dövmeli kaslı kolları fışkırıyordu, kıvırcık kot pantolon giymiş, sarışın şort. Bira içmiş gibi görünüyorlardı ama çok da sarhoş değillerdi. Çok uzun süre tereddüt etmiştim. Gülnihal çoktan elini uzatmış, kendini tanıtmıştı: “Gülnihal!” Kıvırcık olan “John,” dedi. Bir şeyler geveledi, anlamadım. Diğeri “Matt.” Hızla düşündüm, başı örtülü bir kadınla iki ingilizi aynı masada gören nerede kavga çıkarmazdı. “20 minutes. Hilton.” dedim. Çatı katı demeyi bilmediğim için elimle üst kat, teras işareti yaptım.

Uzun süre oturmadık Hilton’un terasında. Ben azıcık konuşmaya çalıştım ama İngilizcem yetmedi. Bunlar araba tamircisiymiş, neden yalnız gelmişler Türkiye’ye, anlattılar ama anlamadım. Kız arkadaş falan dediler. Matt evleniyormuş herhalde? Gülnihal sadece sırıtıyordu. Dudağını ısırışından, bacaklarını sıkıştırmasından nasıl bir hevesle beklediğini anlamakta hiç zorlanmadım. Yalan söylemeyeceğim, ben de bu iki adamdan çok hoşlanmıştım. Hem naziktiler, hem de tam benim tipim! Ellerine dudaklarına bakmaktan kendimi alamıyordum. Ellerimi göğüslerinde, omuzlarında gezdirdiğimi hayal ediyordum. Ve aşağı, pantolona doğru… Bu akşam sadece bir şekilde bitebilirdi. Tek sorun, hangisini istediğime karar veremiyordum: John’un uzun parmakları, ince dudakları mı? Matt’ın bebek yüzü ve güzel gülüşü mü?

Öte yandan durmadan endişeyle etrafıma bakıyordum. Her an tanıyan birileri çıkıp gelebilirdi. John’un uzanıp Gülnihal’in eline dokunduğunu görünce artık ne olacaksa olsun, diye düşündüm. “Room?” dedim. “Here?” Gözleri nasıl parladı ikisinin de!

Yarım saat sonra Gülnihal ile 912 numaranın kapısına doğru gidiyorduk. Oğlanlar önceden odayı tutup bize bir kart verdikten sonra önden odaya gitmiştlerdi. Şimdi sıra bizdeydi. Elele tutuşmuş yürürken, “Ay bayılacağım Gözde, yapıyoruz bunu değil mi?” Çaktırmıyordum ama aynı onun gibi hissediyordum. Bir yandan bacaklarımı açıp üzerime yatan Matt’in sert poposunu avuçlayacağımın hayalini kurarken yüreğim heyecandan kulaklarımdaydı, bir yandansa kendimi tutup tutup üstelik kendi şehrimde bunu yapmaya cesaret ettiğime inanamıyordum. Ah, ama öyle özlemiştim ki bu şaşkın heyecanı ve şehvet hissini! Erhan’la yatakta er şey iyi gidiyordu gitmesine ama Ankara’daki sevgililerim gibi de tokatlamıyordu kıçımı doğrusu. Bu gece ne olursa olsun tokatlatacaktım kendimi! Gülnihal hala gözlerimin içine bakıyordu, cevabımı bekleyerek. “Evet, Gülnihal. Çok tatlı insanlara benziyorlar. Hiç endişe etme. Kendini erkeğine bırak, yeter.” Gülnihal yerinde zıplıyordu: “Ay, Gözdeeeee!” Güldüm ona. “Sakinleş şimdi,” dedim. “Gözde,” diye fısıldadı, “ben arkadan da yapmak istiyorum.” Başımı salladım. Kartı yerine soktum.

Odaya girince kan beynime sıçradı: Odada sadece bir tane çift kişilik yatak vardı! “One bed,” dedim Matt’e. John Gülnihal’i elinden tutmuş, odanın öbür ucuna doğru götürüyordu bile. Matt anlamadı. “Excuse me?” dedi. “One bed,” diye tekrarladım. John’un eğilip Gülnihal’i öptüğünü gördüm. Gülnihal tamamen az sonra olacaklara odaklanmıştı, etrafının farkında değildi. Onu suçlamıyordum, onun kadar deneyimsiz biri için bu inanılmaz bir şey olmalıydı. Bir an onun yerinde olmak istedim: Eşiminkinden başka erkeği elinde tutmamış, tadına bakmamış… “Yes,” dedi Matt, anlayayım diye tane tane: “the rooms were very expensive. Is that a problem?” Artık çok yakınımdaydı, kıyafetindeki deodorantın ve nefesindeki biranın kokusunu alabiliyordum. Farkındaydım, vücudum zihnimin kontrolünü ele geçiriyordu. “I don’t know,” diyebildim. Dudakları dudaklarımı bulurken, elleri belimi sardı. Hayatımdaki en tatmin edici öpücüğü o anda tadıyordum, dudaklarımla aşk yapar gibi öpüşüyordu. Bir eli belimde, diğeri tuniğimin üzerinden memelerimi bulmuştu. Tuniğimin düğmelerini aceleyle açtım, dudaklarını çıplak tenimde istiyordum. Kafasını göğsüme bastırdım, ıslak dili alev gibi yanan meme uçlarıma değdiğinde yüksek sesle inledim. Eli bacak arama inip taytımın üzerinden kadınlığımı avuçladığında gözlerim kaymış olmalı. Birden Gülnihal’i hatırladım. Gözlerimi açtım: İşte orada bana yanı dönük, dizlerinin üzerindeydi, yatağın kenarına oturmuş olan John ağzındaydı, dondurma yalar gibi yalıyordu, John ağzı açık onu izliyordu. Bense, Matt kadınlığımı sertçe okşarken gözlerimi John’un sapında ileri geri kayan dudaklarını izlemekten alamıyordum. Matt’in dikeldiğini duymamışım. Bana bir şey dedi. Yüzüne baktım. Tekrarladı. “You want to do the same?” Ağzım kurumuştu. Elimden tutup beni Gülnihal’nin yanına oturttu, kendisi de yatağa, John’un yanına. Gülnihal’e döndüm, ağzında John’un yarağı olduğu halde bulutlu gözlerle bana bakıyordu. İnanamıyordum kadının haline! Hani deneyimsizdi! Kendime de ayrıca inanamıyordum: Bir başka kadının yanımda bir erkeği emmesinin beni bu kadar baştan çıkarabileceğini hayal bile etmemiştim. Uzanıp John’un çıplak bacağına dokundum, oradan parmaklarım yavaş yavaş John’un sapına yürüdü. Gülnihal’in emdiği yarağı ağır ağır okşarken onları seyrediyordum. “Hey!” dedi John, gözlerimi kaldırdım. Bana Matt’i işaret ediyordu. Matt şortunu dizlerine indirmişti. Bir mantar gibi geniş kafalı erkekliği sert kesilmiş, bana bakıyordu. Bir an sünnetli değilse ne yapacağımı düşündüm. Neyse ki tanımadık bir şey yoktu. “Come on now,” dedi Matt, uzanıp örtümün üzerine koydu elini ve kafamı kasıklarına doğru hafifçe çekti. Gözlerinin içine bakarak açtım ağzımı. Madem izleyicim vardı, o zaman oral seks nasıl yapılırmış üçüne de gösterecektim! Dondurma yalar gibi dibinden kafasına kadar yalayarak başladım, yuvarlak kafasını ağzıma alıp emdiğimde gözleri kaymıştı bile. Azmıştım, acıkmıştım, kendimi kaybetmiş, inleyerek emiyordum onu. Ara sıra Gülnihal’e bakmayı da ihmal etmiyordum. O zaman bakışlarımız buluşuyor, gözlerimizin içi gülüyordu. Matt kendinden geçmişti. Bana zor dayandığını hissediyordum. Taş gibiydi erkekliği ve kasıklarının hareketlerine hakim olamıyordu. Aceleyle beni uzaklaştırmaya çalıştığında artık çok geçti! Damağımda patlayıvermişti, ağzımda kasılıyordu, spermleri dalga dalga boğazıma doluyordu, örtümü ve tuniğimi kirletmemek için hepsini yutmaya çalışıyordum: Öyle çoktu, öyle yoğundu ki!

Derin bir nefes almak için kafamı kaldırdığımda diğer ikisi beni izliyordu. Matt yatağa devrilmişti, John Gülnihal’in elindeydi, bana bakarken ağır ağır sıvazlıyordu. Dudağımdan akan bir damla spermi elimin tersiyle sildim. Bu kadar azgın olmasaydım herhalde utanmış olurdum. Gülnihal’e “devam et,” dedim. Beklemeden tekrar yumuldu ama gözleri bendeydi. Yalnızca taytımı çıkardım, tuniğim ve örtüm üzerimdeydi. John’un kulağına fısıldadım: “Lie down.” John yatarken gülüyordu. Ben de tuniğimi topladım ve kadınlığımı yatan adamın ağzına yerleştirdim ve kendimi ağzına burnuna sürmeye başladım. Orgazmın eşiğindeydim zaten: Şimdi karşımda Gülnihal’in ağzına girip çıkan yarağı da izlerken vücudum kontrolsüzce savrulmaya başlamıştı. John’un elleri çıplak kalçalarımı bulmuştu, dili klitime darbeler atıyordu, hareketlerinden onun da boşalmaya yakın olduğunu görebiliyordum. “Devam et, Gülnihal, devam et,” diye inledim. Gülnihal John’u değil beni memnun etmek için emiyordu şimdi. Kendimi tamamen kaybetmiştim. Zangırdayarak boşalmaya başlamadan önce son gördüğüm şey ağzında patlayan yarağın Gülnihal’in yüzünde uyandırdığı şaşkınlık ve iğrenmeydi.