Ida: Giriş (Ortaçağ fantazi romanı tadında)

Ida, daha az önce önünden geçtiği asker barakasının anılarında ne kadar çok yer ettiğini düşünerek iç geçirdi ve köy meydanına doğru ilerledi. Geçen ay köye gelen ziyaritçilerin bıraktığı karmaşa yavaş yavaş kaybolmaya, yerini rahatsız edici bir sessizliğe bırakmaya başlamıştı. Meydana yaklaştıkça belirginleşen pazar yerinin her zaman olduğundan çok daha sakin ve cansız oluşu Ida’nın buluşmaya geldiği güçlü delikanlıyı bulmasını kolaylaştırmıştı. Ida arkadan yaklaşıp delikanlının omzuna dokundu. Her şey bir anda olup bitti, Ida nispeten güçsüz bedeninin geri itildiğini ve delikanlının güçlü elinin boğazını kavradığını hissetti.

“Yine yaptın!” dedi Aran, hala bu güçsüz ama tehlikeli kızın boğazını sıkmaya devam ederek.

Ida delikanlının ani hareketinin şokunu atlatmaya çalışarak ellerini kendisini boğan güçlu elin üzerine koydu ve Uyum’u bozdu. Tüm kuralların, doğruların ve yanlışların ellerinin altında değiştiğini hissetti.

“Allah kahretsin!” diye bağırdı Aran ve acı içinde, elini hemen Ida’nın boğazından çekti.

“Aşağılık köylü! Eğer bir daha bana dokunursan seni yok ederim.” Ida hala bu aşağılık asker parçasının ona dokunmaya nasıl cüret ettiğini hazmetmeye çalışıyordu. Yine de açık veremezdi, etraftaki meraklı gözler zaten yeterince üzerinde dikkat kesilmişti. Sanki hiç bir şey olmamışcasına nefes verdi. “Bu akşam adamlarınla birlikte malikanede ol.” Yaklaştı ve delikanlının kulağına fısıldamak için parmak uçlarına kalktı “Sen bir köpeksin Aran, daha fazlasıymışsın gibi davranmana hiç gerek yok.” Delikanlı asker ona öfkeyle bakarken, Ida topuklarının üzerine inip sinir bozucu bir şekilde kısaca gülümsedikten sonra uzaklaştı.

Ida pencereden karanlığın çöküşünü izlerken elleri, ona oturduğu yerden sarılmış olan erkek arkadaşının saçlarını okşuyordu.

“Keşke hiç bunlarla uğraşmayıp yanımda kalsan; bütün gece bana istediğini yapmana izin verebilirdim…” dedi Sal iç geçirerek. Kendisini, derin derin, Ida’nın parmaklarını saçlarının arasında hissetmekten daha iyi bir his bilip bilmediğini düşünürken buldu.

Ida yüzünde mağrur bir gülümsemeyle, sessizce konuştu “Bunun olması için fazladan her hangi bir şey yapmam gerektiğini düşünmüyorum hayatım.” parmakları erkek arkadaşının saçlarını sıkıca kavradı.

Sal daha ne olduğunu anlayamadan saçlarının çekildiğini hissetti. Içinde bir öfke kabardı. Ida’yı görünce içi eriyordu ama kızın bunu kendisine karşı kullanması onu öfkelendiriyordu. Saçlarını kurtarmaya çalışırken küfretti “Hay sikeyim ya! Yapma şunu artık!” Hemen sonra Ida gibi nefes kesici bir kadın ile beraber olmanın bile onun için bir ödül olduğu düşüncesi zihnini doldurdu. Suçluluk öfkeyi yendi ve neredeyse gözlerinin yaşarmasına neden oldu. “Özür dilerim… özür dilerim… öyle demek istemedim.”

Ida yine gülümsedi “Tabii ki öyle demek istemedin hayatım. Ama sanırım bu küçük hatan yüzünden bu gece eğlenmene izin vermeyeceğim.” parmakları yine itaatkar erkek arkadaşının saçlarında dolaşmaya başladı.

“Ama…” Sal’ın konuşmasını içeri gelen kahya kesti. Ida, babasından kendisine miras kalan en değerli şey kapının önünde eğilip ziyaretçilerinin onu beklediğini haber verirken yaşlı adamı başıyla selamladı. Yaşlı kahya, babası vefat ettiğinden beri Ida’ya “küçük hanım” yerine “hanımefendi” diye seslenmeye başlamıştı. Ida buna ne zaman alışmaya başlayacağını düşünerek iç geçirdi.

“Anladım Hizme, teşekkür ederim. Birazdan aşağıda olacağım.” dedi başıyla eski dostunu selamlayarak.

Aşağı indiğinde kabul salonunda Aran ve adamları onu bekliyordu. Ida, geniş ve gösterişli merdivenin basamaklarından inerken yüzünde memnun bir ifade vardı. Adamların hepsi en az Aran kadar güçlü ve yeterince genç görünüyordu. “Çok iyi! Senin gibi bir aptalın bile bazı şeyleri başarabileceğini biliyodum köpek.” dedi Aren’in gözlerinin içine bakarak.

Aren yoldaşlarının arkasında gülüştüğünü duyunca en yakın arkadaşının böğrünü onları susturması için sertçe dürttü. Bakışlarını derhal karşısındaki ipek elbise içindeki, yaşına göre şasılacak kadar kadınsı vücut hatlarına sahip olan, kibirli sürtüğe çevirdi. “Kes tatavayı sürtük! Gitmeye hazır mısın?” dedi. Arkada duran kahyanın hiç kaldırmadığı başını kaldırıp ona öfkeli bir şekilde baktığını farketmesiyle gösterişli ve geniş merdivenin tepesinden gelen bağırma sesini duyması bir oldu.

“Seni aşağılık köylü! Bu ne cüret! Hayatım! Seninle böyle konuşmalarına izin veremezsin.” diye haykırdı Sal topuklarını yere vura vura.

Ida gülümsememek için kendini zor tuttu, bu aptal delikanlıların cüretkarlığı kendisini her zaman eğlendirirdi. Bazen sinir bozucu olabilse de… “Size haddinizi bilmeyi öğreteceğim, ama şimdi acelemiz var. O mağaraya bir an önce girmek istiyorum. Kazandığınız altınları hakketme zamanı!” dedi Aran’ın pazularının ne kadar güçlü göründüğüne şaşırarak.

“Bu bileklikleri takmalısın, yoksa sınırdan geçemeyiz.” dedi Aran, cebinden bir çift mavi bileklik çıkararak.

Ida hiç düşünmeden bileklikleri taktı, adamların hepsi bunlardan birer çift takıyordu. “Tamam. Başka?”

Aran ve adamları bir anda kendilerinden geçercesine kahkaha atmaya başladılar. Ida’nın kahkahaların arasından seçtiği bir kaç haykırış midesinin burkulmasına sebep oldu.

“Aptal orospu!” “Zokayı yuttu!”

Ida, panik içerisinde bileklikleri kollarından çıkarmaya çalıştı ancak onun dokunuşuyla mavi mavi parlayan bileklikler çıkacak gibi durmuyordu. Öfkeyle kollarını açtı ve Uyum’u bozmaya yeltendi ancak bu kollarındaki bilekliklerin kırmızıya dönüp kollarında dayanılmaz bir acıya sebep olmasından başka bir işe yaramadı. Ida, acı ve çaresizlik içinde dizlerinin üzerine çöktü. Öfkeden ve bileklerindeki ağrıdan gözleri yaşla dolmuştu.

Yaşlı Kahya hanımına yardım etmek için öne atıldı ancak askerlerden biri sırtına sertçe vurup, onu yere düşürdü ve hemen ellerini bağlamaya başladı. O sırada adamlardan ikisi merdiveni büyük bir hızla tırmanıp Sal’ın üzerine atıldı. Sal bağırarak adamların ellerinden kurtulmaya çalışıyodu ancak onun çelimsiz aristokrat bedeni bu güçlü erkeklere karşı hiç bir işe yaramıyordu. “Hayır! Bunu yapamazsınız! Aşağılık köylüler!” diye haykırmasıyla karnına güçlü bir yumruk yemesi bir oldu.

Aran, çaresizce yerde oturan Ida’nın önünde dikildi “Şimdi ne yapacaksın aptal orospu? Seni bu ezik sevgilin ve ihtiyar kahyan önünde defalarca sikip bir orospu gibi inleteceğim. Ben yorulduğumda da arkadaşlarım o tatlı deliklerini sikip dağıtmaya devam edecek. Artık bizim küçük orospumuzsun. Buna ne kadar çabuk alışırsan senin için o kadar iyi.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir