İçimdeki Öfke Bölüm 2

İçimdeki Öfke

Spiker: ŞURA Holding sahibi Sayın Ahmet Şura Bey ve ailesi yardım balosuna geldiler hemen sizlere çalışanımız Leyal ile aktarıyorum, evet Leyal sendeyiz.

L: Evet Hande Hanım, burası çok kalabalık bir sürü zengin aile Türkiye ve bazı Avrupa devletlerinde büyük işler yapan, zengin isimler hepsi burada, bu gece ki büyük yardım bağışı için toplanmış durumda.

Sp: Gördüğünüz üzere bu gece söylediğimiz gibi. Bir sürü önemli aile, bir sürü insan için mazlumlar ve yoksullar ayrıca hastalık derdi olanlar için büyük bir bağış toplanacak ve gelir vakıf aracılığı ile dağıtılacak.

L: Ahmet Bey, Ahmet Bey açıklama yapmak ister misiniz, bu bağışlar sizce yetecek mi?

Ah: Halkımız merak etmesin! Burada toplanan 1 kuruş bile cebimize girmeyecektir, bütün yardımlar gerekli yerlere yollanacaktır.

L: Ahmet Bey, aileniz ile sizi görmek bizleri şaşırttı normalde her gittiğiniz yerde tek görürdük sizleri.

Ah: Ben de bir babayım yoksulluk çektim azim ettim, zengin oldum ve şimdi buradayım hayatta değişmeyen tek şey ailem oldu bugün onlarla burada olmak istedim.

L: Başka bir açıklama yapmak ister misiniz efendim.

Ah: Fazla insanları bekletmeyeyim Hanımefendi ben artık içeri geçeyim bütün emekçi kardeşlerime iyi geceler.

L: İyi geceler efendim. Evet Hande Hanım şu an burada başka bir gelişme yok sizdeyiz efendim.

Sp: Leyal Hanım’a teşekkür ederiz. İşte gördüğünüz gibi ŞURA Holding sahibi ve ailesi’nin katılımıyla herkes gelmiş oldu sayın izleyenler, ileri ki saatte olacak gelişmelerden sizleri haberdar edeceğiz.

Babamın yaptığı konuşmadan sonra içeri girdik, babam sağına annemi soluna da ablamı almıştı bütün arkadaşları ile, teker teker konuşarak selamlaşıyor, annem ve ablamı onlara tanıtıyordu. Ben arkadan bir masaya geçtim ve kenardan insanları izliyordum.

Babam kenardan hiç olmadığı kadar sakin ve tatlı bir seslenmesiyle kendime geldim.

B: Oğlumm gel arkadaşlarımla tanış!

Hafifçe yerimden kalktım ve yanlarına doğru gittim. Bir adam elini uzattı ve bana “merhaba delikanlı!” dedi. Ben de kendisine “Merhaba Beyefendi!” dedim. Diğer adamlarla da tokalaştım ve tanıştım. Babam kenardan beni yalandan övüyor ve sevgi dolu yaklaşıyor ablam da, annem de babama katılıyordu.

X: Ee genç adam, böyle bir aileye sahip olmak seni mutlu ediyordur, sonuçta baban hem Türkiye’de hem de Avrupa’daki işlerde başarılı bir adam.

İlk baş biraz bekledim, tam lafa girecekken hemen annemin omzumu sertçe sıkması ile içimden sinirlendim. Fakat bazı şeyleri belli etmeden, normal bir şekilde cevap verdim.

Evet efendim, çok iyi bir aileye sahibim onlar benim için çook değerlidir (gülerek) hakları ödenemez!

Ablam araya girdi ve; sen istersen etrafta dolaş biz bir şey olursa sana haber veririz!

İyi siz bilirsiniz!

Uzak bir köşeye çekildim fakat ne olur, ne olmaz diye babamın hareketlerini takip ediyordum. Bir süre sonra şık giyimli, buğday tenli, 1.70 boyunda, güzel bir vücuda sahip mankenleri andıran bir kadın yanıma yanaştı.

Xk: Merhaba!

Merhaba!

Xk: Siz Ahmet Bey’in oğlu olmalısınız!

Evet, siz kimsiniz acaba?

[Elini Uzattı]

Xk: Ben babanızın ortaklarından biriyim, uzun zamandır bizimle çalışıyor, daha doğrusu biz ona çalışıyoruz.

Anladım, siz de mi bağış yapacaksınız?

Xk: Evet, burada toplanacak her para tamamen yerine ulaşacaktır.

Umarım…

Kenardan babam bizi görmüştü hemen yanıma geldi ve yüksek bir sesle “hoş geldiniz, gelin bizim tarafımıza diğer ortaklarla konuşuyoruz hem” dedi.

Kadın “Oğlunuz da pek maşallah yakışıklı çocukmuş!” demişti. Babam da bana sarılıp “öyledir bir tanedir benim oğlum” diyordu.

Bu yapmacık tavırlarından hemen soğumuş, babamı iktirmiştim.

Hanımefendi size iyi geceler, umarım büyük bağışlarda bulunursunuz!

Xk: Çok bağış yapacağız merak etmeyin genç beyefendi iyi geceler!

Hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştım. Babamı uzaktan takip ediyordum, aradan biraz süre geçti ve bir an ablam dibime geldi.

A: Babamı mı izliyorsun sen?

Çok bayılıyorum ya zaten babana!

A: Dua et eskisi gibi pek davranmıyor sana, yoksa kapıda köleydin hala!

Derdin ne kızım senin, eğlence merkezi miyim ben? Git aptal olan mal arkadaşlarınla, oyna, takıl ne yapıyorsan yap!

A: Bak Aras…

Ne Aras’ı kızım ha, ne Aras’ı. Benden başarılı değilsin, benim kadar dürüst, adil, akıllı birisi değilsin, insanlar senden nefret ediyor. Sırf baba parası ile buradasın, bentley’e biniyorsun ama haketmiyorsun.

Çevrendeki insanlar seni para için yanında tutuyor. Benim belki bir ailem yok ama bazı şeylere sahibim ve senin bunlara sahip olman çok zor.

A:…

[Babam gözden kaybolmuştu, hemen etrafa bakındım.]

A: Bana baakkk.

Ya bi siktir git.

A:…

Babanı bulunca ağlarsın ona hadi görüşürüz.

Hemen ablamın yanından ayrıldım ve etrafta babamı aramaya başladım. Etrafı iyice arıyor, didik didik ediyordum. Hemen aklıma bir kaç arkadaşına sormak geldi. Yanlarına gidip teker teker soruyordum ama kimse nereye gittiğini bilmiyordu.

Biraz sonra erkekler tuvaletinin olduğu taraftan babam sakince çıkmıştı. Fakat bu sefer dikkat etmiştim ki kravat yoktu. Yeni aldığı kravat yok ve babam o kadar para veriyordu bu kravatlara. İlginç?

Hemen hızlıca babama görünmeden erkekler tuvaletine doğru gittim, ilk baş başkaları var mı diye, bütün kapıları tıklattım fakat sonra kapıyı açtığımda hepsinin boş olduğunu gördüm. Aklıma içeride çöp kutusu olduğu geldi ve hemen çöpün kapağını açtım.

Biraz karıştırdıktan sonra babamın kravatı elime geldi hemen çektim ve biraz inceledikten sonra gördüğüm şeyler beni şaşırtmıştı. Diş izleri ve ıslaklık ile beraber küçük delikler vardı. Ayriyeten siyah bir ruj lekesi de belli oluyordu.

Tahmin ettiğim gibi kadın bu bağış balosuna gelmişti, acaba kimdi?

Hemen kravatı cebime koydum ve ellerimi yıkayıp lavabo’dan çıktım. Hızlı adımlarla birlikte tekrar geri döndüm.

Etrafıma bakıyor, terleme ya da makyajını tazeleyen biri var mı diye. Fakat herkes neredeyse kırmızı ya da koyu tonlarda kullanıyordu rujunu. Büyük ihtimal ile kadını göremeyecek hatta kim olduğunu bulamayacaktım.

Fakat Derya abla bana adrese git demişti ancak ben kadını ilk baş kendi gözüm ile görmek istiyordum. Neden böyle bir düşüncedeyim anlayamıyorum fakat içim içimi yiyordu bir nevi…

[Kısa bir süre sonra]

B-bir dakika, ya az önce konuştuğum kadınsa. İsmini söylememişti! Allah! Belki o kadın babamın annemi aldattığı kadın dı. Amacım şu an onu bulmak ve ismini sormak olmalıydı ama etrafta görmüyordum.

Düşünüyorum, etrafıma da bakıyorum ama yoktu. 5 dakika düşündükten sonra davetli listesine bakmak gelmişti aklıma. Yavaşça acelem yokmuş gibi kapı’daki görevlilerin yanına gittim, uzun olan adam’a listeyi görebilmek için ricada bulundum.

Adam koca listeyi bana uzatmıştı, iyi ki liste alfabetik sıra ile yazılmıştı. Hemen yukarıdan okumaya başladım. Sıra ile bütün isimleri gözden geçiriyordum. Biraz daha baktıktan sonra Alya Rhamil isminde bir kadın gözüme çarptı.

Listede tek bu isim A.R kısaltmasına uygundu, hemen telefonumu açtım ve ismini yazdım. Biraz araştırınca da şirketimize çalışan bir kadın olduğunu tamamen teyit etmiştim.

2 dakika hava aldım ve sonra tekrar içeri geçtim. Biraz daha babamı takip ettikten sonra, Alya Rhamil isimli kadın arkadan gelip babamın yanında duruyordu. Annem saf olmasa belki işkillenebilirdi ama maalesef ki anlayamayacak kadar saf kalıyordu bu konumda.

Biraz daha sıkıcı atmosferde bulunduktan sonra arka kapıdan çıktım, telefonumu çıkardım ve Derya abla ile konuşmaya başladım.

Abla.

De: Evet canım?

Kadını buldum!

De: Nasıl orada mı o kadın da?

Evet ismini öğrendim zaten adresi biliyorduk, tek yapmamız gereken şu an bir fikir üretmek. Ben senin yanına geliyorum evindesin değil mi?

De: Evet canım!

20 daikaya oradayım, görüşürüz!

Telefonu kapattığım gibi bir taksi çevirdim ve adresi verip Derya abla’nın yanına yol aldım.

[!Burada, sizleri sıkmamak için olayları Derya’ya anlatılmış olarak gösterdim buradan sonrası plan yapma aşamasıdır!]

De: Peki şimdi ne olacak?

Güzel ve kaliteli bir kamera ve birazcık çaba lazım.

De: Baba’nın videosunu mu çekeceksin?

Başka ne yapabilirim sence kamerayı?

De: Haklısın…

Neyse ablam ben gideyim, kendine iyi bak!

De: Sen de…

De: Şeyy ya da, yani istersen kalabilirsin yarın tatilim var sonuçta.

Hmm? Aslında iyi olur. Hem tekrar dönmek taksi tutmak falan, biraz yorar beni!

De: Aç mısın?

Ne yalan söyleyeyim, evet açım.

De: Lazanya var, gel masaya yiyelim beraber.

Beraber yemek yerken, gözüm hep Derya abla’nın üstündeydi. Derya abla çok güzel bir kadındır keşke bir şansım olabilseydi ona karşı ama bu imkansız gibi duruyor.

De: (gülerek) Neden öyle bakıyorsun bana?

Hiç. Sadece…

De: Söyle bakalım canım benim.

(ne söylesem kifayetsiz kalacaktı, büyük ihtimalle ona olan duygularımı anlayacak ve belki de benden uzak duracak ya da bu düşüncemi kafamdan silmemi isteyecekti)

Y-yok abla bir şey merak etme. Lavabo ne tarafta acaba?

De: Koridor’da sol 3.kapı canım.

Sakin ve içimde buruk bir duygu haliyle lavabo’ya gittim, kapıyı açtığımda ışık otomatik olarak yanmıştı. Hemen elimi sabunlayıp yıkamaya başladım, nedense içime bir ateş düşmüştü. Yanıyor gibiydim, gömleğimi çıkardım, göğüs kafesimden başlayarak yüzüme doğru soğuk su tutmuş, bir nebzede olsa ferahlamıştım.

Gözüm bir an arkamda duran kirli sepetine takıldı. İçimde olan merak arzusu ile yöneldim hızlıca. Kirli sepetine açtığımda kıyafetleri vardı biraz aşağıya elimi soktuğumda beyaz dantelli içini gösteren bir külot vardı.

Kafamdaki karanlık köşeden bir ses “İçine çek, kokla onu, koklamalısın hadi!” diyordu. Bir taraftan gelen “Sen bu değilsin, haydi bırak onu yerine” diyordu.

Alnımdan yavaş yavaş terler akıyor, ellerim titriyor, vücudumu tekrar ateş sarıyordu. Kalbimin atışı hızlanmaya ve ortamın gerginliği artmaya devam ediyordu…

En sonunda, kendimi kaybetmiş bir şekilde. Bir canavar gibi burnuma doğru külotunu götürdüm. Sanki hiç nefes almamış gibi kokusunu içime çekiyordum. Gözlerim kapanmış koku içimde dolaşıyor beynimin derinliklerine işliyordu. Kokusu müthişti…

[Bir an çalan kapı sesiyle]

De: Aras! İyi misin?

Bu sesle gözlerim açıldı ve hemen kendime geldim, elimde duran külotu yerine tekrar koydum ve tok bir sesle; İyiyim abla, iyiyim sadece biraz başım dönüyor merak etme.

Elimi lavaboya dayamış diğer elimle de gözlerimi ovuşturuyor boğazımı kaşıyordum.

De: Gelebilir miyim?

Gelebilirsin.

De: İyi misin?

İyiyim abla yok bir şey.

De: Bak bir şey varsa söyle!

Yok abla, hatta ben gideyim!

De: Nereye?

O an cevap vermeden gömleğimi ve ceketimi alıp çıktım, merdivenden aşağı doğru inerken gömleğini giymiş ceketimi de hızlıca giymiştim. Kapıyı açtım dışarısı yağmurluydu ağır ağır yağan yağmur asfalt zemine mermi gibi düşüyordu.

Bir an yağmura aldırmadan dışarı çıktım yavaş yavaş yolun karşısına yürüdüm, taksi gelmesini bekliyor, yağmurdan ıslanan takım elbisem vücuduma yapışıyor soğuktan titremeye başlıyordum.

Bir an gözlerim gökyüzüne doğru kayarken, gözüm Derya abla’nın evinin camlarına kaydı. Derya abla beni yukarıdan izliyordu. Onu görünce yine aynı duygular kafamdan geçmeye başladı, içimde o yine daralma ve aşırı sıcaklık duygusu beni kemiriyordu.

Boğazım sanki düğümlenmiş içim daralmıştı, elimi göğüs kafesime attım, derin derin nefesler alıyordum. Ama sanki aldığım her nefes beni daha fazla çökertiyordu.

Gözlerim kararmaya ve dengemi kaybetmeye başlamıştım, göz kapaklarım sanki ağırlık altında eziliyor ama yine de ayakta kalmaya çalışan bir asker gibiydi.

Ve bir anda kendimi kaybettim ve yere devrildim…