Helin Asya Çelik –Influencer Sahibem

Gözü dönmüş, hayranlık ve itaat duygusuyla yanan 31ler…

YouTube denen okyanusta veya Instagram feed’imde arz-ı endam ettiği her karede, ne olur bu defa şu gezi videosunda giydiği kısa şortuyla bize süt gibi bacaklarını sergilemiş, masanın arkasında oturup ahkam kestiği şu çekimlerindeki gibi bordo rujunu sürüp düşkün bir Fransız soylusuna benzemiş; saçlarını topuzunun şekliyle beni kalçalarının kavisini hayal etmeye kışkırtacak gibi toplamış; ya da en iyisi, bu defa kılık kıyafetiyle ve hatta fiziğiyle değil ruhunun en derinlerinde *gerçekte* ne kadar seksi olduğunu anlamış ve bunu, bize de hissettirmekten çekinmemiş olsun diye beklerdim.

Evet, onlarca yaşıtım Miafitz’e, Merve Taşkın’a, Tilki ailesinin irili ufaklı üyelerine boşalır, markete bile clubda eğlenmeye gider gibi giyinip giden kızları düşürürken ben sapyoseksüellik sularında yüzmeye başlamış, YouTube’de sosyoloji ve siyaset videolarıyla popüler olmuş Helin Asya’ya hayrandım.

Kuşe kâğıda bastırdığım fotoğrafları karşımdayken, tanrıçamın yüzüne bakarak ateşin kasıklarımdan penisime akışını izler, fakat kendimi tutamayacağım an yaklaştığında, gözlerimi Apollo’nun ışığıyla şekillendirdiği o güzel yüzden çevirir, tanrıçamın bana ayrıcalıkların en büyüğünü lütfettiğini hayal ederek, Derimod’dan aldığım 34 numara topuklu ayakkabılarının tekinin burnuna boşalırdım.

Siyah ince çorap ve mini etek giymeyi akıl ettiği videolarına ise gözlerim yanmasın diye her gün bakamaz, onları haftada bir defa yaptığım tapınma seanslarında izlemek için saklardım.

Benim gözümde tüm internet aleminde (ki buna artık dünya diyoruz) Helin Asya’dan daha seksi bir kadın olamazdı.

Tanrıçam ile ilgili en çıldırtıcı fantezilerimden biri, anadan doğma yerde sürünerek onun huzuruna çıkmak, minyatür ayaklarından, acemice, pekâlâ utanarak, fakat beyin kıvrımlarımı yakacak kadar seksi bir hareketle çıkartacağı topuklularını defalarca öptükten sonra sol ayak baş parmağını yalamak, ayak tabanlarına masaj yapmak, hain topuklusunun ezdiği parmaklarını uzun uzun emerek dilimle iyileştirmekti. Bazen bu fantezimi utanmazlığa vardırır, ayak tabanlarına tapınırken sahibemin izni dışında, ağır bir ceza alacağımı bile bile (ve bunu isteye isteye) elimi penisime götürüp mastürbasyon yaptığımı ve onun huzurunda menilerimi mermer bir zemine fışkırttığımı hayal ederdim.

Hal böyleyken, 24 yaşında, fit, aleti hiç de küçük olmayan ve “bilinçsiz” olduğu dönemlerde tek derdi makyaj ve moda olan aşko kuşko kızları peşinden koşturmuş, bir tanesini tutunca tespih çeker gibi (referansların da yardımıyla) arkadaşlarını da sıraya dizmiş ben, bu takıntım yüzünden, kendi arkadaşlarımın gözünde içi boş ceviz gibi kuru, yaşamın zevklerine kendini kapatmış bir adam haline gelmiştim.

“Bari spikerlere azıt be Erdi” dediklerini hatırlıyorum.

“Ne yapacaksın yani ifşası düşene kadar cinselliğe ara mı vereceksin?”

Fakat ben kafaya koymuştum. Helin Asya’ya, tanrıçama, en azından kendimi tanıtacaktım.

Geçtiğimiz yılın haziran ayında, dileğim gerçekleşti desem “kalp krizi geçirdin mi?” diye soracaksınız. Hayır, nasıl oldu bilmiyorum ama Helin Asya’nın karşısına çıkıp kalbimi korumayı başardım.

İlkbaharda, patronlarımdan birinin isteğiyle, Capcut montaj programını öğrenmeye başlamıştım. Eski ben olsa, kısa sürede öğrendiği montaj hilelerini ilk olarak, liseden uzatmalı fuckbuddy’im Irmak’la yaptığımız yatak çekimlerini birbirine bağlamak ya da (artık benden kaçan eski kankam) Mert’le en son Bodrum tatilimizin kayıtlarından üç beş fiyakalı reels yapmak için kullanırdı.

Fakat ben, yani aydınlanmış halimle ben, bu yeni becerimi, tanrıçam Helin’e adanmış görsel bir şiir meydana getirmek için seferber etmiştim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir