Merhabalar ben Serkan. 29 yaşında 1.70 boyunda 70 kilo civarı fit bir adamım. Üniversitede aktif olan cinsel hayatım mezun olup iş hayatına atıldıktan sonra adeta yok oldu. Özel sektörde haftada 6 gün çalışıyorum. Haftada sadece 1 gün izin hakkınız olunca onu da sosyallik yerine gelecek hafta çalışabilmek için dinlenmeye ayırıyorsunuz genelde. Üniversitedeki arkadaş, kulüp benzerleri ortamlardan da kopunca tam anlamıyla bir sap gibi takılmaya başladım.
İş arkadaşları, aile ve bayramlarda akrabalar dışında insan yüzü göremez olduk. Hatta akrabalarla bile anca telefonda iletişim kurabilir olduk. Akrabalar diyorum ama aslında sadece sürekli iletişim halinde olduğumuz bir tek Esma halamlar var. Esma halam 46 yaşında 1.55 boylarında 60-65 kilo civarında kapalı bir kadın. 3 çocuk doğurmuş olduğundan biraz kilosu var ama insanın içine içine işleyen ela gözleri, güldüğünde baharda açılan açılan çiçekler gibi ortaya çıkan gamzeleri ve temastan kaçınmayan oldukça cana yakın tavırlarıyla ara ara kanımın fazlaca ısınmasına yol açan bir karakteri var.
Esma halamlarla neredeyse her bayram birbirimizi ziyaret ederiz ve her defasında o yumuşacık etlerini sıka sıka sarılırım kendisine. Tabi içimdeki azgınlığı belli etmemek için fazla abartmam ama göğsünü göğsüme bastırmayı asla ihmal etmem.
Halam muhafazakar bir ailede ve yerde doğup büyümenin getirdiği koşullardan dolayı ancak ortaokulu bitirebilmiş. Okulu bitirir bitirmez kendisinden yaşça büyük olan bir imamla evlendirmişler. Hayri eniştem hayatında dinden başka hiçbir şeye yer olmayan oldukça yobaz birisi. Halamı sadece ev işleri yapan bir ırgat gibi görür. Kadının ne istediği ne düşündüğü umurunda olmaz. Ara sıra bizim yanımızda bile belli eder durumu; emir verir, “karı” diye seslenir. Sık sık halamın yüzündeki o “yaşanamayan hayat” ifadesini görür, üzülürüm. ama yine de etrafına güler yüzlü sıcakkanlı tavırlarını esirgemez.
Sülalede genel olarak okumuş, kültürlü, yol yordam bilen bir adam olarak bilinirim. O yüzden ara sıra karşılarına ne yapacaklarını bilmedikleri bir durum çıktığında bana danışmaktan çekinmezler.
Bir cumartesi iş çıkışı halamdan bir telefon geldi. Şaşırmıştım. Bayramlar dışında pek konuştuğumuz olmazdı. Telefonu açtım. Sesi biraz sıkıntılı geliyordu. Hal hatır faslından sonra “Halacığım sana bir şey danışacağım ama telefonda söyleyemem şimdi bizim eve gelebilir misin?” dedi. Direk eve çağırdığına göre derdi büyük olmalıydı. “Tamam hala yarım saate oradayım” dedim ve yola çıktım. Yolda sıkıntısının ne olabileceği üzerine kafa yordum. Son bayram ziyaretinde her zamankinden daha mutsuz göründüğünü fark etmiştim ancak durumun eniştemin her zamanki hödüklüğünden kaynaklandığını düşünüp üzerinde fazla durmamıştım.
Yıllardır ev hanımı olarak evden dışarı bile doğru düzgün çıkamamış olan halam bir kaç ay önce bir çocuk bakıcılığı işi bulmuştu. Herhalde ekonominin durumundan olsa gerek yobaz eniştem bile duruma pek ses etmemişti. Muhtemelen yıllardır günün her saati elinin altında hazır ırgat bulundurmaya alışkın eniştem şikayet etmeye başlamıştı.
Halamın evine vardığımda saat hala erken sayılırdı. Çocuklardan büyük olan erkek ve kız kendileri gibi genç yaşta evlendirilip evden gönderilmişti. En küçükleri olan Muhammet üniversiteye yeni başlamıştı yakın bir taşra kentinde sıradan bir bölümde okuyordu.
Halam beni her zamanki güler yüzlülüğü ile karşıladı. Baba tarafında Esma halamdan daha fazla sevdiğim kimse yoktu. Hatta tüm akrabalarım arasında sadece anne tarafından iki teyzem vardı Esma halamdan çok sevdiğim onlar başka bir hikayenin konusu.
Halamın üstünde omuzlarının iki yanından uçlarını sarkıttığı tombul yüzüne renk veren ve gamzelerini ortaya çıkaran pembe bir yazma vardı. Sıcak havadan ötürü orta boy kavun büyüklüğündeki o muhteşem göğüslerini saklayamayan yeşil bir penye, altında da yine o karpuz götünü saklayamayan klasik anadolu desenli bir şalvar vardı.
Kapıda halama hep yaptığım gibi sımsıkı sarıldım. Ellerimle sırtından sıkıca kavradım. Terden nemlenmiş penyesinin üstünden sutyen kopçasını hissedebiliyordum. Çekilirken hafif kadınsı kokusunu içime çekmeyi ihmal etmedim.
Beni içeri buyur etti. Oturma odasındaki kanepelerden birine oturdum. Halam bana sormaya bile gerek görmeden mutfağa kahve yapmaya gitti. Türk kahvesini ne kadar sevdiğimi biliyordu. O salına salına mutfağa geçerken şalvarının kıvrımlarından dışarı taşan götünün o azdırıcı salınımının keyfini çıakrdım.
5 dakika sonra elinde kahve tepsisi ile içeri girdi. Kahveyi koymak için eğildiğinde hafif öne açılan penyesinin üstünden nemli göğüslerine baktım. Ah o memelere yüzümü gömmek için nelerimi vermezdim ki… Halam kendi kahvesini de alıp karşımdaki kanepeye oturdu. Bir süre havadan sudan sohbet ettik. Kahvenin bitimine doğru nihayet beni çağırmasının sebebine geldi.
“Halacığım sana bir derdimi anlatacağım, senden bana bir yol göstermeni isteyeceğim ama önce hiç kimseye anlatmayacağına dair bana yemin ver.” dedi.
Bu kadar büyük konuştuğunu görünce daha da meraklandım. Ama önce onu rahatlatmam gerekti.
“Hala merak etme yemin ederim ki kimseye bir şey anlatmayacağım. Derdin nedir? Derdine bir çare bulduktan sonra benle mezara girecek konu.”
Yüzündeki sıkıntı biraz hafiflemiş gibiydi.
“Halam derdimi anlatmak istiyorum da nasıl anlatacağımı da bilmiyorum. Kimseye böyle bir şey anlatmadım ki daha önce. Utanıyorum biraz.”
“Hala derdin her ne ise içinde bıraktıkça içten içe seni yiyecek, bitirecek. Biliyorum herkese her şeyi anlatmak kolay değil ama bana güvenebilirsin. Seni böyle üzgün mutsuz görmektense derdini öğrenip sonra bir derman bulup dilimi kesmeyi tercih ederim. Yeter ki yüzün tekrar gülsün. O yüzden anlat bana sıkıntın nedir?”
Halam sözlerimden hafiften etkilenmişti. Gözlerini hafiften kaçırıp dudaklarını birbirine bastırmıştı.
“Halacığım biliyorsun bir kaç ay önce çalışmaya başladım ben.Üç kuruş da olsa elime para geçmeye başlamıştı, enişten olacka herifin eline bakmaktan kurtulmuştum. Ama domuz domuzluğunu yapacak ya daha 2. ay dolmadan benden para istemeye başladı. Tamam çocukların, evin masrafına zaten veriyorum ama be halacığım belki 15 yıldır aynı kıyafetleri giyiyorum. Muhammet doğduğundan beri bir kez olsun yeni bir şey almadı bana. Hadi önceden evdeydim dışarı çıkmadığımdan çok dert etmiyordum ama şimdi her gün insan içine çıkmak zorundayım. İnan ki böyle eski püskü şeylerle insan içine çıkmaya utanıyorum. Yıllardır saçımı süpürge ettim, kadınlık görevimi de annelik görevimi de eksiksiz yapmaya çalıştım. Şimdi bana bir tanecik yeni eteği çok görüyor. Parayı alıyor 5 kuruş vermiyor bana. Çok oturuyor içime bu kıyafetlerle işe gitmek, dışarı çıkmak. Ne yapacağımı şaşırdım.”
Durumu anlamıştım. Gerçekten de yıllardır halamı aynı kıyafetler içinde görmeyi öyle kanıksamıştım ki bu durumu yadırgamamıştım bile. Yıllardır yaşamaya o kadar aç kalmıştı ki yeni bir kıyafet alabilme imkanı bile onun yaşam sevincine yüksek derecede etki edecek bir mevzu halini almıştı. Ama hödük eniştem tabi hödüklüğünü yapmadan duramazdı. Yapmam gereken şeyi biliyordum.
“Hala şu an bir işin var mı?”
“Yok niye ki halam?”
“Hazırlan eniştem gelmeden çarşıya inip geleceğiz.”
“Ne yapacağız çarşıda halacığım anlamadım ki?”
“Sana yeni kıyafet alacağız hala.”
“Aman halacığım olur mu öyle şey. Hiç görülmüş mü? Ben daha sonra senin yüzüne nasıl bakarım?”
“Hala Allah aşkına ne saçmalıyorsun? Şu dünyada baba tarafında sevdiğim bir sen varsın. Sana da üst-baş alamayacaksam, sevdiğim insanları sevindiremeyeceksem niye kazanıyorum ben bu parayı? Kalk hadi uzatma.”
“Ama bilemedim ki şimdi böyle…”
“Hadi hadi kalk uzatma çabucak hazırlan. Eniştem kahveden 2 saate anca gelir. O zamana kadar işimizi görüp geliriz biz. Hadi kalk hazırlan çabuk zaman kaybetmeyelim.”
“E sen öyle diyorsan o zaman..” Halam hala daha tam ikna olmamış gibiydi ama utana sıkıla da olsa yatak odasına doğru yollandı.
Biraz sonra geri döndüğünde bana serzenişte bulunmasında ne kadar haklı olduğunu anladım. Başında yıllardan beri dışarı çıktığı zamanlar giydiği lacivert bir başörtüsü vardı. Üstüne tüm vücudunu baştan aşağı kaplayan koyu gri bir pardösü giymişti. Ama yılların pardösü yılların getirdiği yıpranmışlıkla matlaşmış ve rengi solmuştu. Pardösü oldukça bol olsa da halamın o koca götünü saklamasına imkan yoktu. Aynı şekilde iri göğüsleri de hafif de olsa kıyafetin üstünden belli oluyordu. Halamın üzerinde hâlâ daha bir çekingenlik var gibiydi. Kararsızlığını bertaraf etmek için hızlı davrandım.
“Hadi vakit kaybetmeyelim.” diyerek sırtından hafifçe kapıya doğru yönlendirdim. Uysal bir şekilde önüme düştü. Ayakkabılarını giymek için eğildiğinde iyice geriye yaslanan götünü seyrederken okkalı bir şaplak atmamak için kendimi zor tuttum. O koca göt resmen şaplak atılmak için yontulmuş bir heykel gibi bana bakıyordu. Tam o anda ağzını kapatıp zorla duvara dayayarak götünü sikmenin hayalini kurdum. Baş örtüsü üzerinden saçlarını çeke çeke götüne vururken elimin kıvrımlarından taşan iniltisini kulaklarımda hissettim. İrademi çok zorlamamak için hemen bu düşünceleri aklımdan kovdum. Aklımla sikimin yer değişmesini önlemek için hızlıca ayakkabılarımı giyip öne geçtim.
Yolcu koltuğunu açıp halamı arabaya buyur ettim. “Sağ ol kuzum” dedi utangaç bir şekilde.
Zaman kaybetmeden büyük giyim zincirlerinden birinin pek fazla insan uğramadığını bildiğim bir şubesine götürdüm onu. Normalde ufak muhafazakâr butiklerden alış-veriş yaptığını biliyordum. O yüzden şimdi gittiğimiz tür büyük mağazalardan çekineceğini de biliyordum. O yüzden çok fazla insanın gelmediğini bildiğim bir şubeye getirmiştim.
“Serkan oğlum burada bana göre bir şey bulabileceğiz mi ki?” diye çekingen bir tavırla sordu halam. “Merak etme hala her insana uygun bir şeyler var burada. Gönlüne göre bir şey bulamasak bile başka yere bakarız. Sıkıntı yok.” diye rahatlattım onu.
İçeri girdik. Kadın reyonunun çoğu doğal olarak modern kıyafetlerle doluydu ama muhafazakarların da beğeneceği tarzda kapalı kıyafetler de sattıklarını biliyordum. Biraz bakındıktan sonra aradığımız tarzda kıyafetlerin sergilendiği bölüme geldik. “Bak bakalım beğendiğin bir şeyler bulabilecek misin?” diyerek halamı teşvik ettim biraz. “Hiç bilemedim ki şimdi..” Alışık olmadığı bir yere gelmek doğal olarak çekingenliğini arttırmıştı. İnisiyatifi kendi elime almam gerektiğini anladım.
“Sen bana bırak ben sana yakışan bir şeyler bulacağım.” dedim ve kıyafet seçmeye başladım. “Zaten eski kız arkadaşımın kıyafetlerini de genelde ben seçerdim.” dedim. Yanakları hafiften kızardı ama cevap vermedi. Yabancı olduğu bir yerde inisiyatifi bir erkeğe bırakmak kendisini rahatlatmış gibiydi. Reyonlara 3-5 dakika göz attıktan sonra uzun eteklerden bir kaç parça, muhafazakârlara uygun olan bluzlardan da değişik renklerde bir kaç parça seçip elime topladım. “Şunları dene bakalım bir hala tek tek. Üzerine yakışacak mı yakışmayacak mı bir bakalım.” Yıllardır aynı kıyafetleri giymekten usanmış olan halam bir anda elinde 8-10 tane yeni kıyafet görünce üzerindeki çekingenliği atmaya başladı. Gözleri yavaştan parlamaya başladı.
Bomboş olan deneme kabinlerinden en uçta olana gittik. Kıyafetleri alıp içeri girdi. Biraz sonra ilk seçtiklerimden koyu yeşil renkli dar kumaşlı bir uzun etek ve üstünde krem rengi bol gibi görünen ama yine de iri göğüslerini öne çıkaran krem rengi bir bluzla dışarı çıktı.
Yine utangaç bir ruha bürünmüştü. Biraz daha iteklenmeye gerek duyduğu belliydi. “Kız sen ne güzel oldun öyle. İçinde ne cevherler saklıymış senin tövbe tövbe..” diye şaka yollu takıldım. Şakayla karışık iltifatı duyunca kendi de gevşedi hemen. “Hadi oradan sen de” diye sitem etti ama hoşuna gittiği belliydi.
“Hele diğerlerini de dene bakalım. Bunu görünce diğerlerini daha bir merak ettim.” dedim. Keyfi yerine gelmiş bir biçimde tekrar kabine girdi. Ve biraz sonra tekrar dışarı çıktı. Bu sefer yüzünde çekingenlikten eser yoktu. Beyaz uzun bir etek üstüne yaza uygun, kırmızı, ince bir bluz giymişti. Yalnız her ikisinin de dar geldiği açıkça anlaşılıyordu. Zaten kendisi gülerek fazla gelen bölgelerini gösteriyordu.
“Halacığım bunların daha büyüğü yok muymuş? Baksana kıyafetin içini doldurmayı geçtim taştım resmen.” diye bu sefer kendisi latife etti. “Maalesef en büyük beden olarak bunlar kalmış hala ama bence kötü görünmüyorsun. Hatta dar kıyafet güzel durdu sende. Yıllardır saklı kalan cazibeni çıkarmış ortaya.” dedim göz kırparak. “Hele deliye bak sen.” dedi genç kız gibi kıkırdayarak. Yavaş yavaş kıvama geliyordu. “Ciddi diyorum ha. Bak göstereyim.” dedim ve kolundan tutarak kendisini hafifçe içeri doğru çektim. Biraz şaşırdı ama itiraz belirtisi göstermedi. Aynayı gösterip “Şu güzelliğe baksana Allah aşkına. Olgunlaşmış da artık dalından sarkmaya başlamış, resmen ‘tut, kopar, ısır beni’ diyen kıpkırmızı bir elmaya benzemişsin” dedim. Yine küçük bir kız gibi kıkırdadı ama bu sefer bariz utanmıştı. Yine ne yapacağını bilemez hale gelmişti.
“Sen beğenmedin mi yoksa?” diyerek biraz itekledim. “Ay bilemedim ki.. İlk denediğim daha güzeldi sanki. Hem dışarıda da giyemem ki ben bunu..” dedi. “Sıkıntı yok hala ikisini de alıyoruz. Birini dışarıda birini içeride giyersin. Her türlü giyeceğin ortamı buluruz sana merak etme. Yeter ki senin yüzün gülsün” diyip yanağından bir makas aldım. Hafif kızarmış yanaklarıyla “Aman olur mu öyle şey canım!” dedi. “Olur olur bal gibi olur. Hadi sen üstünü değiştir de alcaklarımızı alıp çıkalım fazla zaman kaybetmeyelim.” dedim. “Eh peki o zaman diyip kabine geri döndü. İlk denediği kıyafetleri alıp onu yalnız bıraktım. O üstünü değiştirirken yine kadın reyonundan turkuaz rengi ipek bir eşarp gözüme çarptı. Kıyafetlerin arasına onu da ekleyip tekrar kabinlere döndüm. Halam da o esnada üstünü eski kıyafetlerine değiştirmişti. Satın alacağımız kıyafetleri elimize toplayıp kasaya yöneldik. 5-6 parça kıyafetin parasını ödeyip mağazadan ayrıldık. Arabaya atladığımızda yüzünde güller açmıştı halamın. Kadını en çok güzelleştiren şeyin gülüşü olduğuna yine yeniden emin olmuştum.
“Ben senin hakkını nasıl ödeyeceğim oğlum?” dedi.
“Ne hakkı hala saçmalama.”
“Ama benim içimde kalır böyle.”
“Sıkıntı yok hala, sen şu denediğimiz ikinci kombinle bir kahve daha yap, bir de yüzün gülsün başka şey istemem” dedim gülerek.
Halamın yüzünde güller açmıştı iyice. “İyiki varsın Serkanım..” dedi. Gözlerimi gözlerinin içine dikip “Sen de iyiki varsın.” dedim. Lafımı bitirirken gözlerimi göğüslerine diktim. Dikkatimin nereye kaydığını farkettiğinden emindim.
Biraz sonra eve vardık. “Sen otur oğlum ben hemen bir kahve yapıp getireyim sana” diyerek mutfağa yollandı. Biraz önce oturduğum yere yerleştim tekrar. Kafama koymuştum halamı sikecektim. Evren adeta halamı sikebilmem için müthiş bir fırsat sunmuştu bana. Yılların yaşanamamışlığının halamın içinde büyük bir ukde bıraktığı belliydi. Ona yaşayamadığı genç kızlığını ve kadınlığını yaşatacaktım…
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.