Eski Nişanlım – Bölüm 4 (Nişanlım Benden Ayrılmak İstiyor)

Sabahleyin kahvaltıdan sonra artık İstanbul’a dönme vakti gelmiş, Hanife’yi bir hüzün sarmıştı. Ben her ne kadar teselli etmeye çalışsam da yetmiyordu. Sanki geri gelmememden korkuyordu. Onu az da olsa teselli ettikten sonra Herkesle vedalaşarak yola çıktım ve İstanbul’a döndüm.

İstanbul’a döndüğümde artık Hanife’yle çok daha samimiydik. İkimizin de cep telefonu olduğu için sık sık telefonla konuşuyor, hatta birbirimize fanteziler bile anlatıyorduk. Konuşmalarımız artık her akşam sex sohbetine dönmüştü. Cinsel açlığımızı hayalimizdeki sikiş fantezilerini anlatarak gidermeye çalışıyorduk. Bazen ben bazen o anlatır böylece tatmin olurduk.

Birkaç ay sonra Hanife’de bir soğukluk sezmeye başladım. Artık fantezi yapmak istemiyor hatta bazen sadece adımla sesleniyordu. Neler olduğunu sorduğumda “Hiç.” deyip geçiştiriyordu. Kokusu 1 hafta sonra çıktı. Hanife’yi aradım

 “Alp ben ayrılmak istiyorum” dedi. Şaşırmış beynimden vurulmuşa dönmüştüm.

 “Ne ayrılması aşkım, şakanın sırası değil.”

 “Şaka yapmıyorum Alp ciddiyim ben.”

 “Ne demek ciddiyim aşkım?”

 “Bu ilişki böyle devam etmez Alp. 6 Ay oldu biz nişanlanalı, hala evlenmek için bir adım atmış değiliz.

 “Ya aşkım ben sana demedim mi birkaç ay daha sabret diye. Birkaç ay sonra her şey farklı olacak.”

 “Kusura bakma Alp benden bu kadar. Bundan sonra beni bir daha aramazsan memnun olurum.”

 “Ne demek bir daha arama Hanife? Peki onca yaşadıklarımız, onlar nolacak?”

 “Unut gitsin. Bir daha da arama beni.”

Telefonu kapattı. Tekrar tekrar defalarca aramama rağmen telefonumu açmamış en sonunda da tamamen kapatmıştı. Artık aradığımda ulaşılamıyordu bile.

Telaşla dükkândan fırlayarak Hüsrev amcaların evine yani baldızım Seda’nın yanına gittim. Babamın arkamdan “Dur oğlum ne oldu nereye böyle” diye bağırmalarına aldırmamıştım bile.

 “Seda abla noluyor? Hanife ayrılalım diyor, bir daha arama beni dedi.”

 “Dur Alp sakin ol! Ne ayrılması, kim ayrılalım diyor?” Dedi Seda Abla. Belli ki hiçbir şeyden haberi yoktu. Ona Hanife ile aramızda geçen konuşmayı anlattım.

 “Bir şeye takmıştır kafayı. Merak etme sen, ben konuşur hallederim” dedi. “Ama sen şimdilik babanlara bişey söyleme.”

Biraz olsa da rahatlayarak ayrıldım Seda ablanın yanından. Eve vardığımda babam merakla beni bekliyordu. Ne oldu, nereye koştun öyle diye

 “Yok bişey baba! Bir arkadaşım kaza geçirmişte duyunca ona telaşlandım” diyerek geçiştirip birde yalan söyledim. Odama geçtiğimde Tekrar tekrar aradım Hanife’yi ama telefonuna bir türlü ulaşılamıyordu.

Ertesi gün soluğu yeniden Seda ablanın yanında aldım “ne oldu, bir haber var mı” diye. Hiçbir haber yoktu. Seda ablanın dediğine göre o da ulaşamıyormuş. Hatta ev telefonları bile kapalıymış “ama sen merak etme ben bir şekilde ulaşır sana haber veririm” diyordu. Seda abla öyle diyordu ama ben artık duramaz olmuştum. Sonunda daha fazla beklemenin gereksiz olduğunu düşünerek Bursa’ya gitmeye karar verdim. Gidecek yüz yüze konuşacak, neden böyle davrandığını bizzat kendisinden öğrenecektim.

Seda ablanın yanından ayrılır ayrılmaz doğruca otogara gittim ve ilk otobüse binerek önce Bursa’ya oradan da Karacabey ilçesine gittim. Yolda ailemi arayarak Bursa’ya nişanlımın yanına gittiğimi söylemiştim. Babam

 “Ne oldu oğlum bişey mi oldu dese de” yok bişey baba diyerek geçiştirdim.

Karacabey’e vardığımda vakit nerdeyse akşam olmak üzereydi. Doğruca daha önce kaldığım otele giderek yerimi ayırttım. Ertesi günde nişanlımın köyüne gidecek her şeyi öğrenecektim. Otele girer girmez resepsiyonda görevli Sefa tanımıştı beni.

 “Oooo hoş geldin kanka. Hayırdır nişanlıyı görmeye mi geldin yine?” diye sırıttı hemen.

 “Öyle oldu” dedim.

 “İyi etmişin kanka, ben sana geçen kaldığınız odayı vereyim” diyerek girişimi yaptı. Geçen kaldığınız oda derken Hanife ile seviştiğimiz odayı kastediyordu.

Bir müddet odada dinlendikten sonra dışarı çıkarak yemek için dışarı çıktım. Aslında yemekten çok biraz dolaşmak, içimdeki sıkıntıları, kuşkuları dağıtmaktı amacım. Ama ne yemek yemek nede temiz havada dolanmak çare olmamıştı derdime. Aksine daha da artmıştı can sıkıntım. O duygularla otele döndüğümde kapıda Sefa ile karşılaştım. Görevi bir arkadaşına devretmiş otelden çıkmak üzereydi. Durgunluğum ve içimdeki sıkıntıların yüzüme vurmuş hali resepsiyon görevlisi Sefa’nın da dikkatini çekmiş olacak ki

 “Hayırdır kanka sıkıntılı görünüyorsun kötü bir durum yok ya?” Dedi.

 “Yok bişey kanka sağ ol” diye cevap verdim.

 “Arkadaşla meyhaneye gidecektik bir iki tek atmaya, istersen sende gel kafayı dağıtırsın.”

Ben gerek yok teşekkür ederim desem de Sefa ısrar ediyordu. Sonunda konuşmak, bir iki tek atmak belki bana da iyi gelir diye düşündüm ve Sefa’nın teklifini kabul ettim. Birlikte yürüyerek meyhaneye doğru giderken bir yanda da konuşuyorduk.

Sefa ile birlikte yakınlardaki meyhanelerin birine gidip kendimize bir ufak rakı söyleyip birkaç meze ile içmeye başladık. Daha birinci kadehi bitirmiştik ki Sefa’nın beklediği arkadaşı da geldi masaya “O kanka neredesin sen ya” diye

 “Benim yerim belli oğlum asıl sen neredesin?” dedi Sefa.

Kucaklaştılar karşılıklı. Belli ki çok samimilerdi. Benimle tanıştırdı. Bilgisayar ve cep telefonu işiyle uğraştığımı aynı zamanda VCD kiralama işi de yaptığımızı söyledi. Bizimle tanıştırdığı Sinan ise fotoğrafçıymış ve kendine ait bir fotoğraf stüdyosu varmış ama geçen yıl İstanbul’a taşınmış. Biraz muhabbet ilerlemişti ki Sefa;

 “Bak Alp’te sizin oralı sayılır yakında enişteniz olacak” dedi.

 “Oooo akraba olacağız desene yakında! Nerden?” diye sordu Sinan. Nişanlımın köyünün adını söyledim

 “Yapma ya!” dedi. “Çoğunu tanırım ben oranın. Kimlerden ki nişanlın?”

 “İhsan derlermiş kayın pedere bilir misin?”

Sinan bir müddet durdu sonrada “Yo tanıyamadım!” Dedi ama yüzünün şekli değişmiş, yalan söylediği her halinden belliydi. Sinan’da ki tuhaflık Sefa’nın de dikkatinden kaçmamıştı.

 “Kanka bişey biliyorsan söyle lütfen” dedi. “Bak bu çocuk günlerdir haber alamıyor nişanlısından. Kafayı yiyecek neredeyse”

Sinan yok muk dese de ısrar edince bir müddet düşündü, sonrada mırıldanır gibi

 “Ya Sefacığım böyle şeyler nasıl söylenir bilmiyorum ama bizim buralarda pek iyi konuşmazlar o köy hakkında” dedi.

 “Na… Nasıl yani?” diye sordum merakla.

 “Ya şey işte… Nasıl söylesem… O köyün kadınları biraz hafifmeşreptir. Bizim köydeki ve çevre köylerdeki delikanlılar ilk kez orda milli olmuştur hep.”

 “Ne saçmalıyorsun sen ya?” dedim.

 “Saçmaladığım filan yok kanka!” dedi, Sinan. “Anlat dediniz bende anlatıyorum. Hem sefa da bilir o köydeki kadınların nasıl olduğunu.” Benim kızdığım gibi o da bana kızmıştı. Sefa’ya baktım.

 “Maalesef kanka!” dedi. Kendinden cevap beklediğimi o da anlamıştı. Sefa sonra yönünü Sinan’a dönüp “Peki kanka uzun İhsan, onun kızları, onları tanıyor musun” diye sormuştu ki.

 “Ya bırak Sefa, nerden bilecek, duymuş birkaç şerefsizin çıkardığı dedikoduyu, Burada atıyor işte” dedim. Sinirlemiş neredeyse Sinan’la kavga edecek duruma gelmiştim.

 “Atma filan yok Arkadaşım!” dedi Sinan. “O senin bahsettiğin köy bizim köye 1 km uzaklıkta. O yüzden herkesi isim isim bilirim. Mesela o uzun İhsan dediğin adamı büyük kızı Seda, daha geçen yıl düğününden bir hafta önce bile benimleydi. Bak inanmıyorsan işte kanıtı” dedi. Cebinden çıkardığı telefondaki bir resmi bana gösteriyordu.

Resme baktım gerçekten de Seda, mağara gibi bir yerde çırılçıplak bir adamın sikini yalıyordu. Adamın Sinan mı, bir başkası mı olduğu belli değildi ama Seda’nın yüzü apaçık belliydi. Büyük bir ihtimal bir başkası tarafından gizlice çekilmişti bu resim. Sinan ise hala devam ediyordu anlatmaya “Sadece benimle değil köyden birçok kişi ile yattığını biliyorum ben onun.”

 O anda şaşkınlığım artmış tam bir şok durumundaydım. Kendimi toparlayıp güçlükle “Ya Hanife” diyebildim

 “Onu ben gözlerimle görmedim ama birkaç arkadaşla onunda yattığını biliyorum. Bir ara köye gelen dikiş, nakış hocasının kocası ile düşüp kalktığını söyledi arkadaşlar. Sonra da hocanın kardeşi ile evleneceğini duydum adam astsubay mı neymiş. Kendisi de bizim arkadaşa ben evleneceğim bir daha arama beni filan demiş.

 “Eeee nişan filan yaptı mı o hocanın kardeşiyle?”

 Ne gezer. Kurs bitince adam da kayıplara karıştı. Sonradan öğrendik ki zaten, adam da evliymiş. En sonda İstanbul’dan biriyle nişanlandığını duymuştum o da senmişsin işte.”

 “Maalesef benim” dedim. Özellikle resimleri gördüğümde Sefa’ya Sinan’a da tamamen inanmıştım. Kendimi kandırılmış aldatılmış hissediyordum.

Şimdi anlıyordum kaldığım otelde Sefa’nın köyün ismini duyunca neden sırıta sırıta “Ooo iyi yere dükkân açmışın kanka” deyişinin nedenini. Sonra Hanife’nin bakireliği ile ilgili anlattığı yalanları, benimle çok kolay bir şekilde ilişkiye girmesini. İlişki sırasındaki rahatlığı ve tecrübesini. Ben tüm bunları düşünürken Sinan

 “Kanka o köyde arkadaşlarım var, eğer istersen senin için öğrenebilirim arkadaşımı arayıp Hanife’nin nerde olduğunu” dedi.

Benim yerime Sefa Cevap verdi “Valla çok iyi olur ya kanka” diyerek. Sinan hala elinde olan telefonundaki kayıtlı bir numarayı tuşlayarak beklemeye başladı. Sinan’la birlikte bizde bekliyorduk. Karşıdaki ses “Aloo” dediğinde

 “Ya kanka seni rahatsız ettim akşam akşam kusura bakma ama sana bişey sormam gerek” dedi Sinan.

 “Önemli değil oğlum hayırdır?” diyordu karşıdaki ses. Sinan telefonu hoparlöre almış böylece konuşmaları bizimde duymamızı sağlamıştı.

 “Ya kanka hani şu sizin köyde Uzun İhsan vardı, onun kızı Hanife.”

 “Eeee nolmuş?… Lan yoksa İstanbul’da karı bulamadın bu Hanife orospusuna mı sardın?”

 “Yok ya! Ne alakası var saçmalama. Bizim burda bir arkadaş varda Hanife’nin nişanlsı. Birkaç gündür haber alamayınca merak etmiş.

 “Hadi ya baştan söylesene oğlum. Söyle o arkadaşına beklemesin o orospuyu. Geçen hafta eski kırığına kaçtı.

 “Nasıl eski kırığına lan?”

 “Ya hani bunun eski bir sevgilisi vardı ya, biçki dikiş hocası mı ne. O işte, birkaç aydır dolanıp duruyordu buralarda. Karısından mı boşanmış ne yapmış. En sonda kaçmış işte bu Hanife orospusu. Bişey değil nişanlısı olacak oğlana yazık. Öylede efendi biriydi ki.”

 “Sen nerden biliyorsun lan?”

 “Ya geçenler köye gelmişti oğlan orda görmüştüm.”

 “Tamam kanka sağ ol. Hadi iyi akşamlar görüşürüz” diyerek kapattı telefonu. O an yer yarılsa yerin altına girsem bundan çok daha iyiydi. Sefa beni teselli etmeye çalışırken

 “Ya Sinan acaba sendeki o resmi bana gönderebilir misin? Başka varsa onları da” Dedim.

 “Başka var mı bilmiyorum bilgisayara bakmam gerek. Eğer silinmediyse olacaktı birkaç tana daha. Ama ne yapacaksın ki resimleri. Bak intikam için internete filan yüklemeyi düşünüyorsan…”

 “Yok kanka olmaz bizde öyle bir şey rahat ol, ama belki biraz korkutma olabilir.”

 “Tamam!” dedi Sinan, sen MSN adresini ver, İstanbul’a dönünce bakarım. Teşekkür edip MSN adresimi verdim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir