Eşitlik Projesi – 2

“Abartmıyorum, cidden dizinin bir karış üstüne falan geliyordu. Ayrıca umrumda değil, beni seven biri var ihanet edemem.”

Arkadaşıyla konuşurken neredeyse bağırdığının farkında olmayan o yumuşak sesi her şeyi ele veriyordu o fark etmeden.

“Neyse kapat konuyu çıkıyorum şimdi.”

Kapısının sertçe kapandığını duydum, konuşmaları dinlerken giyinmiştim ben de. İçeriye geçip odayı inceliyordum, odalarımızın her birinde kulaklık ve televizyon verilmişti. İzlediğimiz şeyler başkalarını rahatsız etmesin diye televizyonların kendi hoparlörü yoktu. Bunun haricinde bir yatağımız, birbirine montelenmiş gardırop ve komidinimizle birlikte tatlı bir halı vermişlerdi. Kapının ardına askı koymuşlardı fakat yalnızca üç ucu vardı daha önce görmediğim bir küçüklükteydi. Odayı inceledikten sonra “ortak yaşam alanı” denilen dört odanın ortasındaki o garip, kare alana çıktım. Garip bir mimarisi vardı ortasında salon olan bir eve benziyordu. Ortak yaşam alanımızda yerler parkeydi üzerine de halı kaplama yapmışlardı. Ortak bir masamız, cam kenarında da dört adet çalışma masası vardı. Bir de “genç dolabı” denilen bir şeye sahiptik, içinde rastgele seçilmiş kitaplar, satranç takımı, tabu, monopoly gibi şeyler vardı. Herhangi bir yurttan kat kat iyi bir yerdi elbette ama bir o kadar da garipti. Ben odayı incelemeye devam ederken tekrar kapı sesi geldi.

Kitaplardan birini elime alıp meşgulmuş gibi davrandım. İçeri birkaç bavulla birlikte giren biri olduğunu fark ettim, göz ucuyla bakıp biraz süzdüm. 160 boylarında, buğday tenli, aşırı bol giyinen, siyah saçları kısa, sadece gözlerinde siyah far çekilmiş, koyu ruj olan bir kız gelmişti. Vücudunun hatları neredeyse hiç belli değildi. Dışarıdan biraz baktığınızda oyuncak bir kötü karaktere benziyordu.

“Neye bakıyorsun?”

Onu süzdüğümü fark etti.

“Bavullarına, çok fazla değiller mi?”

“Umrumda değil sığıp sığmayacakları.”

“Neden getiriyorsun ki o zaman?”

“Neden soruyorsun?”

Diyecek bir şey bulamamıştım, gözlerimi tekrar kitaba çevirip meşgul gibi davrandım. Bu sırada o da bavullarını odasına götürdü eşyalarını koyarken kapıyı biraz açık bıraktığını fark etmedi. Elimdeki kitabı yerine koymaya giderken açıklıktan içeriyi görebildiğimi fark ettim. İlk gördüğüm şey ise az önceki o bol kıyafetleri giyen kız şimdi elleriyle üzerindeki kocaman sweatshirti belinden yukarıya yavaşça çekiyordu. Zaman yavaşlamış gibi o büyük kıyafetin içinden çıkan kıvrımlı beli, kalçalarını beline bağlayan o sıcacık bel gamzeleri başımı döndürmüştü, beline doğru incelen o kıvrımın aşağıya doğru yuvarlaklaştığını görsem de, bol pantolondan daha aşağısını göremiyordum. İçim gitmişçesine bakarken, yüzünü bana çevirdiğini gördüm. Pat diye kapattı kapıyı.

Daha ilk günden odadaki iki kızla da aramı bozmuş, sapık ilan edilecektim. Ne yapıp edip affettirmeliydim kendimi ya da en azından bir yolunu bulup temize çıkmalıydım yoksa sadece bu tırt “eşitlik projesi” yurdundan değil ailemin gözünden de düşecektim. Bir de üzerine soruşturma açarlarsa bu sebepten, başım beladan kurtulmazdı.

Tam odama gidiyordum ki, aklıma bir plan geldi. Duştan çıktığımda gördüğüm şu kızıl saçlı çocukla tanışacaktım, en kötü ihtimalle onunla aramı iyi tutarsam belki bir şahidim olur diye düşünüyordum. Hızlıca yemekhanenin kantinine inip bir poşet abur cubur ve içecek kaldım. Geri döndüğümde odasından çıkmış, oyunları kurcalıyordu.

“Kankam hoş geldin, uyumamışsın?”

“Yok ya, biraz uzandım ama uyuyamadım, sonra takılırız falan diye aşağıdan bir şeyler almaya indim, hazır sen de buradayken eğleniriz biraz.”

“Olur tabi kankam, eğlenmek ne kelime, en güzel günlerimizi yaşayacağız burada ya!”

Saçma neşesi vardı, dünya yıkılsa umrunda olmaz gibi görünüyordu.

“Ne oyunu o elindeki?”

Elindeki oyunun yüzünü bana çevirdi.

“Böyle şeyleri bırakmaları güzel olmuş valla bize de eğlence olur, sus pus kalıp sıkılmayız.”

“Öyle valla hocam, bu arada isim neydi?”

“Efe ben.”

“Memnun oldum hocam Umut ben de.”

El sıkıştıktan sonra masaya poşeti koyup sol köşedeki sandalyeye yerleştim.

“E iyi hoş da, bunu oynamak için herkesi ikna etmemiz lazım?”

“Orası kolay kankam ya, bir reddederler, iki reddederler. Sonra illa gelecekler, en kötü başka odadan birini buluruz, insan çok.”

Aptal gibi görünse de sosyal ve eğlenceli birine benziyordu.

Elimle üzerinde kocaman üç sayısı olan odayı işaret ettim.

“O zaman güzel, biri daha geldi odaya.”

“Tanıştın mı? Kimmiş?”

“Pek tanışamadık.”

O sırada üç sayısı olan kapı açıldı.

“Ceren.”

Az önceki gördüğüm pantolonu ve üstüne daha önce giydiği kadar bol olan tişörtüyle yanımıza geldi. Bir bere ve birkaç takı eklesek 90’lardaki rapçilere benzeyecekti.

“Efe ben de.”

Elimi uzattım.

“Ben de Umut.”

Elinin ucuyla sıktı elimi, sonrasında rahatsız bir şekilde geri çekti elini.

Ceren: Kaç yaşındasınız ‘eşitlik projesi’ kurbanları?

Efe: Kasım’da 19.

Ben: Şubat’ta 21’e basacağım.

Ceren: Ben de henüz 18 olmak üzereyim, bir hafta sonra. Yani teknik olarak bana bakarsanız pedofili olursunuz.

Son cümleyi kurarken imalı bir şekilde bakmıştı bana.

Efe: Sadece bakarsak mı? (Kaşlarını kaldırıp çekici bir yüz yapmaya çalışıyordu.)

Gerçekten salaktı.

Ceren: Ucube.

Bunun üzerine güldüğüm için Efe biraz bozuldu ama Ceren hala soğuk ve düz duruyordu.

Ceren: Senin de çok farkın yok.

Beni de bozmuştu uyuz kız, Efe bıyık altından gülüyordu bana. Tam birkaç saniye garip bir sessizlik olmuştu ki. Kapı tekrar açıldı.

“Selaam!”

Neşeli mi neşeli yumuşacık bir ses tonu vardı. Hala ismini bilmediğim ancak sikimi görmüş o tatlı kız geri gelmişti. O gün doğru dürüst göremesem de şimdi baştan aşağıya süzüyordum. Ceren’den biraz daha uzun ama Efe’den kısaydı. Muhtemelen 168 falandı. Kıvır kıvır altın sarısı saçları omuzlarının üzerine düşüyordu, yüzü yumuşacık, beyaz tenli ve açık yeşil gözleri vardı. Üzerine giydiği crop toptan belli olan küçük göğüsleri belli olmasa bile şeklini ele veriyordu, bacakları hafif etli ve beyaz ayakkabısının üzerine giydiği çiçekli, dizlerine kadar gelen etekle birlikte tam bir bal kutusu gibi görünüyordu.

“Hoşgeldin yok mu?”

Efe: Hoşgeldin tabii, (ayağa kalktı ve elini uzattı) Efe ben, ismin ne?”

“Memnun oldum Efecim, Hilal ben de.”

Efe: Ben de çok memnun oldum.

Hilal: Sizin isimleriniz neler?

Bana bakarken hafif bir rahatsızlık duyduğunu fark etmiştim ama belli etmemişti.

Ben: Umut ben, hoşgeldin.

Ceren: Ceren.

Efe: E hazır toplanmışken tabu oynayalım, hem kaynaşmış oluruz.

Başımla onayladım.

Hilal: Oluur.

Hepimiz Ceren’e bakmıştık.

Ceren: E iyi bari, oynayalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir