Ağustos ortasıydı. Havanın sıcaklığı insanı yakıyordu adeta. Üçümüz şezlonglara uzanmış, yazın tadını çıkarıyorduk. Yeni okul döneminin başlamasına sayılı günler vardı. O an bunların hiçbiri önemli değildi. Önümüzde masmavi deniz, insanların çıplak bir şekilde rahatça dolaşması…
Ben Akın. 18 yaşında, 1.84 boyunda kısa kahverengi saçlı, vücuduma dikkat eden, heyecanlı ve delidolu bir gencim. Annem, kardeşim ve Arkadaşlarım ile beraber İzmir’deki yazlığımıza geldik. Bu sene yaşımız tuttuğundan yazı genelde burada çok popüler ve özel bir yerde bulunan bir nude beachte geçirdik.
Annem Meryem, 39 yaşında, sarışın uzun saçlı, 1.75 boyunda bir hanımefendi. Erken yaşta evlenmek ve çocuk yapmanın dışında yalnız kalmış biri. Hayata bizim için sıkı tutunmuş fedakar bir anne. Kardeşim Arda ise 17 yaşında orta uzunlukta kahverengi saçlı biri. Onunla hep arkadaş gibi büyüdük. Aynı liseye gidiyoruz. Bu yüzden benim arkadaşlarım da onun arkadaşları sayılır.
Babamı ben 3, kardeşim 2 yaşındayken kaybettik. Babamla ilgili hatırladığım çok az şey var. Annem ise babamın vefatından sonra bizim için hayata tutunmuş. Zamanında babamın yaptığı iş, bizi çok zengin etmiş. Ondan geriye miras, sadece İzmir’deki yazlık ve İstanbuldaki villa kalmış. Annem de bunları satmak yerine her türlü şartta çalışıp bize bakmış. Yıllar önce de kendi şirketini kurdu. Artık eskisinden de çok güçlü. Şu anlık rahatça yaşayacak paramız var.
Arkadaşlarım, Can ve Berke, ortaokuldan beri en yakın arkadaşlarım. Hep birbirimizin arkasını kolladık, kollarız da. Can kıvırcık uzun saçları,boyu da 1.80’dir. Berke ise kısa turuncu saçlı, 1.80 boyunda olan, tip olarak İsveçlileri andıran biridir. Fiziksel özellikleri haricinde onların nasıl biri olduğunu, tek tek anlatmak istemem. Ben anlattıkça anlarsınız zaten.
O zaman devam edelim…
Yanımızdan garsonlar geçiyordu. İzmir’de bulunan bu nude beach bizim için cennet gibi bir yerdi. Mekanı öyle bir tasarlamışlar ki, plaj herkesin kendi yaş aralıklarına göre ayrılmıştı. Oldukça büyük bir alandaydı zaten. Ben ve arkadaşlarım, Can ve Berke, keyfimize bakıyorduk. Berke’nin derdi karı kızları kesmekti.
Can: Oğlum yeter da artık! Bizi attıracaksın mekandan.
Ben: Abi harbiden bak zaten dikmişsin aleti gelen geçen sana bakıyor.
Berke: Ulan kaç kişi sevişti gözümüzün önünde kaç gündür! Ben konsepti çıplaklık olan yerde kaldırdım da suç mu oldu?
Haklıydı. Bunun üstüne pek bir şey söylenemezdi.
Can: Ya tamam anladık derdini. Malafatın olmasa alamazdın o kadar kişinin instagramını zaten.
Berke: Tamam abicim siz benim işime karışmayın.
Can: Naparsan yap! Uyardık biz seni. Akın sorarlarsa tanımıyoruz bunu
Can ve Berkeye bakıp güldüm. Daha sonra hafif gözümü kapadım. Berke “gidiyorum ben” diye sitem etti ve gitti. Can halen Berke’ye söyleniyordu. Oturduğumuz yerin yanından tahta bir yol geçiyordu. Can garsona seslendi, birer hamburger sipariş etti.
O sırada hemen yanımda bir kızın bağırma sesini duydum. Aniden gözümü açtım ve kızın biri tam üstümdeydi. Yüzü bana dönüktü, ayrıca denizden yeni çıkmış ki ıslaktı. Siyah uzun saçlarının bitimine doğru mavileşen bir saçı vardı. Oldukça güzel bir kızdı. Fit ve zayıftı. Sarkan memeleri ise çok büyük değillerdi, avuç içi kadardı sanırım. Odağımı yüzünden alıp aşağıya doğru baktım. Kızın amı tam sikimin üstünde duruyordu. Şıp şıp amından sular, sikime damlıyordu. Birbirimize bakakaldık. Yanda Can’ın bana bakışlarını seziyordum. Kız da üstümden kalkmıyordu.
Ben: E-ee pardon kalksanız mı artık?
Kız: Aay çok pardon ayağım takıldı.
Kız dikkatlice üstümden kalktı.
Ben: Tamam sorun değil hanımefendi.
Kız: Ay çok utandım ya cidden kusuruma bakmayın. Bir şey olmadı değil mi?
Ben: Yok bana olmadı da siz iyi misiniz?
Kız: İyiyim de size çok ayıp oldu. Ee bi kahve içelim isterseniz telafi olarak?
Can’a baktım. Kafasını evet anlamında sallıyordu. Kıza döndüm, ayakta bana utanmış bir şekilde bakıyordu.
Ben: Peki tamam olur. Siz iyi hissedecekseniz.
Kız: Ay çok sağolun. Tekrar çok özür.
Kız ile beraber beach’in kafesine yürüdük. Kahveleri ben söyledim. Bana gülümseyerek baktı. Sonra kahvelerimizi alıp bar sandalyelerine oturduk.
Ben: Ee adın nedir acaba?
Kız: Ben Göksel. Denizin suyu, gecenin karanlığı.
Ben: Vaay güzel slogan. Denizin suyu, gecenin karanlığı.
Göksel: Senin adın ne?
Kahvesinden bir yudum aldı.
Ben: Ben Akın. Dur bak bende bir şey buldum sanırım. “Ben Akın, geldiğim yer hep yakın!”
Göksel bir kahkaha attı.
Göksel: A çok iyiymiş bu. Hayalgücüne bayıldım.
Ben: E yani biraz hızlı türetirim kelimeleri. Beğenmene sevindim.
Göksel: Ee Akın? Hangi rüzgar attı seni İzmir’e?
Derin bir nefes verdim.
Ben: Ee biz buralıyız aslında. Yani İstanbulda yaşıyorum ama yazlığımız burda. Her sene geliriz İzmire. Babamdan kalan en önemli mirasımız burası sonuçta.
Göksel elindeki kahveyi tutarak, meraklı gözlerle bana baktı.
Göksel: Babanı mı kaybettin? Başın sağolsun.
Ben: 15 yıl oldu. Babamı hatırlamam bile. Babasızlık çekmedim hiç ama hep merak ederim, baban olması nasıl bir şey diye. Oldu bitti işte geçmiş zaman.
Göksel elindeki kahveyi tezgaha koyarak, ellerimi sıkıca tuttu.
Göksel: Umarım hiç eksikliğini hissetmezsin. – bir anlık bakıştık – A şöyle bir günde de canını sıktım ya.
Ben: Hayır sorun değil. Uzun süredir konuşmamıştım kimseyle bu konuyu. Sağ ol. Ee sen anlat biraz da. Sen de mi İzmirlisin?
Göksel modunu değiştirdi. Ellerimi bırakıp kahvesine uzandı.
Göksel: Evet bende İzmirliyim. Üniversiteyi şehirdışında okuyordum. Yazın da hep arkadaşlarımla geçti. SOnra da ailemin yanına İzmir’e geldim. Ay sonuna kadar da buradayım.
Ben: Yaşın 19 oluyor o zaman?
Göksel: Evet evet. Senin?
Ben: Ben 18’im bu sene lise sona geçtim artık.
Göksel: Yaa oldukça olgun duruyorsun. Şaşırdım.
Ben: Evet evet. Ailen nasıl?
Göksel: İyiler onlar da. Akraba ziyaretine gittiler Ayvalığa. Yol da uzun, ben bu sene daha yol mol çekemem. Dedim tek de sıkılırım. Arkadaşlar burayı önermişlerdi. Çok ” seksi ” mekan demişlerdi de haklılarmış.
Ben: Sen tek mi geldin yani?
Göksel kahvesinden içerken evet anlamında ses çıkardı.
Göksel: Ama şu an tek değilim. Sen varsın ya.
Ona bakıp gülümsedim. Bacaklarını hareket ettirip benimle temasa geçti. Gözüm aniden oturduğu bar sandalyesinde dışarı fırlayan amına baktım. O kadar konuşmadan sonra çıplak olduğumuzu unutmuştum. Hala ıslak ve pembe olan amını sikmek istiyordum. O kadar ciddi odaklanmıştım ki, sikimin kalktığını fark edememiştim. Göksel elini sikime atıp kapatmaya çalıştı. Elini hissedince irkildim ve ona baktım.
Göksel: Şşt hop. Burada olmaz ya.
Ben: N-ne anlamadım.
Göksel: Tamam hadi utanma anladım ben seni. Gel bak arka kısımda çimlik bir alan varmış gezmek için. Tabi yersen.
Göksel elimden tutup beni kaldırdı. Yürüdük ve karşımıza kapısı asma yapraklardan oluşan bir kapıdan geçtik. İçeri girdiğimde bekleme odası gibik küçük bir yerdeydik. Resepsiyon masasına benzettiğim yerde çıplak, Bir adam ve kadın duruyordu. İkisinin de kafasında papatya tacı vardı.
Adam: Hoş geldiniz. Çift siz misiniz?
Göksel: Evet evet biziz.
Adam: Tamamdır, hemen bir kontrol edelim doluluk oranını.
Adam önlerinde duran bilgisayarı kontrol etti. Kadın ise alt dolaptan bazı şeyler arıyordu. Ben ise ne olduğunu anlamadan Göksel’e masum masum bakıyordum. Bu kadar hızlı ve prosedürlü olacağını tahmin etmezdim.
Göksel: Noldu? Yoksa bu ilkin mi?
Ben: Ne alakası var canım? Ben sadece bu kadar hızlı olacağını sanmıyordum. Bide bu beachin böyle bir kısmı olduğunu…
Göksel: Benim arkadaşlar söylemişti bana da, ben de şaşkınım inan.
Adam kafasını kaldırdı ve bize döndü.
Adam: Tamamdır, doluluk oranında bir sorun yok. Prezervatiflerinizi verelim.
Kadın: Hangisini isterdiniz?
Ben bu konuda tecrübeli olduğumu inandırmak için hemen bildiğim ve rahat ettiğim bir kondomu aldım. Göksel etkilenmiş gibi baksa da onu daha çok etkilemeliydim.
Göksel: Geçsek mi Akın bey? Hazır mısınız?
Ben: Daha hazır olamazdım.
İçeriye geçtik. Girdiğimiz anda bizi çiçekler ve ağaçlarla dolu bir yer karşılamıştı. Ortamı gizlemek için etrafı uzun taflanlar ile kapatmışlard . Etrafta şezlonglar ve armut koltuklar, onların üstünde sevişen çiftler, yapay palmiye ağaçları ve çimler. Üstümüz siyah bir tente ile örtülüydü. İçeride sanki bir festival olmuş da bitmiş gibi duruyordu.
Çiçeklerin yanından el ele yürüdük. Gözümüze rahat siyah yastıklı bir şezlong çarptı. Şezlonga sırtımı yaslanıp uzandım. Kondom paketini açtım. Tam takacaktım ki Göksel elimden aldı ve kenara fırlattı. Bacaklarımı yanlara açtım. Ter içinde kalmış, Göksel’e bakıyordum.
Göksel: Böylesi daha zevkli olur. Değil mi?
Saçlarını arkaya attı, bacaklarımın arasına doğru eğildi. İkimiz de heyecandan nefes nefeseydik. Göksel sağ eliyle sikimi sıvazladı.
Göksel: Senin aklını başından alıcam…
Ben: Benden önce yaparsan tabi…
Göksel bir anda kafasını 18cm’lik sikime daldırdı. İlk başlarda yavaş yavaş yalasa da, sonra tempoyu arttırdı. Muazzam sakso çekiyordu. O hissi sonuna kadar yaşıyordum. Sikimi vakumlaya vakumlaya sökecekti nerdeyse. Çekerken de bana bakıyordu. Ellerimle kafasını tuttum ve daha çok sokmaya başladım. Her inleyişinde daha da sert bastırıyordum. Kafasını serbest bıraktım.
Göksel: -plop- Sok bana!
Göksel bana doğru tırmandı. Kolları ile beni sardı. Bacaklarını da şezlonga koydu. Ben sikimi tutup amına sürdüm. Göksel de kendini tamamen bana bırakmıştı. Eğildi ve sikimi içine aldı. İki elimle götünü tutup kontrolü elime aldım.
Göksel: Aah Siktir!
Gökselin gözleri geriye doğru döndü. Delicesine zıplatıyordum onu kucağımda. Her inişinde pat pat sesler zevkimizi arşa çıkarıyordu. Zıplarken kafamı memelerine daldırdım. Çok güzel bir histi. Amını genişletmiştim.
Göksel: -aah- D-durma!
Daha hızlı devam ettim. Göksel tüm kontrolünü kaybetmişti. Aşağı yukarı zıplaya zıplaya başı dönmüştü. Sikimi hiç çıkarmadan ayaklarımı geriye çektim. Şezlonga misyoner pozisyonunda yatırdım. Sağ elimle ellerini tutup bacaklarını iki yana açtım. Sol elimle sikimi tekrar çıkarıp vajinasına vurdum. İnlemeye başladı.
Göksel: Oynama benimle s-sok artık.
Hiç acımadan sertçe soktum. Her soktuğumda ona doğru eğildim. Göbeğine içeriden baskı yapıyordum. Saçı başı dağılmış zevkten dört köşe olan Göksel, son enerjisini kullanarak sağ elini kurtardı ve amını tokatlayıp okşadı. Ben onu çatır çutur sikerken, hazzı son ana kadar yaşamak istedi.
Artık boşalmaya yakındım. İçine boşalmam riskliydi ama öyle kitlenmiştim ki içinden çıkaramazdım.
Ben: A-az kaldı boşalıyorum!
Göksel: Doldur beni erkeğim! B-beraber gelelim!
O böyle diyince önümde bir engel kalmamıştı. Son vuruşlarımı yaparken aynı anda kasılmaya başladık. Öyle kasılmıştım ki içimde ne var boşaltmıştım sanırım. Göksel de her yere fışkırttı. Boşalırken de birbirimize bakakaldık. Ben daha fazla dayanamadım ve Gökselin üzerine yığıldım.
Göksel: Çok iyiydin. Bu kadarını beklemiyordum.
Ben: -ıııh- Öyle mi dersin?
Göksel: Evet evet. Biraz dinlenelim istersen.
Ben: Çok iyi olur.
Kendimizi şezlongun üstünden çimlere attık. Tam birbirimize bakarken tanıdık bir ses duydum. Kafamı girişe doğru çevirince Berke’yi gördüm. Yanında kıvırcık turuncu uzun saçlı kısa bir hatunla girmişti.
Berke: Aha lan Akın! Olm napı…
Akın: Şşt bağırma yanındaki kaçacak! Hadi git git.
Berke: Hee tamam hadi kolay gelsin.
Harbi salak ya bu çocuk diye sırıttım. Yanıma dönünce Göksel bana bakıyordu.
Ben: Şşt ne oldu bakıyosun öyle? Yetmedi mi bu?
Göksel: Yetmez mi? Beni bulutların üstünde hissettirdi.
Ben: Ben de. öyle hissettim. Hadi gel yüzelim ya.
Kalktık ve mekandan çıktık. Göksel ile koşa koşa denize girdik. Birbirimize su attık, aşağıdan daldım korkuttum onu. Sarıldık birbirimize, denizin tadını çıkarttık. Yemek de yedik. Kısacası çok eğlendik.
Saat 7 ye geliyordu. Plaj hala açık olsa da biz toparlanmaya başladık. Bizimkiler de üstünü giyinmişti, arabaya doğru yürüdük. Arabaya binmeden önce Göksel’i bekledim.
Göksel plajın kapısından çıkıyordu. Üstünde tül bir elbise, içinde mavi renk bir bikini vardı. Çantasında bir şey arıyordu. Yanına koşa koşa gittim. Bana bakıp gülümsedi.
Göksel: Bir şeyi unutmuşsun.
Ben: Evet evet o yüzden geldim. Ee şey numaranı alabilir miyim?
Göksel: Ya ben tanımadıklarıma çok… Hadi neyse neyse al bakalım.
Güldüm. Şakası kaliteliydi. Telefonunu bana uzattı.
Ben: En çok da mizah anlayışına hayran kaldım.
Göksel: Ee bir yemeğe çıkarız değil mi Akın bey?
Telefon numarasını kaydetmiştim. Telefonunu geri verdim.
Ben: Tabi ki çıkarırım seni yemeğe. Balık sever misin?
Göksel: Bayılırım. Nerede oturduğum sana fark etmez sonuçta – benim taklidimi yaparak- “Ben Akın, geldiğim yer hep yakın!” değil mi?
Ben: – gülerek- Harikasın ya. Sana bir şey söylenmez yani unutmazsın falan.
Göksel bana yaklaşarak beni öptü. Sonra elindeki araba anahtarını göstererek;
Göksel: O zaman görüşüyoruz değil mi?
Ben: En yakın zamanda…
Göksel: En yakın…
Göksel otoparka doğru yürüdü. El salladım, o da bana salladı. Arkamdaki korna sesi ile kedi gibi fırladım.
Berke: E hadi be oğlum geç kaldık!
Can arka koltukta pis pis güldü.
Can: Abicim anlamıyor musun adam aşık aşık! Sen ne anlarsın be!
Berke ile Can bana bakarak güldüler.
Ben: Oğlum beni çıldırtmayın ne aşkı ya. Ö-öyle takılırız bir süre!
Arabaya yürüdüm. ön koltuğa oturdum. Berke kontağı çalıştırdı ve eve dönüş yoluna çıktık.
Berke: Olm hadi dalga geçmeyecez anlatsana nasıl oldu?
Can: Ya ben biliyorum bak şimdi kız geld…
Berke: Olm bırak da adam anlatsın ya!
Ben: Teşekkürler Berke bey. Şimdi sen gittikten sonra…
Yol boyu anlattım. Anlatırken de kafamda tek soru, Date’e nerede çıkacaktık. Eve az kala anlatmayı bitirmiştim.
Can: Baya şanslı adamsın ha Akın.
Berke: Ya Akın Meryem abla bir şeyler istemiş miydi akşama?
Ben: Ha bak iyi hatırlattın, markete uğrayalım şurdan. Mangal yapmış annem.
Berke: Of ne diyorsun ya. Meryem ablam benim.
Markete uğrayıp eksiklikleri aldık. Annemin attığı listeyi kontrol ediyordum. Berke de bana yardım ediyordu. Can marketten sürekli saçma sapan şeyler aldırıyor diye arabada bıraktık.
Market poşetlerini bagaja yükledik ve devam ettik. Can arka koltukta oyun oynuyordu. Ben ise Göksel’e yazsam mı ne yapsam diye düşünmekten delirecektim.
Eve varmıştık. Yazlığımız 3 katlı bir villaydı. Kendi havuzu ve kendi otoparkı vardı. Annem ve kardeşim çoktan masayı kurmuş, bizi bekliyorlardı. Gelir gelmez son hazırlıkları da yaptık. Annem ve Can yemeği servis ettiler. En sonunda herkes rahatça oturmuştu.
Meryem: Ee gencolar naptınız bu gün anlatın bakalım.
Can: Abla baya güzel kızlar vardı ya. Deniz de çok güzeldi. Berke herkesten instagram istedi. Akın da…
Berke: Oğlum bi ağzındakini ye sonra konuş kaçmıyor ya.
Meryem: Akın ne oldu var mı bir şeyler?
Ben: Ya bi kızla tanıştım da onu diyor.
Arda: Abi benim doğumgünüme az kaldı. Ben de gelmek istiyorum sizinle.
Ben: Tamam tamam yahu! Doğumgününde söz, gidiyoruz!
Meryem: Aha şuraya yazıyorum, bu çıplak bile kalamaz utanır.
Arda hariç hepimiz gülmeye başladık. O sırada telefonum çalmaya başladı. Annemden izin istedim ve kalktım. Uzaklaştıktan sonra telefonu açtım.
Ben: Ne istiyorsun benden? Ayrıldık bitti arama beni!
Sıla: Akın ben seni unutamıyorum! Lütfen bize bir şans daha ver!
Devam Edecek
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.