Bir Orta Dünya Hikayesi – 1 (Başlangıç)

Üç gün oldu. Atlılardan yeterince uzaklaşmışımdır sanırım. Ostronların istilası bekleniyordu. Kimileri bir bilinmeze ve yüksek ihtimal açlığa göç etmişti bile. Biz, bekleniyor olmasına rağmen, belki kurtuluruz diye Ostronlardan kaçmadık. En son kadınımı evimizin önünde göğsünde bir okla çığlık çığlığa nefer alırken gördüm. Her yer yakıp yıkılmıştı. Koşa koşa uzaklaştım, kadınımla vedalaşamadım bile. Dün avladığım bir tavşanı, mağarada ateşle pişirip yedim. Şimdi çok açım. Hava da bu yükseklerde çok soğuk. Mağaradan çıkmasa mıydım. Çıkmasaydım yol alamazdım ki. Buralarda da karların altındaki küçük otlardan başka bir şey yok ki. Şu dağların ardında Nordonlar vardı, belki kendimi aralarına kabul ettiririm. Gerçi onlar, biz Surdonluları sevmezler. Gidecek yerim yok. Şansımı denemem lazım. Ayağımdaki paçavra iyice parçalandı bu kayalıklarda yürürken. Ha gayret, az kaldı.

İşte uzakta bir ev gördüm, vadiden aşağıya. Biraz izleyeyim bakayım, güvenli mi. Evden bir kadın çıktı. Başka kimse var mı acaba. Kuru ot yığınından bir kucak alıp, taş eve götürdü. Bir süre içeride kaldı. Sonra tekrar çıktı. Sanırım kadın yalnız. Başka biri daha varsa da uzakta olmalı. Şansımı denemeliyim, en azından yiyecek bir şeyler alırım. Çok da halsizim.

Ben yaklaşıncaya kadar, kadın birkaç kez daha içeriye girdi çıktı. Kadın benim farkıma varmadı henüz. O içerideyken yaklaştım. Birden beni dışarıda görünce çok korktu. Hemen eline bir kuru ot dirgeni aldı, bana doğru doğrulttu. Önce işaretlerle ağzımı ve karnımı işaret edip, Sudronca aç olduğumu söyledim. Sudronca ve Nordonca, ortak kelimeler olmasına rağmen apayrı dillerdi. Aramızdaki dağ sıraları, bizi epey ayırıyordu. Kadın birkaç kez, uzak durmam için dirgeni bana doğru savurdu. Benim saldırgan tavır göstermediğimi ve sanırım Ostronlardan olmadığımı anladığı için dirgeni bıraktı ve yaklaşmama izin verdi. Aslında biz Sudronluların Nordonluları sevmediği kadar, onlar da bizi sevmezdi.

Kadın açık kızıl ve koyu sarı arası saçlıydı. Uzaktan da olsa gri gözleri, dikkatimi çekiyordu. Kirli yüzüne rağmen düzgün bir yüzü vardı, sağlıklı görünüyordu. Dişleri fazla sararmamıştı ama dişleri yerindeydi. Ona yaklaştıktan sonra Sudronca biraz hikayemi anlatmaya çalıştım, aç olduğumu tekrarladım. Bu sırada evin arka tarafından genç bir kız çıkageldi, kucağında odunlarla. Beni görünce odunları elinden bırakıverdi. Bakındı etrafına önce bana saldıracağı birşeyler bulmak için. Kadın kızı gördü. Sakinleşmesini söyledi. Kız bana baktı, hala gergindi. Kadın beni evin içine aldı. Aslında aramızda henüz bir diyalog gelişmemişti. Galiba benim onlara zarar veremeyecek kadar halsiz olduğumu farketti. Kız arkamızdan topladığı küçük odun parçalarını getirdi. Kadın masada bir parça ekmek verdi bana. Benim telaşla yememi izledi. Yemeğimi yerken, bir yandan Sudron’daki Ostron istilasını anlattım. Bazı kelimeler dikkatini çekiyordu. Özellikle “Ostron” gibi. Sonra o da birşeyler anlattı ve o da “Ostron” kelimesini birkaç kez kullandı. Sanırım, onlar da Ostron istilasına uğramışlardı. İsimlerimizle tanıştık, kadın Maren, genç kız Arten imiş. Benim ismim de Karan idi.

Bir şeyler yiyip biraz kendime geldikten sonra, genç kızın odun toplamasına yardım ettim. Kız zayıf olduğu için küçük parçalar topluyordu. Ben, büyük parçalar toplayıp, balta ile parçalayabildiğim için, onun da hoşuna gitti. Hala pek fazla konuşmuyorduk. Aslında konuşamıyorduk. Hareketlerimizle birbirimize ne demek istediğimizi anlatıp, kaynaşmaya çalışıyorduk. Akşam olduğunda yukarıdaki bir dereden bir iki kova su getirdik ve sonra dışarıda gezinen tavukları ahşap kümeslerine tıktık. Eve girdikten sonra da artık şöminedeki ateşimizi yaktık.

Kulübe bir dağ yamacına yaslı, taş duvarlı ve küçük ahşap kapıdan ibaretti. Soğuk içeri gelmesin diye, küçük havalandırma deliğine benzeyen penceresi vardı ancak. Köşede eğreti bir şömine hem odayı ısıtıyor, hem de aydınlatıyordu. Hava eğer açıksa, küçük dar havalandırma penceresinden gün ışığı, gün boyunca dar bir hüzme ile odanın küçük bölgesini aydınlatıyordu, ve o bölgenin değişiminden günün hangi saati olduğunu kestirebilirdiniz. Gece ise sadece şöminenin sıcaklığına ve aydınlığına ihtiyaç duyuyordunuz.

Şömine başında ben Sudronca, onlar Nordonca konuşup anlaşmaya çalıştık. Yavaş konuşunca artık birbirimizin söylediklerinin çoğunu anlayabiliyorduk. Ben anladığım kadarıyla Nordonca çat pat anlatmaya başladım. Benim aksanım anne kızı güldürüyordu. Ben de ortamın yumuşaması nedeniyle seviniyordum. Sanırım, bizim köyün başına gelenleri iyi bir şekilde anlatabildim. Çünkü köyün yakıp yıkıldığını anlattığım kısımlarda onlar da dehşeti hissettiler. Sonra onlar hikayelerini anlattılar. Anlamadığım yerlerde onları durdurup tekrar anlattırdım. Artık biraz biraz anlamaya başlamıştım Nordonca. Kadının erkeği, bir önceki kıştan önce burayı keşfetmiş. Muhtemelen Ostron istilasından kaçan birileri terk etmiş bu kulübeyi. Onlar da Ostronlar’ı bekliyorlarmış. Bir önceki kıştan önce hayvanlarını ve getirebildikleri kadar eşyalarını getirmişler. Geçen kışı nispeten rahat atlatmışlar. Bu kışa girmeden, erkeği bir kaza geçirmiş ve iki hafta içinde ateşlenerek ölmüş. Şimdi, kendi başlarına bir yere gidemeyecekleri için kalabilecekleri kadar bu dağ evinde kalacaklarmış. Buraya Ostronlar’ın gelmesini beklemiyorlarmış, ama belli de olmazmış. Ben de onlara yardım edebileceğimi söyledim. Benim de gidecek yerim artık olmadığını anlattım. Bu şekilde birbirimizle konuşarak kaynaştıktan sonra bana yatacak bir yer gösterdiler ve anne kız birbirlerine sokularak uyudular.

Ben onlara çok yakındım, ama onlara temas etmeyecek mesafedeydim. Şöminedeki ateşin sönmemesi hem odanın soğuması açısından, hem de ateşi tekrar yakmanın meşakkatli olmasından önemliydi. O yüzden, ya nöbetleşe uyuyor, ya da gecede birkaç kere uyanık şömineye bakıyorduk. İlk başlarda onlar alışkın olduğu için, gece şömineye onlar baktı. Zaten ilk iki gece neredeyse deliksiz uyumuştum. Sonraki geceler, karanlık ve uzun kış gecelerinde yapacak bir şey olmadığı için ben de gece nöbetlerini almaya başladım. Bu nöbetlerde bazen Maren, bazen de Arten ile aynı anda uyanık kalıyor, sessiz sohbetler yapıyorduk. Ateşi karıştırarak birbirimize bakmak ve sebepsiz gülümsemeler bizi ateş gibi birbirimize karşı ısındırıyordu.

Sabah uyanınca haliyle çiş yapmak için kulübeden çıktım. Benden önce kadın çıkmıştı. Diz boyunu aşan karların üzerinde güçlükle yürüyordu. Onun evin yan tarafında, yamaca doğru, iki tarafından duvarları olan ama kapısı olmayan bir yere girdiğini gördüm. Demek ki, orası tuvaletti. Kadın çömelip, çişini yaptı. Ben de onu izlerken sıramı bekledim. Kadının koyu sarı, açık kırmızı am kılları vardı. Benim izlememden rahatsız olmadı. Tuvaletteki çiş açılmış küçük bir kanal vasıtasıyla aşağıya doğru süzülüyordu. Sanırım kakalar ise biriktikten sonra oradan alınıyordu. Kadından sonra ben girdim tuvalete, tabii ayakta yaptım çişimi. Arkamdan da kız geldi. Eve döndükten sonra diz boyunu aşan karları bir kürekle, en azından tuvalete kadar temizledim.

İlk başlarda, onlar ne yapıyorsa onlara yardım etmeye çalışarak iş yapıyordum. Artık evin ihtiyaçlarını fark etmiş, ona göre hatta evde düzenlemeler yapmaya başladım. Kışın yapacak çok şey yok gibi görünse de, rahat etmek için daha fazla çalışmaya ihtiyacınız vardı. Arten, benimle daha fazla kaynaşmak için, genelde benimle takılmaya çalışıyordu.

Sonra kadın, kulubenin altındaki düzlüğe ektiği sebzelerin yerini gösterdi. Henüz çıkmamışlardı. Kıştan önce de aşağıdaki düzlüğe erkeği ölmeden önce buğday ekmiş. Eğer çıkarsa, bir sonraki kışı da geçirebilirmişiz. Dedim ya, ne kadar çalışırsanız o kadar rahat edersiniz. Kadın da çalışıyordu kendince. Ona hayran olmaya başlamıştım.

Etrafı şöyle bir hem gezinip bakınıp, hem de bana anlattıktan sonra kulübeye döndük. Kadın üzerimdeki elbiselerin, buraya göre olmadığını daha kalın elbiseler giymem gerektiğini söyledi. Gerçekten de çok üşüyordum, o yüzden ikide bir eve girip biraz ısınıyor ve tekrar dışarı çıkıyordum. Eski erkeğinin elbiselerini çıkardı. Ben de önce üstümü ve sonra belimdeki ipi çözerek altımdaki pantolonu çıkardım. Çırılçıplak kalmıştım. Sikim ortaya çıkınca, kadın elbiseyi vermeden önümde çömeldi. Sikim ereksiyon halinde değildi ama biraz uyanmaya başlamıştı. Kadın sikimi eline aldı, incelemeye başladı. Arten de merakla annesinin yanına geldi. Kadın inceledikçe sikim biraz daha uyanmaya başladı. Sikimin ön derisiyle oynayarak inceliyordu sikimi. Nesini farklı bulmuştu acaba. Genç kız da ayakta izliyordu. Biraz da taşaklarımı inceledi. Yukarı bana bakıp gülümsedi. Daha sonra ayağa kalkıp, yeni elbiseleri verdi. Aşağı yukarı bana uydu elbiseler. Genç kız da kadın da, beni yeni elbiseler ile görünce güldüler. Daha sonra kadın anlattığında, Sudronluların sikleri farklı olduğu masalı anlatıldığını. Nordonlu kadınlara göre olmadığı söylendiğini anlattı bana. ‘Nasılmış’ diye sordum, ‘Güzelmiş’ deyip baş parmağıyla yukarı doğru işaretle onayladı. Gülümsedim. Aslında Nordonlu kadınlarla ilgili ben küçükken anlatılanlardan bahsedemezdim.

Gün boyunca, dışarıda birkaç işi görev paylaşımıyla yaptık. Taş kulübenin bir köşesinde iki adet inek vardı. Onları besledik, su içirdik. Sonra arkalarındaki gübreleri temizledik. Ben de yardım edince, onların işleri çabucak bitti. Alt bahçedeki sebzelerin de işleri vardı. Onu da kadın yaptı.

Aslında çok iş yapıyorduk ama, hep yavaştı. Zaman kışın sanki yavaş akıyordu. Akşama doğru gece için daha fazla odun toplamamız gerekiyordu. Benden önce Arten küçük odun parçaları topluyor, böylece gece sık sık uyanıp ateşi beslemeleri gerekiyormuş. Ben ormanı dolaşıp, yaşlı ağaçlardan seçerek bir tanesini baltayla kestim. Onu küçük parçalara ayırmama Arten yardım etti. Arten’e artık “Sırnaşık” demeye başlamıştım. Benimle ortak bir şeyler yapmayı seviyordu. Geceleri de onların yanına yattığımda da, yavaşça bana sokulmaya başlamıştı. Ben de ikimizin sıcaklığını korumak için ona sarılıyordum. İkimizin de hoşuna gidiyordu. Bazen gece uyandığında, bazen de sabah Maren bizi birbirimize sarılırken görüyor, ama bir şey demiyordu. İşte öylece Arten ile beraber büyük yaşlı ağacı parçalarken, yamaçtan aşağı odun parçalarını taşırken ayağı kaydı ve düştü. Onu kaldırmak için gittiğimde, şakalaşarak beni de yanına çekti. Karlar içinde birkaç metre yuvarlandık. Sonra karlar üstünde oynaşmaya başladık. O bana kar parçaları atıyor, ben ona atıyordum. Sanki çocuk gibiydik. O esnada üzerimizde eriyen karların bizi ıslattığını farkedemedik. Oyunumuz bitip de ayağa kalktığımızda ıslak elbiselerimizin altında üşümüştük. O yüzden koca ağacı tam parçalayamadan, taşıyabileceğimizi kadar odun alıp kulübeye gittik.

Eve girdiğimizde Maren ikimize de kızdı, ne bu hal diye. Yanan şöminenin önüne getirip, ikimizi de soydu. Arten benim tekrar soyunacağımı bildiği için sanki sevinçliydi. Ben de onu çıplak göreceğim için. Maren ise çıplaklığı çok önemsemiyor gibiydi. Arten’in çıplak vücudu çok dikkatimi çekmişti. Vücudundan ziyade Arten’in bana dikkatle ve gülümseyerek bakması beni etkilemişti. Arten’in memeleri çok büyük değildi ama güzel pembe meme uçları dik, memesi taş gibiydi. Amı koyu sarı, kırmızıya andırır kıllıydı. Dizlerini kırarak ateşin önünde çömeldi ve ısınmaya çalıştı. Ben de onun yanına çömeldim. Maren ikimizin elbiselerini de ateşin önünde kuruyacak şekilde astı.

Elbiselerin kuruması epey sürdüğü için, epey çıplak bir şekilde ateşin önünde çömeldik. Hatta yemeğimizi de çıplak yedik. Maren kızdı ikimize de, bundan sonra dikkatli olmamızı, hasta olursak iyileşemeyeceğimizi söyledi.

İki çıplak varken sohbetin bir ara sekse gelmemesi mümkün değildi. Ben, “Nordonlu kadınların böyle olduğunu bilmiyordum” dedim. İkisi de şaşırarak, “Nasıl yani?” diye sordular. “Eee, şey. Ben küçükken, Nordonlu kadınların amı dikenlidir, onları ancak bir Nordonlu erkek sikebilir” demişlerdi. Maren ve Arten birbirlerine bakıp güldüler. Maren, “Evet amımızın içinde diken var, istemediğimiz erkek bizimle olmaya kalkarsa, hemen kilitleniveriyoruz” dedi. Ben şaka yaptığını anlayamadım, “Tahmin ediyordum” dedim, kısık sesle. Arten, benim o mahzun bakışıma gülüp, “Şapşal, sen gerçekten inandın mı, böyle şeylere?” dedi. Bir Maren’e, bir de Arten’e bakıp, gerçekten şaka yapıp yapmadıklarını anlamaya çalıştım. Arten devam etti, “Tabii ki öyle bir şey yok. Bu arada bizde de, Sudronlu kadınların ne kadar pis, erkeklerinin de kaba olduğu anlatılırdı” dedi. Sonra da ekledi, “Sen hiç öyle kaba değilsin. Sudronlu kadınlar hakkında hiçbir şey söyleyemeyeceğim”. Rahatladım.”Aslında Sudronlu kadınlar da sizin gibi. Ama umarım sizinki dikenli değildir” dedim gülerek. Maren, “Tabii ki değil” dedi, gizemli bir gülümseme ile.

Her ne kadar Arten, sırnaşık olarak bana ilgi gösterse de, ben daha olgun olduğu için Maren’e ilgi duyuyordum. İkisiyle de duygusal bir bağ kurmaya başlamıştım. Ama ikisi için de ne olduğumu bilemiyordum. Onlar da benim için aynı şeyi düşündüklerinde emindim.

Artık gece nöbetlerinde bazen uyandığımız halde ateşe odun yükledikten sonra, yatakta “Sırnaşık” Arten ile yan yana birbirimize sarılıp birbirimizi uzun uzun okşadığımız çok oluyordu. Erken yatağa girmiş olmamız, uykumuzu erken almamıza, ve gece böyle uzun uyanık zaman geçirmemize sebep oluyordu. İşte bu uzun sarılma ve okşamaların bir tanesi annesi Maren, yanımızda uyurken sevişmeye döndü. Aslında ondan önce belki belli belirsiz, belki istekli isteksiz, birbirimizin cinsel organlarını okşadığımız olmuştu. Ama bu sefer, ben şöminenin ışığı uzaktan bizi aydınlatırken, onun eteğini yorgan altında kaldırıp, bacak arasına girivermiştim. Oldukça doğal gelişmişti. Yavaş yavaş ve uzun seviştik. Pozisyon bile değişmedik. Maren uyanmasın diye ikimiz de dikkatliydik. Aslında Arten’den ziyade ben daha fazla dikkat ediyordum uyanmaması için. Ben boşaldıktan sonra bile sarılmaya devam ettik. “Sırnaşık” o geceden sonra bana daha çok bağlandı. İkimizin de hoşuna gitmişti ve geceleri ikimiz de aynı anda uyanmaya çalışıp, yine önce sırnaşıyor, sonra da sevişiyorduk.

Gün içinde Maren anlamasın diye, Arten’e fazla ilgimi göstermiyordum. Arten ise, sanki annesine belli etmeye çalışıyordu. Maren’le daha fazla vakit geçirip, ona yardım etmeye çalışmam, Maren’in de dikkatini çekiyor, ama Arten’le aramızda olanla ilgili bir fikri olduğunu sanmıyordum. Maren daha olgun olmasından dolayı, açıkçası ona da ilgi duyuyordum.

Bir gece, geye ateş nöbetinden sonra sırayla yattığımız için Maren aramızda idi. Ben de Arten’in bana sırnaştığı gibi, Maren’e yakınlaştım. Belki sıcaklık aradığından Maren de bana yakınlaştı. Onu okşamaya başladığımda uyandı. Öpüşmeye başladık. Halbuki, Sudron’da öpüşmek çok özel bir şey olarak görülürdü. Acaba Maren beni özel biri olarak mı görüyordu. Hoşuma gitmişti, öpüşerek sevişmeye başladık. Nedense onu soymak istedim, ateşe rağmen kulübenin için soğuk olmasına rağmen. Direndi. Elbiselerimizle seviştik yorganın altında. Ve Arten’le olduğu gibi, üstüne çıkıp bacaklarının arasında içine girdim. Sanki bana daha tutkulu gelmişti Maren ile. Arten’in uyanmaması için çok gayret gösterdim. İçine boşaldığımda Arten’in bize doğru döndüğünü farkedince, sikim Maren’in içinde bekledim bir süre hareketsiz bir şekilde. Maren’in amının sikimi kavrayarak kesintili titrediğini hissettim. Yavaşça ses çıkarmadan indim, Maren’in üstünden. Sabah uyandığımızda Maren bana sarılıyordu, ve Arten annesini kıskanmıştı.

Artık akşamları yatmadan önce uzun uzun ateşin önünde sohbet etmeye başladık. Ben onlara Nordonlular hakkında sorular soruyor, onlar da bana Sudron hakkında soruyordu. Kış olduğu için kapalı giyinsek de, ne Nordonlular, ne de Sudronlular çıplaklıkla bir sorunları olan insanlar değildi. Hatta, ben ikisiyle de sevişmiş olsam da onlardan amlarına bakmak isteidiğimi söylediğimde pek şaşırmadılar. Nordonluların amının da farklı olup olmadığını merak ettiğimi söyledim. O da, “Sudron’da Nordonlu kadınlar hakkında ne söyleniyor” dedi. Ben de, “Onların amları dar oluyormuş ve dikenliğmiş” dendiğini anlattım, gülümsedi. Genç kız da sessizce sohbetimizi dinliyordu. Sonra kadın, “Madem merak ediyorsun, tamam bak bakalım” deyip, eteğini kaldırdıktan sonra dizine kadar olan uzun iç çamaşırı ya da pantolon diyebileceğimiz altını çıkardı. Kızıl am kılları ateşin ışığıyla parlıyordu. Geriye doğru yaslandı, dirseklerinin üzerine dayandı. Ben de bacak arasına yaklaştım. Am dudakları büyüktü ve ince yaprak gibi dışarı taşmıştı. Am dudaklarını ayırdım. İçi aynı bizim Sudronlu kadınların amı gibiydi. Sonra biraz daha yaklaşıp amını yalamaya başladım. İrkildi önce. Çünkü ne Sudron’da, ne de Nordon’da, daha doğrusu Orta Dünya’da oral seks iğrenç olarak bulunurdu. Yapan kadınlar da, erkekler de aşağılanırdı. Ben biliyordum ki, herkes gizli gizli yapıyordu, sadece açıkça söylemiyorlardı. Kadın çok şaşırdığına göre, ona daha önce oral yapılmamıştı. Arada bir dilimle yalayıp, yüzüne bakıyordum. Şaşkın bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Devam ettim, kesif koku içindeki amı ıslanmaya başlamıştı. Bu tadı tanıyordum, aynı Sudronlu kadınlar gibiydi. Artık kadının nefes alması değişmeye başlamıştı, genç kız da yandan bizi izliyordu. Dakikalarca yaladım amını, arada parmağımla içine girdim. Ben de ereksiyon olmuştum tabii ki. Sonra pantolonumun ipini çözüp, sikimi çıkardım. Genç kız dikkatle izliyordu, kadın da tahrik olmuştu. İkisiyle birbirlerinden habersiz beraber olduğum için, birbirlerinin yanında yapamazdım. İkisi de ateşin ışığı altında sikimi sırayla incelediler. Oral seks iğrenç buldukları için ikisi de sikimi ağızlarına doğru, şakasına götürdüğümde kafalarını çektiler. Ateşe rağmen çok ısınmadığı için kulübe, kısa bir süre sonra kalkıp giyindik, genç kız ikimize ayrı ayrı hayretle baktı.

Nordonlular hakkında yeni şeyler öğreniyordum. Maren, Nordon’da tam çıplak sevişirse kadının çocuğunun sakat olacağı inancı olduğunu söyledi. Ben de Sudron’da gün ışığı altında, yani gündüz yapılan sevişmelerin sakat çocuğa sebep olduğuna inanıldığını anlattım. İkimiz de birbirimizinkine güldük. Böyle anlatınca ikisinin de saçma olduğuna kanaat getirdik, ama inançlarımız orada duruyordu. Değiştirmek kolay değildi. İkisiyle de sevişmiş olsam da, seks yaparken başkası izlerse ne olur diye sordum. O da, Nordon’da zaten tam çıplak sevişme olmadığı için uzaktan, diğer çocukların izleyebildiğini, bunu anne babaların pek sorun etmediğini anlattı. Ama yabancıların izlemesinden çekiniyorlarmış. Ben de Nordonlular hakkında, galiba bu yüzden anne babalar, çocuklarıyla da seks yapıyorlar diye masal anlatıyorlar dedim. Kızdı önce, Sudronlular da kadınlarına arka deliğinden yapıyorlarmış, hatta erkekler birbirleriyle oluyormuş diye bizim hakkımızdaki söylentileri anlattı. Ben de, Sudron’da kadınların erkeklerini istediği zaman bırakıp gidebildiğini, bunlardan bazılarında kadınların, erkeğin arkadan yaptığı için bıraktığı dedikodusu yaydığını, çünkü Sudron’da da arkadan yapmanın yaygın olmadığını, kadının ayrılırken eski erkeğine verdiği bir nevi ceza olduğunu anlattım. Çünkü, böyle erkeklere bir süre yeni kadın gelmiyor diye de açıkladım. O da erkek kadına arkadan yaparsa, çocuklarından birisi hastalıktan ölür diye başka bir tabularını anlattı. Ben de, “Sudron’da hiç öyle olmadı” diyerek, geçmiş tecrübem hakkında ipucu verdim. Kadın biraz dehşet ifadesi takındı yüzüne.

Sudron’da kadın ve erkeklerin evlilik bağı yoktu, kadın istediği zaman 5-6 yaşından küçük çocuklarını alıp, başka bir erkeğe veya eve gidebiliyordu. Boşta kalan erkeğe de bir süre sonra başka bir kadın geliyordu. Sonuçta hem ev bakımı, hem de diğer hayvan işleri için kadına da erkeğe de ihtiyaç vardı. 5-6 yaşından büyük çocuklar artık, klanın çocuğu sayılıyordu, bazen babasının, bazen annesinin yanında takılırdı bu çocuklar. Tabii erkek çocuklar babasıyla, kız çocuklar anneleriyle takılıyordu daha çok. Sudronlu erkekler, Maren’in bahsettiği gibi, birbirleriyle vakit geçirmeyi severdi, Sudronlu kadınlar da tabii beraber vakit geçirirdi. Bunun bir cinsel anlamı olabileceğini hiç düşünmemiştim açıkçası. Belki de bu söylentilerin yaşandığı olaylar olmuştur.

Nordon’da kadının anlattığına göre, kadın erkeğiyle beraber olduktan sonra artık hep onun olurmuş. Ancak erkeği ölürse başkasına gidebilirmiş, çoğunlukla yaşlı adamlara gidermiş böyle kadınlar. Kadın ölürse de, erkek başka kadın çağırırmış ama onların da pek şansı olmazmış, erkeği ölen kadınlar dışında kimse gelmezmiş. Kadın ve erkek, genelde birbirini bulurmuş. Klan içinde buldukları için de, çoğunlukla kuzen veya uzak kuzen oluyormuş. Evlilik diye bir kavram olmadığı için, kadın ve erkek beraber yaşamaya başlamadan önce de beraber oluyormuş. Hatta birkaç kızla beraber olduktan sonra, başka bir kızla beraber yaşamaya başlayan erkekler, ya da birkaç erkekle beraber olduktan sonra başka erkeğe giden kadınlar da oluyormuş. Kadınların başka erkeklerle, ya da erkeklerin başka kadınlarla seks yaptığı da oluyormuş. Bunlar ya gün içi kaçamak, ya da kadın ve erkek, başka bir çifte ziyaret ettiğinde eş değişimi şeklinde oluyormuş. Eş değişim ziyaretleri genelde hasat sonrası mevsimde olurmuş. O yüzden ona göre dokuz ay sonra olan çocuklara şüphe ile bakılırmış. O mevsim sonrasında kadın da erkek de birbirine genelde sadık kalırmış.

Artık ikisi hakkında da çok şey bilsem de, ikisinin de sırrı gizli idi. Odun işi dışında diğer işleri Maren organize ediyor, o söylüyor ben yapıyordum, ya da ona yardım ediyordum. Arten ise hep benimle takılmak istiyordu. Arten bana, ben Maren’e ilgi gösteriyor gibiydim. Ve sanki üçümüz de bundan memnun gibiydik.

Bir gece Maren’le sevişirken, Arten’in uyanık olduğunu farkedememişim. Aslında ikimiz de tutkulu seviştiği için, Maren’in sesli çığlıklarını, Arten’in yanımızda doğrulmasıyla farkettim. Artık nasılsa öğrendi diyerek artık daha rahat pozisyon değiştik. Maren’i domalttım ve ilk kez o şekilde içine girdim. Sanki sikim bir uzun kılıçtı ve kınına girip çıkıyordu. Arten’in dikkatli bakışları beni daha fazla tahrik ediyordu. Maren’in sadece kıçı açıktaydı ve güzel bir görüntü veriyordu. Islak amı, ateşin aydınlığıyla sanki parlıyordu. Kalçaları ise yuvarlak ve bembeyazdı. İçine boşaldığımda sanki döllerim dışarıya kadar taşmıştı. Boşaldıktan sonra ikimiz de hemen kendimize gelemedik. Maren, Arten’in hemen dibimizde bizi izlediğini farkedince biraz utandı. Utanması daha ziyade, şimdiye kadar ondan gizlemiş olmamızdandı gibi geldi bana.

O geceden sonra Arten, annesine daha fazla hissettirmeye çalıştı ilişkimizi. Hatta annesi uyurken ona sarıldığımda biraz direndi. Aslında genelde tam tersi olurdu. O bana sarılırdı. Bir keresinde artık bana küstü diye düşünürken, ona sarılmama tepki verdi ve çok sürmeden sevişmeye başladık. Ben de şaşırmıştım. Meğer annesinin uyanmasını beklemiş. Ve bingo, yine ben iş üstündeyken farkettim Maren’in uyandığını ve bizi izlediğini. Durmayı düşündüm ama, loş ateşin ışığında Maren’in yüzünde öyle ters bir tepki görmedim. O yüzden devam ettim. Ama çok utanıyordum. Nedense Maren daha fazla ilgimi çekiyordu ve onu kendimden uzaklaştırmak istemiyordum. Aklım karışık bir şekilde Arten ile seviştik. Arten çok memnun görünüyordu. Özellikle annesine karşı.

Ben ikisi arasında dengeyi kurmaya çalışsam da, Maren’e daha yakın olmaya çalışıyordum. Gerçi farketmiyordu, günümüzün çoğu o küçük kulübedeydi.

Bahara doğru, ikisinin de adet günleri kesildi. O zaman ikisinin de hamile kaldığını anlamıştık. Hamileyken de ikisiyle de sırayla sevişmeye devam ettik, akşamları. Sudronlu stili sadece akşamları sikişiyorduk. Onlara kalsa, gündüz de sikişebilirdik.

Artık yaz ayları gelmişti, eski erkeğin aşağıdaki düzlüğe ektiği ekinler çıkmış, hasat vakti gelmişti. Hasat esnasında, eşek üstünde bir adam geldi. Hemen kadınla, genç kız kaçıştılar. Ben kendimi, tek bir erkeğe karşı savunabilirim diye bekledim. Eşek üstündeki adam yaklaştıktan sonra, yeni kralın başa geçtiğini, artık bütün buraların da yeni yüce krala ait olduğunu, bu hasattan da vergimizi verdiğimiz takdirde, bu yüksek vadide yaşamaya devam edebileceğimizi söyledi. Gayet barışçıl bir şekilde konuştu. Tabii, burada kimlerin yaşadığını sordu sonra. Yeni kralın Ostronlu olduğunu öğrendim. Artık, kimseyi yerlerinden etmeyeceklerini, kendisinin de bir Nordonlu olduğunu öğrendim eşek üstündeki adamın.

Adam gittikten sonra, kadınla genç kızın yanına gidip anlattım. Artık güvende olduğumuzu söyleyince sevindiler. İkisi de bana sarıldı. Artık, iki kadınlı bir erkektim. Yakında iki çocuk da gelecekti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir