Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

Annemin Bitmek Bilmeyen Azgınlığı: Giriş

2024 yılının en boğucu aylarındayız. Havalar o kadar sıcak ki artık dışarı çıkmak bile istemiyordum. Lise son sınıfım, yarı dönemimiz bitmiş ve artık hem üniversite sınavına hazırlanıyoruz hem de derslerden geçmeye çalışıyoruz. Babamı iki yıl önce kaybettik, pekte ailesine ilgili bir adam olduğu söylenemez. İnşaatlarda sıva atar oradan gelen parayla ailemizi geçindirirdi. O ölünce devletten gelen gelirle geçinmeye başladık, ev zaten bizimdi. Babamdanda iyi kötü bir araba kaldı. İzmir’de yaşadığımızı söylemem gerekiyor tabii.

İsmim Turgut, nispeten zayıf, ortalama bir tiplemeydim. Siyah saçlar, kahverengi gözler. Birde ablam var, Buse. Klasik hazırlık üniversiteli kızlardan işte, yeni yeni modaya uyan, kendini keşfeden, göğüsleri ve götü büyüyen bir kız. Sapık değilimdir, ailemi gözlemem fakat ablamın yaşadığı değişimi farketmemek imkansız. Pek anlaşamayız zaten, sık sık kavga ederiz ama abla-kardeş kavgası işte. Anneme gelelim, Seda. Annem çakma sarışınlardan, ince bel, hafif dolgun ve dik göğüsler, zayıf ama çıkık bir göt, güzel bir yüzü var. Herkesin “milf” olarak adlandıracağı o tipleme annemdi. Babamla severek evlenmişler aslında, aşk işte kime konacağını bilemiyorsun. Evlendikten hemen sonra, bir yıl aralıklarla iki çocuk sonra ise aile kavgaları başlıyor.

Babam öldükten sonra annem fazlaca üzüldü aslında, birkaç ay kendine gelemedi ve tabii bizde öyle. Birkaç aydan sonra annem hızla toparlanmıştı fakat biz o kadar hızlı toparlanamadık. Bu süreçte yanımızda en çok duran kişi babamın kardeşi Ahmet oldu. Ahmet abi bir kadın giyim mağazasında mağaza müdürü bu yüzden geliri yerinde. Kendisi bekar, evlenmeyi hiç düşünmedi. Nispeten babamdan yakışıklı ama yine hanzo. Ahmet abi bu süreçte elimizden tuttu, düzenli paralar gönderdi, bize sahip çıktı, sürekli geldi ve gitti. O olmasaydı çok zor toparlanırdık. Şimdilerde ise yine ara ara aile buluşması yapar birlikte eğleniriz.

Herkesi tanıttığıma göre geçelim olayların başlangıç noktasına. Ölümden iki yıl sonrasına. Yaz ayları hafiften kendini gösteriyor, İzmir’e bilirsiniz ki sıcaklıklar çok erken gelir ne yağmuru yağmurdur ne de soğuğu soğuk. Sıcak bir şehir işte. Okulda ilk iki dersimiz boş bu iki dersten sonra ise okulun belirlediği psikolog öğretmen ile görüşmem vardı ve bu görüşmeye aileden biri katılması zorunluydu. Tabii ki buna gelecek kişi annemdi. Saat 9 gibi annemi kaldırıp gelmesi gerektiğini hatırlattım. Kahvaltımı ettim ve evden çıktım. Okula vardığımda klasik sınıf şamatası, kahkahalar, dersler falan. Her okulda olan o salak, serseri çete tiplemeleri bilirsiniz; Ukala, uzun boylu, çetenin lideri, kendini her şey sanan, notları bozuk, bir bok olamayacak çocuklar. Ne yazık ki yine koridorda onlarla karşılaştım. Çocuğun ismi ise Mert, bu sırada duvara doğru itildim. “Vay, piç Turgut. At bakayım üç beş bir şey.” Klasik haraç yöntemi. “Abi bugüne para almadım yanıma ya.” Mert tabii sinirlendi, klasik yalanım bu. Zorla elini ceplerime sokup üç beş kuruş almaya çalıştı ve aldıda. “Ulan piç ne yalan söylüyorsun? Ananı sikerim senin burada göt.” Arkasındaki üç kişiyede gülerek iki tane tokat atıp uzaklaştı. Bu tipleri ne kadar şikayet edersek edelim sonuç çıkmaz, uyardık der geçerler. Anca olay büyüyecek falan filan.

Psikolog saati geldiğinde son derse giriyordum ve tabii derse girmeyip psikoloğun yanına gittim. Annem psikolog kapısının önünde durmuş beni bekliyordu. Altında siyah taytı, üzerinde bordo askılı body’si ve çantası vardı. Annemi görseniz 45’li yaşlarında değil de 30’lu yaşlarında sanırsınız öyle bir kadındır. Birkaç erkek annemin götünü kesmek için köşe kovalarken anneme usulca yaklaştım, yanağından öpüp selamlaştık. “İçeride biri var canım, çıksın biz girelim.” dedi ve yine beklemeye başladık. İçeriden bu sırada Mert ve babası çıktı. Mert’in babasıda Mert gibi kalas bir adamdı belli ki, kapıyı açmasından belliydi. Babası anneme selam verip ilerledi fakat Mert durdu. Bir bana bir anneme baktı. Bütün şerefsizliği gitmiş gibi elini omzuma koydu ve anneme bakarak; “Merhaba! Ben Mert. Siz sanırım Turgut’u annesi olmalısınız. Turgut’un bu kadar genç bir annesi olduğunu inanın bilmiyordum.” dedi. Göt lalesi resmen romantik moda girmişti. Annem lafa atladı. “Merhaba, siz Turgut’un arkadaşı mısınız?” Annem bu sırada gülmüştü aldığı iltifata. “Evet, yakın arkadaşıyımdır. Birbirimizi kollarız.” Bu sırada Mert bana bakıp kaş göz yapıyordu, eğer orada lafa atlarsam sonrasında kesin dayak yerdim. “Aferin size canım. Bu arada, ne yazık ki o kadar genç değilim. Kırklarımı dolduruyorum.” Mert sinsice gülümsedi anneme bakarak, “Hiç iyi bir yalancı değilsiniz efendim. Eğer siz kırklardaysanız ben sekseni geçiyorum demektir.” İkiside gülüştü ardından Mert’in babası Mert’i çağırınca Mert selam verip ayrıldı. Annem ise bu görünüşe kandı. “Ne kadar iyi arkadaşların var, aferin sana.”

Psikolog görüşmemiz bitti, anneme çıkarken Mert’in ne kadar piç biri olduğunu anlatsamda Annem pek inanmadı çünkü anlattıklarım korkunç şeylerdi, gördüğü çocukla alakası bile yoktu. Çıkışta bizim çocukları gördüm, biraz takılmak istedim bu yüzden Annem’e eve bensiz dönmesini istedim ve annemi uğurladım. Annemde markete falan uğrayacağını söyledi. Bizim çocuklarla park alanında biraz takıldık, sigara döndük, sohbet muhabbet ettik. Bir saat ya oldu ya olmadı. Eve doğru dönerken uzaklardan Annem’in arabasını gördüm, park edip arabadan indi ama yanında Mert’te vardı. Belli ki Mert yine Annem’i yakalamış ve torbalarda yardımı teklif etmişti. Ağzı iyi laf yapıyor. Ben hala sokağın diğer ucundaydım ve baya bir uzun sokaktı bu. Mert ve annem gülerek torbaları eve doğru götürdüler. Eve vardığımda kapı hafif aralıktı, içeriden yine gülüşme sesleri geliyordu. Mert’in sesi çok açıktı, “Buse hanım, gerçekten çok iyi mizah kaliteniz var. Bazen Turgut’la konuşuyorum hiç onda böyle bir mizah yok. Siz her yönünüzle harikasınız.” Annem’de bu iltifatlar hoşuna gidiyor olacak ki gülerek ve ona dokunarak karşılık veriyordu. İş yerleştirmeye geçti. Mert buzdolabına yerleştirirken annem baharatları yerleştiriyordu raflara. Ben içeriye tabii ki sıvıştım, mutfak kapısı tamamen tersti raflara, her şeyi net görebiliyordum. Mert hızlıca işini bitirip dolabı kapattı ve anneme doğru ilerledi. “Buse hanım siz yapmayın ya ben hallederim. Ellerinizi yormayın lütfen.” diyip arkasına doğru hafifçe geçti. Yarım vücuduyla tezgaha dayanıp birkaç baharatı baharatlığa döküp yerleştirmeye başladı, annemle ortak çalışıyorlardı yani. Müdahale edebilirdim, gelme numarası yapardım ama sonucu merak ediyordum. Bu yüzden izlemeye devam ettim. Mert isteyerek annemin ön bölgesini tezgaha sıkıştırmış yan bacağı ile kalçasına doğru hafif baskı yapıyordu. Mert annemin sol tarafında kalıyordu, bir ara yandaki poşete uzanma bahanesiyle anneme sürtünerek sağa doğru kaydı. Ben bile buradan görebildim, kalkmış siki annemin tayt giymiş bacaklarının arasına sokuldu ve sonra geri çıktı. “Çok pardon Buse hanım şu poşeti almam lazımdı.” diyip baharatlamaya devam etti. Annem ise yanlış görmediysem kalçalarını sıkılaştırıp kendini geri etti. Bu iş çığrından çıkacaktı, belli ki erkeksizlik anneme yaramıyordu ve artık birini arıyordu. Daha fazla dayanamadım ve kapıdan hafif çıkıp apartmandan çıktım. Aşağıdan zile bastım. Birkaç saniye sonra kapı açılınca yukarı çıktım. Mert, Annem’den uzaklaşmıştı. “Hoş geldin oğlum. Arkadaşın Mert bana yardım ediyordu, gel.” Mert ise bana gülümsedi. “Turgut, hoş geldin kanka. Gel.” İçeriye girdim, sahte bir gülümseme attım. İşleri bitince Mert söylendi. “Buse hanım izninizle ben artık gideyim, eve geç kalmayayım.” Annemde hiçbir misafiri öylece göndermez. “Dur canım ya nereye? Turgut’ta geldi, geçin içeriye size bir şeyler ikram edeyim. Ne dersiniz?” Mert bu teklife hayır demedi. Benimle birlikte içeri geçti…

\[ Hikayenin devamı yakında gelecek… \]

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler