Aile Apartmanı – Bölüm 2

Bölüm 2 – Garip Duygular

Yazarın notu: Bazı arkadaşlar tarihte bir hata mı var diye sordu. Tekrar okuyunca hikayenin kronolojik sıralamasının kafa karıştırabileceğini anladım o yüzden bu açıklamayı yapma gereği duydum. Hikayemiz Bora’nın 12 Mart 2020’de Antalya’daki öğrenci evinde Covid-19 pandemisinin ülkemizde yarattığı kısıtlama haberini almasıyla başlıyor. Sonra karakterimiz son 2 yılını düşünüyor. Bu sebeple birinci bölümde eski kız arkadaşı ile olan durumu anlattığı olay 2019 senesinde olan olay daha doğrusu 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında. Hikayenin bu bölümü de Eylül 2019’da geçiyor. Üçüncü bölüm 12 Mart 2020’den devam edecek. Bu arada karakterimiz 2000’li buradan yola çıkarak da yaşını hesaplayabilirsiniz. Umarım yeterince açıklayıcı olmuştur. Yine kafasına bir şey takılan arkadaşlar yorum olarak ya da mesaj olarak sorabilirler olumlu olumsuz her yoruma ve mesaja dönüş yapmaya çalışıyorum. İyi okumalar.

Teyzem Serap’ı görünce neden böyle olduğumu anlamaya çalışıyordum. Onu en son hatırladığımda kısa boylu kilolu çok da bakılası olmayan bir kadındı. Geçen yıllar ona fazlasıyla yaramış anladığım kadarıyla. Teyzemden tahrik olduğum için utanmıştım ve kendimi suçlu hissediyordum ama bu hisleri yaşarken aynı zamanda apartmanın merdivenlerini teyzem önde ben arkada çıkıyorduk. Bu durum da teyzemin götüne doya doya bakmama olanak sağlıyordu. Altındaki mini kot şortu göt yanaklarını gösteren cinslerden değildi ama o kadar güzel oturmuştu ki götüne iç çamaşırının izine kadar belli ediyordu dikkatli bakınca ve ben oldukça dikkatli bakıyordu. Teyzem apartmanın merdivenlerini çıkarken sanırım üniversiteyi burada okumamın ne kadar güzel olacağından ve dedemin pintiliğinin tutup 1980 öncesinde beş kattan az katlı binalarda asansörün yasal zorunluluk olmaması sebebiyle asansör yaptırmayışına söyleniyordu. Sanırım diyorum çünkü götüne odaklanmaktan söylediklerini pek dinleyemedim.

Maalesef merdivenler ile birlikte manzaralı yolculuğumuz bitmiş ve en son kata gelmiştik. Teyzem bana dönüp evin anahtarını verip aç bakalım umarım beğenirsin evi, ev zaten eşyalıydı ama temizliğini vs. her şeyi ben yaptım biricik yeğenim için derken gözlerinin içi gülüyordu. Anahtarı ondan aldım ve kapıyı açtım. Kapı açılır açılmaz mis gibi kokular burnuma doldu. Bu güzel kokular hem ev temizlenirken kullanılan temizleyicilerin kokusundan hem de mutfaktan gelen yemeklerin kokusundan oluşuyordu. Canım teyzem yolda aç geleceğimi tahmin etmiş mutfakta yeteneğini konuşturmuştu. Bana evi gezdirdikten sonra mutfağa geçtik ben zaten açlıktan ölmüştüm bir yandan onun sorularına cevap veriyor bir yandan da yemeği mideme indiriyordum. Teyzemin sorduğu sorular annen nasıl, baban nasıl, yolculuk nasıl geçti, hangi bölümü kazandın gibi standart sorulardı. Bu sorulara kısa kısa cevaplar vererek yemeğimi bitirdim. Eline sağlık teyzecim çok güzel olmuş dedikten sonra ben sorulara başladım.

Teyzemin gözlerine bakarak sorulara başladım. Sen nasılsın teyzecim eniştem ve büşra nasıl? Bu soruyu sorarken ikisi de hiç umurumda değildi sadece muhabbeti ilerletmek istiyordum. Ama sanırım teyzem bu sorudan biraz rahatsız oldu hafif yüzü düştü. Şey ben mi ben iyiyim ya bir sıkıntım yok çok şükür dedi. Büşra da Eskişehir’de üniversite kazandı biliyorsundur zaten. Annem sanki öyle bir şey demişti ama hafızamda yer eden bir bilgi değildi bu ama ona bir şey çaktırmadım tabi. Evet evet deyip çekiştirdim. Enişten de evden işe işten eve aynı şekilde devam ediyor hayatına. Bu cevap biraz canımı sıkmıştı çünkü hem söylerken pişmanlık hem de vaz geçmişlik içeriyor gibi geldi bana. Eniştem zaten oldum olası yıkık silik bir karakter olarak gelmiştir bana sanırım bu gözlemlerimde de aşırı haklıydım. Ne bir sosyallik ne de farklı güzel bir imkan sunabiliyordu güzeller güzelli teyzeme. Tamam her zaman inanılmaz güzel değildi bir dönem kiloluydu falan ama şu an fıstık gibiydi ve her şeyin en güzelini hak ediyordu.

Konu değişsin diye teyzeme yıllardır görüşmediğimizi ve bu sürede onu hatırladığımdan daha iyi gördüğümü söyledim kibarca. O tabi ne demek istediğimi anladı ve anlatmaya başladı. Evet sen beni en son gördüğünde sanırım 110 kilonun üstündeydim. Sonra hayatımda kötü giden şeyleri düzeltme kararı aldım ve o an düzeltebileceğim tek şey fazla kilolarımdan kurtulmaktı ben de öyle yaptım. Bu anlattıklarının altında çok fazla ima vardı ama sorup geçmiş duygularını deşmek istemedim. Anlıyorum dedim bir süre sessizce bakıştık. Teyzem bir süre sonra birden ayağa kalktı Boracım ben eve geçeyim sen de evde rahat rahat dinlen. Bu arada biliyorsun zaten yan dairede biz varız ve diğer 6 dairede de genelde yaşlı insanlar oturuyor bir tek senin altındaki dairedeki çift genç. Aysel ve eşi Ahmet ikisi de bankacı pek seslerini duyacağını sanmam. Sessiz sakin iyi insanlar, çok şükür apartmandaki herkes öyle. Teyzem benim için pek de önemli olmayan bilgileri arka arkaya sıralayıp birkaç dakika sonra neyse ben seni tutmayayım diyerek evine gitti. Ben de koca evde yalnız kaldım. Tek başıma evi gezmeye başladım. Ev eskiydi eşyalar da ne çok yeni ne çok eskiydi. Salonda 2 tane üçlü koltuk bir yemek masası 6 sandalye 4’ü ayrı 2’si ayrı takım ve 52 ekran halk dilinde tüplü televizyon diye bildiğim CRT model bir televizyon vardı. Yatak odasında Büyük çift kişilik bir yatak vardı. Bir tane de küçük bir oda vardı onun içinde 2 tane tek kişilik yatak vardı. Son oda da boş sayılırdı boş bir kitaplık ve yıpranmış bir masa vardı içerisinde bir de bir köşede ıvır zıvır gereksiz atılmaya kıyılamamış şeyler. Neden bilmiyorum içimde bir ümit vardı ve sanki her şey çok güzel olacaktı.

Hiç de beklediğim gibi olmadı. Hiçbir şey hayal ettiğim gibi olmadı. Her şey çok güzel olacak temennim fena bir şekilde götümde patladı. İzmir’deki özel üniversitedeki hazırlık eğitimini üniversite sanmıştım ama o lise 5’ten başka bir şeymiş zaten hazırlık okumam bir boka da yaramadı yeni üniversitemde hazırlık zorunlu değil isteğe bağlıymış o yüzden direkt mimarlık birinci sınıfa başladım. Bölüm benim için o kadar ağır ve zordu ki anlatamam. Lisede sayısal okudum 12 yıllık eğitim hayatımda boyunca resim ödevlerimi hep annem yaptı ama temel tasarım denen o bela ders beni mahvetti. Sadece stüdyo dersimiz olan temel tasarım değil diğer teorik olan tüm dersler de zor ve anlaşılamazdı. Bu süreç beni hem psikolojik hem de fiziksel olarak yıprattı. Bölümün ağırlığından hiçbir şekilde sosyalleşememiş bölümde kız dolu olmasına rağmen bir tane bile flört bulamamış. Evden okula okuldan eve gider olmuştum. Sürekli olarak gördüğüm tek kişi teyzem o da sağ olsun beni beslemeyi kendine görev edinmiş gibi sabah akşam bana bir şeyler yapıp duruyordu. Biraz da bunun sebebiyle dönem başlar başlamaz kilo almaya başlamış ve her geçen hafta bir hafta önceki halimden birkaç kilo fazla olmaya başlamıştı. Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı ve üniversitede güz dönemi bitti. Aldığım 9 dersin 4’ünden kalmıştım ikinci dönem eğer tüm derslerimi yüksek notlarla geçemezsem seneye yeni ders alamayacak yani sene tekrarı yapacaktım. Dönem arası tatilinde İzmir’e annemle babamın yanına gitti. Dönem arası tatili diyorum ama bütünleme sınavlarından sonra bahar döneminin başlamasına 2 hafta kalıyordu. O 2 haftayı annemin sağlıklı ve güzel yemeklerini yiyerek ve her ikisiyle de okul dışındaki konulardan konuşarak geçirdik. Ne yazık ki tatil bitti ve yeni dönem başlayacağı için ben Antalya’ya kendi evime döndüm. Bahar dönemi güz döneminden de beter başladı. Teorik dersler daha da spesifikleşmeye ve ağırlaşmaya stüdyo dersi de daha karmaşıklaşmaya ve vakit alıcı bir hale bürünmeye başlamıştı 16 Mart’a ilk büyük ödev teslim tarihimizdi ve bu salgın mı hastalık mı her ne boksa benim işime gelmişti.