Amaçlaşan Hayalim 9/8

Taksi uzaklaşmış olmasına rağmen gözlerim ardından bakıyordu. Garipsemedim değildi. Yavaşça arkama döndüm, çıktığım avmye geri yürürken ellerimi cebime soktum, yere dalgın dalgın baksam da, kafamda bu olayı tartıyordum. Yani 19 yaşında zımba gibi adamdım. Ee hatırı sayılır da özgüven ve tecrübeye sahip olduğum bu kadınlar tarafından belirtiliyorken, şimdi bir tanesi kızını benim altıma vereceğini söylüyordu. Üstelik bu, okul arkadaşım ve dışarıdan hayatta aklımdan geçmeyen Fatma Teyzeyi ilkten sikmemle, ardından gelişen ilişkimizden sonra gelişen olaydı. Epey düşündüm. Normalde böyle bir şey başkalarına olduğunda kan davası, cinayet, boşanma şiddet olurken, şimdi bizzat sevgilim denebilecek kadın, kızını bana yamıyordu. Hoş tanımasam niyetini bilemeyebilirdim ama, epeyce düşündükten sonra; “-Genç kız, ihtiyaçları da var, ayrıca, varoşlarla değil, seninle takılsın” derken, onun daha önceden ilişkilerini ve o spor salonundaki zibidi tozcu kas torbası PT ile takılması da aslında, hem beleş antrenörlük, hem de hava atmak için olduğunu bilmemek geri zekalıca olurdu. Hatta okulda, götten verdiğini de düşünmüyorduk Mert ile, ki o göt annesine bu yaşta benzemesi genetiklik ile mümkün olmayabilirdi.

Otururken Mert’in araması ile buluştuk, bana dün ve önceki gün olan olayları anlattı. Büyük kıyamet kopmuş. Bunu dinlerken üzülmedim değildi ama, babasının yaptığı iş, iş değildi. Arsayı ve ufak köy evinden dolayı çıkan 3 kardeş arasında anlaşmazlıktan sonra, kimse kalp kırmasın diye araziyi satıp bölüştürdüklerini anlatmıştı. Biliyordum. Oradan gelen parayı da, önce okul, ardından Hande Teyzenin dediğine göre yatırım yapacaklarını da söylemişlerdi, biliyordum. Fakat yatırım diye ne yapmış Arif(çok uzun zaman olduğu için ismi unuttum, o sebepten artık isim Arif olacak) amca? Sen git parayı token denen zımbırtıya yatır. Üstelik o sırada yeni yükselişe giren alt coinlere güvenerek 350bin liralık yatırımı direkt basmış, ardından bitcoin’in o devasa yükselişinden sonra( ilk 45bin bandı) 16binlere düşmesiyle alt coinlerde çakılmış ve o para bir anda 50bin olmuş. Tabi bunu bir süre gizlemeyi başarmış ama, Hande Teyze ile sohbette hep başka başka cevaplar vermesinden sonra biraz sesler yükselmiş, ardından bağırış çağırış derken, Mert’in de annesi tarafında olmasından dolayı baskı artmış ve Arif amca durumu açıklamak zorunda kalmış. Tabi kıyamet kopmuştu ama, cehennem kapıları ondan sonra açılmış. Son iki haftadır eve alkol kokusu ile gelinmesinin sebebi böylece ortaya çıkmış.

-Annem ciddiydi. Evi kendisine bırakmasını ve koşulsuz boşanma istedi. Durum çok vahim. Bunu beni evden çıkarttıktan sonra söyledi ama, bağırış sokaktan duyuluyordu kanka.

-Ciddi olamazsın! Kanka ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum amına koyim.

-Mal mal! Tamam babam kendisi, seviyorum onu, çok iyi insan ama, bu konu bilemiyorum.

-Tabi oğlum, baban. Konuşma öyle.

-Anneme ne demeliyim? Kadın sırf onun ilgisizliğinden ve kendi kafasına iş güç yapmasından sıkılıp spora başladı, yüzü gülmeye başladı, sonra bu ekonomik ferahlama derken, olaya bak. Ne yapsın? Biri annem, diğeri babam. Boşanmak kolay değil ama, annem hayatta onu odaya değil, eve almaz. Bana sebep sessiz kalıyor. Bu daha çok koyuyor bana. Çocukmuşum gibi amına koyim, karı beni düşünüyor. Yıpranırmışım. Dün gece ağlıyordu.

Bunu duyduktan sonra göğsüme bir sıcaklık bastı. Bana hiçbir şey dememiş, üstelik ben o saatte başkasını sikerken, sabahta kankasını sikiyordum. Meğer Hande Teyze nelerle meşgulmüş.

-Senin üzgün olman onları daha fazla üzer. Gel yemek yiyelim, ardından parka gidip, birer bira içelim he! Gel kanka!” diye attım kollarımı omzuna.

-Kanka inan keyfim yok ya.

-Oğlum, keyfin yok diye zaten. Hem babana üzülüyorsun da, bak dışarıda, sağlıklı. Bizimki neler çevirmiş de, bizim haberimiz yok. Hangisi daha kötü bilemiyorum” diye ona teselli verirken baktı bana, annesinin mavi gözleriyle çakır çakır parlıyordu. Saçını yana yatırdı. Aramızda elbette fark vardı, onunki parayı çarçur etmiş, bizimki en azından servet bırakmıştı.

-Oğlum lan, sen var ya, seviyorum seni. İyi ki kankam sensin. Her zaman yanımdasın, ailemizden biri gibisin. Açık sözlü, temiz adamsın! Annem seni zaten bu sebepten seviyor ya!” diyerek sırtıma atladı ulu orta.

-Lan davar, kafedeyiz! rezil oluyoruz” dedim.

-Siktir et!” diyerek güldü.

Bu durumdan ben de memnuniyet duydum, sonra yaptığımız programa uymak için harekete geçtik.

Akşam eve giderken kafam çakır gibiydi. İki birada taşak oluyordum herhalde, ya da extraa olmasından dolayı biralar, birazda hızlı yapıştırınca kafa iyi oluyordu. Eve girdiğimde teyzemin sesi duyuluyordu. Gittim selam verdim, sarıldım. Gözleri şişti. Alkol kokusunu almıştı hemen.

-Bira kokuyorsun. Bu yaşta bu da başladı” dedi, sert değildi ama, espri de değildi. Annem anlamsız ama keskin bakış attı.

-Ya bir tane içtik. Ayrıca parktaydık. Hava sıcak olunca.

-Hep öyle başlar” diye devam ederken, bugün kadınların barut günü olduğunu anlamak için deha olmaya gerek yoktu.

-Mutfakta yemek ayırdım, sıcak sayılır, sen ılık seversin. Ye!” diye bağırdı annem.

-Tamam ben hallederim” dedim.

Kadınların fısır fısır sesleri yavaşça yükseliyordu. Saat 9’a gelirken, üstü kapalı konuşuyorlardı. Olay ortaya çıkmıştı; Eniştem mahalledeki tuhafiye işleten Nermin diye kadına çakmış. Hangi ara, hangi zamanda başladı olay belli değil ama, kadının kocası enişte ile sokakta kavga edince olay tüm mahalleye yayılmış.

-Rezil olduk bu yaştan sonra. İtin evladı çok iyi olsa gam yemeyeceğim. Gittiği karı da karı olsa!” diye ağlamaya tekrar başladı.

-Yazıklar olsun! Tüh onun kalıbına! şerefsiz!” diye annemde ekleme yapıyordu.

-Boyundan büyük çocuğundan da utanmadı piç.

-O biliyor mu?

-Kız öğrendi. Almanya’da işinden izin isteyecekti, en kısa zamanda gelecekmiş.

-Hımmm.

-Ne yapacağımı bilmiyorum ama, boşayacağım. Evi alıp satacağım. O süre için, beni kabul eder misin Nilüfer?” dedi hıçkırarak ağlamaya başladı.

-Abla! O nasıl söz! Ne kabul etmesi. Sen bana analıkta yaptın. Hem tabi ki boşayacaksın. Bu ev senin de, bak odamız var, hallederiz.

-Ben salonda yatarım kuzum.

O sırada ben girdim odaya, ağzımı sildim peçeteye.

-Teyzeciğim, saçmalama. Benim oda artık senindir. Evin erkeği olarak, ben salonda yatarım. Hem ben hep tv izliyorum yarı geceye kadar. Beni rahatsız etmek istemezsin değil mi? Sİnema keyfimi, dizi keyfimi bozarak?” diye güldüm.

-Ay canım benim.” dedi kollarını açarak. Gittim bu davete ve sıkı sıkı sarıldı. Yan gözle anneme bakınca, ilk defa gülümsedi. Herhalde böyle konuşmam hoşuna gitmiş olmalıydı.

-Tamam, siz nasıl isterseniz. İyiki varsınız” dedi, tekrar ağlamaya başladı.

-Aslında, keşke eve de getirseydin birer şişe bira” diye ekledi annem. Ardından göz göze geldik, o bar mevzusu ve ardından gelişen süreçteki hayatımız muhtemelen aynı anda zihnimizden geçti, ama Teyzemin gelmesiyle, zoraki mola verileceği anlaşılıyordu.

-Hemen gidip alıyorum” diye ayağa fırladım.

-Evladım yok, bu yaştan sonra, haram haram” dedi teyzem.

-Aman teyzeee! Şimdi içmeyeceksin de ne zaman içeceksin deyince herkes güldü.

O gece fazla uzun kalmadık, planlandığı gibi yataklar serildi, annem teyzemi yalnız bırakmadı, yarı gece olmasa da, epey bir süre odada da fısır fısır konuştular.

Aklım Hande Teyzede kalmıştı. Kalp yolladım. Beş dakika sonra o da bana yolladı ve biraz hal hatırdan sonra, iyi olduğunu söyledi, merak etmememi, beni özlediğini vs. Mert’in bana anlattığını bilmiyordu elbette. Ben de bir şey demedim.

Birkaç gün sakin devam etti. Spora kaldığım yerden devam ederken, Muay Thai derslerinde de iki hareket kapmıştım. Ama bacak işi önemli olduğundan bu sporda, ona ekstra güçlendirme yapmak zorunda olduğumu söyledi hoca. Ardından yoga dersinde her zamanki gibi yan yana dizilip, ara ara kaçamak bakışlarla birbirimizi keserken, artık sikimi kontrol ediyor oluşumda her boka kalkmadığını, biraz direnç kazandığımı da anlıyordum.

-Eeee, tecrübe kapıyor bizim ufaklık” diye takılmıştı Fatma Teyze, Hande teyze dumbell ile çalışırken. Hareketi yarım bırakıp kahkaha attılar. Ben de güldüm. Hande Teyzeyi özlemiştim. Ona da söylediğim de, “-Biraz daha zaman lazım aşkım, her şeyi anlatacağım. Arif’le aramız açık, ona çözüm arıyoruz. Seni seviyorum” diye asansör önündeki çapraz kolon kenarında bana bunu derken bir öpücük verdi hızla dudağıma.

-Tamam. Ama aklım sen de” diye cevap verdim.

-Aksi olamaz” dedi.

Fatma Teyze yoga hocası Yeliz ile bir şeyler konuşa konuşa gelirken, kaç aydır dersine girip çıkmama rağmen ilk defa bana selam verdi. Kadın ve birkaç adamla konuşuyordu, gülüyordu bu ince vücut sahibi, ama her pozisyonda seks kokan, kemikli elmacık ve sivri burunlu, az esmer, siyah uzun zaçları, memeleri yok denecek gibi olmasına karşın seksiliği ve pürüzsüzlüğü ile Yeliz, ilk başlarda göz radarımdaydı. Abazanlıktan duşta az asılmamıştım. O gün bana da selam verdi işte, büyük ihtimalle iki kadınla aramdaki samimiyet ve nezaketen muhtemelen. Garipsemedim ama dikkatte ettim. Hatta Fatma Teyzenin kulağına dedim; “-Kız ilk defa selam verdi. Kıyamet alameti” dediğim de, Hande Teyze de duymuş, belki de Yeliz de duymuş olmalı ki, arka tarafına hafifçe kafasını çevirdi.

Ertesi gün okul işini ilk defa dert edindim, bir puanıma bir de bölüm puanlarına bakarken, aklıma BESYO gelmedi değil. Hem fit hem sağlıklı hem de para kazanabilirdim diye düşünürken, “-Ya oğlum, büyük düşün boşver. Ama nereye düşün? Hiç bakmadın. Acaba, bir sene ara verip, seneye mi başvuru yapsam? Hayır, kesin bildiğimi unuturum. Eros bana dokunmuş da kutsanmış gibiyim amına koyim, bu kadar karı arasında ders mi? Mümkünatı yok. Akıllı ol. Annem ne derdi? Felsefe bölümü mü? İktisat, ekonomi olmaz, sıkıcı. Ama para var, onu katlayabilirdim? Hayır ya, sıkıcı o bölüm” diye içsel retorik yaparken, anneme sordum;

-Sen karar ver. Ben karışamam. Felsefe olsun bence” dedi.

-Doktor ol, ya da bilgisayar şeyleri, mühendis mi o kız, onlardan ol. İyi para var. Bak Meltem’in oğlu o bölümü bitirdi, maaşı çok iyi” diye Asuman Teyzem fikir beyan etti. Gülümsedim.

Birkaç gün yine sessiz geçmişti, Mert ile buluştuk, Serap ile oturduk üçlü, beraber aile durumu hakkında konuşurken Serap çok fazla fikir belirtiyordu. Bu durum canımı sıkıyordu. Hiç tanımadığı iki yetişkin arasına girip, iyilik meleği ve toplumsal ataerkil fikirleri tarzında; “-Her ailede olur böyle şeyler” diye olayı yumuşatmak istiyordu.

-Tamam da, her ailede oluyor diye onlarda da olmak zorunda değil. Biz mesela, hiç alakamız olmadığına rağmen neler yaşadık ve bu gerçekten zor durum. Bence Serap, bırakalım büyükler kendi arasında halletsin ve biz de kankamı mutlu edelim” diye göz kırptım. Mert güldü. Serap bozulsa da, ortamın biraz yumuşaması işine geliyordu. MErt’in yanağına öpücük koydu. Ellerini Mert’in bacaklarına atarak okşamaya başladığında, MErt’in yüzü kızarmıştı.

-Mutlu edelim dedi Mete, çalışıyorum” diye arsız bir espri yaptı.

-Ben kaçıyorum o halde, size güzel mutlu sonlar” diye espri yaparak kalktım.

Herkes güldü, kahkaha attı. Mert arkamdan;

-Oğlum nereye, gelsene lan” dediyse de, saate bakarak;

-Az işim var” dedim, uzaklaştım.

Saat 3’e geliyorken, Tai aklıma geldi. Telefonu elime aldım, aramak için hamle yaparken karşı aramada Sevim diye kaydettiğim en son ki evli çift vardı. Esat Bey’in karısı. Bekledim, sonra açtım.

-Mete?

-Serap! Pardon, Serap hanım, nasılsınız?

-Serap de aşkım, iyiyim sen nasılsın?

-Ben de iyiyim.

-Müsait misin?

-Evet.

-Harika, gel sana yemek ısmarlayayım. Ayrıca konuşuruz biraz aşkım” dedi.

-Ben ısmarlar isem, kabul ederim.

-Ay siz erkekler ve şu egolarınız, öldürüyor biz kadınları. Tamam, sen bilirsin” diyerek adresi verdi. Karşı tarafta, cadde bostan da bir restoran ismiydi. O tarafa doğru nasıl gidim derken, vapur + taksi ile güzel olur dedim, yola koyuldum. “Zaten böyle bir karı koca, Ümraniye’de oturmazdı ya amk” diyerek, yola koyuldum.

Belirttiği yere gittiğimde, önünde evrak çantasına benzer çanta sandalye de, dosyalar masada, etraftaki herkes yemek yerken, o çok rahat bir tavırla şarap ikram etmiş, notlara bakıyorken gözlük takmış, saçları düz, diz hizasında dar yırtmaçlı etek, kırmızı parlak rugan sivri burun topuklu ayakkabı ile bacak bacak üzerine atmış, ortamdan bağımsız takılıyorken, masaya geldiğimde; “-Öhö öhö” dememle başını kaldırdı. Kocaman güldü güzel dişleri ve ince dudaklarına rağmen büyük çenesi vardı ama, Angelina Jolie tarzıydı ve çok güzeldi.

-Ohh gelmiş yakışıklım” diyerek ayağa kalkarak kollarını açtı, bana sıcacık sarıldı.

Çok ilginç bir karakterdi bunlar, karı kocalı.

-Yoruldun özür dilerim canım” dedi, şarabına uzanıp bir dikişte içti, sonra ekledi; “-Ben kurt gibi açım, dersler beni yordu bugün. Ne yiyoruz?” diyince,

-Bana her şey uzar. Sen?

-Ben Ton balıklı vegan salata ve yanında beyaz şarap, devam” diyerek bardağını eline aldı.

-Hmmm, bakıyorum fit kalmak için sipariş. Ben de aynısından isterim” dedim. Güldü.

-Şarap?” dedi.

-Neden olmasın.”

Siparişler verildi, o da dosyaları toplarken, dosyalar ders notu gibi olduğunu gördüm. Hocayız demişti. Ayrıca okullar kapalı olmasına rağmen, “-Yarın okul var” demişti.

-Okullar kapalı ama, hem notlar hem de okul var. Ne öğretmenisiniz?” diye sordum.

Gözlerini kıstı, tartar gibi yaptı. Sonra anlattı; köklü bir özel okulda eğitim görevlisi imişler. Kendisi Doçentliğe hazırlanırken, eşi Esat bölümde ders veriyormuş, o zamanlar Esat Doçent imiş, şimdi kendisi Doçent, eşi de doktorasını yapmış, bölüm dekan yardımcılığına gelmiş. Kendisi mezun olduktan bir sene sonra çıkmaya, ardından evlenme derken;

-Peki ama gençsiniz, sen de o da.

-Ben 38 yaşındayım. Esat 47″ dedi.

-Ama” dedim, kendisi böldü.

-Tanışırken biraz küçük söylemiş olabiliriz. Anlarsın ya” diyerek göz kırptı. Gizlilik ve cezbedicilik için. Bence sorun yoktu.

-Anladım.

-Ben uluslararası ilişkiler dersi veriyorum. Esat genelde haftada en fazla 6 saat ders verir, onun işi siyaset tarihi, ama bazı dönemler siyaset gelişim ve değişimi gibi derslere de girer. O kendi bileceği iş.

-Hmmm. Çok iyi. Ayrıca şaşkınım.” dedim, gülümsedi.

Yemekler servis edildi, yerken bu sefer ben sorguya çekildim. Ailemden, okuldan, hobilerden söz ederken, spordan girdim, annemin babamın durumundan çıktım. Babamın durumunu anlatıp anlatmama da kararsız kaldıysam da, “-Yurt dışında, ayrı yaşıyorlar” diye yalan söyledim. Kafasını salladı.

-Ne okuyorsun? Ya da karar verdin mi? Durum ne?” diye sordu.

-Tercih yapmadım. Babamla ilgili sorunlar vardı, ayrıca bu işe girdim, Onlyfans falan, inanın zaman nasıl geçti bilemedim. Dımdızlak ortada kaldım” dedim, yüzüm kızardı. Utandırmıştı bu durum. Sonuçta karşımda Doç vardı. Bu tarz kişiler eğitime önem veren kişilerdi.

-Aklıma bir şey geldi, ama bilmiyorum.

-Nedir?

-Seni bizim okula alalım.

-Alalım? O kadar kolay mı? yani, prosedür?

-Burslu bir şeyler ayarlatırız. Ama sen istersen. Ben sadece fikrimi belirttim.

-Ne bölüm?” diye sordum.

Bana baktı.

-Siyasetten anlar mısın?

-Anadan babadan haber kuşakları ile büyüdüm, ayrıca severim de, entrika, komplo vs. okurum kitapları.” dedim, ardından ekledim; “-Komplo kitapları bir yana, Cicero, Seneca, Machiavelli, Voltaire, Robespierre, Goethe, Walter Benjamin, Aristoteles, Farabi gibi kitapları da bitirdim. Günümüz teorisyenleri, Ekonomik Tetikçi yazarının kitaplarını da bitirdim” diyerek bitirdim sözümü.

Masaya oturduktan sonra hep gülümsüyor olmasına karşın, bu sefer bir gözünü kıstı, beni inceledi. Gözleri ışık saçtı bir an sanki.

-Gerçekten okudun değil mi?” dedi.

-Hı-hı” dedim, ağzıma attım bir çatal salata, çiğnerken kafamı da salladım. Tam çiğnemeden yuttum, devam ettim;

-Kitap okumanın faydalarından nemalanıyorum sanırım, inek olmanın gerçek hayatta da birçok işe yaradığını görüyorum sanırım bu bakışlarının karşısında.” diye bitirdim. Ama ardından ekleme yaptım; “-Öte yandan gerçek hayatta da ‘inek olmanın yararı’ derken, inekler geçekten yaşamıyor mu? Gübresi, sütü, eti, derisi ile varlığı her işe yararken, insanın “inek” olmasından kıyasla küçümsenen bu bakış açısında, aslında arada ‘bir işe yarayan insan olmamalı mı’ aslında?” diye bir cümle kurdum. Bunu neden dediğimi bilmiyordum ama, aptallık hissi oluşturdu, bu sebepten bir dikişte şampanyayı bitirdim.

-Zeki çocuk” dedi bana. Elini yanağıma koydu.

-Ellerinin sıcaklığı harika” dedim.

-Hadi kalkalım, bize gidelim” dedi.

-Size mi?

-Evet.

-Esat Bey?

-O Ankara’ya gidiyor. Bu gece yok.

-Vaow.

-Vaow ya! Gel, hem kariyer planı yapacağız, seni küçük Edmund Burke seni” diye ayağa kalktı.

Bu kadının bu otoriter tavırları beni azdırıyordu…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir