Erkek Kardeşimin Yeni Sevgilisi – 2

İkilinin konuşmalarından aralarındaki denge oldukça kolay bir şekilde anlaşılıyordu. Kardeşim hayatında ilk defa bir kız görmüşçesine Gizem’e tapınıyor, o da Yalçın’ı ilgisi ve hizmeti için kullanıyordu. İster istemez komik buldum bunu. Oysa sevgilisinin olduğunu öğrendiğimde ufak bir saygı belirmişti içimde kardeşime karşı.

Yarım saat daha sosyal medyada takılarak zaman geçirdikten sonra yine kapının çaldığını duydum. Bu sefer gelenler arkadaşlarım olmalıydı. Kapıyı açtım, Doğuş ve Buğra mutlu yüzlerle karşımda duruyorlardı.

Bu noktada bu ikiliyi tarif etsem iyi olacak sanırım. Doğuş, veterinerlik okuyan ve boş zamanlarını yüzerek geçiren bir çocuk. İnce olduğu kadar kaslı bedeni ve güçlü kolları ile tam bir yüzücü vücuduna sahip. Genellikle dağınık duran kısa, kahverengi saçları, keskin hatlara sahip yüzü ve samimi gülümsemesi ile hayatımızın her döneminde kızları kendine çekmişti arkadaşım. Ama bu seks mıknatısı altı aydır sağlam bir ilişkinin içerisindeydi. Sevgilisi ile kendi bölümünde tanışmış, tatil sebebiyle ondan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Buğra ise İstanbul’da konservatuara giden, bateri çalmayı hayattan çok seven biri. Omuzlarına uzanan kıvırcık saçları, kavruk bir teni ve deniz mavisi gözleri var. Doğuş ve ben kadar olmasa da vücuduna önem veren Buğra’nın kaslı kolları İstanbul’daki ilk yılında edindiği dövmelerle, parmakları ise yüzüklerle kaplıdır. Bu haliyle az dalga geçmemiştik arkadaşımın tabii, ama tarzına ısınmıştık zamanla. Aramızda en çok ilişki yaşamış -ve en çok ilişki batırmış- olan da Buğra’ydı.

Selam sabahtan sonra, Buğra’nın eli boş gelmediğini fark ettim. Bana uzattığı tekel poşetinin içi şişeleriyle doluydu. Arkadaşlarım odama geçerken, ben de Buğra’nın hediyesini buzdolabına bıraktım.

“İnanmayacaksınız, Yalçın odasında yalnız değil.”

“Nasıl, kimi tutsak aldı kendine?”

“Yok ya, sevgili yapmış canım kardeşim. Üstelik ömründe ona bakmayacak bir kızı.”

İkisinin de gözlerinde ilgi uyanmıştı, ben de onlara kızı ve bana nasıl baktığını detaylıca anlattım. Sonra da:

“Kız içten içe cayır cayır yanıyor sikilmek için, eminim. Yalçının ona yetmeyeceğini de adım gibi biliyorum.”

“Kim bilir, belki kardeşinden sıkılır da uğrar yanımıza.”

Sinsi sinsi sırıtıyordu Buğra. Doğuş’un getirdiği kartları çıkarmasıyla, her zmanki gibi batak oynamaya başladık. Kıraathanedeki dayılarmışçasına bir yandan oynuyor, bir yandan muhabbet ediyorduk.

“Ee Doğuş, kendine geldin herhalde değil mi? Hiç bi kızdan ayrı düştün diye bu kadar bunalım yaşayacağını düşünmezdim senin.”

“Ne yapıyım kanka, bekliyorum işte tatilin bitmesini. Mesajlaşıyoruz ama aynı şey olmuyor iştei.”

Buğra sözünü kesti:

“Böyle hayat mı geçer amına koyayım. Tamam bok gibi bir şehrimiz var ama buluruz buradan da birini sana. Kız ülkenin öbür ucunda zaten, ruhu duymaz. Sikecek bir am senin ihtiyacın. Yok efendim duygusal bağımız var, asla yalan söyleyemem ona… Hani seni tanımasak inanacağız.”

“Herkes senin gibi şerefsiz mi lan” dedi Doğuş şakayla karışık. Buğra kıkırdadı ve en alaycı tonuyla:

“Aa ayıp oluyor ama.”

İkisinin atışması sürüp giderken, oynadığımız eli de ben aldım. Muhabbet devam etti: lise anılarından futbola, ucuz dedikodulardan Buğra’nın siktiği kızlara, geçen yazın anılarından gelecek yazın planlarına… Biz farkına varamadan bir, bir buçuk saat geçmişti bile.

Derken, odamın kapısı çalındı. Gülüşmelerimiz kesildi ve kapı yavaşça aralanırken ardından kimin çıkacağını merakla bekledik. Odanın ve bizim halimiz pek de görsel şölen sayılmazdı doğrusu: Üçümüz de sıcaktan bunalıp tişörtlerimizi, gömleklerimizi çıkarmış; en rahat halimizle oturuyorduk. Yerler öte beriden geçilmiyor, ortaya çektiğimiz masanın üzerinde de çerezler ve iskambil kartları dağınık şekilde duruyordu. Oda Buğra ve benim ard arda sigaralarımız yüzünden hem duman altı olmuş, hem de havasız kalmıştı. Çekirdek kabuklarının süslediği bu cehennem manzarasının kapısında duran ise masum bakışlarıyla Gizem’den başkası değildi.

“Kardeşin uyuyakaldı da Demir, bu saatten sonra geri de dönemem malum… Biraz sizin yanınızda takılsam sizin için sorun olmaz, değil mi?”

Buğra ile bakışlarımız birleşti, ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk.

“Ne sorun olacak canım, bak rahatına”

Kız gülümsedi, odanın ortasından süzülürcesine geçti ve yatağa, yanıma kuruldu. Öylesine fırlatılmış halde yerde duran tişörtüme yeltensem de Gizem:

“Gerek yok ya, nasıl rahat ediyorsan öyle dur. Ee, tanıştırmayacak mısın beni arkadaşlarınla?”

Tişörtü gerisin geri fırlattım ve parmağımı köşede bir sandalyeye çekilmiş, telefonunda sevgilisiyle mesajlaşan arkadaşıma doğrulttum.

“Bu Doğuş, yüzmeyi, hayvanları falan sever. Pırlanta gibi bir çocuktur. Ötekini tanımıyorum ama tipi orospu çocuğuna benziyor.”

Buğra yine kahkaha attı, kendini tanıttı, sonra da bir şey hatırladığını söyleyerek odadan çıkıp gitti. Kafası kilometreler ötede olan Doğuş’u saymazsak, odada baş başa kalmıştık.

“Ee, nasıl geçiyor sizin akşamınız? Gülüşmeleriniz Yalçın’ın odasına kadar geliyor valla.”

“Ne yalan söyleyeyim Gizem, eğleniyoruz işte. Ama senin akşamınla ilgili aynı şeyi söylenemez sanırım…”

Bezgin bir ifadeyle:

“Tahmin ettiğinden de kötü geçti… Kardeşin her zamanki gibi bi hizmetçiye dönüştü ve etrafta dolanıp beni mutlu etmeye çalıştı, sonra da benim onunla şu sikik bilgisayar oyunlarından oynamam için ısrar etti. Ben istemeyince onu sevmediğimi sayıklayarak ağlamaya başladı. Sonunda odasında tekrar girdiğimde onu horlayarak uyurken buldum. En kötüsü de ne biliyor musun? Bütün akşam boyunca bana dokunmadı bile.”              

Elimi kolunda gezindirerek:

“Akşamın nasıl geçmiş olursa olsun, gecenin çok iyi geçeceğine emin olabilirsin.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir