Aşiret – 6.Bölüm

Nuran ablanın elinden canımı kurtardıktan sonra operasyona önümde 7 gün vardı ve sonra ki haftada dersler başlayacaktı. Bu süre zarfında işlere girişmem gerekiyordu, geleli hayli zaman olmuştu zaten. Öncelikle buraya gelmeden önce internet üzerinden veya ağaların yönlendirmesiyle uzaktan tanıştığım, birlikte çalışacağım 4 kişiyle tanışmam gerekliydi. Bir akşam yemeği organizasyonu yaparak herkesi bir araya toplayarak işe başladım bu akşam yemeğinde Elzem ve Nuran abla dâhil 7 kişiydik;

“ Öncelikle en başta beni, bizi kırmayarak bizlerle çalışmayı kabul ettiğiniz için sizlere teşekkür ederim. Daha henüz ilk defa yüz yüze bir araya geldiğimiz için işlere girmeyeceğim tabii ki ancak şunu belirtmek istiyorum ki işimiz zor! Tuğrulbeyli ismi altında kurulmuş ve dağınık halde işler yapan 23 farklı işletme var ki bu sayı oldukça fazla. Fazla olmasının da en büyük sorunu kontrol edilebilirliği çok çok az olması. Bu şirketleri bir başlık altında toplamak her ne kadar Aslan beyin sorumluluğunda olsa bile bu işleri organize hale sokmak ve yurt içi pazarına bizi hazırlamak Hakkı beyin sorumluluğunda olacak. Ben açıkçası en kısa zamanda bu birleştirme faslını tamamlayarak bir an önce yurtdışı pazarına açılmak istiyorum, bu açıdan da Menekşe hanıma sonsuz güveniyorum. Bunu bir finansçının önünde söylemek ne kadar tuhaf olsa para konusunda kesinlikle endişe etmenizi istemiyorum. Bana sinir olmuş gözlerle bakan Salih Bey de bu açıdan hepinize yardımcı olacaktır. (Salih, Sadık ağanın torunu). Son olarak ben halen daha bir öğrenciyim, her ne kadar önceliğim iş olsa da zaman zaman okulda olacağım, bana ulaşamadığınız zamanlarda ve genel olarak her zaman Nuran hanım asistanım olarak bir telefon kadar uzağınızda olacak. Bu gece için iş faslını burada kapatıyorum. Hepiniz eğlenmenize bakın lütfen…”

Tanışma yemeği beklediğimden de iyi gitmişti, herkes kaynamıştı. Ertesi gün iş yer vs. buldum çalışanlar buldum yaklaşık 1 haftalık hummalı çalışmanın ardından şimdiden 50 kişilik bir şirket haline gelmiştik. İşler böyle ilerlerken operasyon günü gelmiş sayılırdı, ertesi gün hastaneye gidip bu faslı bitirecektik ama bu gün eğlenecektik. Elzemin çocukluğundan beri hep yapmak istediği ancak “kız olan evinde oturur” mantığından dolayı yapamadığı bir şeyi yapacaktık bu gün, lunaparka gidecektik.

Akşamleyin dışarı çıktık güzel bir yemek yiyip lunaparka geçtik, önce çarpışan arabalara bindik ardından gondola, trene vs. derken gece yarısını bulmuştuk ve son olarak dönme dolaba binmeye karar verdik. Dönme dolaba bindiğimizde elzemin güzel sarı saçları gecenin ışığı ile birleşmiş mükemmel bir ışıltı yayıyordu. Çok içimden geldi ve karşımda oturan elzemin ensesinden tutarak kendime çekip dudaklarına koca bir öpücük kondurdum. Geri çekilirken Elzemin arka tarafında kalan kabinde bir adam kızın birine sakso çektiriyor ve bana eliyle onay işareti yapıyordu, bunu görünce gülerek ben de ona onay işareti çaktım. Dönme dolaptan inince eve geçip yatıp uyuduk. Sabah erkenden hastaneye geçtik, bizleri yine Sibel karşıladı. Bu kadına bayılıyordum kesinlikle… Sibel bizi Mine hanımın odasına götürdü;

M: Hoş geldiniz, nasılsınız?

A: Teşekkürler, siz nasılsınız?

M: Teşekkürler ben de iyiyim. Buyurun oturun, operasyon yaklaşık 30 dakika kadar sürüyor, lokal anestezi yapıyoruz, operasyon sonrasında anestezi etkisi geçene kadar yaklaşık 1 saat yatırıyoruz sizi. Bu bi ameliyat değil, kesmiyoruz, tıpkı başınızı yarmışsınız da dikiyormuşuz gibi düşünün. Herhangi bir sorunuz yoksa hanımlara Sibel Hanım eşlik, sizin içinde uygunsa ben bi sizinle konuşmak istiyorum Azad bey.

A: Tabii uygundur. (kızlar çıkmıştı). Buyurun Mine Hanım, mesele nedir?

M: Mesele Elzem, daha doğrusu onun psikolojisi. Bakın Azad bey, daha önce de sizlere dediğim gibi buraya çok çeşitli hastalar geliyor. Sadece zevki için ya da meslek olarak (!) sex yapan ve daha sonra estetik yaptırmak isteyen, işte evlenmeden önce diktirmek isteyen insanlar olduğu gibi maalesef zorla ilişkiye girmiş olanlar da geliyor ki sizinki de bu şekilde. Bu durumlarda biz mesleğimiz daha da doğrusu bölümlerimiz ne icap ediyorsa onu yaparız ancak çoğu zaman yetmez…

A: Mine Hanım lütfen sadete gelin!

M: Elzemin psikolojik destek almasını istiyorum! (Bunu söylerken inanılmaz gergin duruyordu)

A: Böylesi daha iyi olur diyorsanız tabii alsın. Lakin burada değil memlekette, iyi bir doktor araştırırım.

M: Siz… Kızmadınız mı? (Neden kızayım?) Azad bey ben sizin aşiretinizi araştırdım. İnanılmaz düzeyde örf ve adetlere bağlı, törenin ön planda olduğu bir aile ve aşiret olduğunuzu biliyorum, o yüzden açıkçası izin vermezsiniz diye düşünmüştüm.

A: Muhtemelen ailenin geri kalanı dediğiniz gibidir ancak ben o dediğiniz örflere de adetlere de takıntılı değilim hatta umurumda bile değil. O yüzden daha önce istediğim şeyi tekrar isteyeceğim, her şey aramızda kalacak!

Mineyle gülerek sohbetimizi bitirmiştik. Bu kadın gerçekten halden anlayan biriydi. Odadan çıktığımda bir patırtı geliyordu, adamın biri doktora ve zannediyorum kızına saldırıp küfürler saydırıyordu. Sibel orada araya girmeye çalışırken bir tokat yedi ve yere düştü, Mine bunu görünce oraya doğru hareketlendi. Baktım işler kızışıyor, güvenlikte bir şeyler yapamayınca gidip adamın enseden tutarak geri çevirip koridorun duvarına doğru ittim, duvardan top misali sekince de Osmanlı tokatını atıp adamı yere düşürdüm, o esnada güvenlik üstüne çöktü ve polis gelip adamı alıp gittiler. O esnada Sibel ve Mine bana kahramanmışım gibi parlayan gözlerle bakıyorlardı keza o dayak yiyen kızda…

Kısa bir toparlanma sürecinin ardından Mine ile Elzem ve Nuran ablanın yanına geçtik, Elzem korktuğu için Nuran abla onunla kalacaktı, doktor izin vermişti. Kısa bir hasbihalin izin alarak hastanenin çatısına çıkmıştım. Soluklanırken kenarda sinmiş ve hafif hafif ağlayan Sibel’i fark ettim. Hemen yanına gittim, anladığım kadarıyla yediği darbe canını acıtmış ve herifin attığı tokat boynunu yaralamıştı. Elimle boynunu okşamaya ve sanki anlarmışım gibi yarayı incelemeye başlamıştım;

S (Sibel): A-Azad Bey?

A: (Yaptığımın farkına varıp kendimi geri çekmiştim) Kusura bakmayın kendimi kaptırmışım.

S: Yok… Kusur yok, olabilir… (Sessizlik) Ş-şey çok kavga eder misiniz, adamı bir hiçmiş gibi alt ettiniz?

A: Yok çok kavga etmem aslında (İbo var o halleder genelde diyemedim tabii) ama alışkın olmadığım durumlar değil.

S: Belli, güvenlikler hiçbir şey yapamadı

A: Ha yok, o yetenek değil onların beceriksizliği (ikimizde gülmüştük). Keyfin yerine geldi.

S: Evet, teşekkür ederim çok iyisiniz.

A: (Elimi yine boynuna atarak) Keşke o herifi biraz daha pataklasaydım, şu güzel boynuna nasıl zarar vermiş (Eğilip boynunda ki yaralı yerden öpmüştüm)

S: (Sibel kıpkırmızı olmuş bir şekilde yüzüme bakıyordu.) A-Azad Bey. Ş-şey benim işim v-

Kalkmaya çalışmıştı, elinden tutarak yerine oturtup dudaklarından öpüp geri çekilmiştim, Sonra şaşkınlıkla bakan gözlerini bakıp tekrar öpmeye başladım, bu sefer o da karşılık vermeye başladı. Ne kadar süre öpüştük bilmiyorum ama telefonumun çalmasıyla ayrıldık. Arayan Nuran ablaydı, Elzemin işi bitmiş, beni çağırıyordu. Sibel’le biraz daha oturduktan sonra numarasını alarak yanından bu ayrıldım. Bu konuşma esnasında Sibel’in benimle aynı üniversitede, tıbbı sekreterlik okuduğunu ve burada henüz staj yaptığını öğrendim.

Mine hanımla vedalaşarak hastaneden ayrılmış ve eve dönmüştük, Ertesi günün akşamına Elzemin uçağı vardı, memlekete geri dönecekti, bu yüzden akşamın yarısını ağlayarak geçirmişti. Araştırarak memleketten iyi bir psikolog buldum ve Ayşen ile iletişime geçerek gelince Elzem ile ilgilenmesini ve doktora götürmesini istedim.

Gün ve zaman gelmiş Elzemi uçağa bindirim göndermiştim, artık okula ve işe tamamen odaklanabilir durumdaydım, bu arada Sibel ile mesajlaşmaya başlamış flört ediyorduk, bu kıza biraz fazla takılmaya başlamıştım. Korkum âşık olmaktı… Aynı gün için de ki bu gün Cuma idi ve isteği üzerine Hakkı Bey ile toplantım vardı. Bu yüzden şirkete geçtim ve toplantıya başladık;

H: Azad Bey hiç uzatmadan konuya girmek istiyorum. Şirketlerimiz bir başlık altına geçerken büyük bir iş alarak ticareti başlatma gereği görüyorum bu yüzden bi araştırma yaparak yakın zamanda büyük bir inşaat işinin ihalesinin varlığını öğrendim

A: Bizim işlerimiz çoğunlukla ticaret üzerinden yürüyor, inşaat daha önce hiç yapmadığımız ve bildiğim kadarıyla dağınık halde olan işletmelerimizden herhangi birinin de bulunmadığı bir sektör.

H: Evet öyle, biz inşaat işine bulaşmayacağız ancak bu inşaat için gerekli olan malzemeleri temin edeceğiz. İhale henüz gerçekleşmemiş olsa da bu ihalenin kazananı belli, Dart inşaat!

A: Kapalı kapılar ardında kararlar verilmiş anlaşılan. İletişime geçtiniz mi?

H: Geçtik, sorunda burada zaten. Dart İnşaatın sahibi Osman Bey ile zor da olsa iletişime geçtim, görüştük ancak bir rakibimiz var ve sizin de iyi tanıdığınız biri! Yusuf Karaçalı.

(Bu isim daha önce de geçti galiba kim olduğunu anlatmalıyım. Yusuf benden 3 yaş kadar büyük bizim düşmanımız olan Karaçalı aşiretinin genç ağasıdır. Mevcut ağa olan dedesi yıllardır hasta olduğu için ona vekâleten Yusuf’un babası ağalık yapıyor ve o da bundan cesaret her şeye burnunu sokmayı çok sever. 2 yıl kadar önce Yusuf bizim bölgede ki ırgatları gaza getirip silahlandırarak bize isyan etmeye sürüklemişti lakin içerdeki adamlarımız sayesinde haberimiz olmuş ve sorun büyümeden çözülmüştü bunun üzerinde ben de ona ceza olması için bir gece meyhaneden sarhoş bir şekilde almış dal daşak soyup aşiretlerin merkezine bırakmıştım. O günden sonra bana karşı özel bir nefreti ve her işime burnunu sormak gibi bir âdeti olmuştur, her ne kadar her zaman kaybetse de…)

A: Yusuf, arsız Yusuf… Tamamdır iş bende, geri kalanları ben hallederim. Siz ne olur ne olmaz harici işler için uğraşın, bu iş için Menekşe Hanımı bilgilendirirseniz de iyi olur, malzemeleri yurt dışından temin edersek daha iyi olacaktır!

Yusuf’u anımsamak benim aşiret ağası olduğumu bana hatırlatmıştı, buraya geldiğimden beridir, şirket, hastane, Elzem, Sibel derken hepten aklımdan çıkmıştı. Ne zamandır ertelediğim aşiret toplantısını da yapmam farz olmuştu. Bir telefonla aşiretimize bağlı olan adamları bir araya getirdim, bu adamların hepsi kendince burada düzenlerini kurmuş ancak el altından kaçakçılık, silah satıcılığı gibi işler yaparak aşiretimiz için çalışan insanlardı;

“Beyler, hepinize dedem, İsmet Ağanın selamını iletmek isterim. Dedem beni buraya iş ve aşiret için düzen kurmam için gönderdi, benimde sizlerin yardımına ihtiyacım var. Yusuf Karaçalı yani düşmanımız burada ve ayağıma dolanıyor. Bunu memlekete postalamam lazım, mümkünse sağ ve diri yani kendi isteğiyle gitmeli. Sizden isteğim o herife İstanbul’u dar edin!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir