Bir Hata ve Anneme Olanlar

Merhaba ben Umut, sizlerle paylaşacağım başımdan geçen olaylar 2 sene önceye denk geliyor. O zamanlar 23 yaşındaydım. Olayların bir başka öznesi olan annem Ezgi ise 51 yaşındaydı ama hiç yaşını göstermiyor. Bunu ilerde daha farklı anlarda, sahnelerde maalesef ki gözlemleme şansı da buldum. Annem yaklaşık 1.65 boylarında ve bildiğim kadarıyla 60’lı kilolarda birisi, alımlı ve kendince bakımlıdır. Kumral kısa (omuz hizasında) saçları, kalın bacakları, ortalama büyüklükte göğüsleri ve kare şeklinde çıkıntılı poposu olan güzel birisi; kendisini oğlu olarak hep beğenmişimdir. Bol kesim elbise veya pantolon giymediğinde basenleri ve poposu dikkat çekici olmuştur. Fazla dekolte sevmez ama muhafazakâr bir giyim tarzı da yoktur. Genelde özel günlerde göğüs hizasından hafif dekolteli, diz kapağı hizasında yırtmacı olan elbiseler/abiyeler hatta yazın bile plaj için en fazla mayokini tercih eder. Beyaz tenli, kalın olmayan bakımlı kaşları, ince dudak yapısı ve gülümsemesi ile hitap yeteneği de eklenince karşısındakini etkileme potansiyeli olduğunu hep düşünmüşümdür. Ben ise 1.80 boyunda ortalama yapıda fakat yakışıklı elinden her iş gelen, hayata arada pozitif arada fazla realist bakan; ailemizin geçinmesine yardımcı olan biriyim. Babamla annem ben 12 yaşındayken boşandılar. Annem erken emeklilik sayesinde emekli oldu; haneye giren bir emekli maaşı bir de benim üniversiteden beri çeşitli mavi yaka işlerde çalışmam sayesinde kazandığım maaşlar oldu. Annemle babam ikisi de bankacılık sektöründen, babam hala çalışmaya devam ediyor olabilir; kendisi ile son 5 senedir görüşmüyoruz. İlk başta bizden desteğini esirgemese de ben 18 yaşına girdiğimden beri ve yabancı uyruklu biriyle evlenip yurtdışına taşındığından bizi unuttu diyebilirim. İlk başlarda bunu çok içselleştirmiştim, fakat günün birinde annemin biyopsi olması gerekirken test ve işlem masrafları için kendisiyle pazarlık etmeme hatta bir noktada yalvarmama rağmen “Ne bok yerseniz yiyin artık sizi sırtımda taşımaktan bıktım. Annen de sen de benim bir parçam değilsiniz. Gerçek bir ailem var” minvalinde konuştuğundan beri kendisine içimden de yüzüne de siktir çektim diyebilirim. Çok şükür şu an için annemde de bende de bir sağlık sıkıntısı yok; fakat hayatımız bir noktada sizlerle paylaşacağım olay örgüsü sebebiyle alt üst oldu ve yeni yeni toparlanabiliyoruz.

Üniversite boyunca garsonluk, barmenlik, kasiyerlik, taşımacılık, çağrı merkezi görevlisi gibi part time hatta derslerime göre bazen full time olarak hep sektörel işlerde çalıştım. Matematik öğretmenliği mezunuyum. KPSS’ye yarım sene hazırlandım ve iyi denebilecek bir puan da aldım; fakat atamam gerçekleşmedi. Bu 1 senede de hayat kalitemiz tekrar düşünce yine bir mavi yaka iş yarayışında kendimi buldum. Şehir ismi paylaşmak istemiyorum; oturduğumuz ev kira (kiralar ortalama altı) ve asgari komşuluk ilişkileri olan apartmandayız. Hiç beklemediğim şekilde alt komşumuz Aysu ablanın eşinin referansı ile aşağı mahallede yeni açılan benzinlikte pompacı olarak işe girdim. Adamın adını bile bilmiyordum, o yüzden şaşırmıştım. Benim alışık olduğum işlere göre kolay bile sayılırdı. Asgari ücretin biraz üstüne anlaştık. Benzinliğe bitişik olan oto yıkama/lastikçi dükkanında da benzinlikteki çalışma shift’ime göre ara eleman olarak çalışıp saatlik para kazanıyordum. Elimden iş geldiği için o dükkânın dikkatini çekmem kaynaşmamız zor olmamıştı. Benzinliğin sahibi Ünal abi de ılımlı ve sıcakkanlı biriydi (En azından öyle biliyordum, sonrasında acı tecrübe ile yanıldığımı anlayacaktım). Kendisi yaşadığımız yerin yerlisi benden uzun boylu, ince denebilecek kadar fit, kırlaşmış saçları yine siyah-beyaz sakalları gözleri biraz şaşı gibi bakan çirkin görünümlü bir adamdı. İlk görüşmemizde bana fazla soru sormadı, iş tecrübelerimi dinledikten sonra “Koçum arada markette kasaya bakarsın, yoğun saatlerde pompadan ayrılma, dükkâna ve tuvalete de iki günde bir paspas at fazla detay istemez” diyerek iş tanımını yapmıştı. Dükkanın içerisinde arkada eski yazıhaneler gibi çalışma odası vardı, hiç girmedim. Çevremi iyi gözlemliyordum ve sakin düzgün çalışıyordum, bu yüzden kimse de bana bela olmazdı ve ayağımı kaydırmaya çalışmazdı. Mavi yakadaki tiplere göre de daha kültürlüydüm ama ekmek parası kazandığım hiçbir yeri kimseyi küçümsemedim.

Hiç unutamadığım bir Salı günü klasik çalışıyorken bir SUV araç geldi. Depoyu fullememi istedi ve market tarafına geçti. Depo dolarken arada bahşiş için camları da sildim ve adamı beklemeye başladım. Adam içerde ödeme yaptığını söyleyip fişi uzattı ve 200 lira da bahşiş verdi. Sakin zengin görünümlü yaşlı bir amcaydı. Aradan 15 dakika geçtikten sonra ise taksiyle drift yaparcasına benzinliğin ortasına girdi ve gözlerinden ateş saçarak hızlıca taksiciye ödeme yapıp indi.

Adam: “Nerede o orospu çocuğu? Çoluk çocuk mu çalıştırıyorsunuz lan? Milletin malını sikiyorsunuz lan?” diye bağırarak kafasını sağa sola çevirerek ortalığı karıştırdı.

Adama doğru bir adım yürüdüğümde beni fark etmesiyle üstüme gelip yakama yapışması bir oldu. O esnada sesleri duyan Ünal abi, 2 adamı (Ali ve Berkay, Ali şoförü öteki de ayak işlerini yapan koruması gibi yanından ayrılmayan bir tip) ve diğer pompacılar araya girdi.

Ünal Abi: “Dağ başı mı burası kardeşim; derdin ne senin?”, “Milletin mekânında hayırdır sen amca!?”, “Ne işsin, yaşına başına bakmadan bela mı aramaya geldin” diye Ali ve Berkay’ın teması ayırıp koluna girdiği adamın göğsüne elinin dışıyla vurarak tehditkâr bir biçimde olaya girdi.

Adam: “Dizel araca benzin doldurdu senin elemanın amına koyayım taşak mı geçiyorsunuz lan benle”

Ünal abi gözlerini devirerek sadece vurgulu bir şekilde “Kim?” dedi.

Ben: “Abi ben amcaya yardımcı olmuştum ama bir yanlışlık olmalı” gibi geveledim.

Ünal Abi: “10 dakika bekleyin burada, Ali sen benimle gel, Berkay kimse bir taşkınlık yapmasın” dedi ve Ali ile içeri geçtiler.

Adamın telkinlerle sakinleştirilmeye çalışılması, benim sinirli ve mahcup gözlerle ayakta dikilmem…. Bir 10 dakika bekledik. Bu arada araç biraz yol aldıktan sonra önce silkeleme sonra da önden çatırtı sesi gelmesiyle birkaç kez sarsılmış ve stop etmiş. Adam da yakıt fişine bakınca soluğu bizim benzinlikte aldığını anlatmıştı. Uzaktan Ünal Abi’nin Ali ile geldiğini gördüm.

Herkesin içinde,

Ünal Abi: “Kamera kayıtlarına baktık, bizim eleman (beni göstererek) yanlış yakıt koymuş; aracı çektirip sanayiye gidelim birlikte, yolda konuşuruz” dedi ve ekledi “Merak etmeyin yardımcı olmaya çalışacağız”

Bu sakinlikteki Ünal Abi benim yanımdan geçerken ise kulağıma tıslarcasına “Bir yere kaybolma piç kurusu, seninle konuşacağım” dedi. Abi sen ne diyorsun bile diyemeden de kendi adamları ve araç sahibi ile arabaya binip gittiler.

Aradan geçen 2 saate ne çalışabildim ne bir şey yiyebildim ne de bir su bile içebildim. Kafam o an benzinlikte bile değildi, kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

İç ses: “En fazla işten atarlar, dava açarlar, olmadı döverler, bizim elimizde armut toplamıyor ya” gibi senaryolar üzerinde düşünüyordum.

Sonunda Ünal Abiler geldi; araç sahibi adam yoktu, Ünal Abi yüzüme bile bakmadan içeri geçti; Berkay da yaveri gibi aynı hızda onunla yürüdü. Ali bana doğru yaklaştı ve “Ofise geçelim gel kardeşim” dedi.

Ofise dediği hiç girmediğim, ara bir dar koridordan 40 metre yürüyerek varılan tek kapının arkasındaki yazıhane gibi odaydı. Ben önde Ali arkada yürüdük ve kapıya vardık. Ali önüme geçti kapıyı tıklattı, içeriden gelen “Gel!” sesiyle birlikte nefesimi tuttum ve kapıyı açıp içeri girdik.

Oda genişti, 30 m2 kadar vardı, ahşap dizayn kullanılmıştı genelde, Ünal Abi arkasını duvara vermiş odaya göre ortada bulunan masasında oturuyordu. Masanın önünde geniş bir sehpa, bir tarafta bir ikili koltuk karşısında ise 2 tane tekli koltuk vardı. Odadan kahverengi rengi akıyordu resmen; dolaplar ve ayaklı askılıkta yine ahşaptan yapılmaydı. Kendime Ünal Abi’nin “Sen oturma ayakta dur” demesiyle geldim ve karşılarına geçtim. Ali ile Berkay karşılıklı oturmuşlar, olan bitenle ilgilenmeyen bir halleri vardı. Ben ise merak ve korku içerisindeydim.

Ünal Abi: “Aracın tüm yakıt sistemi değiştirilecekmiş, motor da indirilecek araç pert gibi bir durumda yaptığın işi sikeyim” diye gürledi.

Ben tam konuşacakken “Kes sesini önce dinleyeceksin” diye tok bir sesle araya girdi.

Ünal Abi: “Sigortamız var ama sigorta şirketi yani o ibneler de en az 10 ayda ödeme yapabiliriz süreç uzun isterseniz siz karşılayın sonra bizden tahsil ederseniz dediler”

O gün gözlerimde ilk kez bir ışıltı ve gülümseme olmuştu. Bunu gören Ünal Abi,

Ünal Abi: “Sırıtma lan piç kurusu, adam bizi dava edeceğini söyledi. Bizim de bir itibarımız var sigortadan parayı alana kadar rezil oluruz” dedi. İkinci kez bana piç kurusu demişti. Tanıdığım Ünal abiden eser yoktu. Artık sabrım da yoktu

Ben: “Doğru konuş abi, kimse senin hakaretlerini çekmek zorunda değil”. Ünal abi Berkay’a kaşıyla işaret etti. O ana kadar kendi halinde oturan, telefonu ile takılan Berkay birden şimşek gibi kalkıp çenemin sağ üst tarafına yumruğu koydu. Refleks gösterememiştim ama düşerken var gücümle ceketini tutup dengesini bozdum ve bacağı sehpaya çarpınca benimle birlikte üstüme doğru düşüyordu. O esnada tekme atacağı bacağına sarıldım ve o da yere kapaklandı ki başımın üstünde bir soğuk metal hissettim. Ali kalkmıştı, cebinden silahını çıkarıp kafama değdirerek emniyetini açıp bekledi. Ani bir refleks olarak dizlerim üstüne doğruldum iki elimi teslim olma mesajı gibi iki yanımda yavaşça kaldırdım ve sustum. Berkay da kalktı ve üstünü başını düzeltip o da silahını çekti; bana uzaktan nişan aldı.

Ünal Abi (Gülerek): “Bak sen şu aslan parçasına, daha lafımı bitirmedim bile piç kurusu” dedi ve deli gibi bakarak masadan kalkıp yanımda diz çöktü. Çenemi tuttu gözlerini bile kırpmadan aynı deli ifadesiyle;

Ünal Abi: “Sana bir fatura keselim de gör” dedi, sonrasında sakince masasına geçti hesap makinesini aldı ve birkaç işlem yaptı. Diğerlerimiz hareketsiz aynı pozisyonda onu bekliyorduk. Bir iki dakika geçtikten sonra Ali’ye içerden fazla sayıda senet getirmesini söyledi. Berkay da tekrar yerine oturmuştu. Bir şey dikkatimi çekmişti; Ali çıkarken dıştan odanın kapısını kilitlemişti, senetlerle içeriye gelince de içerden aynı şekilde kilitledi. Senetleri ortadaki sehpaya koydu.

Ünal Abi: “Aracın 8 milyon değeri var, 2 milyon da beni sinirlendiğin için, 10 milyonluk senet var orada ya imzalarsın ya da seni bitiririz”

Ben: “Abi birikmişim var da o kadar etmez, ben nasıl öderim! Sigorta ödeme yapacak zaten”

Ünal Abi: “Onlar poliçeye göre bizde de ihmal olduğu için kesinti yapar. Adam dava açabilir. Ben senin pisliğinle mi uğraşacağım lan salak”

Ben: “Anlamadın abi benim ödeme şansım yok, bir şey imzalamam böyle iş mi olur”

Ünal Abi: “Ağzını yüzünü sikerim senin, imzalamazsan kuytuda bir yerde kurşunu yersin. Benden olduğu da bilinmez; tinercinin tekine faali meçhul gidersin. Gözünün yaşına bakmam akıllı olacaksın”

O esnada Berkay tekrar silahını çkarıp bana doğrulttu ve “İmzala lan uğraştırma, ayağına sıktırma kamera kayıtlarını da silip bir çöplüğe atarız evine sürünerek gidersin” diye ağzının kenarıyla konuştu.

Terlemiştim. Seçeneklerim azdı. Koşup kaçsam kapı kilitliydi. Saldırsam sayısal olarak üstünlerdi. Şakaları da yok gibiydi. Elim titreyerek masadaki mavi kalemi aldım ve sayfa sayfa 10 senedi başım önde imzaladım.

Ünal Abi: “Ne kadar birikmişin var piç kurusu” Artık piç kurusu dedikçe başım zonklamaya başlamıştı. Ortamdan kopmuştum. Hayatımı rezil ediyorum duygusu kaplamıştı her yerimi.

Ben: “200 bin kadar”

Ünal abi kahkaha attı ve “Seni satsak borcun kadar etmezsin napacağız şimdi biz seninle?”

Sessiz durdum ne desem durum aleyhime gidiyordu bir B planım da yoktu.

Ünal Abi: “Bak aklıma ne geldi. Halil (Aysu ablanın eşi, bana bu iş için referans olan) senin annenle tek başına sıradan bir şekilde yaşadığını söylemişti”

Ben: “Ne alaka”

Ünal Abi: “Bir anneni görelim, telefonunda falan vardır fotoğrafı”

Ben: “Ne alaka amına koyayım” dememle birlikte Berkay kalktı ve silahın kabzasıyla yüzüme bir tane geçirdi. Yere düştüğümde yere ve yüzüme kan damlıyordu. Elimi yüzüme götürdüğümde kaşımın açıldığını anladım. Yavaşça kalkıp telefonumun kilidini açıp Ünal Abi’ye uzattım. Ünal Abi parmağı ile belirli bir süre ekranı kaydırdıktan hatta bazı anlarda iki parmağı ile yakınlaştırma yapıktan sonra;

Ünal Abi: “Bak anasındaki göte, gülüşe bak be, nasıl da cilvelidir bu” dedi. Utanmıştım ama ağzımı açmıyordum. Her etkimin bir tepkisi oluyordu. Artık bırakmıştım. Şu odadan bir an önce çıkmalıydım. Annemin müstehcen bir pozu yoktu, benimle birlikte gittiğimiz düğünlerde, gezdiğimiz mekanlarda, yaz tatilinde olan anı niteliğinde fotoğrafları vardı.

Ünal Abi: “Gençler ben kararımı verdim. Sen iyi dinle orospu çocuğu, senden para alacağım da bazı senetlerin pazarlığını annenle yapacağız. Anneni sikerek kölem yapacağım. Ha yine delikanlılık taslarsan şehir dışına çıksanız da polis korumasında olsanız da vurdururum sizi, bok yoluna gidersiniz”

Donup kalmıştım. Önce milyonlarcalık seneti imzalamıştı şimdi de anneme göz koymuştu. Annem bekardı ama Ünal Abi’ye bakmazdı. Gerçi onun da hayırlı bir kısmet gibi bakış açısı yoktu. Annem kutsalımdı, aramız genelde normaldi ama annelik görevini bana hep en iyi şekilde yapmıştı. Zor zamanlarda birbirimize kenetlenmiştik. Aldığım kararlarda hep destekçim olmuştu. Bana karşı sevencendi ama dışa karşı hep bir dinginliğini ve soğukluğunu korurdu. Aklımda yapboz parçaları oturmuyordu. Bu adam ne diyordu, ne olacaktı, yıldırım gibi düşüncüler kafamın içinde sağa sola savruluyordu.

Ünal Abi: “Bu salağın suyu kaynadı iyice, oğlum anladın mı beni anneni bir güzel sikeceğim tepki ver piç kurusu”

O an ağzımdan sadece beynimde en belirgin olan cümle döküldü:

Ben: “Nasıl olacak?”

Ünal Abi: “Yarın bizim arkadaşın cafesi var. Annene bugünden sonra izinli olduğunu söyleyip öğlen 3 gibi oraya getir. Bir şey çaktırma, normal ana-oğul geziyor gibi evden çıkın. Cafeyi ben ayarlayacağım, size gösterilen masaya oturun sadece ve anneni oyala, bir zamandan sonra gerisini biz halledeceğiz. Cafenin konumunu Ali sana atar” dedi ve ekledi sırıtarak “Annen makyaj yapsın güzel gelsin yoksa onun yerine seni sikeriz”

Ben: “T-t-t-amam” diye yutkundum.

Ünal Abi: “Hadi naş, keyfimi bozdun yeterinde bugün, yarın rövanşı alalım, siktir ol git” dedi. Bunu duyan Ali kapının kilidini açtı ve çık dercesine bana bön bön baktı.

Bacaklarım tutmuyordu. Hırpalanmıştım. Kaşımdaki kan biraz pıhtılaşmıştı. Üstüm başım yere çarpıldıkça toz olmuştu. Soyunma odasına gidip her shift sonu olduğu gibi sivil kıyafetlerimi yavaşça değiştirdim eve yolun tuttum. Annem kapıda beni görmesiyle yerine irkilmesi/zıplaması bir oldu:

Annem: “Bu ne hal ne oldu Umut” Gözleri dolmuştu..

Ben: “Anne bir şey yok, bugün bir müşteri ile arbede yaşandı” dedim ve olayı aynen anlattım. Tabii çok büyük bir farkla Ünal Abi’nin döndüğü kısımdan itibarenki silsile olmadan…

Annem: “Geç otur hemen” dedi sarıldı bana olağan gücüyle. O akşam üstünde siyah eşofman takımı vardı. Göğüsleri belli değildi ama alt tarafı dar olduğu için kalın bacakları tüm genişliğiyle karşımdaydı. Ünal Abi’nin dediklerinden sonra mı acaba böyle onu süzdüm diye kafamı eğdim. Bunu görünce gülümsedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Ecza çekmecemizden birkaç şey aldı ve yüzümü temizleyip pansuman yapmaya başladı. Yanıma oturmuştu, karşımda olmadığı için yüzümün diğer tarafına uzanırken memeleri koluma veya göğsüme temas ediyordu. Tekrar utandım.

Ben: “Çok teşekkürler birtanem, elinin değdiği yer iyileşiyor”

İç sesim: “Yarın eline ne verecekler acaba”

İç sesim: “Sus gerizekalı” diye kükredi. Bir an yine ortamdan koptum ve seçeneklerimi değerlendirmeye başladım. Polise gitsem kanıtım yoktu. Şikayetçi olup uzaklaştırma kararı çıkarabilirdim en fazla fakat Ünal Abi bana kinlenirse arkadamdan birini öldürmesi için gönderebilirdi. Onda o psikopatlığı bugün görmüştüm. Kredi çekip ödeme yapsam, o miktarda kredi çekecek bir kredi puanım yoktu, birikmişim de adamı güldürmüştü zaten. Annemi tuzağa düşürme fikri de beni heyecanlandırmaktan ziyade utandırıyordu. Rezil bir durumdu ama akrabalarımızla aramız da annemle babamın boşanmasından sonra iyi değildi. Değil milyon bir kuruş vermezlerdi. Baba demişken… Başımızda bir baba yoktu ve bugün olmamasının sonuçları belki de çok ağır olacaktı.

Annem: “Oğlum, yakışıklım iyi misin?”

Ben: “Anne dalmışım, bugünü erken bitirelim kafamı dinlemek istiyorum ama yarın için izin aldım Ünal Abi’den bir şeyler içmeye çıkalım mı?” Kendi ellerimle Ünal Abi’nin planını uygulamaya geçmiştim…

Annem: “Olur oğlum, Ünal Bey de çok anlayışlı hem ödemelerini zamanında yapıyor hem de böyle bir olayda sana arka çıkmış”

İç sesim: “Görürsün anlayışını…”

Odama geçmeden soğuk suyla bir duş aldım ve kendime gelmeye çalıştım ama nafile yatağa girdiğim an bayılmıştım. Sabah gözlerimi açtığımda telefonda birden çok bildirim ve mesaj vardı. Ali’nin adını gördüm ve mesajları açtım.

Ali: “Mekan bu (konum atmış). Girişte sana rezervasyon soracaklar, adını ver geç. İçerde ses etme takıl. Annen de süslensin Ünal Abi tekrar ilet dedi.”

Annem Ünal Abi’nin mezesi olacaktı o belliydi de adam sik kırığı gibi bir de utandırarak direktif veriyordu. O an Ünal Abi ile yalnız kalabilsem onu öldürmenin hissiyattan eyleme geçeceğini düşündüm ama çok zordu. Dünden sonra zaten kendine o şekilde yaklaştırmazdı da. İç çektim ve annemin yanına geçmek için odadan çıktım.

Annem hazırlanmaya başlamıştı, odasının kapısı açıktı. Altına siyah üzerine beyaz şerit halinde çizgileri olan basenlerini çıkarmış kısa paça bir pantolon giymişti. Üstünde sütyeni vardı ve makyaj yapıyordu. Ben bir şey demeden zaten meze olma kıvamına hazırdı gibi. Odasının kapısına geldiğimde aynadan beni görünce gülümsedi ve “Günaydın, bugün bir yakışıklı beni dışarı çıkaracak” diye moral vermek için gülümseyerek konuştu.

İç sesim: “Benle başlayan gün benle bitse keşke…”

Ben de günaydın dedim ve hazırlanmaya başladım. Annemin hevesi kırılmasın diye polo yaka güzel bir düz tişört ve keten pantolon giymiştim. Saçlarımı yaptım ve odadan çıktım. Kapıya doğru geldiğimde gülerek koluma girip ayakkabılığa yöneldi. Hakkaten çok güzel olmuştu. Üstüne de beyaz kolları fırfırlı üstten iki düğmesi açık olacak şekilde bir gömlek giymişti. Metal küpelerini takmıştı. Topuklusunu ayağına geçirince kalçaları iyice yükselmiş ve dikkat çekiyordu. Of çekerek sıkkın argın ben de ayakkabımı giydim ve yola çıktık. Yol yarım saatlik bir mesafedeydi. Bizim semt dışında bir cafeye gidiyorduk; takside otururken anlamsızca çevremi izliyordum. Annem ise moralimin dünden dolayı bozuk olduğunu düşünerek hiç üstelemiyordu. Birden taksinin durmasıyla tekrar gerçekliğe döndüm.

Taksici: “Ücretiniz 450 lira”

Ben: “Buyrun teşekkürler”

İndir fakat bir sorun vardı ayaklarım gitmiyordu hatta geri geri gidiyordu. Duraksadım. Annem bir adama doğru yol alıyordu ve engellemek için bir beyin fırtınasına yapacak kadar halim de kalmamıştı. Ne olacaksa olsun dedim en sonunda ve koluna girdim. Cafenin önüne geldik:

Çalışan: “Rezervasyonunuz var mıydı”

Ben: “Umut XXXX”

Çalışan: “Buyrun Umut Bey” dedi cafe klasik kahveciler gibiydi. Yuvarlak masalarda antrasit sandalyeler bir sipariş/bar alanı duvarda değişik tablolar, hoş bir ortamı vardı. Bu cafenin seçilme amacını ise önümüzdeki dakikalarda anlayacaktım…

Çalışan: “Buyrun masanız”

Annem: “Oğlum girişe çok uzak kaldık sanki, cafe fazla dolu da değil başka yere mi geçsek mesela manzarası olan”

Çevremi kolaçan ettim ve seçilen masanın en büyük özelliği yukarı kata çıkan merdivenlere yakın konumuydu. Başka bir numarası yoktu.

Ben: “Burası iyi anne, biraz izole kalalım. Yaralarımla çok insan içinde bakışlara maruz kalmak istemiyorum”

Annem: “Peki canım benim nasıl istersen”

Geçtik ve oturduk. Birer kahve söyledik ortaya profiterol aldık. Annem profiterolü çatalla değil kaşıkla yemeyi tercih etti. Ağzına bir top alınca çiğnerken yanakları şişiyordu. Bu görüntüyü de hızlıca kafamdan uzaklaştırdım. Güzel sohbet ediyorduk bir yandan da telefonuma ve çevreye bakıyordum aralıklarla ama hiçbir işaret yoktu, ta kiii uzaktan bir garsonun bana annemi sabitlememi söylercesine elleriyle dik tut gibi hararetle bir şeyler işaret edene kadar…

Cafeye baktığımda cafe boşalmıştı, şimdi o yüzden harekete geçmişlerdi. Garson da işin içinde olduğuna göre ya cafe Ünal Abi’nindi ya da bir arkadaşından rica etmişti. Anneme birkaç fotoğraf çekinelim anı olsun dediğimde dik durup gülerek pozlar vermeye başlamıştı. Arka hizasında kimse yoktu. Poz değiştiriyordu. İkinci pozdan sonra çaprazdan başka bir garsonun yaklaştığını gördüm ve tam telefonu indirdiğim anda anneme arkadan yaklaşıp ağzına eterli bezi yapıştırdı. Annemin gözleri kayarken kendi gözlerimin de kaydığını hissettim. Artık aramızda telepatik bir bağ mı var derken:

İç sesim: “Seni de bayıltıyorlar salak!”

Baş ağrısı ile gözlerimi açtığımda bir küçük bir odadaydık. Ben sandalyede oturuyordum annem ise yatakta sırtüstü yatıyordu. Uyandığımı çıkardığım seslerden anlayan eleman içeri gitti ve bir şeyler söyledi. Biraz daha kendime geldiğimde elemanın Berkay içeri gelenlerin ise Ünal Abi ve Ali olduğunu gördüm. Oda gerçekten küçüktü. Bir ebeveyn banyosu/ tuvaleti vardı. Bir yatak, karşısında bir televizyon ve birkaç dağınık sandalye. Aşağıdaki antrasit sandalyelerdendi bunlar da demek ki hala cafedeydik. Muhtelemen burası da arkadaş gruplarının etkinlik kutlamak için kullandığı vip oda gibi bir şeydi.

Ünal Abi enseme bir tane şaplatarak “Aferin piç kurusu” dedi

Ünal Abi: “Zaman kaybetmeyelim. 1 saatim var. Ali Berkay kameraları halledin. Sen de anneni soy benim için”

Annem niye uyanmamıştı. Muhtemelen eteri ona fazla kullanmışlardı.

Ben: “Abi beni karıştırmayın artık, yeter sikeceğim dışardayım ben”

Ünal Abi: “Annenin yanında seni de domaltıp sikmemi istemiyorsan ikiletme orospu çocuğu” diye ağzından salya saçarak bağırdı.

Annemin yanına geçtim ve bir telaşla nabzını kontrol ettim. Sadece uyuyordu. Ali ve Berkay elinde küçük el kameraları ile ayar yapıyorlardı ve bizi çekiyorlardı. Yatağa doğru uzanıp önce annemin gömleğinin düğmelerini açtım. Siyah dantelli bir sütyen ve yaşına göre dolgun beyaz tenini meme uçlarını fark ettim. Sonrasında pantolonunun düğmesini açıp arada belinden yukarı kaldırarak pantolonunu ayaklarına kadar indirdim. Ten rengi bir string külotu vardı. Kalın ve bembeyaz bacakları ortaya çıkmıştı bu sefer, dizüstünden itibaren biraz tüylüydü. Hayatında bir erkek olmadığı için normaldi. Ayaklarına geldiğimde topuklularını tek tek çıkarttım ve pantolonu komple ayak bileklerinden salarak çıkardım. Yüzüstü çevirip sütyeninin kopçasını açtım ve yandan çekerek sütyenini de vücudundan kurtardım. Bu esnada dayanamayan Ünal Abi bana verdiği görevi alırcasına külotunu bel hizasından tutarak bir hışımla indirdi ve yırtarak bacaklarından kurtardı. Annemin götüne bir şaplak attı. Kahverengi ve ama dar bir göt deliği vardı. Amı ise pürüzsüz ve biraz tüylüydü. Arkadan çok doğurgan bir yapısı vardı. Ünal Abi “Çevir anneni dölleyeceğim şimdi” dedi ve tekrar annemi sırtüstü çevirdim. Meme uçları kahverengiydi, doğum yapmış bir kadın olarak hafif bir göbeği vardı ama fitti. Sarıya çalan kumral dalgalı kısa saçları küpeleri ve makyajıyla olan bitenden habersiz sakince uyuyordu. Ünal Abi kendisi de ceketini, gömleğini, iç çamaşırlarını çıkardı yere fırlattı. Daha fazla beklemek istemiyor gibiydi. Belki de annem kendine gelmeden işini bitirmek istiyordu. Ama kendine gelince başına gelenleri anlayacağı aşikardı. Bundan çekinir bir hali de yoktu. Başka bir planı olabilirdi.

Ünal Abi: “İyi izle Umut bebesi, anneni beyinsiz bir orospu yapana kadar sikeceğim. Döl diye yalvartacağım. Bizim hizmetçimiz kölemiz olacak sen de kime artistik yapmayacağını hayatının sonuna kadar öğrenirsin piç kurusu”

Ve başladı. Sandalyeye oturdum Berkay yanıma geldi sadece silahı gösterdi; aklı sıra akıllı dur ikazı yapıyordu. Ali ise hareketli bir şekilde tüm aksiyonu kameraya alıyordu.

Ünal Abinin yarrağı normaldi, en azından inik hali. Annemin üstüne göğüslerine oturdu ve başının altına 2 yastık koydu. Boynu ve kafası yükselen annemin ağzını açtı ve eliyle biraz sertleştirdiği yarrağını ağzına soktu. Çenesinden eliyle kapatarak yarrağını sıkıştırdı ve annemin ağzını sikmeye başladı. Yarrağı arada annemin ağzından kayıp çıkıyor, arada ise tıpkı yarım saat önce aşağıda profiterol yerken ki gibi yanaklarını şişirip belli oluyordu. Annemin ağzına sokup sokup çıkarırken tempo yaptığı bir anda yüzüne tokatlar vurmaya başladı; saçından ve ensesinden tutup ağzına kökledi. Salyalar ve zevk suları annemin çenesinden yatağa ve memelerine doğru aktı ama annemden hiçbir kendine gelme belirtisi görülmedi.

Bir 10 dakika sonra tamamen şahlanmış kıllı yarrağı ile bakımsız zargana Ünal Abi annemin memelerini yoğurmaya uçlarını emmeye arada arasına yarrağını sokup dalgalandırarak sikmeye başladı. Gözümü kaçırdıkça Berkay gülüyordu ve ensemden sıkıp izletiyordu. Artık iyice sıkılmıştım. Bu orospu çocukları ölse dünyanın en mutlu insanı olurdum ama çaresizdim.

O çaresizlik Ünal Abi’nin annemin memelerine gösterdiği sevgiyi amına göstermeden (yalamadan) zorlayarak sokmasıyla iyice somutlaştı. Dizlerini iki yana anneme doğru bükerek annemi topuklarından tutarak annemi sikiyordu. Annemin am dudakları Ünal Abi’nin yarrağı çıkarken özellikle iki yana genişçe açılıyordu. İçine tekrar sokarken ise üstüne kapaklanıp am resmen yarrağı emiyordu, kapatıyordu. Ünal Abi bu şekilde yine hızlanmışken “40lık 30luğu geçtim 20lik karılara taş çıkartır bu orospu, orospu Ezgim benim orospum diye” mırıldanıyordu.

En son annemin içinden çıktı ve tekrar göğüslerinin üstüne oturup yarrağının başını dudaklarına sürerek suratına boşaldı. Resmen iki üç kez füze gibi boşalarak annemin sağ gözünün üstü kaşları, burnu ve ağzı komple döl olmuştu.

Ünal Abi: “Daha ilk taksit bitmedi. Hazırlık maçını oynadık annenle. Anneni dölledim şimdi bir de kendi isteği ile dölleyelim bakalım” diyince başımdan aşağı tekrar kaynar sular döküldü. Annem zaten hassas bir kadındı ve hayatında travmatik bir şey başına gelmişti. Ben bizi salacaklar ve bilinçsizce olan bu olaya belirli bir kılıf mı bulurum saflığındayken bambaşka bir şey demişti şimdi de.

Ben: “Abi yapma bak abi diyorum hala bırak bizi gidelim, söz karşısına çıkmayacağım paranızı da vereceğim bir şekilde, Allah rızası için artık” diye serzenişte bulunurken;

Ünal Abi: “Paran kadar konuş köpek, o senetlere imza attın paramı alacağım zaten, seni ve orospu olacak ananı öldürmemem için gönül eğlendiriyorum. Annen daha nelere meze kimlere olacak görürsün piç kurusu”

Ünal Abi: “Döllü kalsın anası, Ali-Berkay yatağa bağlayın bir kıpraşmasın. Çekim yaptınız mı? Bu karı ne zaman uyanacak amına koyayım bayıltın dedim öldürdünüz mü sizi de sikmeyim şimdi bir işi doğru yapın lan” dedi. Ali ve Berkay odadan bir hışımla çıktı. Aralarında bir şeyler mırıldandıkları belli oluyordu. Birkaç dakika sonra kalın iplerle ve koli bandıyla geldiler. Yatağa doğru hareketlenip, annem sırtüstü yatıyorken ellerini yatağın iki ucuna izci düğümü de atarak bağladılar. Ayaklarını ise yatağın karşısındaki televizyon ünitesine ipi gerdirerek bağladılar. Annem şimdi elleri ve ayaklarından çarmıha gerilmiş gibi bir vaziyette suratında bölge bölge kurumaya yüz tutmuş döllerle yatıyordu. En son ağzını da birkaç kat olarak koli bandıyla bantlayıp geri çekildiler.

Ünal Abi: “Görüntüleri USB’ye aktarıp kopya aldınız mı”

Ali: “Tamam abi o iş”

Ünal Abi: “Görüntüyü replay olacak şekilde televizyona bağlayın başlasın oynamaya aşağı inelim” dedi ve bana da ekledi “Sen de gel piç kurusu!” Yere attığını kıyafetlerini giyip annemi o halde bıraktık ve odadan çıktık.

Aşağı indik, cafeye tekrar müşteriler gelmişti. Muhtemelen geçici bir süre müşteri almayıp bu olayı tezgahlamışlardı. Garsonlar hiçbir şey olmamış gibi servis yapıyordu. Olayın üstü örtülmesi için tembihlenmiş gibilerdi. Ünal Abi işi sağlama almıştı, ya da öyle görünüyordu.

Biz de bir masaya geçtik. Ali yukarda kalmıştı. Berkay ben ve Ünal Abi oturduk. Ünal abi soğuk bir şeyler getirin dedi. Bana dönerek;

Ünal Abi: “Şimdi iyi dinle, annen kendi isteğiyle bana versin, siktirsin karılık yapsın istiyorum. İşin heyecanı orada. Başına gelebilecekleri anladın sanırım. Bana karşı bir şey yapamazsın. Bir hareket edersen başına iki şey gelir. Akıllı olacaksın”

İç sesim: “Annemi size getirdim daha ne yapıyım orospu çocuğu”

Ünal Abi: “Annen sadece yarrak yiyerek yaşayacak bir orospu olacak. İstediğim zaman istediğim yerde olacak, istediğimi giyecek, sikilirken istediğimi söyleyecek. İstediğimde sikeceğim istediğim de siktireceğim”

Ben: “Allahınızdan bulun” dememle Ünal Abi tokadı yapıştırdı.

Ünal Abi: “Birazdan görürsün sen ne bulacağını” derken o sıra yukardan Ali indi ve sadece “Kadın uyandı” demekle yetindi. Ünal Abi acele etmeden içeceğini içti ve 5 dakika sonra;

Ünal Abi: “Hadi bakalım görelim ananın orospuluğunu…”

Yukarı çıktık. VIP odaya yaklaştıkça annemin inlemeleri duyuluyordu. Muhtemelen ağzı bağlı olduğu için çırpınarak bağırmaya çalışması boşunaydı. Odaya girdiğimizde beni de gördü ve gözleri faltaşı gibi açıldı. Ağlıyordu. Makyajı akmıştı. Suratındaki döller kurumuştu. Ünal Abi ise durumdan hiç oralı değildi.

Ünal Abi: “Ezgi orospucu bundan sonra benim malımsın, görüntüleri izlemişsindir. Oğlun kendi elleriyle soydu seni, 10 milyonluk imzaladığı senet de cabası. Akıllı durmazsanız ikinizi de kurşuna dizerim” diye tehditlerine devam etti.

Ünal Abi: “Bu odada ses izolasyonu var. Bağırman nafile, kamera kayıtlarını da sildik. Buraya hiç gelmediniz, görgü tanığı da yok, tüm müşteriler garsonlar ayarlandı. Ya benim dediklerimi yapacaksın bundan sonra ya da acısını çıkarırım”

Ünal Abi hakkaten işini sağlama almıştı. Annemin ağzındaki bantları tek seferde annemin canını acıtarak çıkardı.

Annem (ağlayarak): “Ne istediniz bizden, bırakın gidelim. Söz şikayetçi bile olmayacağız”

Ünal Abi: “Ne şikayeti, git et bakalım başına neler geliyor; daha yeni başlıyoruz bu bırakın gidelim diyor. Anası da oğlu gibi mal herhalde” diye sinirlendi.

Annem: “Umut nasıl yaptın oğlum, bana niye anlatma….”diyecekken Ünal Abi: “Eeee gündüz kuşağı programı çekmiyoruz burada onu da zor ikna ettik senle uğraşamam, iş çıkmayacaksa sizden vurup atıp gidelim bu ne” diye yatağa bağlı olan anneme tokadı yapıştırdı. Annem susmuştu. Kaçamak gözlerle bana bakıyordu. Ben zaten artık daha kötü ne olabilir diyordum ki ikimize de silah dayadılar.

Ünal Abi: “Görüntüler de elimizde, oğlun da var neyi neye gösterip derdinizi anlatacaksın, uslu dur dediğimi yap” diyerek annemin çenesinden sıktı. Annem sessizce ağlıyordu. Onu bu halde görmek içimi paramparça etmişti. Ben de yere dalgınca bakıyordum. Bir an bayılacak gibi oldum ama Ünal Abi’nin sesiyle tekrar kendime geldim.

Ünal Abi: “Çözün kadını, sen de ne desem onu yap”

Annem hala sessizdi. Ali ile Berkay annemi çözerken biraz uğraştılar. Annem bir an iki eli ve iki ayağı da özgürlüğe kavuşunca doğrulcak gibi olduğunda Ünal Abi saçından tutup yatağa tekrar fırlattı. Annem yüzüstü yatağa düşmüştü ve sadece bekledi. Artık bir av olduğunu o da anlamıştı.

Ünal Abi: “Şimdi seni becerirken arkadan gösterilen kelimeleri cümleleri kameraya söyleyeceksin”

Annem: “Tamam bize zarar vermeyin yeter ki…”

Ünal Abi: “Yatağa doğrul ve otur. Ali sen de tekrar kameraya Ezgi’nin karşısına geç”

Annem son kalan gücüyle yatakta doğruldu ve kalın bacaklarını yatağın yanından sallandırarak oturur pozisyona geçti. Basenleri tekrar ortaydı. Memeleri emilmekten ve sikilmekten kızarmıştı, makyajı akmıştı ve yüzünde kuru döller vardı.

Ünal Abi: “Kayıda geçince kendini tanıt, ad yaş vs sonra ben bir orospuyum ve yarrak istiyorum gibi kendini pazarla, geri kalan şeyleri şu sağdaki adam (Berkay) sana gösterince okuyup birebir söyle”

Annem anladığını ifade eden şekilde sadece kafasını sallamıştı.

Ali kamerayı başlatınca;

Annem: “Ben Ezgi, 51 yaşındayım, orospuyum yarrak istiyorum. Tüm deliklerimi dölleyin efendim. Köle olmak istiyorum. Amıma da götüme de ağzıma da koyun, boşalın” dedi. Ben şok olmuştum. Annem bunları ruhsuz bir şekilde söylemişti ama Ünal Abi üstünü tekrar bir çırpıda çıkarıp annemin baş ucuna geçti ve annem otururken kafasından tutup ağzına vermeye başladı.

Ünal Abi: “İştahlı yala lan orospu”

Annemden vıcık vıcık yalama sesleri çıkıyordu. Arada yarrağın büyük bir kısmını yarısından fazlasını ağzına alıyordu. Burun delikleri şişip iniyordu. Ünal Abi kafasından tutup komple ağzına sokunca böğürdü ve tükürük döl karışımı dudaklarının kenarından yatağa akmaya başladı. Daha boşalmamıştı zevk suyu gibi gözüküyordu. Dikkatimi çeken başka bir şey ise annemin amcığı parlıyordu. Zevke gelmiş olabilirdi.

Ünal Abi: “Domal” diye emretti. Annem köpek pozisyonunu alıp yüzü kameraya bakacak şekilde 4 ayak üstüne yatakta doğruldu. O sırada Berkay bir kağıda bir şeyler yazıyordu. Muhtemelen Ünal Abi ile bu olaydan önce aralarında konuşmuşlardı. Ünal Abi annemin arkasına geçti, yüzü kamera açısında değildi. Annem ise tam bir orospu gibi sallanan memeleri büyük götü ve beyinsiz bakışlarıyla duruyordu. Ünal Abi arkasına geçio belinden tutarak tek seferde amına girince annem “AAAğh” diye haykırdı. O sırada Berkay yan taraftan anneme bir kağıt gösterdi. Götü, göbeği, memeleri sallanan ve hatta perdelerin arasından güneş vuran tüm beyaz vücudu titreyen annem zar zor kağıdı gördükten sonra;

Annem: “Ben bir orospuyum, sikin beni efendim. Hayattaki tek amacım sizin yarrağınızı yem…” derken Ünal Abi annemin saçlarından tuttu ve cümlesi yarım kaldı. Berkay kamerayı annemin yüzüme yaklaştırdı ve inlemelerini yakından çekerken yavaşça önce birbirine çarpıp sarkaç gibi uzaklaşan memelerine daha sonra üstten ise sürekli içine girip kaybolan yarrağa odakladı.

Ünal Abi daha sonra yatağa uzanarak anneme üzerine çıkmasını emretti. Annemin pozisyon değiştirirken gözüme çarpan şey, göt yanakları Ünal Abi’nin taşaklarının çarpmasıyla iyice kızarmıştı. Ünal Abi’nin üzerine dikkatlice oturdu, eliyle siki amına hizaladı ve aşağı yukarı hareket ederek kendini siktirmeye başladı. Evet annem orospuluğa başlamış kendi Ünal Abi’nin sikinde hopluyordu. O sırada Berkay tekrar başka bir kağıda bir şeyler yazdı ve yine kamera açısına girmeden anneme gösterdi.

Annem: “Hoplat beni koçacağım. Oğlumun önünde kendi rızamla sik. Döllerini hak etmek istiyorum. Artık senin köleniz biz siiiiiiiik” diye bağırmaya başladı. Kontrolsüzdü titriyordu. Ünal Abi’nin elini alıp memelerine götürdü ve üzerinde zıplarken memelerini sıktırmaya başladı. En son “Aaaaaaağyhkhkhkh” gibi bir ses çıkararak Ünal Abinin üstüne yığıldı. Bunu gören Ünal Abi hızlıca annemi üstünden yere attı. Diz üstüne oturttu. Karşısına geçip ağzına verdikten bir yarım dakika sonra tüm enerjisiyle yarrağını çıkarıp saçlarından çekerek üzerine ağzına memelerine bacaklarına boşalmaya başladı. Annemi döle boğmuştu resmen.

Ünal Abi: “Ulan orospu ve orospu çocuğu işte karı böyle sikilir” derken annem pişmanlıkla tekrar ağlamaya başladı…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir