Sorumluluk Zamanı – 2

Klara başımı okşamaya ve öpmeye devam ediyordu. Kendime hakim olamıyordum. Neden.. neden böyle olmuştu ? Halbuki ben kendimi aylardır bu duruma hazırlamıştım. Babam hastalığından kurtulamayacaktı.. bu belliydi. Bunun farkındaydım. Ne oldu bana böyle ? Dışarıya karşı verdiğim sert mizacımın aslında gerçek kişiliğimin olmadığının farkındaydı Klara. Senelerdir benimle birlikteydi, tüm hayatımızı birlikte yaşamıştık. Onun yanında ağlamaktan çekinecek değildim ama kendime şaşmıştım. Bu başıma gelen ilk kötü hadise değildi ki. Abim de ölmüştü benim. Hem de katledilmişti. Ama daha o zamanlar çocuktum belki de ondan hatırlamıyordum.

Klara’ya sımsıkı sarılmıştım. Adeta ondan güç istiyordum. Onun başımı ve sırtımı okşaması beni öpmesi bana iyi geliyordu. O olmasa ne yapardım hiç bilmiyorum. Klara’ya daha da bağlandığım bir sürü zaman olmuştu ve bu da o zamanlardan bir tanesiydi. Klara benim için yaratılmıştı.

Hatırlayamadığım bir süre boyunca ona sarılarak ağlamaya devam ettim. Klara bir süre sonra bana fısıldayarak Can ile Meltem’in bize doğru yaklaştığını söyledi. Christopher ve Nicole yemekten sonra zaten gitmişlerdi. Bir tek dördümüz kalmıştık. Onların yaklaştığını duyunca biraz toparlanmaya çalışarak kendimi durdurmaya çalıştım. Hala ağlıyordum ama artık hıçkırmıyordum. Bazı konulardaki hassaslığımı herkese gösteremezdim. Gerçi buna da hassaslık denir mi ki ? Hayatımızda kaç defa babamız ölüyor ?

Can ve Meltem bize doğru yaklaşırken Klara’nın göğsünde yatmaya devam ediyordum. Gözlerimden hala yaşlar süzülüyordu. Kötü bir durumun gerçekleştiğini herkes anlamıştı. Konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Meltem ne olduğunu sorunca açıklamayı Klara’ya bıraktım.

Klara: Basil’in bab- ba- babas- babası öld- öldü…

Meltem’in bunu duyunca bir anda değişti. Şok olmuşa benziyordu ve gerçekten üzülmüş gibiydi. Halbuki bu durumu Klara’dan başka kimse umursamaz sanıyordum. Gerçi Can pek umursamışa benzemiyordu. Her zaman olduğu gibi duyguları belirsizdi. Meltem bir anda dizlerime çöktü ve ellerimi tutup başını ellerime yasladı. Ellerimi öpüyordu. Meltem’in yaramazlaştığı bazı zamanları göz ardı edersek gerçekten çok iyi bir dosttu. Onu ilk tanıdığım zamandan beri her kötü günümde yanımda olan nadir insanlardan birisiydi. Klara’nın bende taşıdığı önem kadar büyük olmasa da Meltem’de benim için çok önemliydi.

Klara ve Meltem beni teselli etmeye çalışırken, Can üşümüşe benziyordu zira kendini ısıtmaya çalışıyordu. Bir süre sonra Can üşüdüğünü söyleyerek benden arabanın anahtarını istedi ve arabaya gitti. Bu yaptığına gerçekten şaşırmıştım ama bunu umursayacak halim yoktu. Fakat bu olaylardan sonra Can ile olan arkadaşlığımı kesinlikle gözden geçirmeliydim. Çünkü İstanbul’a döndüğümüz vakit Meltem ve Can ile olan arkadaşlıklarımız tabi ki devam edecekti. Çünkü onlar da mezun olmuştu ve onlar da İstanbul’a döneceklerdi. Gerçi Klara ve benim öyle bir planımız yoktu. Ama babamın ölümüyle dönmemiz mecburiyete bağlanmıştı. Babamın öldüğü tekrar aklıma gelince yeniden ağlamaya başladım. Klara ve Meltem’in sözleri ile hareketleri beni biraz olsun sakinleştiriyordu. Bu duruma hala inanamıyordum. Gerçek değilmiş gibi geliyordu. Sanki İstanbul Havalimanı’na adımımı attığım an babam beni karşılayacak ve beni annemin ve kardeşlerimin yanına götürecek gibiydi. Fakat durum böyle olmayacaktı. Bunu kabullenmek istemesem de biliyordum.

Basil: Hadi kızlar gidelim artık. Üşümeyin daha fazla hava soğuk zaten. Üstünüzde de düzgün bir şey yok teniniz açıkta hep.

İkisini de kaldırdım. Artık sakindim. Klara’yı sağıma, Meltem’i ise soluma aldım. Klara’yı dudağından defalarca öptükten sonra soluma dönüp Meltem’in yanağından uzun bir öpücük aldım. Bu benim teşekkür etme ve sevgimi gösterme hareketimdi.

Can’ın yaptığı şey hakkında konuşmadan duramayacağımı fark ettim.

Basil: (alaycı bir şekilde gülümseyerek) Hem Can Bey’i de bekletmeyi istemeyiz değil mi ? Çocuk o kadar üşüdü. Arabada bizi beklemekten ağaç olmuştur şimdi. Yazık ona. Onu bekletmeye ne hakkımız var ?

Meltem, Can’ın bu yaptığından utanmışa benziyordu zira cümlemi bitirirken Meltem’e dönmüştüm ve yüzünün kızardığını fark ettim.

Meltem: Basil gerçekten onun adına özür dilerim. Bu yaptığının hiçbir açıklaması yok. Nedir yahu bu ? Amacı neydi yani ? “Kardeşim” dediğin adam böyle bir durumdayken “ben üşüdüm” diyerek gitmek ne demek ? Bu çocuk çok değişti çok. (birkaç saniye duraksadıktan sonra) Keşke yanımda senin gibi bir erkek olsa.

Ne ? “Keşke yanımda senin gibi bir erkek olsa” mı ? Meltem’in bu dediğine şaşırmıştım. Yanımızda Klara yokken dese şaşırmazdım çünkü benle flört eder gibi konuştuğu çok zaman oluyordu. Fakat bu zamanlarda Klara’nın olmamasına dikkat ediyordu. Meltem’in bu çabalarına çoğu kez karşılık vermemeye çalışıyordum çünkü Klara’yı üzmek istemiyordum. Meltem’in bu dediğine Klara’da şaşırmış gibiydi. O bu cümleyi söyledikten sonra Klara’ya döndüm ve bana şaşkın bir şekilde baktığını fark ettim. Klara’ya gözlerimi yavaşça kapatıp açarak “bir şey yok, boş ver” demek istedim. Muhtemelen içtiğimiz alkol yüzünden Meltem bu kadar rahat konuşuyordu. Yoksa kolay kolay yapacağı bir iş değildi.

Klara: Evet Meltem. (kafasını koluma yaslayarak) Basil’im çok iyidir. Umarım onun gibi birisini bulabilirsin.

Klara elimi daha sıkı tutmaya başlamıştı. Ufak bir kıskançlık durumunun yaşandığı belliydi. Haklıydı da. Meltem ise sol koluma girmiş vaziyetteydi. İyice bana sokulmuştu. Fakat Klara’nın bunda kötü bir şey aramasına gerek yoktu zira hava oldukça soğuktu.

Arabaya yaklaşmaya başlamıştık. Restoranda geldiğimiz vakit park epey dolu olduğu için arabayı ücra köşeye park etmek durumunda kalmıştık. Burası küçük bir şehir olduğu için pek çok mekan aynı araba parkını kullanıyor ve yer bulmak pek kolay olmuyor. Arabaya yaklaştıkça etraf kararmaya başlamıştı. Pek ışık kaynağı yoktu. Bu şehir doğayla iç içe bir şehirdir. O yüzden değişik böcek sesleri ve baykuş sesleri yürüyüşümüze eşlik ediyordu.

Arabanın yanına geldiğimiz vakit Can’ı gördüm. Arka koltuğa geçmiş, arabanın iç aydınlatmalarını yakmış telefonuyla uğraşıyordu. Can bizi gördü. Bilerek ona sert bir bakış attım. Ne yaptığının farkında olmasını istiyordum. Gerçi, bence gayette farkındaydı. Meltem’in beni teselli etmesini kıskanmıştı. Sanki benim bir suçum varmış gibi tepkisini bana göstermişti. Tepki gösterilecek zaman mıydı bu ? Tepki göstersen dahi bu nasıl bir iş ? Bu nasıl bir acizlik ? Madem kız arkadaşını kıskandın düzgünce onu korusana, sahiplensene. Kız arkadaşını, kıskandığın adamla birlikte bırakıp gitmek nedir ? Belki de Klara’ya güveniyordu. Yanımızda Klara varken Meltem’in ileri gidemeyeceğini düşünmüş olabilir. Ama yine de bu çok ezikçe bir hareket.

Kafamda bunları düşünürken Can arabanın kilidini açtı ve içeri girdik.

Basil: (ciddi bir ses tonuyla) Kardeşim sağ ol. Kötü günümde destek olduğun için. Dost kötü günde belli olurmuş. Sen de o testi geçtin.

Can sesimdeki ironiyi anlamıştı.

Can: Basil senle alakası yok gerçekten. (melteme bakarak) Bir duruma sinirlendim ve kendimi rahatsız hissettim. O yüzden ayrılma gereği hissettim. Kusura bakma alındıysan. Samimi söylüyorum bak.

Meltem, Can’ın ona yönelttiği suçlamayı anlamıştı.

Meltem: (sinirli bir şekilde) Ne Can ? Neye sinirlendin de rahatsız hissettin ? Ne anlatıyorsun ya sen ? Neye sinirlenmiş olursan ol ! Sinirlenmeni gerektirecek bir durumda yoktu orası ayrı. Ama neye sinirlenmiş olursan ol, “kardeşim” dediğin adamı orada bırakıp gidemezsin. Nasıl insansın ya sen ? Kendine erkek mi diyorsun bir de ?

Meltem’in bu denli sinirlenmesi beni çok şaşırtmıştı. Klara’ya dönüp baktığımda o da şaşırmış gibi gözüküyordu. Elimi sıkı sıkıya tutup bana gergin bir gülümseme gösterdi. Arabanın motorunu daha çalıştırmamıştım. Bu olayı yatıştırıp öyle devam etmeliydik.

Can: (sinirli ve şaşkın bir şekilde) Ne demek neden rahatsız hissetim ya ! Utanmadan soruyor musun bir de bunu ? Nasıl bir kadınsın ya sen ? Ulan çocuğu teselli edeceğim bahanesiyle neredeyse dudağından öpecektin be barın orada ! Ne anlatıyorsun sen ! Bir de gitmiş bankın orada dizlerinin dibine çökmüş çocuğun elini okşuyorsun. Nasıl bir sürtüksün sen be !

Klara ve ben şaşkınlıktan dumura uğramıştık. “Neredeyse dudaktan öpme” mevzusu eminim sonraki zamanlarda Klara ile aramda konuşulacaktı. Bu çok yanlış anlaşılabilir bir durumdu. Hem kendimi temize çekmeliydim hem de Klara’mı rahatlatmalıydım.

Basil: (olaya şaşırmış bir şekilde yüksek tonla, dikiz aynasından Can’a bakarak) Ne oluyor Can ? Ne biçim konuşuyorsun ya sevgilinle ? Meltem’e bir daha hakaret edersen bozuşuruz bak söyleyeyim şimdiden. Benim için çok kıymetli olan bir dostumla böyle konuşamazsın. Sende benim dostumsun ama böyle konuşmana izin vermem. Meltem’in yeri benim için ayrı.

Tam Meltem lafa girecekken Klara bunu fark etti ve tartışmayı sonlandırmak istedi.

Klara: (kafasını Meltem ve Can’a dönerek) Evet ya Can. Ne demek sürtük falan. Nasıl laflar onlar Allah aşkına ? Yakışıyor mu yahu sana. Meltem haricinde Basil’i de zan altında bırakıyorsun utanmadan. Koskoca adam olmuşsun, dünyanın sayılı üniversitelerinden olan Yale’den bugün mezun olmuşsun ve dediğin laflara bak. Ayıp gerçekten. Tamam hadi kapatın bu konuyu. Sussun herkes. Meltem ile de bir sorununuz varsa gidin bunu kendi aranızda konuşarak halledin. Basil ve benim önümde yapmanıza gerek yok. Her şeyin bir sınırı var, mahremiyeti var yahu.

Klara’ya bir kez daha bayıldım. Harika bir kadındı. Kriz anlarında bir anda ortaya çıkıyor ve ortamı yöneterek sakinleştiriyordu. Karakteri çok ama çok güçlüydü. İtaat etmesi gereken yerlerde sadece bana itaat eder ve diğer herkese karşı gücünü ortaya koyardı. Klara’nın elini tuttum ve dudaklarıma götürerek öptüm. Sonrasında ise bana bakarak gözlerini kırpıp geri açtı. Klara’ya fısıldar bir şekilde “sana bayılıyorum” dedim.

Klara’nın bu çıkışından sonra arabada sessizlik hakim oldu. Herkes sakinleşmişe benziyordu. Birkaç saniye sonra telefonum çaldı. Arayan ablamdı.

Basil: Alo.

Açelya: Basil nasılsın ? (ağlamaklı bir ses tonuyla) Klara ile bir şey konuşmuştuk. Sana söyledi mi ne olduğunu ?

Basil: Evet ablacığım söyledi. (güçlü olmaya çalışır bir şekilde) Başımız sağ olsun.  Ne yapacağımı ne düşüneceğimi bilmiyorum.

Açelya: Anlıyorum hayatım seni, anlıyorum. İnan bak, ben, kardeşimiz ve annemiz, hiçbirimiz ne yapacağımızı bilmiyoruz. Sana ihtiyacımız var. Bugün mezun oldunuz zaten. Hadi dönün Klara ile birlikte İstanbul’a. Uçak biletlerinizi ben aldım çoktan. Bu sabah 10:00 da uçağınız.

Açelya’nın bizden önce uçak biletlerimizi alması iyi olmuştu.

Basil: Sağ ol güzelim. Dönecektik zaten en yakın uçakla birlikte. Bizim yerimize alman iyi oldu. Çok özledim sizi.

Açelya: Biz de seni çok özledik Basil’im. O güzel yüzüne hasret kaldık. (sesi titreyerek) Babamın yokluğunda bize lazımsın. Bize kol kanat germelisin.

Basil: Tabi ki kol kanat gereceğim size. Kendimden çok sizi düşünüyorum ben. Babamın yokluğunu size asla hissettirmeyeceğim. Babamın sorumluluklarını üstleneceğim. Siz hiç takmayın kafanıza.  Hadi ağlama daha fazla. Biliyorum bu söylediğim çok saçma ama benim için ağlamamaya çalış. Geldiğimde görmeyeyim o güzel yüzünü ıslak bir şekilde.

Açelya: Tamam hayatım. Teşekkür ederim her şey için. Hayatının gidişatını bizim için değiştirdiğin için.

Açelya’nın bunu demesinin ardından lafa girdim.

Basil: Ne demek “hayatının gidişatını bizim için değiştirdiğin için” ? Siz benim hayatımsınız. Hayatımın sizsiz bir anlamı yok ki benim. Varsa yoksa siz ve Klara var.

Bunu dememin ardından Klara sıkı sıkı tuttuğu elimi dudaklarına götürüp öptü.

Açelya: Seni çok seviyorum Basil.

Basil: Ben de seni çok seviyorum. Annem ve Lidya orada mı ?

Açelya: Hayır hayatım. Uyku ilacı alıp yattılar. Uzun bir süre uyumamakta direttiler ama uyudular sonunda. Benim de seninle ilgilenmem lazımdı. İlgilendiğime göre artık uyuyabilirim.  Yarın görüşürüz o zaman. Seni çok seviyorum.

Basil: Ben de seni çok seviyorum.

Ardından telefonu kapattım. Telefonla konuştuğum sırada herkes arabada suspus olmuş, ne konuştuğumu dinliyordu. Tartışmadan sonra herkes sakinleşmiş gibiydi. Klara’nın çıkışmasıyla ve benim telefon görüşmemle geçen süre Meltem ve Can’ı sakinleştirmişe benziyordu.

Klara’nın çenesini elimle kavradım ve kendime yaklaştırıp yüzünün her yerine öpücükler kondurmaya başladım. O da öpücüklerime öpücükle karşılık verdi. Ardından arabayı çalıştırıp Meltemleri bırakmak için onların evine doğru yol almaya başladık. Klara sımsıkı elimi tutuyordu.

Meltem: Basil, bende şimdi yarın için sizinle aynı uçaktan bilet aldım. Sizle birlikte geliyorum. Can Bey’de gelmek isterse haberi olsun.

Basil: Çok teşekkür ederim Meltem. Harika bir arkadaşsın. Ama sen uçağın gününü ve saatini nereden duydun ki ?

Meltem: Telefonunun sesi çok açık. Hepimiz duymuşuzdur herhalde ablanın dediklerini.

Basil: Ah anladım. Çok teşekkür ederim. Bu yaptıklarının benim için değeri çok büyük inan ki. Şu işler durulsun sana güzel bir tatil satın alacağım.

Meltem: Hiç gerek yok Basil. Bir karşılık beklediğim için yapmıyorum. Sen ve Klara benim en yakın arkadaşlarımsınız.

Basil: (dikiz aynasından Meltem’e bakarak) Biliyorum yahu karşılık beklemediğini. Ama bu benim teşekkür etme yöntemim. İçim rahat etmez yoksa. Bir tatil yap rahatlarsın. Hatta belki bizde geliriz, kafamız dağılmış olur.

Can: Tam şu an ben de satın aldım aynı uçaktan bilet. Sizleri yalnız bırakacak değilim. Bazen hislerimi size karşı gösteremiyor olabilirim ama hepiniz benim için çok değerlisiniz.

Basil: (dikiz aynasından Can’a bakmaya çalışarak) Teşekkür ederim Can. Sen de bizim için öylesin. Sadece eski Can’ı özlüyoruz. Kendine çeki düzen ver.

Bu cümlemin ardından Can bana bakarak kafasını olumlu şekilde yukarı aşağı salladı. Meltemlerin evine az kalmıştı. Onların eşyalarını alıp ardından bizim eve geçmeliydik. Biz de eşyalarımızı aldıktan sonra rota havaalanıydı.

İkinci bölümün sonu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir