Sorumluluk Sınavı – 29

Kalbim mutluluktan çarpıyordu. Sevgi dolu şekilde kucakladım Aysel’i , o da bir elini başıma getirdi ve birbirimize sarılarak uykuya daldık. Deneyimlediğim en tatlı uykulardan biriydi.

Sabaha adeta nur inmiş gibi uyandım , sinir bozucu alarm sesi yerine odanın dışından gelen Ece ve Aysel’in tatlı konuşmaları uyandırmıştı beni. Ayrıca çok tuvaletim vardı , dün gece şaldır şaldır boşaldığım için ama o kadar yorgundum ki tuvalete bile kalkmaya üşeniyordum. Mutfaktan geldiğini tahmin ettiğim çıngırtı sesleri ve gülüşme seslerinden sonra , yatak odasına doğru açılan koridorda Ece’nin sesinin duvarın ardından bana doğru iyice yaklaştığını hissediyordum. Ne dediğini tam olarak anlayamamıştım ama Ece’nin sesi olduğu kesindi , gözlerim yarı açık şekilde kapıya doğru bakıyordum. Kapı açıldıktan sonra Ece gülerek bana bakıyordu , uyanmasının ardından çok vakit geçmemişti belli ki. Sapsarı saçları dağınıktı ve yüzünde hiç makyaj olmamasına rağmen kusursuz ve bembeyazdı , “Uyanmış bile bu” diye bağırdı kapıya doğru.

Hem her şeyi anlıyor , hemde hiç bir şeye anlam veremiyordum klasik sabah hali. Kafam mal gibi çalışıyordu , yatağa doğru gelip yorganı çekti ve “Hadiii uyuşuk , kahvaltı yapıcaz daha” dedi Ece.

-Sabahın köründe ne kahvaltısı yaaa. (Yorganı kendime doğru geri çektim)

E: Değişiklik yapalım dedik bugün , acele etmezsen yetişemeyeceksin kahvaltıya.

-Offf biraz geciksek bir şey olmaz bence.

E: Sonra bize patlayacaklar hadiii.

-Ben konuşurum Sema’yla yaaa.

E: Anlamam ben , geliyorsun. (Kolumu tuttu)

E: Geliyorsuuuun!!!!!

Mecburi olarak ayağa kalktım ve Ece kolumdan tutarak beni mutfağa kadar getirdi , Aysel krep yapmıştı sabahın köründe. Ben gelene kadar her şeyi hazırlamış Nutella’yı dolaptan almak için eğilmişti , tam o sırada geçerken kıçına sert bir şaplak attım. Gülerek “Yaaa şerefsiz” dedi ve koluma vurdu , masaya oturmak yerine doğruca geçip tuvalete girdim. İşerken farkettiğim üzere hala sikimde çok hafif soyulmalar oluyordu ama artık hap falan kullanmadığım için (Nedenini buna bağlıyorum) kızarıklık veya acı yoktu , izi bile neredeyse belli olmuyor. Bunları düşünürken “Ananı sikeyim” dedim , “Meryem ablanın yanına gitmedim ben”. “Neyse bir aradan uğrarım altı üstü sikişicez” diyerek ellerimi yıkayıp kahvaltı masasına geri döndüm , Aysel ve Ece krep arasına nutella sürüyordu. Bende aynı şekilde yedim , yanında da çay içtik. Güzel besleyici bir kahvaltıyla güne merhaba demiştim.

Yatak odasında yerden kırışık okul tişörtümle pantolonumu topladım , hep beraber Aysel’in arabasına bindik. Arabaya binmeden Aysel’den bir öpücük aldım. Çantam zaten arka koltukta kalmıştı. Gülüşmeler ve havayı ısıtan güneşin saçtığı pozitif enerjiyle yolculuğumuzu tamamladık , en azından ben tamamladım çünkü beni yine 2 sokak geride indirdiler.

Okula giderken , okulun önünde Mercedes makam aracı görünce önce bir şaşırdım. Sebebini ise okula girip bekleme alanında okulun kurucusu Sami Bey’i görünce anladım. (Karakterin özel okulda okuduğunu daha ilk bölümden belirtmiştim , ama özel okul diyince hikayede öyle çok taşşaklı bir okul beklemeyin biraz bütçe dostu bir özel okul düşünün) 40’lı yaşlarında bir adamdı , gri bir takım giyinmişti ve güneş gözlüklerini kafasına koymuştu. Muharrem , Sema ve bir kaç hocayla bir şeyler konuşuyordu gülerek. O espri yaptıkça hocalar falan gülüyordu , geçerken dik dik baktı bana sonra konuşmasına devam etti. Sınıfa doğru çıktım ve alışkanlık olarak eski yerime geçecekken Edanur’un seslenmesiyle kendime geldim.

Ed: Cafer burada yerin.

-(3-4 saniye mal mal baktıktan sonra) He doğru ya unuttum. (Çantamla beraber onun yanına yürüdüm ve sırama geçtim)

Ed: Eee ne yaptın dün akşam?

-Ne yapayım işte , ııı eve gittim sonra , ıııı yattım uyudum. Sonraaaa , ııı oyun falan oynadım işte. Sen ne yaptın?

Ed: (Heyecanlı şekilde anlatmaya başladı) Yaaa halamlar geldi işte İtalya’dan şeyler getirmişler…

(Susmak bilmeden anlatmaya devam etti , 10dk falan bu konu üzerine konuştuk)

-Aynen ya bence de , o yanardağ patlaması çok kötü olmuş.

Ben bu cümlemi bitirince de zil çaldı zaten , zil çaldıktan sonra ben genelde Mahmut’la dalaşırım. Onu köşede arkası dönükken kıstırdım ve kollarından tutup geriye doğru çekmeye başladım , kapana kısılmış gibi hissediyordu direnmeye çalıştı ama başaramadı. Sonrasında o kollarını salınca bende geri çekildim ve kıçına tekme atıp koridora doğru koşmaya başladım. Önüme bakmamışım Sami Bey’e çarpmıştım , yanında da Sema ve bizim sınıfa daha önce hiç girmemiş bir edebiyat hocası vardı. Arkadan Mahmut’un kahkahasını duyabiliyordum.

Sa: Ya oğlum tövbe estağfurullah (1.5x hızda konuşarak güneydoğu (Diyarbakır falan değil de daha çok Muş tarafları) şivesiyle söyledi)

-Pardon hocam. (Sema ile göz göze gelmiştik ve gülmemek için zor duruyordum)

Sa: (Yakasını düzeltti ve gözlüğünü kontrol etti , sonradan beni farkedince tekrar 1.5x konuşmaya başladı) Zil çaldı oğlum , yürüsene sınıfına.

Sınıfta ; Kimya dersinde , hoca ayağa kalkmış ve tahtaya yazı yazdığı için ara ara kısık sesle konuşabiliyorduk. Ben deftere yazı yazıyormuş gibi yapıp rastgele şeyler karalıyor bir yandan da hocanın götünü izliyordum , Ece ise düzgün şekilde not tutarak yazıyordu. Beni görünce o da yazmayı bıraktı ve bana yaklaşarak:

Ed: Ya bir şey sorucam.

-Buyur sor. (Rastgele çizdiğim hulk-soner sarıkabadayı karması garip varlığın gövdesini çizmeye odaklanarak)

Ed: Muharrem hoca niye seni hep çağırıp duruyor. (Ben düşünürken 2 saniye sonra tekrar konuşmasına devam etti) Yani niye bu kadar uzun sürüyor okul bitene kadar?

-Yaaa , hoca şimdi teknolojiden anlamıyor kafası basmıyor. Bilgisayarı da sürekli bozup duruyor , benide düzelteyim diye çağırıyor ama ben derste sıkılmayayım diye sanki çok büyük bir sorunmuş gibi uzun uzun uğraşıyorum. O gidince de oyun falan oynuyorum , bu kadar yani.

Ed: Haaa , dikkat et yakalamasın.

-Yakalamaz ya.

Ed: Şey ya , bugün çok ortadan kaybolmazsın dimi.

-Yok be , okul kurucusu gelmiş zaten çağırmaz.

Ed: Tamam.

Derste yine ara ara muhabbet ettik Edanur’la ama artık muhabbet edebileceğimiz konular bulmakta zorlanıyorduk , bu yüzden bir süre ikimizde sessizliğe gömüldük. Sadece ara sıra boş boş birbirimize bakıyorduk ve gülüyorduk.

Öğle arasında kantinde 9’lardan tanıdığım bir çocukla denk geldim , nöbetçi öğrenci olmuştu ve kantinden elinde tostla çıkıyordu. Tostun üzerinde salça sürülüydü ve kaşarları yanlardan taşıyordu neredeyse , buram buram da sucuk kokuyordu. “Naber la” diye yakaladım , “İyidir abi senden naber” diye cevapladı. “İyi ya , ucundan azcık bölsene lan canım çekti” deyince , “Abi Sema Hoca istedi ona götürüyorum” dedi. Yere doğru bakındım , bunu Sema’ya götüreyim de sonra ona sorup tostun yarısına çökerim diye düşündüm. “Kanka sen sal bana , ben götürürüm zaten Sema Hoca’ya uğrayacaktım” dedim ama çocuk biraz çekimser davrandı. Tostu bir şekilde aldım ve Sema Hoca’nın odasına doğru ilerledim , tabi sonuç istediğim gibi değildi.

Odaya girdiğimde ilk olarak Sami Bey’den tıklatmadan girdiğim için bir azar yedim , sonrasında tostu Sema değil Sami aldı. Konuşmalarından bazılarını duydum :

Sa: Diyorum ki , sen şu Hakkı’ylan bir görüş.

S(Sema): Abi yapma ya , hep aynı konu.

Sa: Kızım bu yaşta bir başına zor.

S: Bu konuları bir daha açma bana abi , bozuşuruz bak. Hem geçen Efe duyunca nasıl kızdı.

(Kapıya vardığımda çıkmadan konuşmalara anlam vermeye çalışıyordum)

Sa: Efe’ye bakma sen , neyse sen bilirsin ben sadece söyl- (Kapıyı kapayarak çıktım)

Konuşmalardan pek anlam çıkaramadım ama sanırım Sema Hoca , Sami Bey’in kardeşi. Ve Sami’de Sema’ya evlenmesi için baskı yapıyor. Bu olay dışında son derse kadar pek ilgi çekici bir şey yaşamadım , Edanur sessizliği bozup muhabbet başlatana dek:

Ed: Eee bu akşam ne yapıyorsun?

-Bilmiyorum ki , (Defterin sayfalarını buruşturarak) eve giderim bilgisayarla oynarım heralde.

Ed: Hmmm.

(Uzun uzun bakıyordu , sanki bir şey söylemek istiyorda söyleyemiyormuş gibi)

Ed: Şey ya çıkışta ben boşum , beraber biraz yürüsek olur mu?

-Olur , olur tabikide.

Ed: Tamam.

-Şeye gidelim mi , ıııı şu durağın karşısındaki sokağa girince dönerci var. Ne dersin?

Ed: Bilmem ki , bende fazladan para yok.

-Kızım sende başlatma parasına şimdi , bende var. (Aysel ve Ece’nin verdiği harçlıklar)

Ed: Yaaa saçmalama.

-Tamam konu kilit , susuyorsun bendesin bu akşam.

Ed: Offf (gülerek) tamam. Çok teşekkür ederim.

Ders zili çalana kadar boş boş kağıt israf ederek , Aysel’i siktiğim anı tekrar tekrar düşleyerek zaman geçirdim. Telefonlar geldiğinde Edanur benim telefonumu da almıştı , bana verirken ellerimiz hafiften birbirine değdi. Utanmıştı , yanakları kızardı. Bu kızdan olur dedim içimden , bu kız beni yanıltmaz.

Çıkışta durağa yürüyüp oradan karşıya geçip , ara sokaktan dönerciye girecektik. Yolda yürürken ara ara laflıyorduk.

Ed: Cafer.

-Efendim.

Ed: Hiç sevgilin oldu mu daha önce?

-Olmadı ya. (Bir kaç saniye bekleyerek) Senin oldu mu?

Ed: Hayır , olmadı. Peki sevgilin olsun ister miydin?

-Evet , isterdim.

Ed: (Yine uzun uzun düşünerek) Nasıl biriyle sevgili olmak isterdin mesela?

-Senin gibi biriyle.

Ed: (Güldü ve saçlarını geriye attı , yüzüme bile bakamıyor etrafa yere falan bakınıyordu)

Dönerciye vardıktan sonra hatay usulü falan değil direk 2 tane yarım ekmek döner 2 ayran söyledim , biri soğansız (Edanur için). Oturup yedikten sonra ki Edanur bitiremediği için onunkini de yedim , durağa doğru yürümeye başladık. Karşıya geçmeden önce aramızda yine tatlı diyaloglar geçti:

Ed: Cafer.

-Efendim?

Ed: Şey ya , sen dedin ya senin gibi biriyle sevgili olmak isterdim diye.

-Evet.

Ed: Ya işte şey… (Uzun uzun bekledi etrafına bakınarak , söyleyemiyordu) Ya işte ne bileyim…

Kafam yavaş yavaş ona doğru kaydı , ikimizde birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Dudaklarımızın birleşmesi an meselesiydi , ki benim yavaşça gözlerim kapanıyordu bile. Sonra cebim titredi ve telefon sesi ortamın büyüsünü bozdu , Edanur kafasını uzaklaştırdı ve hafif öksürerek “Telefonun çalıyor” dedi. İçimden söverek telefonun ekranına baktım kim arıyor diye , annem arıyordu. “Sen nerelerdesin , gelecek misin bu akşam eve. Hiç haber vermeden eve gelmemeler falan ne bu şimdi” diye iyi bir fırça çektikten sonra kapadı telefonu.

Durağa geçtik , ikimizde sadece yere bakıyorduk. Son olarak yeniden Edanur’u dürttüm ve yine gözlerimizin içine baktık. Kafalarımız birbirine geliyor gözlerimiz kapanacakken yeniden telefonum çaldı , Edanur tam geri çekilecekken kendimi ileri attım ve telefon sesi eşliğinde kafamızda çalan aşk ritmiyle romantik bir an yaşadık. Aysel ile müzik sınıfında ilk defa seviştiğimiz gün kalbim böyle atıyordu en son , bir de Sema’ya sakso çektirirken. Kalbimde bir ritim vardı , içime doğru aşk şeklinde üflüyordu bulutlar. Dudaklarımız ayrıldıktan sonra Edanur’un gözünden 2 damla sevinç gözyaşı aktı , onları elimle sildim ve gelen otobüse bindirdim onu. Telefonu bu sefer Mahmut çaldırmıştı , ben açmayınca mesaj atmış “Aga gel parka gezek” diye , “İşim var hacı” yazıp kapattım. Arkamdan “Ne işin var amınoğlu” diye başlayıp uzun uzun söven mesaj zinciri yağdırdı ama hiç umrumda değildi , eve dönerken bir telefon daha almıştım.

“Hasbinallah bugünde herkesin beni arayacağı tuttu amınakoyim” şeklinde söylendikten sonra telefonun ekranına baktım , bilmediğim bir numaraydı. “Alo” diyerek açtım , ses çok tanıdıktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir