Bağımsız – 13

Garip duygular içerisinde yeni boşalmış sikimi,tekrar boxerıma buyur ettim. Paşanın keyfine diyecek yoktu, dün ve bugün kupa sergisine iki kupa daha eklemişti. Bu düşünceler içinde odamdan ayrılıp mutfağa geçtim.

Annem mutfakta tezgahta bir şeylere odaklanmış, geldiğimi duymamıştı. Bir şeyler mırıldanıyordu, tatlı bir ezgi doldurmuştu mutfağı:

‘’ Son arzun nedir diye

Gelip de bana sorsalar

Gözlerime bakıp da

Her şeyi anlasalar…’’

Kulaklıklarımı takmış, bütün dünyadan kendini soyutlamıştı annem. Elinde tahta bir çatal, ocağa koyduğu tavada bir şeyler pişiriyordu. Dünyayla bağlantıyı tamamen koparmış, kadife sesiyle beni de transa sokmuştu. Fareli köyün kavalcısını takip eden çocuklar gibi sandalyeye oturup annemin tatlı sesinin tadını çıkarmaya başladım.

Şarkının son cümlesini de icra ettikten sonra seyircilere dönen bir solist gibi arkasını dönüp selam verdi. Yüzü gülüyordu, alnında ufak ter taneleriyle çok sevimli görünüyordu. Beni görmeyi beklemiyordu, döndüğü gibi ufak bir irkildi. Sonrasında gülüp omzuma ufak bir tokat attı, ‘’Ne ara geldin ya sen?’’ diyen annemin yüzünde şakadan bir öfke kırıntısı vardı. Gözlerini kocaman açmış, cevap bekliyordu. ‘’Ne güzel okudun sen öyle ya..’’ diyip aşkla baktım anneme. Ona flört, arkadaş, evlat olan ben için de annem öyleydi. İlk aşkımdı, ilk arkadaşım ve tabiki de biricik annemdi. Çok şanslı hissettim kendimi.

Bizim karşılıklı diyaloglarımız devam ederken mutfağa Yasemin abla girdi. ‘’Günaydın Arzu abla (uzun zamandır kullanmadığım için unutanlar olmuştur, evet annemin adı ‘’Arzu’’), döktürmüşsün yine.’’ diyip sofraya oturdu. ‘’Günaydın ablam, ben yapmadım güzelim; bu yakışıklı yapmış’’ derken eliyle beni gösteriyordu. ‘eheheh’ gibi garip bir gülüş atıp Yasemin ablaya baktım. Birkaç dakikaya kadar elinde sikim olan Yasemin abla ‘’Demek elinden öyle şeyler de geliyormuş beyefendinin, elinize sağlık.’’ diyip imalı bir bakış attı. Sanırım bu bakışın altında ‘başın dertte Buğra’ mesajı vardı ama umursamadım. Ufak birkaç diyalogtan sonra kahvaltımızı yaptık.

Yemek sonrası çayla birlikte pineklerken(oyalanmak*) annem:

A: Arkadaşlar iş bölümlerini ayırmamız gerekiyor, biliyorsunuz artık bir işimiz var.

Y: Ay evet, durduk yerde işimiz oldu.

B: Ee, ne yapıyoruz bugün?

A: Şirketle konuştum, istedikleri gibi maske yapabilmek için bi örnek gönderdiler. Ona bakarak biraz deneyelim, baktık yapabiliyoruz; sen gidip (beni kastederek) evlere dağıtırsın. Haa, senin haberin yok. Birkaç kişi daha onayladı, onlara sen gideceksin. Biz de Yaseminle birlikte evde seri üretime başlarız.

B: Tamam.

Mutfakta anneme yardım ettim, bulaşıkları halledip salona; işimizin başına geçtik. Şirket birkaç video ve fotoğraf yollamış, onlara bakarak bir şeyler denemeye başlayacaktık. İlk önce bu işlerde en iyimiz olan annemle başladık. Yasemin abla ve ben, annemin arkasında dikkatlice onu izliyorduk. Annem ilk eserimizi icra ederken sessizce onu izliyor, arada birbirimize bakıp gülüyorduk. Annemin bitirmesiyle birlikte nefeslerimizi tuttuk ve annemin maskeyi kendine takışını izledik. Cuk oturmuştu, sevinmek için garip bir sebep olsa da ufak çığlıklarla sevincimizi paylaştık. Annem bir hışımla telefonunu cebinden çıkarıp şirketten birisi olarak tahmin ettiğim birini aradı.

A: Merhaba Fikret Bey, size de günaydın, prototipi(ilk örnek) yaptık, tamamdır yolluyorum whatsApp üzerinden.

Telefonu kapatıp bana verdi.

A: Fotoğrafımı çek bakayım.

B: Anne maskeyi çeksek yetmez mi?

A: Yüzümde görsün, sonra bir daha problem olur falan, hiç gerek yok.

B: Peki.

Fotoğrafını çektim ve telefonu anneme verdim. Fotoğrfı adama yolladı ve saniyeler içinde telefonu çaldı.

A: Merhaba Fikret Bey, evet ben yaptım, ahahah teşekkür ederim, tamamdır.

Tekrar bana döndü ve

A: Yan profilden de çek bakayım.

Suratına şüpheyle baktım.

A: Adam istedi, ne yapayım. Halledelim de başlayalım hadiii.

B: Anne ilk fotoğrafta her şey belli zaten.

A: Buğra kızacağım bak. Hadii.

İstemeyerek de olsa çektim fotoğrafı. Annemin saçları omzuna dökülüyor, maskeyle güzel gözleri daha da ortaya çıkıyordu. İçten içe kıskanıyor ama emir demiri kesiyordu. Annem bittiğini anladıktan sonra poz vermeyi bırakıp Fikret piçine göndermemi istedi.

Mesajı attığım gibi heriften mesaj gelmişti, ‘’Teşekkürler Arzu Hanım, bu şekilde devam edebiliriz. Ayrıca maske çok yakışmış *emoji*’’

Sinirle telefonu kenara koydum. ‘’Tamam devam edebilirmişiz.’’ dedim çocukça bir ifadeyle. Yasemin abla bana dönüp ne olduğunu sordu. Ben de telefondaki mesajı gösterdim. ‘’Kıskandın mı çeeen?’’ diyerek dalga geçmeye başladı Yasemin abla. Yüzüne bakıp ‘’Hayır, sadece herife güvenmedim.’’ dedim. Annem bana dönüp ‘’Adamın niyeti ne olursa olsun benim zaten bi aşkım var, sen..’’ diyip kalktı dişik makinasının başından. Kollarını belime atıp kafasını göğsüme yasladı hızlıca. Elleriyle sarmalayıp ‘’Korkma, canımın içi benim.’’ dedi canım annem. Kollarını belimden kurtarıp doğrulmasını sağladım, omuzlarına kollarımı koyup yanağından öpecektim ki annem ani bir hareketle dudağımı öptü. Benim görüş açımda Yasemin abla olduğu için yüzünü, tepkisini görebiliyordum. Anlam vermeye çalıştıkça kafam daha da karışıyordu. Kıskanmış mıydı, anlam verememiş miydi yoksa bu durum hoşuna mı gitmişti? Bunları düşünürken annem dönüp ‘’Hadi herkes iş başına, oturun bakalım sırayla makinanın başına. Buğra ilk sen otur, sonra çıkıp şu işleri dağıt.’’ dedi ve az önce oturduğu sandalyeye eliyle beni buyur etti.

Aslında bu noktadan sonra çok detaya gerek yok, dikiş makinası kullanmayı ve maske dikmeyi öğrendim. Bu aşamada başkalarına öğretecek kadar kalifiye miydim, düşünülürdü ama bir görevim vardı.

Annem elinde bir listeyle yanıma geldi. ‘’Serpil ablandan arabasını istemeni istiyorum. Oradan dükkana gidip hazırladığımız malzemeleri al. Sonrasını biliyorsun zaten. Götüreceğin kişilerin ev adreslerini ve telefonlarını buraya yazdım. Hadi sana güveniyorum.’’

Dükkanın anahtarını alıp Serpil ablanın kapısını tıklattım. Tüm durumu açıklayıp arabalarının anahtarını istedim. ‘’Tabi al oğlum, sizin bizim mi var Allah aşkına? Ama akşama beklerim haa..’’ diyip şen kahkahalarından birini attı. Sonra ekledi ‘’Oğlum anahtarınız bende kalmıştı, onu da al bakayım’’ dedi ve içeri gitti. Birkaç saniye sonra bizim evin anahtarını getirip verdi. Elimi sallayıp müsaademi istedim.

Apartmandan çıkıp Serpil ablaların arabasını aramaya başladım. Yeni bir şey değildi ama işimi görürdü. Biraz etrafa bakındıktan sonra Tayfun abinin (hatırlamayanlar için Serpil ablanın eşi, tatlı bir insan) siyah incisini buldum. ‘Volkswagen Caddy’

Arabaya biner binmez içimi bir nostalji kapladı. Çocukluktan bu yana babamın yerine koyduğum Tayfun abinin siyah incim dediği arabayla geçmişti o zamanlarım. Beni evden kaçırır, ‘’Bir işimiz var’’ diyip annemin izin vermediği ‘yasaklı’ şeyler yapardık. Yasaklı şeyler de şehir merkezine gidip pek de sağlıklı olmayan şeyleri yemekti. Annem bilir ama ses etmezdi. Şimdi bu arabaya yalnız oturmuş, bu arabayı iş için kullanacaktım.

Elim arabanın teybine gitti, açma tuşuna bastım ve CD player’in yüklenme ekranı açıldı. Demek Tayfun abi CD doldurtmuştu. Yüzümde meraklı bir ifadeyle ilk çıkacak sesi duymayı bekliyordum.

Ve çalmaya başladı. Alpay’dan ‘’Eylül’de Gel’’… Bu şarkı Serpil ablanın en sevdiği şarkıydı. Şarkının sözlerinin girmesiyle birlikte içimde bir burukluk oldu, emanet ettiği karısını sikmiştim, şimdi arabasını ondan habersiz alıyordum ve karısı akşamına tekrardan sikilmek için beni çağırmıştı. Şarkı çalmaya devam ederken bu düşüncelerde kaybolmaya başladım. Hüzünlü hissettiğimi düşünürken bir detay dikkatimi çekti, sikim kalkmıştı. Bu durum beni azdırmış mıydı? Yoksa zor bir duyguya verdiğim garip bir tepki miydi? Kafamı silkeleyip sikimi yine bir yerlere sıkıştırmaya çalıştım.

Artık hazırdım, dükkan anahtarı, araba ve liste. Aynaları kontrol edip anahtarı çalıştırmak için cebimden çıkaracaktım ki ehliyetimi almamıştım. İçimden kendime saydırırken arabadan çıktım.

Apartmana girdim ve kendime sövmeye devam ederek merdivenleri çıkmaya başladım. Kafam neredeydi ki? Hasiktirler eşliğinde evimizin kapısına kadar geldim.

Kapıyı tıklamak için elimi kaldıracaktım ki Serpil ablanın verdiği anahtar aklıma geldi. Hem bizimkiler çalışıyor olmalıydı, boşuna onları yerlerinden kaldırmaya lüzum yoktu. Anahtarı çevirip kapıyı açtım.

Hızlıca çıkma niyetim sebebiyle kapıyı yarım kapattım. Odama doğru ilerlemeye niyetlenip yürümeye başladım. Odama yaklaştıkça annemin sesini duymaya başladım. İnlemeye benzeyen seslerdi bunlar. Aklıma ilk gelen şey Yasemin ablanın evden çıktığı ve annemin kendini rahatlattığıydı. Eğer durum buysa dün geceyi tekrarlayabiliriz düşüncesiyle parmak uçlarımda yürüyüp dış kapıyı sessizce kapattım. Aynı ivme ve sessizlikte odama doğru yaklaşmaya başladım. Kapı tamamen açık değildi, avuç içimle kapıyı yavaşça açtım ve gördüğüm manzara karşısında şok oldum.

Annem üzerinde sadece sütyeniyle sırtüstü yatmış,altında hiçbir şey olmadan bacaklarını ayırmış bir şekilde yatıyordu. Ama şok olduğum şey bu değildi, bacaklarının arasında biri vardı. O da altında hiçbir şey olmadan yalnızca bir tişörtle duruyordu ve o tişörtün sahibi bendim. Tişörtü giyen de Yasemin ablam…

Annemi yatırmış, amının önünde diz çökmüş amını yalıyordu Yasemin abla. Anne-kız ile abla-kardeş arası ilişkilerinin böyle bir boyunun olduğunu görmek beni şaşırtmıştı. Annem eliyle Yasemin ablayı amına bastırıyor, bir eliyle de sütyeni üzerinden memesinin birini avuçluyordu. Yüzünde haz ve acı dolu bir ifade vardı, Yasemin abla bir şeyler başarıyor olmalı ki ben bu suratı daha önce hiç görmemiştim.

Yasemin ablanın sırtı bana dönük olduğu için yüzünü göremiyordum, ama çıplak götü sikimin acıyla dolacak seviyede kalkmasına neden olmuştu. Yaptığı antrenmanlar yaramış, gördüğüm en mükemmel götü sunuyordu. Manzara karşısında daha fazla dayanamayıp elimi sikime atıp okşamaya başladım.

Aradan 5 dakika kadar geçmişti ki, Yasemin abla birden ayağa kalktı. Elim sikimde birden kapının arkasına saklanma refleksi göstermiştim. Artık içeriyi göremiyordum. Tekrardan pozisyon almak için göz ucuyla bakmaya niyetleniyordum ki sert bir şaplak sesi geldi. Artık daha da merak ediyor, bakmak için kafayı yiyordum.

Kafamı milim milim hareket ettiriyor, içeriyi görmeye çalışıyordum. Bir şeyleri görür seviyeye gelmiştim ki, annemle göz göze geldim ya da ben öyle sandım. Korkuyla kapının arkasındaki konumuma tekrar geçtim. İzlemek, hatta katılmak istiyordum ama içeri girip ‘’Yer açın bakalım, sikiciniz geldi’’ mi diyecektim? Saçmalamamalıydım. Onun yerine bu bilginin işe yararlılığını beynime kazıyıp parmak uçlarımla evi terkettim.

Kafamda milyon tane soru işaretiyle arabanın yolunu tuttum. Arabaya girdiğim gibi hissettiğim ilk duygu ’31 çekme isteği’ idi. Ama bunun beraberinde getireceği riskleri göze alamadım ve arabayı çalıştırıp dükkana doğru yol aldım.

Ehliyet gibi bir dert, annem ile Yasemin ablanın lezbiyen ilişkisine dönüşmüştü. Gerçi bir ilişkileri var mıydı, spontane gerçekleşen bir şey miydi? Bunun yaşanması için gereken ortam oluşabilir miydi? gibi soruları içime gömüp arabadan çıktım.

Annemin verdiği listeyi cebimden çıkarıp incelemeye başladım. 5 farklı ev, 5 farklı kadın ismi yazıyordu. Yaptığımız işin ev işi olması nedeniyle kadınlara hitap etmesi doğaldı.

Dükkana girmemle birlikte 5 ayrı çuval ve hepsinin yanında ufak poşetler… Buğra için amelelik zamanı…

Hepsini arabaya taşıdıktan sonra nefes nefese dükkanın önüne oturdum. Tişörtümü çıkarıp dükkan kapısına astıktan sonra düşünmeye başladım. Ne kadar geçti, bilmiyorum; birisinin sesiyle kendime geldim. ‘’Bizim garı gelmeyi düşünmüyor herhalde?’’ gibi bir cümle kurdu. ‘’Heğ?’’ diyip tekrar söylemesini isteyecektim ki kafamı kaldırdığımda enişte bey olduğunu gördüm. Suratıma avel avel bakarken ‘’Neden kendisine sormuyorsun?’’ diye cevap verdim. Söylediğimi siklememiş olacak ki ‘’Sen evde de böyle cıblak mı dolaşıyon?’’ diye cevap verince gülmemi tutamadım. Suratıma ayı gibi bakmaya devam ederken tepkime sinirlenip kafama ufak bir tokat attı. Kafamın ritmik bir git-gel’inden sonra bir hışımla ayağı kalkıp yakasından yakaladım. Vücudu iyi bir herifti ama boyu benden kısaydı. ‘’Siktir git, karına sor. Ayak yapma bana burda.’’ diyip ittim. Herif sendelemedi bile, dönüp patlattı bir tane. Yumruğu ben yedim diye demiyorum, kafam kırıldı sandım ilk saniyelerde. Sendeledim ama yere düşmedim. Kafamdaki ufak travmayı aşmadan salladım bir tane, boynunu sıyırdı. Öldürücü bir hamle olmamıştı ve kafamdaki ağrı şiddetini arttırmıştı. ‘’Elimde galacan şimdi, sen siktir git.’’ diyip arkasını dönüp yürümeye başladı. Aslında bir çeşit mağlubiyetti bu, eğer sabah karısının memelerini sikmeseydim. Canım eniştemin haline gülüp arabaya geçtim.

Gideceğim ilk kişiyi tanıyordum. Ortaokuldan arkadaşım Öznur’un annesi Emine teyze. Uzun zaman olmuştu ana-kızı görmeyeli. Kızı ortaokuldayken içine kapanıktı, pek konuşmazdı.

Yıllar önce proje ödevinde takım olunca görmüştüm Emine teyzeyi de. Emine abla kapalıydı ve konuşkan, kendini sevdiren cinsten bir insandı. Annemle aşağı yukarı aynı yaştalardı ama daha yaşlı görünürdü. Annem gibi kendine bakan değil, daha çok ailesi için/yüzünden saçını süpürge edenlerdendi.

Müstakil, köy tipi bir evleri vardı. Bahçe kapısının önüne arabayı park ettikten sonra çuval ve poşetleri alıp arabadan indim.

Bahçe kapısından içeri girip evlerinin kapısına doğru ilerledim. Öznur’un köpeği karşıladı beni kapı önünde. Çuvallar olmasaydı kucağıma alır, dakikalarca severdim ama… Onun yerine hüzünlü bir bakış atıp kapı zilini kolumla çaldım. Kapı bir süre açılmadı derken kapıyı bir kız açtı.

Simsiyah saçlarıyla büyük göğüslü bir kız.. Altında gri bir eşofman, üzerinde saçma yazılar yazan, ucuz, pazardan alınmış bir tişört. Üzerindeki kıyafetler puan düşürücü olsa da gözlerim birkaç saniye memelerine takıldı bir süre. Kafamı kaldırıp kıza bakacaktım ki kız birden bağırdı.

‘’Yüzüne ne oldu seniiin?’’

‘Ne olmuştu ki yüzüme? Ne olabilirdi ki?’ diye düşünürken sızlayan bir yüzüm olduğu aklıma geldi. Demek ki acı sadece kendini hissettirmekle kalmamış, kendini göstermeyi de ihmâl etmemişti. Mala yatmayı düşünsem de biraz salaklık olacağını düşünerek yalan söylemeye çalıştım. Karşımdaki tanımadığım kız benim saçmalamalarımı dinlerken annesine seslendi bağırarak.

Ve yıllardır görmediğim Emine abla çıkageldi birden

(Emine teyze/abla : E)

E: Noldu kızım, aaa sen mi geldin Buğ.. Buğraaa ? Bu yüzünün hâli ne böyle ???

Aynı yalanları annesi üzerinde de denedim ama nafile. Dayak yemek sıkıntı değildi de bunun etrafta yayılması biraz sıkıntı olabilirdi.

E: Ya ne saçmalıyorsun evladım sen, geç içeri geç geç…

Ellerimde çuvallarla içeri girdim. Arkamdan kapıyı kapatan büyük memeli kız ve Emine abla aceleyle ellerimdekileri almaya çalışıyorlardı. ‘’Önemli değil, ben bırakırım.’’ dediysem de elimden alıp oturmam için koltuğu işaret ettiler. Emine abla hızlıca oturduğum odadan çıkıp başka bir odaya gitti.

Artık büyük memeli kızla aynı odada oturuyor, sessiz sessiz bekliyorduk. Düşününce kimdi bu kız? Öznur olmasına olanak yoktu, o kız buna dönüşemezdi. Ama düşününce Öznur’un kardeşi yoktu ki, ya da vardı da üzerinden bunca zama…

Düşüncelerim Emine ablanın bağırışlarıyla son buldu, ‘’Öznuuuuur, buraya gel çabuk!’’

Demek ki Öznurdu, içimden yavaşça ‘vay amına koyayım’ çekip sessizce oturmaya başladım.

Bir süre geçtikten sonra ana-kız ellerinde pamuk ve çeşitli kimyasallarla odaya girdiler. Sonrasını tahmin edebiliyorsunuz, pansuman, biraz ahlama, biraz daha pansuman ve biraz daha ahlama.

Sonrasında her şey bittiğinde yalanlarımın arkasındaki gerçeği anlatmaya geldi. Olayları anlattıktan sonra Emine abla uzun uzun ahlar çekmeye başladı.

E: Biz dedik, kızım evlenme şu herifle, başını yakarsın dedik. Ama yok, illa annesinin dediğini yaptı, gitti evlendi o berduşla (serseri). Belki evlenince adam olur dedik ama yok. Hani millete zararı çok, karısına da saygısı yok. Çocuklar kafeye (Hatırlatma: Enişte beyler internet cafe işletiyor) karı getirdi diyolardı. Doğrudur da, Allah sabır versin Yasemine.

Son dediklerini duyduğumda, duyduklarıma inanamamam gerekiyordu belki ama ben bunu duyduğuma sevinmiştim. Bunun ne anlama geldiğini uzun uzun anlatmama gerek yok, sanırım.

Bütün bu anlatılardan sonra yapacakları işi anlatmaya başladım. Emine abla küçümseyerek ‘’Bana mı öğretiyorsun oğlum, bir örnek bırakıp çık sen. Biz Öznurla hallederiz.’’ dedi. ‘’Abla paras…’’ diyecekken ‘’O kısım seninle alakalı değil, biz annenle konuştuk hallettik. Sen başka işlerin varsa onları hallet, ha yoksa bir şeyler hazırlayayım iç.’’ dedi. Teşekkür edip ayrıldım salondan. Arkamdan uğurlamaya ‘büyük memeli kız’ olan Öznur geliyordu. Kapıyı açacaktım ki arkamdan hızlı davranıp kapıyı benden önce, bana açtı. Kafamla teşekkür edip ayrılacaktım ki, Öznur ‘’Şey, uzun zaman oldu Buğra. Bir ara laflayalım mı?’’ dedi. Kafamı çevirip ‘’Olur, nasıl istersen.’’ diyip sempatik olduğunu düşündüğüm bir bakış attım. Sevinerek el salladı ve kapıyı kapattı.

Günün devamında diğerlerinde de aşağı yukarı aynı şeyler yaşandı. Malzemeleri ver/Yapılması gerekeni anlat/Yüzündeki sargılarla alakalı yalanlar söyle/Annene selamları ilet/İkram edilen şeyleri iç/İşim var diyip ayrıl.

Son teslimatı da yaptıktan sonra kafam patlamak üzereydi. Hava iyice kararmıştı. Arabaya doğru giderken ‘’ baş ağrısı + açlık + yediğim yumruğun verdiği ağrı + yorgunluk + vs + vs ‘’ şeklindeki acı zincirinden çıkmaya çalışıyordum. Arabaya adımımı attım, CD’den bir şey açtım ve eve doğru gitmeye başladım.

Apartmana girdiğimde bayılacağımı düşünmeye başladım, çok ağır gelmişti bugün. Kafamda hızlıca günün devamını planlayıp merdivenlerden çıkmaya başladım.

Bizim dairenin önüne geldiğimde Serpil ablanın beni çağırmış olduğu aklıma geldi. Kadına rezil olurdum herhalde, bugün olmazdı. Üzgünüm Serpil abla, anahtarın bugünlük de bende kalacaktı.

Kapıyı tıkladım, tıkladım ve tıkladım. İçimden ‘lütfen yine sevişiyor olmayın, bir şey yapacak halde değilim’ diye düşünürken kapı açıldı. Ve çığlık ve annem ve Yasemin abla ve salon.

Ne olduğunu anlattıktan sonra lanetler okundu, annem ağladı ve Yasemin abla belalar okudu. Ama bu sırada en iyi olan şey iki kolumda da iki fıstık vardı. Ölü gibi olsam da bu anın tadını alabiliyordum.

‘’Sadece uyumak istiyorum.’’ diyip yapılan tüm teklifleri reddettim. Teklifler yemek, çay, kahve ve son olarak duş idi. Sonuncu reddim kabul olmamış olacak ki annem kızdı ve emirler yağdırarak banyoyu işaret etti.

‘’Anne gerçekten hiç hâlim yok, yarın alırım duş. Hem böyle girersem bayılırım ben, saçımı bile yıkayacak hâlim yok.’’ diyip yalvarmaya başladım. Annem yüzünde emin bir ifade ile ‘’Sana tek başına gir diyen kim, git soyun. Geliyorum arkandan.’’ dedi. Sevinmiştim ama sevincimi tam hissedememiştim. Oflaya puflaya banyoya gittim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir