Doktoramı Yaptım

Onunla kafede tanışmıştım. Pek yalnız çıkmayı sevmem, genelde birileri ile buluşmak için çıkarım. O gün arkadaşımla buluşmamız iptal olmasına rağmen çıktım evden. Bütün hafta çalıştığım için, hafta sonu evden çıkmış olayım diye. Genelde arkadaşlarla buluşup kahve içtiğimiz, hatta bazen kahvemizi alıp çıktığımız kafeye gittim. Her zamanki gibi kalabalıktı. Bir Amerikano sipariş ettim. Gidecek bir yerim olmadığı için, boş bir yer bulursam oturayım dedim. Tabii cumartesinin hengamesi içinde boş masa bulmak imkansız gibi birşeydi. Dolanırken bir küçük yuvarlak sehpanın üstüne laptop’ını koymuş bir kızın, karşısındaki taburenin boş olduğunu gördüm. Zaten kahvemi içerken etrafı gözetlemekti amacım. Kadına taburenin boş olup olmadığını sordum. Bilgisayarı ile meşguldü ama, gülümseyerek bir anlığına başını kaldırıp izin verdi. Kahvem hala çok sıcaktı. Kadının bilgisayarının arkasındaki yuvarlak küçük sehpadaki küçük boşluğa kahvemi koydum. Taburemin üzerine, en azından kafeye girenleri keserim diye hafif yan oturdum. Nezaketen bilgisayarda çalışan kıza arada bir gülümsüyordum, “Engel olmuyorum di mi” diyerek. O da, “Yok, yok oturun. Bu kadar insan engel olmayacak da siz mi olacaksınız” diye cevap veriyordu. Yandan ne yapmaya çalıştığını, ya da ne üzerine çalıştığını bakarak anlamaya çalıştım. Sürekli bir şeyler yazıyordu, arada bir duraklıyordu tabii ki. Telefonuna baktı, oturduğu koltuğun yanına koyacakken telefon yere düştü. Eğilip alacakken de laptop, küçük yuvarlak sehpada biraz hareket edince de benim soğuması için bıraktığım kahve döküldü. Ben kaldırıncaya kadar da kahvenin yarısından çoğu dökülmüştü. Kız telaş yaptı, “Aman size bir şey olmadı di mi” diye. “Yok. Bana olmadı ama, kahvem döküldü” dedim. Çok mahcup oldu. “Kusura bakmayın, telefon telaşına hareketlerimi kontrol edemedim” dedi. “Olsun, içinde hala biraz kahve var” diye gülümsedim. “Yok olmaz öyle, size bir kahve alırım” dedi. “Aman ne önemi var, öylesine takılmak için gelmiştim” dedim. “Ben de öyle, hafta içi okulda sürekli kapalı yerde kalmaktan. Biraz içim açılsın diye geliyorum buralara. Gürültüde çalışmak zor oluyor ama olsun, insan cıvıltısı içimi açıyor” dedi. Okul kelimesini duyunca “Okul mu, öğretmen misiniz. Yoksa hala öğrenci mi?” diye sordum. “Okul dediğime bakma. Doktora yapıyorum, üniversitede asistanım yani” dedi. “Yaaa, ne güzel. Ben de “Okulu bitireli iki sene kadar oldu, bir şirkette çalışıyorum” dedim. Bu şekilde birbirimiz tanımaya çalışırken ayağa kalktı, “Rica etsem bilgisayarıma ve eşyalarıma bakar mısın, lavaboya gideceğim” dedi. Ben de “Aaa, ne demek” dedim. O yokken, kafeye gelen gidene bakıp azıcık kalan kahvemi bitirdim. Biten kahve bardağımı yere koyacakken, arkamdan bir kahve bardağı uzatıldı. Şaşırdım, kız bana bir kahve almış. “Latte içerdin di mi” diye uzattı. “Aslında Amerikano içiyordum ama. Yaaa, ne zahmet ettiniz” diye cevap verdim. Kız da gülümseyerek karşıma oturdu, “Ben latte seviyorum diye senin de latte sevdiğini düşündüm. Kusura bakma yanılmışım” dedi. “Olsun, bedava kahve sonuçta” diye güldüm. Birbirimize ısınmaya başlamıştık. Sedef’miş ismi. Çalışmasına engel oluyorlar diye, çalışacağı zamanlarda buraya geleceğini arkadaşlarına haber vermezmiş. Özellikle tez hazırlama aşamasında olduğu için zaten pek kimseyle de görüşmüyormuş.

İlk yanına oturduğumda açıkçası ona dikkatle bakmamıştım. Öyle dikkate değer bir kadın gibi gelmemişti. İlk kez kahvem döküldüğünde yere eğilince dikkatimi çekti. Siyah giyinmeyi tarz edinmiş gibiydi. Üzerindeki bluz, bol kesim ve neredeyse şalvar tarzı bir pantolonu gibi kısa botları da siyahtı. Kahvemi almak için eğildiğimde, bol kesim siyah pantolonunun ayak bileğinde bir düğme ile daraldığı ve bilek teninin canlılığı dikkatimi çekti. Normalde ayak delisi değilimdir. Ki dikkatimi çeken ayak bileğiydi. Oradan başımı kaldırıp yüzüne baktığımda, kahvemin dökülmesine sebep olmanın suçluluğuyla masum yüzü dikkatimi çekti. Benden birkaç yaş büyüktü belki. Galiba o an ilk olarak onu seksi algıladım.

Kahvelerimizi içerken çalışamadı haliyle. Çalıştığı konuyu sordum, o da bana yaptığım işi. Sonra ikimiz de iş hayatımızla ilgili yakınmalarımızı anlattık birbirimize. O, hocalarının verdiği angaryalar ve sürekli onlara yalakalık yapmak zorunda olmasından yakınıyordu. Ben de iş yerinde yeni olduğum için, en uyuz işlerin bana paslanmasından, kendimi geliştirmek için fırsat olmamasından ve tabii maaşımdan yakındım. İşle ilgili muhabbet hep sıkıcı olduğu için, hemen konuyu değiştirdik.

Ortak konu bulmak çok zor olmuyordu. Küçükken arada bir saçımı uzattığımı hatırlıyorum. Daha sonra babaannemin baskısıyla, annem genelde hep kısa tutmamı isterdi saçımı. Saçım kısa telli olduğu için uzatsam da pek görkemli olmuyordu açıkçası. Ben de tarz yaparak, saçımı arkaya topluyordum. Böyle olunca, annem iyice kız gibi oldun derdi. Bunu Sedef ile konuşunca. “Aman, hiç de öyle değil. Gayet güzel yüzlü bir erkeksin. Saçını arkaya atman, yüzünü ortaya çıkarmış” dedi. Sonra “Çoğu erkek sakal bırakıyor diye ben de bir ara bıraktım, yakışmadığına kanaat getirip kestim” deyince de “İyi yapmışsın. Hiç sevmiyorum erkekte. Ne sakal, ne bıyık” diye karşılık verdi. Sonra o da kendisi hakkında konuştu, “Ben de saçımı boyatıp fön yaptırıyordum. Hem kuaför masrafından, hem de bu aralar hem okul, hem tez yoğunluğundan böyle saçım kabarık ve bakımsız görünüyor” dedi. “Aaa, bu hali çok güzel. Nesi var ki. Bence siyah tarzına tam uyuyor. Hem saçların da tam dişi aslan gibi” dedim. Güldü. Böylece saç muhabbetiyle de bir bağ kurmuştuk.

Kahvelerimiz bitince, “Artık galiba çalışamayacağım” diyerek bilgisayarını topladı. Kafeden beraber çıktık, sanki beraber buluşmak için gelmişiz gibi. O metroya doğru gidecekti. Bari durağa kadar yürüyelim derken, muhabbet sarınca. “Sen de gelsene” dedi. Ben tereddüt ettim önce, nedense. İşim olmadığı için, muhabbet de sardığı için kabul ettim.

Evine gideceğim aklımda yoktu, duraktan geri dönerim diye düşünüyordum. Sedef ısrar edince, evine kadar gittim. “Bizimkiler yok bugün. İstersen bir kahve yaparım” dedi. “Daha yeni kahve içtik. O kadar da fazla sevmem kahve” dedim gülümseyerek. “Olsun, o zaman çay yaparım” dedi. Evleri nezih bir semtte site içerisindeydi. O önden yürüdükçe, sanki oraların hakimi gibi, ben de arkasından çekingen gidiyordum. Eve girdikten sonra ayakkabılarımızı içeriye aldı ve beni önce odasına götürdü. “Abim evlenip gittiği için, bir tek annem, babam ve ben kaldık. Cumartesi günleri ananeme gidiyorlar. O yüzden akşama kadar ev müsait dedi. Ne için müsait olduğu, inanın o an aklıma gelmedi.

Odası dağınıktı. Masasında o kadar kitap ve not kağıtları vardı ki, sadece bilgisayarı için boşluk vardı. Bilgisayarını açıp koyunca, sanki tam yerine oturmuş gibi oldu. Gece geç vakitlere kadar kitap okuyup, tezimi yazmaya çalışıyorum dedi. “Belli, odanın halinden” dedim gülümseyerek. Çayı koyayım deyip odadan çıkınca, bilmediğim evde mecburen onu takip ettim. Mutfakları küçüktü, ama Sedef’in odasını görünce oradaki düzen beni şaşırttı. Sedef mutfakta çayın yerini bulamayınca, pek mutfakla arasının olmadığını da anladım. Sonra salona geçtik. Salon da oldukça düzenliydi. Çay demleninceye kadar, ev hakkında konuştuk biraz. Bizimkini anlattım. Benim de kızkardeşim olduğunu ve onunla arada bir kedi köpek gibi olmamıza rağmen yine de birbirimiz olmadan yapamadığımızı anlattım. Onun ailesine bakınca, bizimkiler bana daha çok karışıyor gibi geldi. Çaylarımızı içtikten sonra ikinciyi de koymak istediğinde, anne ve babası gelir diye hemen kalkmak istedim. Bilmediğim bir eve gelmiştim ve uzun kalmak hoş olmaz diye düşündüm. Ben kalkarken de Sedef ısrar etti biraz daha kalmam için.

Sedef’le ertesi gün değil ama, Pazartesi mesajlaştık. İlk mesajı ben atmıştım. Daha çok hal hatır sorar gibiydi. Gün içinde ikimiz de yoğun olduğumuz için kısa ama sıcak mesajlardı. Akşam eve gidince biraz konuştuk, daha ziyade gün içinde konuşamadığımız üzerine ve havadan sudandı. Bütün hafta sanki su gibi akıp geçmişti ve ben Sedef’i ne aramış ne de mesaj yazmıştım. Cuma akşamı aradığımda, sanki aramızda bir şey varmış gibi konuşmaya çalıştım. O da garipsedi bu tavrımı. “Timur, ben öyle bir arayışta değilim” dedi. Ben de kıvırmaya çalıştım, “Yarın yine kahve içer miyiz. Yine aynı yerde” dedim. “Tabii olur” dedi hemen.

Cumartesi öğlen yine aynı yerde buluştuk. Bu sefer bilgisayarı yanında değildi, boş masa da yoktu. Kahvelerimizi alıp, dışarıda bir yere oturduk. Bu sefer yine siyah ama farklı bir kombinezon yapmıştı. Giyimine iltifat edince hoşuna gitti. Kahvelerimiz bitince beni yine evine davet etti. Geçen sefer reddetmeyince, bu sefer reddetmem anlamsız olurdu. Yine gittik onun evine. Bu sefer yine odasına gittik önce. Biraz ortalığı toplarken ayakta kalınca, yatağına oturup oturamayacağımı sordum. “Otur tabii, ben de dinlenicem biraz” dedi. Garipsedim. Yanıma otururken, “Nasılsın?” dedi, sanki yeni buluşmuşuz gibi. “İyiyim, ya sen” dedim. “Sen alık mısın? Hiç kız arkadaşın olmadı mı?” diye sertçe karşılık verdi. “Oldu tabii. Neden ki?” dedim. “Ya oğlum, sana o kadar pas veriyorum. Evime, hatta odama kadar getiriyorum. İlk hareketi yapmıyorsun hala” diye çıkıştı. Ben de”Eee, şeyyy. Biraz birbirimiz tanıdıktan sonra, şey yaparız diye düşünmüştüm.” deyince. “Benim hiç öyle şeylere vaktim yok, Timur. Sana telefonda da söylemiştim. Birbirimizin işini görür, sonra gidersin. Söylemiştim, Cumartesi öğleden sonraları ev müsait.” diye açıkça niyetini belli etti. Bu sözleri beni hemen tahrik etmişti. Zaten, seksi bulmaya başlamıştım Sedef’i. Hemen ona sarılıp, öpmeye çalıştım. Nazlandı, o yüzden boynunu öptüm. Yavaşça soyunmaya başladık. O tek kişilik yatakta bulunduğumuz alanı oldukça verimli kullanıp, birbirimize dokunarak tanımaya çalıştık birbirimizi. Memeleri büyük ve açık tenine yakışan açık renkli meme uçları vardı. Yatağın kenarında otururken memelerini okşayıp öptüm. Meme uçları sertleşmiş gibiydi. O da tahrik olmuştu anlaşılan. Aşağısını çıkarmadan önce kendi elbiselerimi çıkardım. Sikim zaten taş gibi olmuştu. Sikimi görünce hemen eline aldı. Sağına soluna baktı. Sikimin başındaki pütürlü kısımları dikkatle inceledi. “Ne kadar ilginç, erkeklerin penisleri de yüzlerine benziyor” dedi. “Hiç öyle düşünmemiştim. Acaba senin amında senin yüzüne mi benziyor?” dedim. “Hiç sanmam, benim yüzüm geniş ve kare. Amım ise ince uzun bir çizgi” dedi. “Ama etrafıyla birlikte bakmak lazım dedim.” Sikime bir öpücük kondurup uzandı. Külodunu kibarca çıkardım. Amının kılları muntazaman alınmıştı, amının üstündeki bir bölgede birazını bırakmıştı. Amına özendiği belliydi. “Hmmmm, hazırlıklısın anlaşılan” diye gülümsedim. “Geçen hafta da hazırlıklıydım ama sen hiç oralı olmadın” dedi. “Hmmm, çok güzel. Bu arada senin amın da yüzüne benziyor. Am dudakların ince ve içe kapanık ama bacağını açınca bak buraları yanağına benziyor. Klitorisin de bak, burnun gibi” dedim. Güldü, “Çok şakacısın, şapşal” diye. Hemen amını yalamaya başladım. Tükürüklerimde de epey ıslandı, am suyuyla karıştı. Am yalamayı sevdiğim için dakikalarca, kalçalarını indirip kaldırmasına aldırmadan yaladım. Sonra bacaklarını omzuma alıp, sikimi amına doğrulttum. Islak amına yavaşça girdim. Derin bir nefes aldı. Sanki ruhu bedeninden çıkıyor gibiydi. Önce yavaşça gidip gelmeye başladım. Sonra kalçamı çarptırarak gidip geldim. Her çarptırışımda inliyordu. Tabii hızlı ver sert gidip gelmem benim de boşalmamı hızlandırdı. Bu ilk seferimizde bu kadar çabuk boşalmak istemezdim. Haliyle içine de boşalmış oldum. Utandım erken boşaldığımı düşününce. “Kusura bakma herhalde heyecandan, ya da sen çok seksi olduğun için” dedim. “Yok canım. Harikaydın ayol. Sen amımı yalarken zaten boşalmıştım. Sonrası da çok güzeldi” dedi. “Bir dahaki daha iyi olacak inan” dedim, kendime güvenle. “Her cumartesi öğleden sonra gel” dedi o da.

Giyindikten sonra işimiz bitmiş gibi sohbet de kesilmiş gibi oldu. Ben de “Artık gideyim” dediğimde, ‘Biraz daha kal’ demeyişi biraz kırıcı hissettirdi. Olsun, ilk seksimizi yapmıştık.

Bütün hafta sosyal medyadan birbirimizin ilgisini çekecek bir şeyleri birbirimize göndermekten başka bir konuda yazışmadık ve hatta konuşmadık. Cuma akşamından “Yarın geliyorsun di mi?” diye yazması beni anında tahrik etmişti. “Ben bizimkiler çıkınca haber veririm, direkt eve gelirsin” diye yazdı.

Cumartesi sabahı evde heyecanla Sedef’ten gelecek mesajı beklerken, annem de bendeki tuhaflığı sezmişti. “Ne o Timur, yeni birisi mi var bize söylemediğin” dedi annem. “Yok anne” dedim ama, anlamıştı bir kere. Mesaj gelir gelmez koşar gibi çıktım evden. Evine girdikten sonra yine hemen odasına geçtik. Bu sefer sikimin etrafındaki kılları almıştım, güzelce temizlenip gelmiştim. Soyunduğumuzda dikkatini çekti, bu sefer sikimi emdi. Sonra yine ben ona uzun uzun oral yaptım. Bu sefer ritmimi bazen yavaşlatıp, bazen hızlanarak uzun uzun siktim. Hatta arada değişip, domalttım. Domalınca kalçasının aslında ne kadar güzel ve yuvarlak olduğunu farkettim. Beli o kadar ince değildi ama, kalçasının yuvarlaklığı ile muntazam görünüyordu. Domalırken sikerken, arada bir eğilip sallanan memelerini avuçladım. Amının kıllarını kendi aldığı için, göt deliğinin çevresindeki bazı kılları alamamıştı. Olsun, yuvarlak büzük göt deliği de oldukça seksi idi. Ama henüz onu teklif edemezdim. Domalırken sikişim düşüncelere daldığım için uzadı. Ben sıkıldığını düşünüp kendimi zorlayarak boşaldım. Yine içine boşalmıştım. Bu sefer daha uzun sürmesine rağmen, “Aaa, bitti mi?” dedi ben sikimi çıkarırken. Benim mahcup baktığımı görünce, “Şaka şaka. Harikaydın yine” dedi. Sikimi bir peçeteye silerken sordum, “İçine boşalıyorum iki seferdir. Korunuyorsun di mi” diye. “Hayır” dedi. Kafamdan kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Benim şok olduğumu görünce, “Şaka şaka, ben aptal bir kadın mıyım sanıyorsun. Tabii ki korunuyorum” dedi. Bu sefer giyindikten sonra çay teklif etse de, yine hemen çıktım.

Ertesi hafta onun regl gününe denk geldi. Bunu bana söylemediği için, yine gittim evine. Aslında ben sormuştum, ‘Annenler gitti mi?’ diye. Ondan “Evet” cevabı gelince hemen gitmiştim. Odasına girdikten sonra ben her zamanki gibi sevişmeye çalışınca, beni durdurdu “Dükkan kapalı” diye. “O ne demek?” dedim. “Tampon var, regl’im” dedi. “Offf, boşuna geldim desene” dedim şakayla karışık sitemle. “Olsun biraz laflarız. Çay yapayım istersen” dedi. “Olur” dedim. Çayı odasında içtik. Sonra benim ellerim rahat durmadı, onu okşamaya başladım. Çay bardaklarını masasında bir boşluk bulup bıraktıktan sonra, sanki normal bir sevişme gibi başladık. Memelerini ovuşturup öpüyordum, o da benim sırtımı okşuyordu. Tamamen çırılçıplak kaldığımızda amından sarkan ipi gördüm. “Demiştim sana dükkan kapalı diye” dedi yine. Önce elimle ovuşturup okşadım amını. Sonra başımı bacaklarının arasına gömdüm. “Tiksinmeyecek misin?” dedi. “Merak etme dudaklarını açmadan yalayacağım” dedim. Özelikle klitorisini dilleyerek yaladım. Sonra kalçasını ters çevirip, göt deliğini yaladım. “Offf, bütün hafta ben hocamın kıçını yalıyorum. Şimdi de sen benim götümü yalıyorsun” dedi. “Hoşuna gidiyor mu?” diye sordum. “Eh işte. Senin hoşuna gidiyorsa yap” dedi. “Oradan yapalım mı?” diye sordum. “Sen manyak mısın? Asla!” diye kesin bir şekilde reddetti. Aslında o dar götünü sikmeyi çok istiyordum ama, onu kaybetmemek için ısrar etmedim. Ona biraz daha oral yaptıktan sonra giyindik. Ben boşalamamıştım ama onun çok hoşuna gitmişti. Giyindikten sonra birer daha çay içtik ve ben kalktım.

Ertesi hafta yine güzel bir sevişme oldu. Yine uzundu ve hatta bu sefer üstüme de çıkmıştı. Arada bir göt deliğini parmağımla okşayarak onu alıştırmaya çalışıyordum. Hoşuna gidiyordu. Bu şekilde birbirimizi daha iyi tanımaya başlamıştık. İyi bir partner olmuştuk artık. Sadece seks üzerine bir birliktelikti bu. Ben zaman zaman duygusal yaklaşmaya çalışsam da, beni tersliyordu. Tez senesinin gerginliğini benimle attığını söylüyordu.

Ertesi hafta, beklenmeyen bir şey oldu. Odasında sevişirken dış kapının açıldığını duyduk. Ben heyecandan hemen boşaldım. Telaş içinde giyindik. Kapıyı giyinirken kapatmıştık. Annesi, aralık olan kapıyı yavaşça açtığında ikimiz de giyinmiştik ama yüzümüzdeki telaş kaybolmamıştı. Annesi, “Sedef kızım, zil çaldık seslendik o kadar, neden cevap vermedin?” diye sordu ama, aslında sorunun cevabını biliyordu. Sonra hep beraber salona geçtik. Sedef “Çay yapmıştım” deyince, anne ve babasıyla da çay içmek durumunda kaldım. Benimle ilgili epey soru sordular. Ben de mahcup bir şekilde cevapladım. Çay bitince kalktım.

Ondan sonraki haftalarda, dış kapıyı da kilitleyip sikiştik. Sedef’in tez teslimi ve sonrasında tez savunmasının olduğu zamanlarda ne kadar gergin olduğunu hissediyordum. Ama seksten sonra iyice rahatlıyordu. Hatta bana teşekkür ediyordu hep. Dış kapıyı kilitlediğimiz için artık annesinin yatağında sikişmeye başladık. Daha rahat oluyordu ve daha fazla alan vardı. Sonra yatağı toplaması zulümdü. O yüzden biraz uzanıp keyif yapıyorduk.

Artık tez savunması yaklaşmıştı, o günlerde pek benimle görüşmek istemese de ona faydası olacağını düşündüğümü söyleyerek yine de buluşmalarımızı devam ettirdim. Ve sonunda tezi kabul edildi. Onu tebrik ettim. Sonraki buluşmamızda kafası artık rahatlamıştı. Kafasını toplayabildiği için daha fazla zevk alabiliyordu. Yine ateşli ve uzun sikişmemizden sonra uzandık annesinin ve babasının yatağında. Sohbet ederken hem boşalmanın, hem de tezinin sevinci vardı. “İnanamıyorum doktoramı yaptım sonunda” dedi. Ben de, “Ne yani artık doktor mu oldun? Eee, o zaman ben de doktor amı yaptım” dedim. Bu soğuk esprime güldü, “Şapşik, sen dayak istiyorsun galiba” dedi. Tekrar cilveleştik. Daha önceleri iki kez üstüste sikişmemiştik ama şakalaşmalarımız üzerine bir kere daha sikiştik.

Sedef ile maalesef tezini bitirdikten sonra aynı frekansı yakalayamadık. Ben her ne kadar olayı duygusallığa götürmek istesem de direndi. Kadrosu geldikten sonra da, artık benimle görüşmek istemedi. Onunla yaşadıklarımız güzel bir anı olarak kaldı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir