Canım Fulya Abla – Bölüm 2

Aradan 2.5-3 hafta geçti, annem öğlen 2 gibi beni temizlik malzemesi almam için markete yolladı. Asansöre inip tam zemin kata indiğim de, Fulya abla ve yanın da hafif pısırık, çelimsiz bir adam gördüm. Fulya abla bana yalandan gülümseyip merhaba dedi, adam ise direkt kafasını öne eğdi. Düz merhaba diyerek yanlarından sıyrıldım geçtim.

20 Dakika sonra marketten döndüğüm de annemin Fulya ablanın kapısını tıklattığını gördüm. Açan olmayınca, annem Fulya ablayı aradı. Ancak telefonu açmadı. İşte herhalde diyerek içeriye geçti. Ben de az önce eve bir adamla çıkarken gördüğümü evde olduğundan emin olduğumu söyledim. Annemle sırıtmaya başladık, çünkü anlaşılan üst katta adamla işi pişiriyordu, bizi aptal sanmış olmalı ki adamın ayakkabılarını içeri almış. 45 Dakika kadar kadından herhangi bir geri dönüş olmamıştı. En son annem, kapının önüne çöpleri bırakırken kapı açılma sesi duydum. Salondan direkt kapının önüne gittim ve adamla kadını gördük. Fulya abla saçını topluyor, adam da yüzümüze dahi bakamadan ayakkabılarını giyiniyordu.

(A: Anem) (F: Fulya) (B: Ben)

A: Kız aradım açmadın, iştesin sanıyodum.

F: Yok ya, erken çıktım. Benim dolabın kapağı bozuktu Fırat yardımcı oldu. (Bunu söylerken saniyelik gözlerimin içine baktı ve direkt geri anneme döndü.)

B: (“Yalanını sikiyim, çocuk kandırıyor sanki”)

A: Anladım anladım. Canım müsaitsen kahve içmeye gel.

F: Tamam canım, 5 dakikaya gelirim.

Adam o sıra ayakkabısını falan giyinmiş, malzemeleri almış ve gitmişti. Annem de kapıyı kapayarak bana doğru baktı ve sinirli bir ses tonuyla, “Bu kaşar da bizi aptal sanıyor, dolap tamir ediyormuş. Biz de buna kandık sanki.” Ben sırıtarak odama çıktım ve balkonda telefona bakınmaya başladım. Fulya abla ise eve gelmiş, aşağı da annemle sohbet ediyordu. Bir anlık aşağı bakınınca Fulya ablanın büyük kızı İrem’i işten eve dönerken gördüm. Cumartesi günü olduğu için, yarı gün çalışıyordu sanırım. İrem’i sadece bir kere görmüştüm. O da taşınma sırasında, üstü başı toz ve saçı başı dağınık şekildeydi. Bu sebepten hiç ilgimi çekmemişti. Ancak kendini temizleyip, üstünü başını toparlayınca bir ayrı gelmişti gözüme. İrem, 168 boyların da hafif eti dolgun, bembeyaz tenli, siyah kıvırcık saçlara sahipti. Dar mavi kot pantolonlardan giyinmiş, üzerine de hafif dekolteli bluz giyinmişti. Göğüsleri aşırı belli olmuyordu, orta büyüklükteydi tahminimce. Biraz daha ilerledikten sonra arkasından bakındım ve armut şeklinde gayet büyük ve güzel kalçaları vardı. Kızı öyle görünce adeta flashbang yedim ve dalıp gittim. O ara yan apartmanda ki kapalı kadın İrem’e dalıp gittiğimi görmüştü. Çamaşırlarını asarken yalandan öksürme sesi yaptı ve kendime gelmemi sağladı, anlık kadına dönüp utancıma direkt eve girdim. Perdeyi çekerken kadına bir daha baktım ve çamaşırlara bakıp sırıtıyordu. Yüzü gayet genç duruyordu, üzerinde ise dar bir uzun kollu vardı. Göğüsleri oldukça büyük olmalı ki, taşacak gibi duruyordu.

Yatağa uzanmış kendi kendime düşünürken. İrem’i izlediğim zaman, her ne kadar kalçasına falan baksam da. Yüzünün de güzel olduğunu fark ettim. İçimi bir heyecan kaplamıştı, ona karşı aynı an da hem duygusal anlam da hem de cinsel anlam da yükselmiştim. Bir kalça görmeye yükselinir mi diye kendime kızdım ancak uzun süredir, bırak birisiyle beraber olmayı. Yüz yüze herhangi bir kızla temas bile etmemiştim. Kafam da garip düşüncelerle içecek almak için mutfağa indim. Fulya abla nedenini bilmediğim bir şekilde bakışlarını benden kaçırıyordu, sanırım Fırat’ın dolabı tamir etmeye geldiğini söylediğin de tavana bakıp sırıtmamdan kaynaklıydı. Kendime bir adet soda aldım ve açarken annem Fulya telefonuna bakındığı sırada, boynunda ki hafif morluğa gözüyle işaret etti. İki adet morluk vardı, bir tanesi bildiğin hafif emme iziydi, diğeri ise sanki birisi oradan sertçe tutmuş gibiydi. Beden dilimle anneme bilmiyorum anlamında işaret yaparak dudaklarımı büzdüm ve tam mutfaktan çıkarken annem, arkamdan “Oğlum bakar mısın?” diye seslendi. Arkama dönüp anneme baktığım da ekledi;

A: Fulya ablanların televizyonu sinyal aşırı yüklendi hatası veriyormuş. Müsait zamanın da bakar mısın? Boşuna televizyoncu getirtip bir sürü para vermesinler.

F: (Kaçamak gözlerle bana doğru bakınarak.) Kız gerek yok ya ben hallettiririm.

A: Yine Fırat’a hallettireceksin herhalde.

Annem kadına resmen füze fırlatmıştı, kadın kıpkırmızı oldu ve telefonuna bakınmaya başladı.

B: Hallederiz anne, müsait bir zamanım da tıklatırım kapıyı. (“Ayak üstü tamirci olduk amk”)

F: T-.. Teşekkürler Burak, gelmeden annene söylersin telefonla haber eder. Ben yavaştan kalkayım, çocuklar okuldan gelecek yemek hazırlayayım.

Anneme sarıldıktan sonra koşar adımlarla bana bakmadan yanımdan sıyrıldı ve kendi evine geçti. Annem bana bakıp sırıttı ve ne laf soktum manasında kapak işareti yaptı. Ben de hunharca kahkaha patlatıp geri odama çıktım.

Akşam 22.00 gibi annem odama geldi ve Fulya’ya haber ettiğini gidip televizyonu halletmemi istedi. Söylene söylene üstüme bir şeyler giyinip, saçımı düzelttim. Ucundan biraz parfüm sıkıp, aşağı indim ve kapılarını tıklattım. Kapıyı küçük kızı Buket açtı, ona doğru gülümsedim ve hemen Buket’in tepesin de Gizem belirdi. Gizem’in yüzüne doğru baktığım da, elmacık kemikleri hafif belli. dalgalı kumral saçlara sahipti ve 165 boylarındaydı. Zayıftı ve aynı ablası gibi bembeyaz tenliydi. Göz renginin ela olması çok dikkatimi çekti ve kendime gelip, “Televizyon için geldim” diye ekledim. Gizem’de gülümseyerek beni içeri aldı ve salona yöneldim. Salona girdiğim de müdür odasına girmiş gibi gerildim. Hemen önümde ki koltukta İrem, Fulya abla ve küçük kızları Buket oturuyordu. Arkamda ise Gizem vardı. Aşırı gerildim ve titrek bir sesle merhaba dedim. Fulya abla hoş geldin derken, İrem çok tatlı bir şekilde gülümseyip bana, hoş geldin dedi. O an İrem’e vuruldum kaldım, yüzü yakından bakınca aşırı güzeldi, üstelik şort giyinmişti. Bacakları pürüzsüz ve bembeyazdı. Ayakların da ise bordo oje vardı. İkisine de gülümseyerek, hoş buldum dedim ve televizyona döndüm. Kablodan kaynaklı bir sorundu, kabloyu iki üç kesip düzelttim ve hata çözüldü. İrem arkadan, “bu kadar kısa mı sürdü çözülmesi” dedi ve bana doğru bakındı. “Eh işimizin ehliyiz” dedim ve sırıttım.

(İ: İrem) (F: Fulya) (B: Ben)

İ: Buna benzer bir işle uğraşıyorsun sanırım. Okuyor musun? Yaşın kaç?

B: 21 Yaşındayım, daha önce çalıştığım çoğu iş tamirle alakalıydı. Sanayi vs. uğraştım. Okumaya çok isteğim yoktu ancak, bir süredir makine mühendisliği falan okumak istiyorum. Seneye hazırlanacağım. Senin yaşın kaç? Sen ne okuyorsun veya ne iş yapıyorsun?

Demeye kalmadan annesi Fulya abla ortaya atladı.

F: Aferin Burak, İrem duydun mu. Sen de bir düşün taşın, belki tekrar okuma isteği gelir. Biliyorum Maddi ola…

İ: Düşünürüm anne tamam, sırası değil.

Ortam gerilmişti, para konusu açılınca İrem bir an bozuldu, anlaşılan maddi durumlarından dolayı okuduğu üniversiteyi bırakmak zorunda kalmıştı.

F: Tamam kızım, kusura bakma.

İ: Seninle yaşıtım, diyetisyenlik okuyordum ancak bana göre olmadığını fark ettim ve bıraktım. Şimdi bir güzellik salonun da iş öğreniyorum.

Televizyonun birkaç ayarını yaptıktan sonra, İrem’in gözlerinin içine bakındım ve ekledim; “Sevdiğin işi yapmak en iyisi. Nasıl mutluysan öyle devam et. Tanıştığıma memnun oldum.” İrem de aynı şekilde gözlerimin içine bakınarak gülümsedi ve bana doğru yaklaşıp elimi sıktı. Sonra beni kapıdan geçirdi.

Eve girdiğim de uzanırken hissettiğim duyguyu tekrar hissetmiştim, ancak bu sefer herhangi bir cinsellikle alakalı bir şey yoktu. İçimi heyecan kaplamıştı, şaşkın bir şekilde aynaya bakınırken. Annem hallettim mi diye sordu, evet dedikten sonra; “Babanın yanına uğraman lazım, bir sürü malzeme gelmiş. Yardım istiyor.” Kafa salladım ve ayakkabıları giyinerek dükkana doğru yol aldım.

Telefon, para, anahtar hiçbir şey almamıştım. Yolda dükkana doğru yürürken 3 tane mülteciden oluşan bir gruba denk geldim. Kafayı bulmuşlardı, yanlarından sıyrılıp geçerim derken bi anda önüme boş şişe fırlatıp sırıtmaya başladılar. “Napıyorsunuz olm siz?” dedikten sonra aralarında arapça bir şeyler diyerek üstüme doğru geldiler ve aralarından birisi karın boşluğuma yumruk attı. Direkt nefesim kesildi ve kendimi duvara yasladığım sırada diğerleri de darbe geçirmeye başladılar. Hiçbir suçum olmamasına rağmen, başıboş sarhoş mültecilerden dayak yiyordum. Kendime hafif geldikten sonra yumruk sallamaya çalışsam da, daha önce aşırı bir kavga deneyimim yoktu. Boş boş yumruklar sallarken salladığım bir yumruk, adamlardan birinin burnuna geldi. Arapça şeyler söyleyerek sesini yükseltti ve bir anda önüme fırlatıp kırdıkları şişeden bir parça alarak, Karın bölgeme sapladı. Direkt adamın yüzüne bakarak, yere kapaklandım. Diğer mülteciler de şok olmuştu ki, beni bıçaklayandan önce kaçmaya başladılar.

Canım yanıyordu, her yerime vurmuşlardı. Bir yandan korkuyor, bir yandan öfkeyle dolup taşıyordum. Hiçbir şey yapmamama rağmen bu duruma düşmüştüm. Telefon yoktu, kimseyi arayamıyordum. Nefesimi düzeltip mantıklı düşünmeye çalıştım, dükkan evden daha yakındı. Kendimi zar zor kaldırarak dükkana doğru evlerin bahçe duvarlarına doğru tutunarak yavaş bir şekilde ilerledim. Dükkana adımımı mı attıktan sonra babam, “Hoş geldin oğul” demeye kalmadan kendimi yerde buldum. Babamın “Burak, oğlum” diye seslenmesi kulaklarımda çınlıyordu, sesler gittikçe boğuklaşmaya başlamış, gözlerim kapanıyordu. En sonunda bilincimi kaybettim.