Yasak (2. Bölüm)

Utku ve Selin yemekten sonra salona geçip bira içerek Netflix’ten bir dizi izlemeye başladılar. Bir an için Cafer’in varlığını unutmuşlardı. Fakat Selin, “Aşkım sesini kıssana biraz. Cafer içerde uyuyor, rahatsız olmasın çocuk” diye uyardı kocasını. Utku’nun televizyonun sesini kısmasıyla fısıldayarak sohbet etmeye başladılar.

Utku, “Nasıldı bugün? Günün nasıl geçti canım?” diye sordu.

Selin, “Her zamanki gibi aşkım.” Bir an Cafer’e yaptığı masajı saklıyor olmalarının ne kadar aptalca olduğu aklına geldi. Yine de söylemek istemedi. Çocuk çekinmiş olabilirdi. “Cafer ne kadar büyümüş değil mi? Senden bile uzun.”

Utku, “Görünce şok oldum ben de ya hahaha. Eve bir geldim adamın biri salonda… Saygılı düzgün bir çocuk zaten. Mehmet abi’nin oğlu sonuçta.” diyerek Cafer hakkında şüphe bırakmayacak kadar güveni olduğunu belirtti.

Selin, evlerindeki bu genç misafirden hoşnuttu elbette. Aralarında kültürel farklılıklar olsa da genç, çekingen, ergenliğin izlerini atamamış bir erkekti Cafer ve bu yaşlarda çoğu erkek böyle oluyordu. Bu nedenle Cafer’in birkaç davranışına hemen ön yargıyla yaklaşmaması gerekiyordu. Zaten Cafer de onlarla yaşarken rahatsız olursa kendisi de ayrılmak isteyebilirdi. Açıkçası bu genç adam fazlalık olmaktansa eve yeni bir gündem getirmişti.

Selin ve Utku sohbetlerine devam ederken Selin, içkinin de verdiği gevşeme ile, Utku’nun dizine yatıp bacaklarını koltuğun ucuna kadar uzattı. Üzerindeki şort iyice açılmış, bembeyaz poposunun yanaklarını kısmen ortaya çıkarmıştı. Utku da elini Selin’in önce beline, sonra yavaşça kalçasına atıp okşuyordu sohbet boyunca. Selin’in yumuşak poposu avcundayken git gide gevşiyordu Utku da. Yavaş yavaş sertleştiğini de hissediyordu.

Utku, “Bugün bir başka güzelsin…” dedi Selin’e fısıldayarak.

Selin gülümsedi, “Yaa öyle mi?” diyerek bacaklarını kıpırdatıp cilve yaparcasına sordu, “Neyim başka güzelmiş bugün?”

Utku, eşinin güzel vücuduna bakıp yutkundu. “B-bacakların… Popon… Çok güzelsin.” şeklinde kesik kesik iltifat etti eşine. Diğer yandan da istemsizce pantolonun üzerinde penisini okşamaya başlamıştı. Bir eli penisindeyken diğer eliyle Selin’in iri poposunu yoğuruyordu.

O sırada Cafer, 10-15 dakikadır uyanık olmasına rağmen misafir olarak kaldığı evde ne yapacağını bilemediğinden yatakta öylece oturup bekledi. Stajı haftaya pazartesi başlayacaktı. Fakat yarından itibaren bazı evrakları tamamlayıp staj yapacağı şirkete götürmesi gerekiyordu. Bunları planladı kaba taslak şekilde. Selin’i düşünmemeye çalışıyordu. Selin aklına geldiğinde ise arzudan çok utanç büyüyordu içinde. Bu utancı daha önce hiç hissetmemiş, hiçbir kadına, en azından evli ve akrabası sayılabilecek bir kadına, bu gözle bakmamıştı. Fakat çevresindeki hiçbir kadın da Selin gibi değildi… Kendini bu eve, bu şehre, bu yaşama uyumsuz hissediyordu. Yanlış bir şey yapmamıştı Cafer. Fakat yine de sırf içinde büyüyüp yeşeren hislerden bile utanç duyup kendini suçluyordu. “Ah, Selin yenge de öyle giyinmese keşke” diye söylendi kendi kendine. Biraz da olsa onu da suçluyordu fakat saygısından bunu kendine bile itiraf edemiyordu.

Sonunda bir su içip Utku uyumadıysa onunla sohbet edebilmek için odadan çıkmaya karar verdi. Ev aşırı sessiz olduğundan, uyumuş olmaları ihtimali nedeniyle kapısını oldukça yavaş, neredeyse hiç ses çıkarmadan açtı. Salondan televizyonun ışığı ve oldukça zayıf sesi geliyordu. Arada sırada da fısıltı ve Selin’in kıkırdamaları… Cafer yine sessizce, parmak ucunda yürüyerek salondan içeri başını uzattı. Saniyelik bir şeydi bu. Belki 3 belki 4 saniye kadar onları gördü ve donmuş gibi izledi. Selin’in eli Utku’nun penisindeydi. Pantolonun üzerinden okşuyordu onu. Ve o şahane poposu… Neredeyse yarısı açıktı. Güzel, beyaz, kalın bacaklarından dolgun kalçalarına kadar çırılçıplak tenini izledi Selin’in. Kalbi hızlandı Cafer’in, içinde sıcacık bir şey akar gibi oldu. Köyde, aşık olduğu kız Elif’i gördüğünde hissettiği şeye benziyordu bu his. Fakat daha güçlü, daha çarpıcıydı… Yutkundu Cafer Selin’in güzelliklerini izlerken.

Sonra, gerçekten de 3-4 saniye sonra, Selin’in tüm vücudunu o kadarcık zamanda ezberlemiş şekilde geri çekilip mutfağa gitti. Eli ayağına dolaşmış şekilde bir bardak su doldurdu kendine ve içti yavaşça. Sonra, belli belirsiz öksürür gibi sesler çıkardı. Salondan duyulacak kadar ses çıkarmıştı. Bu sesleri duyan Selin ve Utku önce hemen salonun açık kalmış kapısına, orayı boş görünce birbirlerine bakıp toparlandılar. Selin kalkıp şortunu çekiştirip Utku’nun karşısındaki koltuğa geçti. Utku da gülüp “Uyandı herhalde” diye fısıldadı.

Selin de fısıldayarak, “Görmemiştir umarım.” dedi.

Utku tam bir şeyler diyecekti ki Cafer yalandan gözlerini ovuşturarak geldi.

Selin, “Günaydın Cafer” diyerek sıcacık gülümsemesiyle karşıladı onu. “Televizyonu kısmıştık ama sesten rahatsız olup uyanmamışsındır umarım.”

Cafer yere bakarak yürüdü salonda, Utku’nun yanına oturdu ve gözlerini etrafta gezdirip nadiren Selin’e bakarak, “Yok yenge hiçbir şey duymamışım. Kütük gibi uyudum valla iyi geldi.”

Utku da şakayla takıldı, sırtına vurdu Cafer’in ve boynuna sarılıp, “Kütük gibi adam olmuşsun zaten şuraya bak.”

Hepsi neşeyle güldüler. Cafer gülerken Selin’in güzel yüzüne bakıyordu istemsizce. Selin bir şey anlatırken pürdikkat dinliyor, Utku bir şey söylediğinde Selin’in tepkisini seyrediyordu. Böyle bir kadınla birlikte yaşamak bir kenara, iletişim bile kurmamıştı Cafer. Hayranlık besliyordu Selin’e. Fakat hissettiği tek şey hayranlık değildi.

Şimdi Cafer yanlarındayken doğal olarak daha mesafeli olan Utku ve Selin’i az önce gizlice görmüş olduğu hali gözünün önüne geldikçe içini ateş kaplıyordu sanki. İfade etmesi çok zordu hissettiği şeyi. Kıskançlığa benzer bir duyguydu fakat zaten kendisine ait olmayan bir şeyi nasıl kıskanabilirdi ki insan? Hem, Utku’nun karısını Utku’dan mı kıskanacaktı? Yine aynı ayıp ediyorum, saygısızlık yapıyorum döngüsünü yaşıyordu içten içe. Fakat evet, hemen hemen kıskanıyordu Selin’i. İçinden bu kez de, Utku’nun Selin’in böyle açık saçık giyinmesine nasıl ses çıkarmadığına anlam veremediğini düşündü. Selin’in beyaz minicik ayaklarına bakarken dalmıştı bu düşünce girdabına Cafer. “Hoop! Aslanım… Cafer!” sesiyle irkildi.

Cafer hemen Utku’ya dönüp, “Buyur abi anlamadım? Uykum açılmadı herhalde.”

Utku gülüp sırtına vurdu yavaşça iki defa, “Diyorum ki stajı nerede yapacaksın? Ne zaman başlıyor, saatleri nasıl?”

Cafer kendine gelip anlattı olan biteni. Haftaya başlayacaktı staja. Staj yapacağı şirket Selin’in çalıştığı şirkete çok yakındı. Selin bunu öğrenince, “Benim ofise gittiğim günler birlikte gelip gideriz işte, süper olur.” dedi.

Cafer, “Olur yenge. Bir de yarın sabahtan şirkete gitmem gerek. Bilmiyorum da buraları. Evrak işleri için çağırdılardı da…” dedi çekine çekine.

Selin, “Tamam işte süper oldu. Yarın benim de ofis günüm. Birlikte gideriz sabah.” dedi.

Cafer’in içi kıpır kıpır olsa da içindeki gizli utanç varlığını koruyordu. “Zahmet olmasın yenge” dedi Selin’in gözlerine bakarak. İri elleri, uzun parmaklarıyla kavradığı bardak hala elindeydi.

Selin, “Senin gibi koca adama göz kulak olacak değilim canım benim. Eşlik edeceğim işte.” dedi ve “Hem sen bana göz kulak olursun” diyerek göz kırptı tebessüm ederek.

Cafer, içindeki erkek uyanmış gibi ağır ağır, “O-olurum yenge, her zaman…” dedi gözlerini indirerek. Utku ve Selin gülüştüler.

Selin kalkıp Cafer’in önünden yürüyerek mutfağa yöneldi, Cafer’in gözleri yerdeydi. Bir an dönüp Cafer’in boynuna sarıldı usulca ve “İyi ki geldin canım ya” dedi. Saçlarını öptü yumuşacık dudaklarıyla. Cafer kaskatı olup birkaç santim geri çekildi farkında olmadan.

Selin, “Ben bira alacağım da, sen?” dedi ve duraksadı. Utku’ya baktı, sonra Cafer’e dönüp, “Alkollü içki kullanıyorsan yani, getirebilirim” dedi.

Cafer ilk defa içki içen bir kadınla tanışmıştı. Bütün ilkleri tek vücutta, Selin’de birleşmişti sanki. Birkaç gün olsa çok yadırgardı bu durumu ama şimdi Selin’e duyduğu hayranlık nedeniyle sadece şaşırıyordu gizlice. Cılız bir sesle, “Ayıp olmazsa…” dedi.

Selin güldü, “Ne ayıbı ya? Ayıp falan yok bizde canım rahat ol.” dedi ve iki birayla gelip Utku ve Cafer’in arasına oturdu. Bacak bacak üstüne atıp Cafer’in birasını açıp ona uzattı. Cafer, Selin’den birkaç santim uzaklaşıp utana sıkıla birasını içti sohbetlerine az da olsa katılarak. Genel olarak önüne ya da televizyona bakıyordu fakat Selin konuşurken onun yüzüne dikkat kesiliyor, bazen de Selin’in bacaklarına kendini kaptırmışken buluyordu kendini.

Selin, Cafer’e bir bira daha getirdi. İkinci birayı içerken Cafer, yorgunluğun da etkisiyle iyice gevşemişti. Artık gözlerine pek de engel olamıyordu. Selin’in bembeyaz bacaklarına, poposuna, hafif dolgun memelerine, incecik beline bakıyordu kaçamak bakışlarla. Arada Utku’yla göz göze gelip kızarıp bozarıyor, fakat fırsatını bulunca yine Selin’i izliyordu.

Utku, “Gençler benim uykum geldi valla. Siz daha oturacaksanız oturun ama bana müsaade…” diyerek Selin’i dudaklarından öptü. Cafer’in o an içinde bir şeyler kırılır gibi oldu. Bakamadı onlara. “Hayırlı geceler abi” dedi soğuk soğuk.

Selin, “Ben de şunu bitirip geleceğim aşkım” dedi elindeki şişeyi sallayarak. Utku kalktıktan sonra Selin, Utku’nun oturduğu yere uzanıp ayaklarını Cafer’e doğru uzatarak neredeyse yatar gibi oturmaya başladı. “Ay Cafer, benim de bacaklarım ağrıyor… Senin sırtın geçti mi?” diye sordu. Sonra, masaj meselesini gizlemiş olduklarını hatırlayınca canı sıkıldı. Pişman oldu sorduğuna.

Cafer Selin’in ayaklarına, bacaklarına kısa bir bakış atıp başını tekrar yere eğip, “Geçti yenge sağ olasın…” dedi. Birkaç saniye sessizlik oldu. “Senin… bacakların yenge… Neden ağrıyor?” Sesinde heyecanlı bir titreyiş vardı Cafer’in. “Bacakların” derken bir an için bakmıştı Selin’in bacaklarına, sanki gerçekten ağrıyan yeri merak ediyormuş gibi.

Selin, “Bilmiyorum canım, spor da yapmadım bugün.” dedi. Bir eliyle bacaklarını, baldırlarını okşamaya başladı hafif hafif. Cafer dudaklarını ıslattı. Bakmasa da görüyor gibiydi yanı başındaki sahneyi. Birasından büyük bir yudum aldı.

“Ben yormamışımdır inşallah yenge” diyebildi kızarık suratla, utangaç bir sesle.

Selin gülüp ayağının ucuyla bacağını dürttü Cafer’in, “Ahaha saçmalama canım. O nasıl söz?” Cafer Selin’in kendisini dürten ayağına bakıp kaldı.

“Yarın da işe gideceksin…” dedi Cafer. “Daha da yorulursun…” diye ekledi. Ne konuşacağını ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Tecrübesiz fakat sevimli genç bir adam gibi Selin’in gözüne.

Selin, “Bir şey olmaz canım” dedi. Sonra, “Keşke Utku yatmadan masaj yaptırsaydım ona.” dedi ve Cafer’in gözlerine baktı. Cafer de aynı anda Selin’in gözlerine baktı. Kısa bir sessizlik oldu. Cafer elindeki şişeyi daha sıkı kavradı.

“Yenge…” dedi Cafer. İnler gibi çıkmıştı sesi. Umutsuzluk ve utanç vardı sanki sesinde. “Yenge, ben pek anlamam…” diyebildi.

Selin, “Ay, hayır… Şey yani… Emrivaki olsun diye demedim Cafer.” Bir yudum daha içti birasından Selin. “Şey, sadece söyledim.” diye toparlamaya çalıştı. “Zaten öğlen olan şey için, yani masaj için, kusura bakma” dedi.

Cafer Selin’e baktı uzun uzun. Dudaklarına, boynuna, gözlerine baktı. “Neden yenge?” dedi fısıldayarak. Neden fısıldadığını kendi de bilmiyordu.

Selin, “Utku’ya söylemek istemedin ya. Düşündüm ki, rahatsız ettim sanırım.” dedi dudaklarını bükerek. Cafer hayran hayran izliyordu Selin’i. Selin, “Özür dilerim” dedi fısıldayarak.

Cafer birasını sonuna kadar kafaya dikti. Selin’e baktı birkaç saniye. Yutkundu ve, “Önemli değil, aslında… İyi geldi yenge.” dedi. “Anlasam ben de sana yapardım” dedi sonra ve daha cümlesi bitmeden kızarmaya başladı.

Selin güldü. “Ben de masöz değilim canım” dedi. O sırada bacaklarını ovmaktan çok okşuyordu hafif hafif.

Selin’in narin eli pürüzsüz bacaklarında gezerken çıkardığı yumuşacık sesi duyuyordu Cafer. Bir an salonun kapısına baktı, Utku’yu yoklamak ister gibi. Sonra Selin’e dönüp, “İstersen, biraz…” dedi. Yutkundu bacaklarına bakarak Selin’in.

Selin, içinde hiçbir art niyet olmadan, “Şey, dizlerime kadar biraz ovalasan belki…” dedi. Yarım yamalak konuşuyorlardı loş ışıkta. Odada en belirgin şey Selin’in parlak teniydi.

Cafer Selin’e dönüp elindeki boş şişeyi sehpaya bıraktı. Ellerini yavaşça Selin’in ayaklarına uzatıp ayak bileklerini iri elleriyle kavrayıp uzun parmaklarını Selin’in ayak bileklerine sardı. Selin’in gözlerine bakıp okşamaya başladı. Cafer, Selin’in ayak bileklerini acemice sıkıyor, okşuyordu. Selin’e pek masaj gibi gelmese de hoşuna gitmişti. Biraz rahatlamıştı ağrısı sanki. Başını arkaya yaslayıp gözlerini kapattı ve, “Çok teşekkür ederim canım” dedi.

Cafer, “Bir şey değil yenge” diyerek devam etti okşamaya. Selin’ ayaklarına geçip iri elleriyle önce ayaklarının üstünü, sonra başparmaklarıyla eş zamanlı olarak ayak tabanlarını ovmaya başladı. Cafer’in parmakları Selin’in pembe ayak tabanlarında gezinirken Selin gıdıklanıp bacaklarını sallayarak güldü ve “Ahaha gıdıklandım” dedi kendini Cafer’e doğru kaydırarak yattığı yerden. Kayınca yine şortu toparlanıp açılmış, kasıklarına kadar her yeri meydana çıkmıştı.

Cafer, ellerini yine ayak bileklerine koydu Selin’in. Yavaş yavaş diz kapaklarına kadar çok hafif okşayıp yukarı aşağı gezdiriyordu. Selin’in pamuk gibi tenine dokundukça keyiflenip hızlanıyor, yavaş yavaş sıkıyordu da. Elini bacaklarının arka kısmına atıp daha etli-kaslı yerleri avcunda sıkıp sıkıp bırakırken Selin, “Oh, çok iyi geldi…” diyordu.

Cafer biraz duraksayıp yutkundu. Elleri daha yukarı çıkmak istiyordu. İçindeki arzuyu belli etmemeye çalışarak, “Yeter mi yenge?” diye sordu.

Selin, “Ah, yeter canım benim sağ ol” diyerek toparlandı, oturdu. “Ay şimdiden iyi hissediyorum bak demek masaja ihtiyacım varmış.” dedi.

Cafer gülümsedi, “İyi geldiyse sevindim yenge” dedi. Selin’in yüzünde bir abla şefkati vardı sanki. Sevgiyle bakıyordu Cafer’e. Cafer, düşüncelerini yok edip Selin’i bir abla olarak görmeyi o kadar istiyordu ki… Ne var ki buna engel olamıyordu. Selin’in güzelliği, Cafer’e karşı rahatlığı, iletişimi, teni, gözleri, dudakları… Her şey ama her şey Selin’in çok güzel bir kadın olduğundan başka bir şey düşünmesine engel olacak kadar güzeldi. Cafer içindeki utanca rağmen çok mutlu olmuştu bir anlığına. ‘Erkek’ gibi hissediyordu kendini.

Selin kalkıp, “Ben yatayım canım, yarın ofis günü…” dedi dudaklarını üzülerek büzerek. “Bu arada, ben uyandırırım seni yarın, birlikte çıkarız.” diye ekledi. Cafer’in omzunu okşayıp, biraz kısık bir sesle, “Tatlı rüyalar” dedi ve yatak odasına gitti.

Cafer, bütün gün ve özellikle bu gece yaşadıklarını hızlıca tekrar oynattı kafasında. Kalbi sıcacık olmuştu. Hissettiği hayranlık aşka dönüşüyor gibiydi fakat Cafer bile farkında değildi bunun. “Selin…” dedi sadece kendi duyabileceği bir sesle gülümseyerek. Kalkıp odasına geçti o da. Yarı erekte haldeydi hala. Umursamadı, direkt yatağa geçip Selin’i ve yarın ne yapacağını düşünerek uykuya daldı.

Cafer sabah gözlerini açtığında Selin’in gülümseyen yüzüyle karşılaştı. “Cafer… Hadi ben hazırım, uyan sen de.” diyordu. Cafer gülümsedi, “Hayırlı sabahlar yenge” dedi. Ama yine uykuya yenik düşüyordu. Selin’in mis gibi parfümü odayı doldurmuştu. Selin’in kokusunu soluyarak sıcacık yatağına gömüldü gözlerini kapatıp.

Selin kendi kendine, “Bu böyle uyanmayacak” diyerek Cafer’in üzerindeki yorganı çekti, Cafer’in gözleri açıldı birden vücudundaki sıcaklık kaybolunca.

“Ha! Of… Yenge kalkıyorum tamam.” diyerek yatakta kıvranıp sırtüstü kaldı. Selin biraz sessiz kalıp gözlerini gezdirdi Cafer’in üzerinde, önüne bakakaldı. Cafer’in sabah ereksiyonu baş roldeydi. Uzun ve kalın penisi gri eşofmanının altında şaha kalkmış, başı belirgin şekilde zonklar gibi dikilmişti. Selin yorganı Cafer’in bacaklarının üzerine bırakıp biraz utandığını belli eden mahcup bir sesle, “Salona geçeyim ben” dedi.

Cafer, Selin çıktıktan sonra önüne baktı. “Of…” diyebildi sadece. Rezil olduğunu düşünüyordu. Kadını hem bekletiyor hem de böyle saçma bir sahneyle karşı karşıya bırakıyordu. “Hakkımda kötü düşünecek artık” diye düşünüp korktu. Hızla kot pantolon ve gömlek giyip odadan çıktı. Banyoda yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı. Siyah saçlarını tarayıp yanaklarında yeni yeni biten sakallara bakıp salona geçti. “Yenge, hazırım ben.” dedi.

Selin, üzerine beyaz ince ve dar bir boğazlı kazak, altına siyah ve kısacık bir mini etek, ince siyah külotlu çorap giymişti. Bacak bacak üstüne atmış telefona bakıyordu Cafer’i beklerken. “Tamam canım taksi çağırıyorum” dedi Selin, Cafer’e bakmadan. Bakmaya da çekiniyordu açıkçası az önceki görüntüden dolayı.

Cafer Selin’i görünce yine şaşırmış, bu şekilde işi gidiyor olmasını kendi iç dünyasında yadırgamıştı fakat şehrin normalinin bu olduğunu düşünüyordu artık. Utana sıkıla, “Düğüne gider gibi olmuşsun yenge” dedi. Kendince iltifat ediyordu.

Selin başını kaldırıp, “Ne? Şey… Abartı mı olmuş, kötü mü?” diye sordu.

Cafer, başını kaşıyıp, “Yenge yok yani, güzel diye öyle dedim. Süslenmişin ya.”

Selin güldü, “Ahaha anladım… Dün paspal halimi gördün tabi şimdi tanıyamadın” diyerek göz kırptı. Cafer de güldü, “Yok öyle de şey…” dedi ve sustu. “Güzelsin” demek bile ayıptı Cafer’in dünyasında. Hem de yengesine böyle bir şey söylemek, imkansızdı…

Selin, “Bu böyle olmayacak ya yine Sefa’yı arayayım bari” diyerek taksi uygulamasını kapatıp aradı Taksici Sefa’yı.

“Alo, merhaba…”

“Ablam günaydın” diye neşeli bir ses çınladı Selin’in kulağında. “Geleyim mi?”

“Ahaha evet onun için aramıştım, gel, bekliyorum.” dedi Selin. Gülerken bacağını sallıyordu.

Sefa, “Sen aşağı in ablam ben geliyorum hemen” dedi ve yola çıktı.

Selin topuklularını, Cafer botlarını giydi ve çıktılar. Sokağın başında yan yana beklerken Selin Cafer’e muzipçe sokulup abartılı bir titremeyle “Ayy, bu ne soğuk! Dondum Cafer…” dedi. Cafer yine kasılıp bir adım geri attı.

“Evet yenge…” Selin’in bacaklarına baktı, “Kalın giyinmek lazım” dedi. Sonra, “Yani şey, kalın giyinsen de üşürsün tabi” diyerek topladı cümlesini. Hadsizce Selin’e karışacak bir yeri yoktu onun hayatında ve farkındaydı. Başını öne eğdi.

Taksi gelince Sefa yine inip Selin’e kapıyı tutacaktı ki Cafer önce davranıp kapıyı açtı. Selin taksiye binerken “Vaov, çok centilmensiniz efendim” diyerek takıldı Cafer’e. O sırada hem Cafer hem Sefa, Selin’in taksiye yerleşmeye çalışırken vereceği muhtemel frikikleri kaçırmamak için kaçamak bakışlar atıyorlardı ona. Cafer de taksiye geçince yola çıktılar.

Biraz sessiz geçen yolculuk, Cafer’in staj yapacağı şirketin önünde son buldu. Cafer taksiden inerken Selin, “Bak şu sokağın sonunda bankamatikler var canım. Onun karşısında benim ofisim. İşin bitince gel istersen, birlikte döneriz.” dedi ve Cafer’le vedalaştı. Cafer şirket binasına girdi. Selin de taksiciye parasını ödeyip kendi ofisine gitti. Sefa, Selin merdivenleri çıkana kadar arkasından bakıp dudaklarını ısırdı ve sonra o da oradan ayrıldı.

Öğleden sonra Selin Cafer’i arayıp, “Alo, canım ne yaptın? Bitti mi işin” diye sordu.

Cafer, “Yenge yok, şimdi birkaç çıktı alacağım onları teslim edince bitecek inşallah” dedi.

Selin’in iş arkadaşı Aylin, “Utku mu?” diye sordu. Selin, “Yok, Cafer’le konuşuyorum” deyince Aylin muzipçe güldü. Selin Aylin’in koluna hafifçe vurup “Utku’nun yeğeni be, salak” dedi gülerek. Fısıldayarak söylese de Cafer duymuştu fakat bir şey demedi.

Selin, “Tamam canım, işin bitince gel istersen” dedi Cafer’e ve telefonu kapattı. Aylin’e dönüp “Kızım ne karıştırıyorsun ortalığı? Pislik ya” diyerek güldü masumca.

Aylin, “Ne bileyim canımlı cicimli konuştuğunu duyunca Utku sandım. E sen Cafer deyince de, eyvah dedim… Ahaha” diyerek güldü.

Selin yüzü kızarsa da gülümsedi. “Saçmalama, Utku’nun yeğeni işte…” dedi. Aylin gözlerini devirdi. Kıkırdayıp işlerine devam ettiler.

Cafer, Selin’in çalıştığı şirkete geldiğinde kadınların hemen hemen hepsinin Selin gibi giyindiğini görse de Selin’den etkilendiği gibi etkilenmedi onlardan. Selin’i görünce seslendi ona. Selin kalkıp yanına geldi ve sarılıp yanağını öptü Cafer’in, “Hoş geldiiin!” dedi sımsıkı sarılıp. Cafer kasıntı bir gülümsemeyle, “Hoş bulduk yenge” dedi.

Selin, “Gel sana ofisi gezdireyim” diyerek Cafer’in koluna girdi. Ofiste gezinirken Cafer kendini çok huzurlu hissediyor, Selin’in anlattıklarını duymuyor, sadece dışardan nasıl göründüklerini düşünüp kendini erkek gibi hissediyor olmanın tadını çıkarıyordu.

Selin, tenha bir yerde, “Şey, Cafer…” dedi. Cafer Selin’e bakıp “Efendim yenge” diye yanıtladı.

Selin, “Bana yenge demesen… En azından ofisteyken. Yanlış anlama, kötü bir şey değil söylediğin de ama… Sanki yaşlı gibi algılanmayayım şimdi” diyerek başını öne eğdi.

Cafer şaşırdı, yengesiydi Selin, ne vardı yenge sözcüğünde anlayamadı. “Yaşlı değilsin ki yenge, gençsin…” dedi. “Şey… Özür dilerim. Ne diyeyim?” diyerek Selin’e baktı. Ne yapacağını bilemez gibiydi.

“Aslında, Selin de diyebilirsin. Benim açımdan sorun yok. Ama ne bileyim, abla de istersen. Ablan sayılırım” diyerek elini tutup sıktı Cafer’in.

Cafer, “Selin… Selin diyemem yen… Şey, abla diyeyim burada öyle istiyorsan.” dedi sıkılarak.

Selin, “Yanlış anlamıyorsun canım, değil mi?” diye sordu.

Cafer, “Yok… Yok abla. Yanlış bir şey yok.” dedi.

Sonra, Selin’in masasına geçtiler. Selin bir yandan çalışıp diğer yandan Cafer’le ve Aylin’le sohbet ediyordu. Aylin, arada bir Cafer’i inceliyor, ayıp olmasın diye konuşmaya çalışıyordu onunla ama Cafer’in gözü hep Selin’deydi. Mesai bitince çıkıyorlardı ki Aylin Selin’e “Canım bir dakika beklesene yarınki işi soracaktım” dedi. Cafer önden çıkınca ikisi baş başa kaldılar.

Aylin, “Çok utangaç bu çocuk ya, ne sorsam kem küm etti” diyerek güldü.

Selin biraz kızarak, “Dalga geçme Aylin ya. Çocuk köyde büyümüş, ergenlikten çıkmış bir de… Kafası karışıktır onun şimdi.” diyerek savundu Cafer’i.

“Ergenliğin etkileri geçmemiş olabilir ama” diyerek sinsi bir gülüş takındı Aylin.

Selin iyice bozulup, “Ne demek istiyorsun şimdi Aylin?” diye sordu kısık ama sert bir tonda.

Aylin, “Ya yok, öyle değil de…” diye kem küm etti. Sonra, “Köyde büyümüş ya herhalde ondan. Bilmiyorum. Genç çocuk zarar gelmez boşver…” dedi.

Selin, “Neyi söylemekten vazgeçtin sen?” diye sordu sertçe.

Aylin, biraz düşünceli bir ifadeyle, “Kızım çocuk genç, 18 yaşında delikanlı yani normal bu tabi de… Evde falan sıkıntı olur diye düşündüm aman bana neyse… Gözleri diyorum, sendeydi hep…” Sonra sesini iyice alçaltıp, “Bacaklarını yiyip bitirdi senin…” dedi ciddi bir tonla.

Selin bunu duyunca gözleri büyüdü, kıpkırmızı oldu yüzü. “Bunu duymamış olayım!” dedi ve hızla ofisten çıktı.

Yolda bir taksi buldular, eve dönüyorlardı. Yol boyunca ilginç bir şekilde ilk defa Cafer daha çok konuşuyordu. Selin’in suskunluğunu fark etmişti. Eve geldiklerinde salona geçip oturdular yine sessizce. Selin düşünceli düşünceli yere bakıyordu. Cafer de oldukça masum bir ifadeyle onu izliyordu. Sonunda dayanamayıp, “Abla… Şey, Selin Yenge. Bir sıkıntı mı var başında ne oldu?” diye sordu.

Selin Cafer’in yüzüne baktı, gerçekten de çok masumdu. Aylin ya masum bir bakışı yakalayıp işi abartıyor ya da Selin’i sinir etmek için şaka yapıyor olmalıydı. Sinir etmişti de zaten. Hem, baksa ne olacak diye düşündü Selin. Sadece bir bakış, ne çıkar ki? Kötü niyetle de bakacağını sanmıyordu Cafer’in. Yaşının getirdiği merakla birkaç kaçamak bakıştır olsa olsa… Keşke, dün gece o masaj konusunu tekrar gündeme getirmeseydim, diye düşündü.

Cafer cevap alamayınca “Y-yenge…” diye seslendi yine. Yine gözleri ara sıra Selin’in bacaklarında geziniyordu. Selin de fark etmişti.

Selin, “Bir şey yok canım, sorduğun için teşekkürler. Aylin, işle ilgili bir şey konuştuk da onu düşündüm” diye yanıtladı Cafer’in sorusunu.

Cafer, “Canın sıkmasın bir şey yenge” dedi erkeksi bir tavır takınmaya çalışarak.

Selin, Cafer’in bu büyüklenmelerinden hoşnut oluyordu. Kendini Selin’e karşı ‘erkek gibi’ gösterme girişimleri nedense gururunu okşuyordu. Ama aklında hala Aylin’in söylediği şeyler vardı.

Eğer gerçekten Cafer böyle bir niyetle, yani, cinsel bir arzuyla bakıyorsa Selin’e bu hoş olmazdı. Birlikte yaşamaları da uygun değildi bu durumda. Gerçekten de ‘Selin’in bacaklarını yiyip bitiriyor’ muydu Cafer? Bunu öğrenip buna göre davranmak, en azından belki de bir önlem almak istiyordu Selin.

Utku’nun gelmesine daha 1 saat vardı. Selin, bu düşüncelerini nihayete erdirmek için, Cafer’i test edercesine sordu, “Canım, zahmet olmazsa bana masaj yapar mısın yine?”

Cafer gerildi. Yutkunup Selin’e baktı. Hayır dese olmayacak, gece içkiliyken yapıp şimdi yapmıyorsa Selin yanlış anlayacak diye düşündü. Evet dese ayrı problem, Selin’e karşı koyması git gide zorlaşacaktı. Yine de, kalbinin sesini dinledi. “Yaparım yenge, istediğin gibi…”

Selin gülümseyip teşekkür etti. Cafer’in oturduğu koltuğa geçip bu kez yüzüstü uzandı. Siyah mini eteği kısacıktı gerçekten, yatınca daha da kısalmış, kalın bacakları meydana çıkmıştı. Bacakların saran siyah ince çorap parlıyordu. Cafer bir şey söylemeden yine ayak bileklerinden okşamaya başladı Selin’in.

Selin gerçekten bu acemice ve beceriksizce yapılan masajdan keyif alıp rahatlıyordu. Denemek istediği neydi, bu yolla nereye varacaktı tam kestiremese de kendisine yapılan bir masajı bile saklayan Cafer’in, Utku ortalarda yokken Selin’in bacaklarına masaj yapıyor olması Aylin’i haklı çıkarıyor gibiydi.

Cafer, Selin’in bacaklarını okşayarak yukarılara çıkıyor, gözleriyle yiyip bitirdiği bacakları elleriyle yoğururken diz kapaklarının arkasına gelmiş o kısmı ovalıyordu. Tam oradayken, masaj bitmiş gibi bir an oluşsa da Selin hala yüzüstü yatarken Cafer elini çekmeyip biraz daha yukarı kaydırdı parmaklarını. Selin’in bacaklarının üst kısmına, daha kalın ve daha tatlı, daha çekici bölümüne dokunup okşamaya başladı. Selin bunu beklemiyordu. Vücudu kasıldı fakat durdurmadı Cafer’i. Sessizce bacaklarını okşatıyordu Cafer’e.

Selin, Aylin’in haklı olduğunu düşünüyor olduğu için kızgın olsa da bir yandan, böyle genç bir erkeğin ilgisi ve beğenisini geri çevirmek istemediğini fark etti. Hatta, bu hoşuna gidiyordu. Cafer, sessizce fakat derin derin nefes alarak yukarılara çıkıyordu iyice. Selin’in bacaklarında ellenmedik yer bırakmayacak gibi sıkıp, okşayıp sertleşiyordu. Selin bacaklarını hafifçe aralayıp, “Çok güzel gidiyorsun Cafer…” dedi fısıldayarak.

Cafer, “Yenge…” dedi titrek bir sesle. Başka da bir şey diyemeden devam etti okşamaya. Selin’in bacağını okşarken dolgun poposu kıpırdıyor, hafifçe sallanıyordu. Selin, Cafer’in elinin eteğini altına doğru hafif hafif kaydığını hissediyordu. Kendini toparlayıp, “Cafer tamam canım yeter bence” dedi. Cafer durmadı, devam ediyordu. Parmak uçları Selin’in poposuna değiyordu ara ara.

Selin telaşlanıp, “Cafer, canım yeterli dedim, duralım…” dedi çaresizce. Kalkmaya çalıştı ama Cafer sertçe bastırıyordu bacaklarına. Sol eliyle Selin’in poposunu eteğin altından avuçladı Cafer. Selin irkilip çığlık attı ve bir hamlede fırladı ayağa. Cafer eline bakıyordu, suç aletine bakar gibi. Suratı asıldı, pişmanlıktan utançtan yerin dibine geçmişti saniyesinde.

Selin, “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye bağırdı. İkisinin de yüzü kızarmıştı.

Cafer, “Yenge, yanlışlık… Yanlış oldu. Ben, özür dilerim. Allah belamı versin öyle yapmak istemedim.” dedi.

Selin nefes nefeseydi. Göğsü inip kalkıyordu. Hem heyecanlanmış hem korkmuştu. Cafer’in avuçladığı poposunu tutuyordu şimdi farkında olmadan. “Bu, bunu nasıl yaparsın? Cafer ben senden kaç yaş büyüğüm…” dedi.

O sırada kapı açıldı, Selin hemen karşı koltuğa oturdu. İkisinin de yüzü asıktı. Utku içeri girdi gülerek, “Nabersiniz gençler?” diye sordu. Cılız cevaplar alınca, “Ne bu ya? Ne oldu size? Hem az önce duydum, kaç yaş büyük muhabbeti falan? Ona mu bozuldun aşkım” diye sordu Selin’e.

Selin eteğini çekiştirip düzeltti istemsizce. “Yok, yani evet, şey… Yaşıma inanmadı Cafer, 36 yaşındakiler yaşlı olmaz mı falan dedi de aslında niyeti o değilmiş. Beni genç görüyormuş meğer. Öyle değil mi Cafer?” diye sordu gözlerini dikerek.

Cafer, “Evet Utku abi… Yenge, yengem çok genç gibi ya, o yüzden dedimdi de yanlışlık oldu ama anladı sonra niye dediğimi.”

Utku gülümsedi, “Öyle valla gencecik benim karım. Siz ikiniz kardeş gibisiniz de ben babanız gibi duruyorum değil mi?” diyerek göz kırptı Cafer’e.

Cafer’le Selin bakıştılar. Selin kalkıp üzerini değişmek için odasına gitti. Cafer de hemen banyoya gitti. Yine erekte olmuştu.

Devam Edecek…