Komşumuzla Tatil (1)

Benim adım Timur. Eşim Ayla ve ben yirmili yaşlarımızın başındayız. Şehir merkezinde bir ticaret şirketinin finans bölümünde çalışıyorum ve Ayla da bir özel okulda öğretmen… Üniversitenin son sınıfında tanıştık ve birbirimize yıldırım aşkıyla tutulduk. Düğünümüz mezuniyetimizden sadece birkaç hafta sonra gerçekleşti.
İşlerimiz nedeniyle balayına çıkamamıştık. Bu yaz yurt dışındaki bir aile büyüğümüzün şehre yakın deniz kenarındaki dubleks yazlığında kalma şansımız oldu. İkimiz de çalışmaya devam ederken, aynı zamanda baş başa bir tatil yapabilmenin keyfini çıkarabiliyorduk. Mutluluğumuza diyecek yoktu.

Ben sıcak havanın rehavetiyle karımın güzelliklerini izleyip düşüncelere dalmışken, Ayla bir anda kalkıp havuza atladı ve üstüme yağan sularla beni şaşkına çevirdi. Sonunda diğer ucunda ortaya çıkana kadar bir süre yüzeyin altında bir balık gibi zarif bir biçimde yüzdü. Bahçemizde çınlayan kahkahalarla benim ıslanmış halime bakıyordu.

“Nerelere daldın öyle aşkım?”

“Yaramaz kız…” diyerek güldüm ben de… “Şimdi yanına geliyorum senin…”

Ayağa kalktım, içkimi masaya koydum. Gömleğimi çabucak çıkardım. Oldukça ortalama bir yapıda, 1.75 boyunda ve yaklaşık 75 kilo ağırlığındayım. Özellikle kaslı değilim, ama tam olarak bir dal da değilim.

Yüzmeyi çok seven ve balık gibi yüzebilen karımdan biraz daha az zarafetle, koca bir fok balığı gibi kendimi havuza atıverdim. Bu da büyük bir su sıçramasına ve Ayla’dan gelen bir kıkırdamaya neden oldu. Bir iki kulaçta karımın yanına gittim. Suyun içinde sarıldım. Islak dudaklarımız nazikçe kavuşurken birbirimizi aşkla öpmeye başladık.

“Yarın çalışmak istemiyorum.” diye bağırdı karım dudaklarını benden zorlukla kurtardıktan sonra…

Narin su damlacıkları vardı dudaklarında… Pazarımız şimdiye kadar güzeldi, ama öğleden sonra saatleri bitiyor, hafta sonu tatilimiz hızla sona yaklaşıyordu. Onu tekrar öptüm,

“Ben de istemiyorum bebeğim.”

“İkimiz de işlerimizi ayarlayalım, kendimize bir gün daha ayıralım ne olur… Pazarlar yetmiyor bana..” Tam biz suyun içinde öpüşüp koklaşır, konuşurken gür bir ses yayıldı ortalığa…

“Hey millet!”

Komşumuz Burhan’dı seslenen… Ellili yaşlarda, kibar bir beyefendi. Oldukça iri, yaklaşık 1.95 boyunda kalın bir gövdeye sahip… Yaklaşık yüz kiloya yakındı. Hepsi kas değil tabi, fakat yaşına göre bir erkek için kesinlikle çok iyi durumdaydı.

Dost canlısı, neşeli biriydi, görünüşte zararsızdı. Karısı nadir görülen bir hastalıktan ölmüştü. Bir daha evlenmemiş, kabuğuna çekilmiş bir dul hayatı yaşıyordu. Bizimkine bitişik yandaki evde yaz kış tek başına kalıyordu ve biz tanıştığımızdan beri onunla iyi bir komşuluk ve dostluk ilişkisi geliştirmiştik.

Mahalle içindeki diğer her ev bir çitle ayrılıyordu. Fakat bir sebepten dolayı bizim evlerimiz arasında çit yoktu. İki evin arasındaki sınır çim kesimindeki belirgin bir değişiklikle ayrılmıştı ve evlerimizi sadece biraz uzunca bir çim şeridi ayırıyordu.

Burhan erken yaşta emekliye ayrılmıştı ve görünüşe göre hep evinde bahçesinde çalışıyordu. Bahçesinin dizaynı, çimlerinin durumu, rengarenk çiçekleri kusursuzdu.

“Hey komşum, nasıl gidiyor?” diyerek yanıtladım bize doğru ilerleyen adamı… Ayla içgüdüsel olarak suyun altına girdi. Olması gerekenden daha az giyinik olduğunu düşünüp utanmıştı mutlaka…

Komşumuz güneşten yanmış teniyle gülümseyerek geldi, elinde koca bir bahçe makası, alnındaki teri sildi. Çam yarması gibi büyük gövdesi öğleden sonra güneşinin ışığını kesintiye uğrattı, gölgesi üstüme vurmuştu.

“Of, sadece küçücük bir bahçe diyorum ama… Hiç bitmeyen işleri öldürüyor beni, yoruldum.” Ayla ve bana bakarak durdu.

“Ooh… Siz ikiniz bu havuzun tadını çıkarıyorsunuz ne güzel… Burada yaşayan son çift yaşlıydı, hiç kullanmamışlardı havuzu… Ama bakıyorum, siz çocuklar her zaman havuzdasınız.”

Yanlış değildi, suda epey zaman geçiriyorduk. Ben cevapladım gülümseyerek.

“Buz gibi kokteyl yapmıştı bize Ayla, sen de ister misin? Epey yorulmuş görünüyorsun…” Başını salladı,

“Buraya gelirken bir iki sohbet ederiz demiştim. Sizin havuz keyfinizi bölmeyi istemem. Bundan nefret ederim ama… Çok iyi olurdu doğrusu, zahmet olmayacaksa…”

“Saçmalama Burhan abi…” dedim adama, “Ayla bebeğim, bir kadeh de komşumuza getirir misin?” diye ısrar ettim.

Komşumuzun görmeyeceğini düşünerek suyun altında kıçını okşadım. Hafifçe kızardı. Anlamıştım, adamın yanında kalçasına dokunmamdan hoşlanmamıştı. Yine de,

“Tabii ki” dedi. “Hemen getireyim ben…”

Ayla yavaşça merdivenlerden yukarı çıktı. Çıkarken iri göğüslerinden su damlaları akıyordu. Karım biraz utangaç biriydi dediğim gibi, ama üzerindeki pembe ve iki parçalı bir bikiniydi. Burhan o güne kadar karımın vücudunu hiç bu derece çıplak görmemişti.

Burhan kibar bir erkekti, ama gördüklerinden hoşlandığı da açıktı. Ayla’ya bir iki kez baktığını ve pek de utangaç olmadığını fark etmiştim. Yine de normal karşıladım durumu… Çünkü Ayla’yı gören neredeyse her erkek aynı şeyi yapıyordu.
Karım hazırladığı içki kadehini ona verirken karıma ustaca ve aşağıdan yukarıya her santimini inceleyen bakışlarla baktı.
“İşte kokteylimiz…” diyen karım onun bakışları altında kızararak, fakat yine de pek rahatsız olmadığını ona gösteren bir tavırla kadehi uzattı.
“Teşekkürler güzelim…” Burhan hazırladığı içkiyi nazik bir tavırla kabul ettiği için karımın adamı terslemekten kaçınmaya çalıştığını hissettim.