Merhaba, ben Cansu. Sizlerle kimseyle paylaşamadığım psikoloğa bile utancımdan gidemediğim sorunlarımı anlatacağım. Daha doğrusu önceden öyle görürdüm, artık tamamen benim bir parçam ve zevkim.
Günlüğümün sayfalarını karıştırırken denk geldiğim satırlar seks bağımlılığımı keşfettiğim kaleme aldığım günleri anlatıyordu.
19 Ekim
Bugün yine aynı döngünün içinde kaybolduğumu hissediyorum. Sabah uyandığımda kendime söz verdim: “Bugün farklı olacak.” Ama farkı ne, bilmiyorum. Sadece aynı şeyleri tekrar edip durduğumu fark ediyorum. Okul koridorlarında yürürken bile insanların bakışlarını üzerimde hissetmek istiyorum. Beni fark etsinler, bana dokunsunlar. Ama sonra aynaya baktığımda kendimden nefret ediyorum.
21 Ekim
Onunla yine okulun arka tarafında buluştum. Adını bile zor hatırlıyorum. Önemli mi? Benim için değil, onun için hiç değil. Gülümseyerek bana yaklaştığında içimdeki boşluğun bir anlığına dolduğunu sandım. Ama sonrasında… Sonrası hep aynı. Soğuk bir hava, içimde yükselen pişmanlık dalgası. Eve dönerken kulaklıklarımı takıp müzikle zihnimi uyuşturdum. Belki de gerçekten uyuşmam gerekiyor.
25 Ekim
Bugün rehberlik hocası gözlerimin içine baktı ve “İyi misin?” diye sordu. “Tabii ki!” dedim, gülümseyerek. İnsanlar bazen fazlasıyla saf. İyi olmadığımı anlamaları için ne yapmam gerekiyor? Kollarımda kesik izleri mi olmalı, yoksa gözlerimin altı morarana kadar uykusuz mu kalmalıyım? Belki de biri beni gerçekten görmek istese, görürdü.
30 Ekim
Bir an durup düşündüm. Bu bana ne kazandırıyor? Hiçbir şey. Sadece anlık bir tatmin, sonra daha derin bir boşluk. Ama duramıyorum. Ellerim titriyor, zihnim bulanık. Biri bana yardım edebilir mi? Yoksa bu, sonsuza kadar benim yüküm mü olacak?
Eski püskü eşyaları atmaya karar verdiğimde günlüğüm gözüme ilişti ve öyle bir karıştırdım.
Lise yıllarında kendimi hep sıkışmış hissederdim. İçimde tanımlayamadığım bir boşluk vardı, her an bir şeyleri yanlış yapıyormuşum gibi bir suçluluk duygusuyla yaşıyordum. Kendime koyduğum sınırlarla, toplumun üzerime yüklediği kurallarla boğuluyordum. Her seferinde kendime dur demeye çalıştım ama içimdeki dürtüler beni bir girdap gibi içine çekiyordu. Onlarla savaştıkça kendime yabancılaşıyordum.
Sonra üniversiteye geldim. Burası bambaşka bir dünyaydı. Kimse kimseyi yargılamıyor, herkes kendini olduğu gibi ifade ediyordu. İlk kez, kendimi bir kafese kapatmadan yaşamayı denedim. Kendi bedenimi, arzularımı, isteklerimi tanımaya başladım. Artık savaşmak yerine onları anlamayı seçtim.
Özgürleşmek, aslında kim olduğumu keşfetmekti. Bu sadece cinsellik ya da bedenimle ilgili değildi. Düşüncelerimi, isteklerimi, neye “evet” neye “hayır” diyeceğimi öğrenmekti. Kendi seçimlerimi yapabilmekti. Bazen kendime soruyorum: Tüm bunları yaşarken gerçekten mutlu muyum, yoksa hâlâ bir şeyleri kanıtlama çabasında mıyım? Ama sonra aynaya bakıyorum ve yüzümdeki huzuru görüyorum.
Şimdi, kim olduğumu biliyorum. Kendi hikayemin başrolü olmayı öğrendim. Bağımlılıklar, pişmanlıklar, kaçışlar artık yok. Sadece seçimlerim var. Ve bu seçimlerin sorumluluğunu alacak kadar güçlüyüm.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.