Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

admin@yetiskinhikayeleri.net

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

Alışılmadık Değişim 1. Bölüm

Herkese selam ben Anıl. 21 yaşında aile işi denebilecek işi yapmak isteyen sıradan bir gençtim ta ki o kararı verdiğim güne kadar.

-Bu işi nasıl halledelim?

Amacım cevap almak değildi, hiçbir zaman olmamıştı da.

-Hadi bi fikir ver nasıl halledelim? Seni en yakın arkadaşınla yatağımda basıyorum ama sen yüzsüz gibi hala daha pişkin pişkin gülerek telefonunla oynuyorsun.

Yine kıkırdayınca artık dayanamadım.

-SİKTİR GİT LAN BU EVDEN AMINA KOYDUĞUMUNUN OROSPUSU!

Bağırırken bir yandan da ayağa kalkıp Meral’i kolundan tutup evden dışarı sürüklüyordum. Sinirlendiğimden acımasızca kolundan tutup etrafta sürüklemiştim Meral’i. Canı yanıyordu ama umrumda değildi, o canımı daha kötü yakmıştı.

-Ya Anıl lütfen yapma vallahi bir gecelikti bir daha yapmayacağım. Kovma beni lütfen, dinler misin beni bir kere de olsa?

Kanamazdım bu söylediğine, her hafta sonu gezmesi, harcadığı paralar ve kaldığı ev çoğunlukla benden kaynaklıydı.

-Bir daha gözüm görmesin seni piç! Anladın mı lan!

Kapıyı suratına çarpmadan önce hatırladığım son şey bana köpek gözleriyle bakan bir çift kahverengi gözdü.

Rahat bir nefes almıştım sanki. Kalbimde bir yumru olsa da içim rahattı. Bir kevaşeyi daha postalamıştım. Acaba o arkadaşı olan piçte ne buldu? Neyse beni ilgilendirmez.

3 AY SONRA

Sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Yarı uykulu olduğumdan ekrana bakmadan telefonu açtım.

-Alo?
-Kanka uyandırdım pardon ama çok acil lütfen kapama.
-Noldu lan Hakan, ne acili sabahın kaçında ne aciliyeti oğlum?
-Kanka babamı hastaneye kaldırmışlar!
-Ne? İbrahim Amcayı mı? Siktir dur bekle iniyorum şimdi seni alıcam gideriz acile merak etme.
-Kanka babam uzakta biliyorsun gerek yok para için aramıştım.
-Lan siktir et bileti şimdi hazır ol 10 dakikaya neresiyse beraber gideceğiz.
-Sağ ol aga borçlandım sana.
-Siktirtme borcunu Hakan.

İbrahim Amcayı eskiden beri severdim çünkü her seferinde bisikletimizi tamir ederdi. Ah be İbrahim Amca demedik mi sana sağlığını aksatma diye. Hızlı hızlı giyinip uçar gibi arabama bindim. Zamanında babamın bana hediye ettiği emektarı çalıştırıp birinci vitese taktım ve hızla Hakan’ın evine doğru sürmeye başladım. Beş altı dakikalık kısa bir yolculuktan sonra evinin önüne arabamı park ettim ve telefonla Hakan’ı aradım.

-Hakan ben evin önündeyim acele etmene gerek yok bekliyorum ben.
-Kanka kusura bakma geç kaldım, üstümü giyindim beş dakikaya iniyorum şimdi.
-Dikkat et bak, bir yere kaçmıyorum ben.

Telefonu kapatır kapatmaz araçtan dışarı çıkıp bir sigara yaktım. Hafif esintili bir sabahtı ama kışın donukluğu şehre öyle bir çökmüştü ki grilik havayı katlarca soğukmuş gibi hissettiriyordu. Sigaram bitmek üzereyken telefonum çaldı, Hakan olduğunu düşündüğümden telefonu bakmadan açıp kulağıma dayadım.

-Alo Hakan noldu yardım mı lazım?
-Alo?

Karşı taraf alo diyince donakalmıştım. Karşımdaki sesi tanısam da bu saatte ne alaka demiştim kendi kendime.

-Efendim Ecem? Hayrola bu saatte önemli bir şey mi oldu?
-Anıl ya… Meral yanımda engellediğin için benden aramak zorunda kaldı seni.
-Niye engellediğimi bi bilsen keşke. Neyse ne oldu da şeytana parmak ısırtan muşmula suratlı karı arıyor beni.
-Hamileymiş.
-Ne? Siktir git amına koyayım bir de babası ben miymişim? Hangi fingirdeştiği gavatsa söylesin babası odur ben değilim.
-Ben de öyle düşündüm ama tarihler bir tek seninle ve bastığın kişiyle uyuşuyor. Ki onlar da dedikleri doğruysa hep kondom kullanmışlar. Yani-…
-Ecem işim gücüm var ben onu hamile falan bırakmış olamam. Eğer hala ısrar ettiği için beni ararsan kalbini kırabilirim zaten stres başımdan aşkın bir de bununla uğraşamam.
-Ne oldu da streslisin yoksa Hakan ile mi il-

Şansıma Hakan hızlı adımlarla kapıdan çıktı. Telefonu Ecem’in yüzüne kapadım ve Hakan’a kafamla atla komutunu verdim. Yola çıktıktan sonra Hakan’a nereye gideceğimizi sormayı akıl etmiştim.

-Hakan nereye gideceğiz?
-Ankara.
-Ankara mı? 6 saate ordayız ama yola çıkmadan ihtiyacın varsa-
-Anıl lütfen sür kalbim ağzımda zaten dayanamıyorum.

Hızla otobana bağlandım ve uzun Ankara yolu serüvenimize başladık. Hem yol sıkıcı olduğundan hem de Hakan üzüntülü olduğundan pek eğlenceli değildi ama amacım eğlenmek de değildi.

6 SAAT SONRA

Hakan’ı hastaneye bırakıp durumları öğrenip karnımı doyurmak için lokanta önüne arabamı çektim ve düşünmeye başladım. Çocuğun babası ben olabilir miydim? Hatırlayamıyordum ve bu yüzden sinirlerim iyice bozulmuştu. Yemeğimi yiyip Hakan’ın ihtiyaçlarını giderip geri dönmek için yola çıkmıştım.

4 SAAT SONRA

Az yolum kalmasına rağmen öfkem ve adrenalinim geçmiş yerini yorgunluğa bırakmaya başlamıştı. Hem gece az uyumuştum hem de uzun süredir direksiyon başındaydım. Hava kararmaya başlamıştı ve hafif yağmur da rüzgarla beraber havayı iyice kötü yapmıştı. Tepelik bir yoldan aşağıya virajlı inişli bir yoldan geçiyordum ki karşıdan bana doğru gelen bir çift ışık gördüm. Bir gidiş bir gelişli olan yoldu burası sollama yapmak riskliydi. Ama karşı taraf aptalın tekiydi. Reflekslerim iyice yavaşlamıştı önce kendimi sağa atmıştım. Araba aniden yoldan çıkmış ve çarpışma etkisiyle takla atmıştı. Son hatırladığım şey sesini duyduğum ama göremediğim bir adamın beni tutarak kurtarmasıydı.

BELİRSİZ BİR SÜRE SONRA

Yavaşça gözlerimi açtım, ışığa duyarlıydım bir de belim öyle bir ağrıyordu ki sanki üstünde tepinmişler gibi. Ağzım yüzüm kurumuştu su içmek için yanımdaki bardağa uzandım ancak devirip kırdım. İçeriye hasta bakıcı girdi ve bardak kırıklarını temizleyip gitti. O gitti sonradan doktorlar geldi derken ben en erken fırsatta uyudum. Rüyamda Meral’i gördüm. Kucağında bir bebek üstü başı yırtık pırtık bana bakıyor öfkeyle, kucağındaki çocuk ise o küçük gözleriyle delermişcesine bir bakış atıyor. Sıçrayarak uyandım, belimin ağrısı daha çok hissettirdi kendini. Burada bir süre kaldım ve çokça sohbet etme ve düşünme fırsatım oldu. Genelde hasta bakıcı ile sohbetlerimde üzülüyordum çünkü bana kimsesizliğimi hatırlatıyordu. İlk sorduğu ailem olmuştu. Öldüler diyebilmiştim kafamı öne eğip. Arkadaşlarından biri demişti, ben ise bir tane var o da Ankara’da istese de gelemez dedim. Ağladım ağlayacakken birden garip bir duygu yaşadım. Durumumu kabul etmiştim ve bu durumu bilmek beni daha güçlü yapacaktı eminim.

HASTANEDEN TABURCU OLDUKTAN SONRA

Evde yatıyordum, hep yatardım zaten asla sosyal birisi olmadım. Hakan aradı açasım bile yoktu ama açtım.

-Efendim?
-Kanka kapıyı açabilir misin?
-Açayım ama azcık beklemen lazım mayıştım oturmaktan.

Kapıyı açtım ve beklemeye başladım ama garip bir şekilde Hakan sohbet ediyordu birisi ile komşulardan biridir dedim önemsemedim. Asansörden Hakan çıktı arkasından da İbrahim Amca! İbrahim Amcayı görünce daha çok sevinmiş olmalıyım ki Hakan hemen soruyu patlattı:

-Keşke tek babam gelseymiş şu mutluluğa bak!
-Valla olur he bi düşün Hakan.

Poşetleri taşıma, çay demleme, hal hatır sorma faslı geçmişti. Akıl danışabileceğim tek büyük İbrahim Amca olduğundan hamilelik olayını sordum. Sağ olsun bana çok akıl verdi ama aklım hala ara sıra gördüğüm bebekli kabustaydı. Dakikalar saatleri kovaladı düşünmeden edemiyordum İbrahim Amca birden nasıl bu kadar sağlıklı oldu diye. Sorduğumda ise uzun ve karmaşık bir şey anlattı. M.D House bölümlerinden biri ile yarışırdı o kadar karmaşıktı. Akşam yemeğine kalın dedim ama sonradan fark ettim ki yemek falan yoktu. Geldiğimden beri hep dışarıdan söylüyordum. Durum öyle olunca müsaade isteyip gittiler. Yine yalnız kalmıştım.

Koltukta uyuklarken telefonum çaldı.

-Efendim?
-Kapıyı açabilir misin?
-Ecem?
-Üşüdüm lütfen aç.

Kapıya gittim ve açtım. Hava o kadar da soğuk değildi gerçi nasıl üşüdü acaba? Asansörün kapısı açıldı ve Ecem karşımdaydı ama tanınmaz haldeydi. Nasıldı nasıl oldu derseniz Ecem 160 boylarında siyah uzun saçlı, gözleri kahverengi anlatımda basit ama karsınızda olsa diğer insanlardan ayrı bir şey olduğunu sezebileceğiniz biriydi. Ama şimdi karşımdaki Ecem’in saçı başı dağınık, gözleri ağlamaktan şişmiş ve bu soğukta üstünde Tshirt altında ise eşofmanla çıkmıştı. Hemen içeri aldım ve üstüne güzel bir hırka verip yorganla üstünü örttüm. Kendine gelene kadar bir bardak çay koyup olanları anlatmasını bekledim. Kendine gelmesi beş dakika kadar sürdü ve ısrarlarıma dayanamayıp anlatmaya başladı:

-Ne oldu sana hiç iyi gözükmüyorsun.
-Bir şey yok Anıl canım sıkıldı öylesine geldim.
-Ecem lüfen, seni uzun süredir tanıyorum.

Ecem ağlamaklı gibiydi yere bakıyor konuşmuyordu. Hafifçe elini tuttum. Konuşmaya başladı:

-Biliyorsun iki senedir mezuna bırakıp duruyorum. Amacım Tıp Fakültesi okumak ancak bizimkiler bizim ilin dışında göndermezler beni. Bizim buranın tıpı da iyi değil hem burayı da sevmiyorum. Bu sene de bu konu hakkında tartışma çıktı. Her zamanki gibi babam iyice bağırdı çağırdı, bu sefer vurdu da kafamı kaldıramadım sokakta utancımdan. O halde çıktım evden. Annem aradı eve çağıracak diye sevindim ama aksine babamı destekledi. Ya burada okursun ya da okumazsın evlendiririm demiş. Bende ne yapacağımı bilmeden yürüdüm, ayaklarım beni buraya getirdi. Biliyorum çok utanç verici ama bir süre burada kalsam çok değil bu gece bile olur.

Boğazım düğümlenmişti. Kafamı kaldırınca Ecem ile göz göze geldim. Sağ yanağı morarmıştı, hayvan herif nasıl vurduysa şişmiş kocaman. Ecem’e harbiden üzülüyordum, bir arkadaşdan çok artık vazgeçilmez gibiydi o benim için. Elimi yavaşça yanağına götürdüm; dokunur dokunmaz irkildi hafifçe.

-Ecemcim burası senin de evin. Bir gece değil durumu düzeltene kadar benle kalacaksın itiraz istemiyorum. Ev sıcak, dolap dolu canın ne isterse söyle bana ben alırım sana, anlaştık mı?

Ecem bakıp ağladı sadece. Son gücüyle bana sarılıp ağlamayı seçti. İyice ağlattırıp kendine getirmem lazımdı.

Yaklaşık on dakika geçmişti ama kendine getirmiştim sonunda. En azından gülümseyebiliyordu, gelişmenin âlâsı budur işte. Guruldayan karnı sessizliği bozmaya yetmişti.

-Birisi aç galiba?
-Yok ya aç değilim.

Yine midesi guruldamıştı. Yavaşça parmağımla göbeğine dokunup sorumu tekrarlamıştım.

-Birisi çok aç galiba?

Kahkahalar beklerken onun yerine yüzü kızarmış Ecem’i buldum karşımda.

-Ah şey kusura bakma kötü bir maksatla dokunmadım.
-Biliyorum merak etme beklemiyordum sadece. Ee ne yiyeceğiz ne yapacaksın?
-Vaay kendine geldin ilk işin bana bir şeyler yaptırmak.

Yemek hazırladım ikimiz için ama tuz olayını hesap edememiştim. Yemekler tuzlu olmuştu ama aramızdaki muhabbet bu durumu önemsiz kılmıştı.

Yemekler yendikten sonra artık uyku faslına geçmiştik.

-Ecem odamdaki yatak senin benim meskenim bu koltuktur.
-Öyle de olmaz ama ben geldim işgalci oldum.
-Hiç dert etme bir şey olmaz ben kıvrılır uyurum burada.
-Sana bu borcu nasıl öderim ki?
-Ayıpsın, borç falan değil bu. Ben buradayım odamda su var, kitaplar var, ufak bir ışık var yani uyuyamazsan kafana göre eğlen. Ben eğer olur da uyuyorsam uyandırmaktan çekinme. Sabaha güzel bi kahvaltıyı hak ettik bence.
-Etmez olur muyuz? Sağ ol her şey için Anıl, iyi ki varsın.

Ufak bir sarılmadan sonra o odasına çekildi bende tavanı izlemeye başladım. Acaba Ecem ile ne ara bu kadar yakın olmuştuk? Her şeyin başlangıcı neydi ki? Tabi ya o gün başladı her şey. Dokuz – on yaşlarındaydım o zamanlar. Hep meyve ağaçlarına tırmanırdık topluca. Günlerden bir gün bende çıktım bir heves tepeye, uzakları izledim; yoldan geçenlere dil çıkardım. Ama gelgelelim o gün ağaçtan aşağıya inmeye korkan bir kişi vardı: ben! Akşam oldu, herkes dağıldı ama ben aşağıya atlamaya korktum. Ecem ise mahalledeki kızlardan biriydi. Tabi çocukken kızlarla oynamak eziklikti o yüzden selam bile vermedim önümden geçerken, o beni fark etti. İnmekten korktuğumu anlamış olacak ki bana güvence vermek için ağaca yanıma çıktı. Bir süre konuşmuştuk çocuk aklımızla, sıra inmeye geldi ama bir sorun vardı ikimiz de korkuyorduk. Hala komik gelir bana destek olmak için yanıma gelip de benim ona destek olmam. Başladı ağlamaya, mahalle ayağa kalktı tabi o ağlamaya. Bizi aşağıya İbrahim Amca indirmişti teker teker sağ olsun. O gündür Ecem ile hep yakın olduk. İlkokul, Ortaokul ve Lisede aynı okuldaydık,bu sayede hiçbir zaman değişimini hissetmemiştim. O hala on sene önceki minicik arkadaşımdı benim gözümde. Yüzümde yavaşça aptal bir gülümseme belirdi. Acaba o da beni on bir yaşındaki Anıl olarak mı görüyordu? Acaba o da bu hikayeyi hatırlıyor mu benim gibi?

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler