Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

admin@yetiskinhikayeleri.net

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

Pasajda 21

Çoğu korkularımızın içimizdeki psikolojik hatta biyolojik genetik yapısal kargaşalardan oluştuğu… Bunlara müdahale edebilmemizin güç olduğu… Belki tek yapabileceğimizin bunları kontrol altına alabilmek olduğu söyleniyor.

Bir de tabii korku kaynağı bizim dışımızdaki uyaranlar var. Ben bu türden ilk büyük korkumu bir uçak seyahatinde yaşadığımı hatırlıyorum. Çok küçüktüm belki 4 – 5 yaşlarındayken. 

Ben annemle babamın ortasındaki koltukta sevilerek ve dolayısıyla güvende oturuyorum. Denize gittiğimiz için de çok mutluyum. Birden patlama gibi bir ses oldu… Işıklar gitti zifiri karanlıkta korkunç gümbürtülerle düşüyorduk… 

Dehşet verici bir hızla ölüme gidiyorduk ve ben sadece ağlayabiliyordum… Bana kısacık ömrüm kadar uzun gelen bir süre sonra annemin kucağında buldum kendimi gözlerimi açtığımda… 

Annemin sonradan anlattıkları bana… Antalya’ya tatile gidiyormuşuz. Uçak baya etkili ve uzun süren bir türbülansa yakalanmış… Olan bu… Ama ben korkudan altıma işemişim bile. 

*Türbülans nedir?* Hava boşluğu… Uçak için bir nevi koas… *Peki kaos nedir?* En basitinden düzensizlik… Ama bu düzensizlik ve kaos içinde büyüttüğü gizli bir potansiyeli de taşımaktadır. Bu gizli güç yeni yaşamın tohumlarıdır…

Yaşam yenilenmezse durağanlaşır çürür… Bu ölüm demektir. Onun için kaos düzensizlik denilince irkilmeyin hemen. Bu sebeple de korkularınızdan korkmayın. Yeni olan eskiye göre farklıdır. 

Farklı olandan korkmayın. Yeni hikâyeleri hem okuyun hem yazın hatta yaşayın. Akışkan olursanız yeni hayata… Ölmezsiniz korkmayın. Tam tersi elinizdekinin alıştığınızın tek doğru olduğunu düşünüp ona sıkı sıkı sarılırsanız…

Size dayatılanı doğru kabul ederseniz… Akışkan olmazsanız durağanlaşırsınız yani çürürsünüz… Akışkan olmayan erken ölmeye mahkûmdur… Üstelik bir de ölü olduğunuzu bile fark edemezsiniz… Hâlâ yaşadığınızı zannedersiniz…

¨¨¨

Salı günü okula gittiğimde ne yazık ki Fırat yine yanımdaki sıraya dönmüştü. Üstelik müdüre söyleyip dönmesine neden olan da bendim… Onun zorbalamasıyla tabii ki… Yoksa boynumu koparacaktı ayı…

Bunlar aklıma gelince ve onu görünce dün bana yaptıkları da gözümün önüne geldi de… Midem bulandı birden. Bu bulantı iğrenmekle ilgili değil… Çocukluğumdan kalma bir tepki tekrar ortaya çıktı denebilir… 

Bir şeyden çok korktuğumda ve onun karşısında kendimi çaresiz hissettiğimde… Midem bulanmaya başlıyor ve öğürme geliyordu durmadan… Hatta bazen kusardım. Evet biraz ezik bir çocuktum yani… *N’apak?*

*“Günaydın… N’oldu Berk hasta mısın?”*

*“Yok ama karnım ağrıyor çok.”*

*“Kantinden sıcak bir şey alıyım mı sana?”*

*Yok* anlamında başımı salladım Fırat’a. Sıranın üzerine kolumu koyup üstüne yatırdım başımı. İlk teneffüs zili çaldığında bulantım geçmişti ama karnım ağrıyormuş gibi yapıp tekrar sıranın üzerine kapaklandım.

Böylece onun saçma sapan konuşmalarından kurtulmak için diğer teneffüslerde de aynı taktiği uyguladım… Böylece başım sırada uyuklayarak geçirdim bütün günü… Son zil çaldığında sevinçle bana döndü… 

Gözlerinin içi parlıyor. Eve götürecek ya beni… Kim bilir bana neler yapmayı geçiriyor andaval koca kafasından… Muhtemelen koca sikini de kaldırmıştır hazırlık babından.

*“Hadi Berk motoru da getirdim bu gün. Hemen eve gidelim seni çok özledim!”*

*“Seninle konuşmamız gerek Fırat… Başımı büyük belaya soktun sen.”*

*“Ben mi? Ne yapmışım ki?”*

*“Dün benimle bizim sitenin girişine kadar geldin ya… Bize gel diye konuşuyordun… O ara annem görmüş bizi… Oysa görüşmemizi yasaklamıştı biliyorsun. Eve gidince fırçaydı tokattı yemediğim kalmadı… İşte anneme göre sen bana bira puff felan içiriyorsun ya… Kuzenim gelince ona da anlattı bunları… Ablam çok acayip sahiplenicidir bana karşı. Aslında benden sadece 1 yaş büyük ama… Abla demezsem bile kızar bana…”*

*“Sikicem seni de kuzenini de amma kafa siktin lan… İyi olmuş dayak yemen… Ben de sana yedirecem bu gün bişiy… Hadi yürü eve gidiyoruz.”*

*“Dur abi… Şey pardon kanka yani… Bi sözümü bitiriyim… Annemin anlattıklarını duyunca kuzenim de sana fena sardı… Bundan sonra beni okuldan her gün babasının şirketinden bir şöför alıcakmış… Ebru yani ablam öyle karar verdi. Yani kanka gelemem senle hiç bir yere.”*

Suratı sinirden domates oldu beyaz kutup ayısının… Ebru ablamın planı gerçekten basit ama şahsı gibi de kusursuz… Ne söyleyeceğini bilemiyor Fırat. Sinirlendiğide hep yaptığı gibi yine bileğime geçirdi kerpeten elini…

*“Bırak beni artık dışarda bekliyor şöför abi… Göremezse beni buraya gelir. Ablam söylemiş sınıfımı.”*

*“İyi gidelim bakalım gelmiş mi biri seni almaya. Yoksa yine sallıyor musun?”*

Okulun bahçe kapısının hemen karşısında siyah büyük bir BMW yanında da takım elbiseli çam yarması bir adam duruyordu. Ebru ablam *ben de* dediyse o iş bitmiştir. Bunu biliyoruz artık. 

Sabredemedim yolun karşısından elimi kaldırdım. Beni almaya gelen şöför olduğunu tahmin ettiğim kişiye… O da bana gülümseyerek eliyle gel işareti yaptı… Tam koşmaya başlayacaktım ki Fırat kolumdan tuttu…

*“Bugün sikicektim seni… Annen yetmedi bir de ablan çıktı başıma. Saksocu ibne!”*

Daha devam edecekti küfürler seçkisine ama yolun karşısında kendinden daha iri adamın bize dik dik baktığını fark edince bok kusan göt ağızını kapattı. Kolumu da bıraktı. Bir kafesten özgürlüğe uçan saka kuşu gibi çırptım kanatlarımı…

*“Benim adım Nevzat delikanlı… Aksilik olmazsa bundan sonra okula ben götürüp getireceğim seni…”*

Sadece okul çıkışlarında gelicekti diye biliyorum? Sabah almasına ne gerek var ki? Evimiz zaten okula yürüme mesafesinde. Sabah Fırat tehlikesi de yok. Ebru ablam planlarını devamlı revize ediyor. Ona yetişebilmenin imkânı yok. 

Nevzat abi arka kapıyı açtı bana… O kadar da değil daha şirket CEO’su olmama zaman var abartmayalım. Öndeki kapıyı kendim açıp yanındaki koltuğa oturdum. Hoşuna gitti bu mütevazilik gösterim… 

Herkesin yaptığı gibi o da bıyık altından gülümsedi bana… Sonunda Fırat’ı korkutabilecek kadar iri bir adam benim tarafımda… Daha doğrusu ilk defa birisi benim yanımda… Sevinçten gözlerim yaşardı…

Arabayı çalıştırınca radyo çalmaya başladı. Spor radyosu dinliyor. Anlaşıldı bu adam da futbol meraklısı. Aksi olsa şaşardım zaten. Koca Türkiye’de futbola ilgisiz olan bir benim sanırım… Al bir tane daha futbol sever… Dişi sarı kanarya arıyor…

*“Aşkım iyi misin? Bir şey oldu mu zorbayla bu gün?*

*“Yok bir şey olmadı iyiyim sağol. Nevzat abi aldı şimdi arabadayım eve gidiyorum.”*

*“Eve gitmiyorsun bize götürücek seni Nevzat abi… Merak etme annenin haberi var.”*

*“Gelemem Ebru derslerim var testlerim var. Boş zamanım ise hiç yok.”*

*“Biliyorum ablacım… Seni rahat ettiricem ben. Bizde çalışıcaksın. Her şey sen nasıl istiyorsan öyle olucak hiç merak etme.”*

*“Orda çalışamam kitaplarım fasiküllerim evde. Youtube’dan çözüm videoları izlemem gerekiyor bilgisayarım da evde. Çalışma sürecim çok karmaşık benim yaa…”*

*“Söyle Nevzat abiye önce sizin eve gidin. Yukarı gelsin o da. Birlikte ne gerekiyorsa alın. Yedek okul kıyafetlerini de al. Şimdilik en az bir hafta bizdesin. Ona göre…”*

Uff ablam yaa… Tamam çok teşekkür gönderdin Nevzat abiyi kurtardın Fırat’tan beni… Ama ben seninle birlikteyken… Saçlarının kokusu… Çillerin dudakların bacakların… Yani bir bütün olarak sen aslında…

Etrafımda olursan ben nasıl ders çalışırım ki? Üstelik dikeltip duruyor kokun sikimi… O ne olacak? Evli çiftler gibi her gün seks mi yapıcaz yani? Üstelik karı kocalar bile o kadar seks yapamıyorlarmış… 

Yaşım kaç? Etim ne budum ne? Ben o kadarına dayanamam. Derslerim de allak bullak olur yine… İyi bir üniversiteye giremezsem eğer… İyi de değil üstelik çok iyi olacak… Söyledim daha önce… 1K…

Sen bilemezsin bunları tabii. Babası zengin çok da güzel akıllı bir kızsın… Çükün taşşağına denk yani. Ben daha aylar öncesine kadar kafasız dersleri de berbat olan görünmez ezik bir çocuktum…

Şimdi yeni yeni kafam çalışmaya başladı… Görünür oldum… Derslerim düzeldi. Denemelerde derece yapmaya başladım… Bunları bozarsan eğer… Eğitimsiz fakir ve aptal bir gey olarak hayatım mahvolur ablacım…

Bunları Ebru’ya da söyleyebilsem keşke ama… Dinleyeceğini sanmıyorum. Kafasına bir şeyi koydu mu yapıyor… Neyse hevesini alsın ne yapalım. Bir hafta kalırım… *Olmadı yapamıyorum* felan der dönerim eve…

O arada belki Fırat’tan da ilelebet kurtulurum kim bilir? Dediği gibi bizim eve uğradık önce gerekli materyalleri aldım. Ordan sahile Ebru’ların evine gittik. Ebru’nun okulu uzak olduğu için henüz gelmemişti.

Bizi ev yardımcısı mı görevlisi mi deniyor neyse işte o karşıladı… Nevzat abiye eşyaları koyacağı yeri gösterdi. Ben de arkalarından gittim… İyi de burası Ebru’nun odası değil. 

Onun odasının yanındaki odayı tahsis etmişler ya bana… Eşyalarımı bırakıp çıktı Nevzat abi. Bu görevli abla genç birisi. Üstelik çok da tatlı güler yüzlü. Ellerini önünde kavuşturup…

*“Ben Sevgi… Size nasıl hitap etmemi istersiniz?”*

*“Nasıl yani?”*

*“Yani Berk bey mi demeliyim?”*

*“Yok abla Berk desen yeter de artar bile…”*

*“Tamam nasıl isterseniz.”*

*“Abla n’olur öyle sizli felan konuşma benimle.”*

Gülümsedi yine… Gülünce dudaklarının iki yanında gül gibi gamzeler oluşuyor. Teni koyu renk. Saçları uzun ve dümdüz. Selvi boylu ve zayıf. Yani bir nevi bıraksan podyumların tozunu attırır manken güzellikte…

Bir de üstüne… Yani daha doğrusu altına mini bir etek giymiş. Sütun gibi pürüzsüz parlak bacaklar… Benim bu kadar güzel ablaların olduğu bir evde derslere odaklanmam mümkün mü?

Bacaklarında kaldı gözlerim o kadar estetik bir güzellikteler ki… Anladı takıldığım yeri… Dudaklarını iki yana yaydı sitem eder gibi… Masumca kızması bile onu çekici kılıyor… *Sakin şampiyon!!!*

*“Odanda banyon var… Eşyalarını yerleştireyim mi?”*

*“Ben yaparım abla… Sana Sevgi mi demeliyim yoksa Sevgi abla mı?”*

*“Nasıl istersen Berkcim… Gel sana evi de gezdireyim.”*

*Berkcim?* O zaman ben de sana *Sevgicim* desem? Neyse kız benden çok büyük saçmalayıp büyük rezillik yapmayalım… Nazım amcanın kızından sonra bir de ev görevlisine sarkma eyleminin affı olmaz…

Evin girişinden sonra kocaman bir salon var… O salonun bir tarafından bir koridora giriliyor. Burda Ebru’nun ve benim kaldığım oda ve bir tane daha oda var… Salonun diğer tarafında kocaman bir mutfak ve mutfağın yanında bir oda daha var.

Bu odada da Sevgi ablanınmış. Hafta içleri gece de burda kalıyormuş yani… Hafta sonları yokmuş… *Nereye gidiyorsun* demedim tabii. Mutfağın diğer tarafında da bir merdiven var yukarı çıkılan…

Yukarı kat Nazım amcanın yaşama alanıymış… *Yaşama alanı* ne lan? Oraya çıkmasam iyi olurmuş. Nazım amcaya da yaşama alanına da hiç meraklı değilim merak buyurmayınız…

Anlaşamadığım kişiler genel de *babalar* oluyor zaten… O da benim yaşam alanıma girmesin yeter. Bu arada ben burda kaldığım sürece kendi babamdan da kurtulmuş olacağım lan…

*“Ev böyle işte… Şimdi aç mısın? Ya da Ebru hanım gelince beraber mi yersiniz? Bu arada sen ne istersen o yemeği yapmamı söyledi bana… Ne istersin yapayım?”*

Seçenekleri alayım… Neler yapabilirsin mesela benim için bana özel? Bebe sen ne ara bu kadar girişken ve saldırgan oldun? Yani düşünce düzeyinde diyorum. Birden ayçiceği gibi açılıp saçılmak da neyin nesi?

Sorusuna cevap vermek yerine… Durmadan bir şeyler düşünüyor kafam. Engel olamıyorum. Bu kadar *ben merkezli* yaşama alışkın değilim ki…. Üstelik bu kadar güzel bir kız *sen ne istersen yaparım* deyince bir hoş oluyor içim… 

İster istemez sözlerini başka mecralara taşıyor ergen beynim. Yeni duruma adaptasyon sürecini atlatmaya çalışıyorum… Benim yine ona daldığımı anladı… Ama anlamamazlığa gelip mutfak tezgahında bir işler yapmaya koyuldu… 

Kızlar kadar durumu idare etme çaktırmama hiç üzerine alınmama geçiştirip başka bir fasıl açma konularında uluslararası birinci sınıf ajan yoktur herhalde… Evet Sevgi ablayı da *operasyon ajanım* olarak atıyorum…

Neşeyle mutfağa bir sarı kanarya uçarak girip benim omuzuma konuverdi. Yine öpüyor yine dudağımdan üstelik… Yapma şunu herkesin içinde işte… Kurtulmak için kalktım ayağa hemen…

*“Ne yiyelim aşkım? Ne yapsın bize Sevgi abla?”*

*“Şeyy ne olsa yerim… Ama varsa köfte patates kızartmasını birinci sıraya koyarım.”*

*“Hemen yaparım Berkcim… Tatlı ister misiniz?”*

*“Ona da sen karar ver Sevgi ablacım.”*

Bir nevi *senin elinden ne olsa yerim* jestimi açtım masaya… Yediğim önümde yemediğim arkamda misâli bir hayat… Ve içinde bir *baba* figürü de yok… En azından şu ana kadar… Ablam elimden tutup beni içeri odama sürükledi.

*“Beğendin mi odanı aşkım? Sen çağırmadıkça gelmem yanına merak etme… İstediğin gibi çalış… Ama dizi filan izlerken beni de çağırırsan sevinirim… Bir de ihtiyacın olduğunda bana… Anlarsın işte çağır veya sen gel… Karıcığın her zaman emrinde biliyorsun zaten.”*

*“Çok güzel de baban ne diyecek bu işe?”*

*“Babam seni çok sevmiş hiç merak etme… Bizim kata pek gelmez zaten… Geç gelir eve erkenden de çıkar gider… Seyahate de çok çıkar… Evde olduğu zaman da kendi yaşam alanında takılır.”*

Her eve gerek böyle örnek bir baba… Parayı veriyor ama hiç bir şeye karışmıyor ortada dolanmıyor. Benim gibi manyak ırz düşmanlarını bile evinde besliyor… Burada annemi özleyecek miyim acaba? 

Annem deyince aklıma geldi şimdi. Annem beni başından atmak için fırsat mı bekliyormuş? Hiç sorgusuz sualsiz nasıl da salladı evden beni… Yine sonu bana girecek İngilizce seslendirme Türkçe altyazılı bir aksiyon filmi çeviriyor olmasın?

*“İstersen bu bilgisayarı da kullanabilirsin aşkım. Mac kullanmak alışırsan daha zevklidir.”*

Çalışma masasının üstünde duran iMac bilgisayarı açtı Ebru. Bana eliyle *buyur* işareti çakınca oturdum masaya. İzleme dörtgenine parmak attım… Youtube’dan bildiğim 4K bir video açtım. 

Süper çözünürlük. Özelliklerini açtım 24 inçmiş aletin ekranı aw… 24 cm kalın yarrak gibi bir şey. Farkı bu ultra slim abisi… Sarılıp uyunacak kadar estetik bir harikalık. Ablam izin verdiğine göre bunda çalışırım artık ben ders videolarına…

Eskiden olsa porno da seyrederdim. Ama o çamlar çoktan bardak oldu… Ben kendi videolarımı çekiyorum artık. Aman annem duymasın… Oynadığım yapımlar sanatsal festival filmlerinin ünlü yönetmeni anneme çok terso gelir.

Biraz sonra Sevgi abla seslendi… Yaptığı köfte patates nerdeyse annemin yaptıklarını geçmiş diyeceğim… Ama annem duyarsa üzülür demeyeceğim. Gömdük üstüne de irmik helvası üstelik üstünde kendi yaptığı kaymaklı dondurma ile… 

Ebru’nun odasında Netflix’ten bir saat dizi izledik yan yana ara sıra sarılarak yalaşarak felan… Biraz derinleştirmeye başlayınca muhabbeti yediklerimizi de hazmettiğimi düşünerek izin istedim.

Odama gittim. Üstelik kapımı da kapadım… Oh be ne lüks kapını kapatabilmek ve kendi kendinle zaman geçirebilmek. Merak ettiğim yer banyo… Hemen oraya daldım… Umduğum gibi Ebru’nun banyosunun devasalığında…

Jakuziye sıcak suyu doldurdum… Soyunup girdim içine. Motorları çalıştırdım… Jakuzi köpüğünü de bocaladım suya… Zaten vücudum oldukça hassastır malumunuz… Tatlı karıncalanmalar teslim aldı her yanımı…

Teslim olmayı severim ya. Epeyce yattım ben de masaj konumunda. Hatta kendimden geçmiş biraz uyumuşum bile. Sonra çıktım sudan. Banyodaki kocaman aynada kendime baktım…

Popoma bacaklarıma düz karnıma küçücük memiş uçlarıma… Sudaki aksini gören *Narkissos* gibi ben de kendime hayran oldum… Pufuduk kocaman bembeyaz havlulara sarınıp odama geçtim. 

Bu gece evden uzakta ve ilk defa tek başıma uyumayı düşünüyorum. Bu özgürlüğümü de bir kutlamayla taçlandırmak istiyorum. Ama bunu hak etmek için önce çalışmam gerek. 

Eşofmanlarımı giyip yeni bilgisayarımın başına oturdum. Videoları reklamsız izleyebilmek için premium hesabıma bu bilgisayardan da girip sabitledim. Genelde baştan sona ders videosu izlemiyorum. 

Test çözüyorum yapamadığım konu veya soru olursa gerekli vidoları izliyorum… Böylece test kitaplarına ve fasiküllere gömüldüm… Ara ara da internette ve youtube da gerekli derinlemesine araştırmalarımı yaparak 3 saate yakın beyin sikim sporumu yaptım… 

Yoruldum ama her sikişten sonra olduğu gibi mesut bir bitkinlik bu. Şimdi artık ödül faslını organize etmek gerek… Ebru’ya mesaj attım *WhatsApp*? *Derslerimi bitirdim seni özlüyorum aşkım,* diye cevap yazdı… 

Yan odaya geçtim. Yatağına serilmiş televizyondan youtube videolarını karıştırıyordu… Elinde telefonu benden gelecek cevaba da bakıyordu sanırım. Karşısında görünce çok sevindi kalkıp üzerime atladı… 

*“Oğluşum bıcı bıcı yapmış mis gibi kokuyor… Neden annene haber vermedin ben yıkardım seni?”*

*“Başka bişiy istiycem senden…”*

*“Söyle aşkım.”*

*“Şeyyy… Nası desem…. Beni giydirir misin?”*

Zaten kocaman olan masmavi gözlerini iyice açtı minicik dudaklarını üne doğru uzatıp büzdü… *Vooov* demek istiyor sanırım. Gözlerinde hem gülümseme hem şaşkınlık hem soru işaretleri bir arada…

*“Yanlış anlıyorsam kızma sakın…. Benimkilerle mi demek istiyorsun?”*

*“Evet…”*

*“Bebeğim benim… Seve seve aşkım… Baby boi ya da catboy veya femboy hangisini olmak istersen.”*

*“Hepsi! Yani bir erkeği çıldırtıcak şeyler.”*

*“Kim bu erkek?”*

*“Buluşucaktık dediğim çocuk… Ersin ismi.”*

*“Resmi var mı?”*

Gösterdim Ersin’in IG hesabını… Kanarya nefes almadan baktı az sayıdaki fotoğraflarına… Bu gün hayretten şaşkınlıklara kadar her duyguyu yaşattık kuşuma… Bir de Ersin’e aşık olmasın…

*“Bu çocuk Türk mü? Yoksa Norveç fiyortlarından mı?”*

*“Annesi Alman babası Türk.”*

*“Bayıldım lan!!! Bebeğim bu harika bir şey nerdeyse senin kadar hem de…”*

*“Benden bariz bir farkı var.”*

*“Neymiş o?*

*“Uncut giant.”* Bunu söylerken parmağımla sikimi gösterdim

*“Sünnetsiz yani… Hiç görmedim reelde…”*

*“Çok gurme… Ağızda yarattığı lezzet paha biçilmez.”*

Ebru’nun iç çamaşırı dolabı neredeyse küçük bir *Victroria’nın Secret’ı* sayılır… İlk taktığı zamanlardan kalma çok açık mavi A cup dantel içini gösteren bir sütyen gördüm… Hemen çırılçıplak soyunup onu taktım…

Altını da o buldu minicik külot… O da aynı içini gösteren dantelli… Onu da giyince… Yine aynı şey oldu… Tenim bu yumuşacık dantel kumaşını duyumsadığında… Hele de eskiden Ebru’nun giymiş olması…

Pipim yine amcık gibi hissetti kendini toplarımla beraber küçüldüler iyice… Ebru’nun amcığının değdiği yere benim oğlan amcığım konuşlandı. Küçük pipişimi bacak arama doğru itince kayboldu ortadan…

Bu giydiklerim takımmış bir de üstüne aynı kumaştan aynı renk babydoll giydirdi bana… Sonra makyaj masasına oturttu… Gözlerime sürme çekti… Dudaklarıma da belli belirsiz açık kırmızı ruj sürdü… 

Ayağa kaldırdı beni… Boy aynasına götürdü… Enfes bir kız olmuşum… Hele babydoll acayip yakışmış… *Sen de böyle seksi bir takım giy* dedim Ebru’ya… O da giyindi… Tekrar aynanın karşısına geçtik… Gülümsedi kanarya…

*“İki güzel kız olduk aşkım!”*

*“Evet… Ersin’in melekleri olmaya ne dersin?”*

*“Sen ne istersen onu olurum ben bebeğim… Tapıyorum güzelliğine!!!”*

Işıkları iyice kısıp loş bir hava yarattık… Romantik slow felan bir müzik açıp… Birden istemsiz sarılıverdik ayaktayken birbirimize… Ayak parmaklarının üzerine yükseldi ben de biraz eğildim…

Öyle derinden yumuşacık tadımızı ala ala dilimizin suyumuzun dudaklarımızın öpüşmeye başladık ki… İster istemez yatağa yuvarlanıverdik… Altına girdim büyülü dantellerin içindeki memelerimiz birbirine sürtünüyor…

İlk defa meme uçlarım sertleşti… Zevk alıyorum sert memelerini bana bastırınca… Epeyce süre öpüştük, suratlarımızı boyunlarımızı yaladık öptük… Sanki birbirini uzun zamandan beri görmeyen azgın ama yumoş lezbiyen sevgililer gibi… 

Sevişmeye devam ederken kesik kesik inlemeye başladı… Baktım iyice sulanmış amcığını benim bacağımın üst kısmına sürtüyor… Bu defa altıma aldım onu… Bacaklarını açıp amcığını ortaya döktüm…

Ama külotunu çıkarmadım… Üstüne bacağımı yatırıp sertçe gidip geldim amcığına… Dantel sürtündükçe klitorisine… Vıcık vıcık oldu küçücük gül goncası. Sesli inliyordu artık… Kafasını geriye de atınca zamanıdır dedim…

*“Ersin ikimizin de erkeği olsun mu küçük orospu? İster misin dev yarağıyla seni de beni de sikmesini?”*

Bunu söylediğimde iyice bastırdım bacağımı amcığına…. O kadar çok bastırdım ki… Zevk klitorisinden amının içine kadar geçti… Sarsıla sarsıla bütün vücudu gözleri kapalı…. 

Çığlık atarak boşalmaya başladı… Öyle sımsıkı sarılıyordu ki bana…  Bir süre sonra sarsılmaları titremeye döndü… Ama sanki hâlâ orgazm yaşıyor gibi baygındı…

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler