Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

admin@yetiskinhikayeleri.net

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

Mazide Kalan Annem 1

” Ne kadar çirkin bir araba bu yaa”

Fotoğrafa bakarken sanki iğrenç bir görüntüye bakıyormuş gibi yüzünü ekşitmişti oğlum.

” Bu hurdaya binip gerçekten geziyor muydunuz?”

Oğluma doğru uzanıp dalga geçtiği fotoğrafı elinden alacaktım, hatırlamak için bakmam gerekiyordu ki, karım atıldı.

” Babanın ilk arabası bu oğlum” diye sırıttı.

” Harbiden tipsiz bir arabaymış” dedi elinden fotoyu kaparken.

” Anadol bu” dedi annesi.

Anadol mu? Bir efsaneyle dalga geçilmesi gücüme gitmişti. ” 1979 Anadol SV 1600. Station vagon ve sadece 6499 adet üretildi.”

” Evet doğru” dedi annesi. ” Unutmuşum”

” Üstü neden siyah?” diye sordu elimdeki fotoya işaret eden oğlum.

” Vinil kaplama” dedim. ” Kaportasından farklı, maliyeti düşürmek için”

” Babam seni bu arabayla gezdirdi mi anne hiç?” diye soran oğlumun sesinden dalga geçtiğini anlamak mümkündü. 40 yaşındaki bir arabayı çekici bulmasını beklemiyordum ama annesinin daha modern görünümlü bir arabaya layık görülüp, benim şaka gibi bir arabaya sahip olmam komiğine gitmişti galiba.

” Hayır oğlum, bizim ilk arabamız 86 model Murat 1.6 olması lazım. Babaannen izin vermezdi o arabayla gezmemize babanla. Baban memur olduktan sonra para biriktirip almıştı” dedi annesi.

Gözüm hala 79 model Anadol’daydı.Elimizde bu arabayla başka fotoğraf kalmamıştı. Babam tutuklanıp hapse atılmadan önce çekilmiştik. Annemle ben yanyana, yolcu koltuğu tarafındaydık, benim bir elim arabanın vinil kaplamasının ön camla kesiştiği yerdeydi, diğeri ise annemin beline dolanmış halde.

Annemin eski fotoğrafları koyduğu kutulara göz atıyorduk. Geçen sene ölmüştü. Anneme takılmıştı gözlerim fotoğrafa bakarken, otuzlu yaşların sonunda olmalıydı ama hayat dolu ve genç görünüyordu. İkimizin de suratında kocaman birer gülücük vardı, hala bu arabayla yaşanacaklardan habersizdik, sadece annem ve ikimiz arasında kalacak olan sırlar. Fotoğrafı cebime koyup, sevgili Murat 131’imin fotoğralarını aramaya başladım. O araba ki, eğer annesi izin verseydi, o arabada atılacaktı portakalda vitaminlikten, anne rahmine düşüşün adımları, yine de az oynaşmamıştık.

Günün en sevdiğim kısmına gelmiştik, gece yarısı olmuş, herkes yatağa gitmişti. Tembel götümü salondaki masanın önündeki sandalyeye yerleştirmiş, ışıkları kapamış ve televizyonun ışığı eşliğinde rakımdan ya da biramdan yudumlamak, haberlere göz atarken. Aklım yine eski fotoğrafa takıldı, cebimden çıkardım ve hatıralara daldım.

Anadol. Çok fazla özel hatırası vardı. Bir konuda haklıydı karım, annem onunla gezmeme izin vermezdi ama karım neden olduğunu asla ama asla tahmin edemezdi neden izin vermediğini. Allaha şükür asla da bilemeyecek.

Gözlerimi kapadım ve Anadol’la olan hatıralara daldım.

* * *

Kesin olan şuydu ki, ben de bu arabadan nefret ederdim. Aklımız yurtdşından akrabaların ve Almancıların gelirken bindiği Mercedes ve BMW’lerde olurdu. Onlarla kıyaslayınca gerçekten çirkin bir arabaydı. Babam arabasını pek kullanmazdı, işine yürüyerek gidecek mesafedeydi, tapu memuru olduğundan, mesaisinin çoğunu resmi arabayla arazide geçirirdi zaten. Araba kullanmayı öğretirken tek şartı anneme de şoförlük yapıp, ne zaman gerekirse onu arkadaşlarına ya da kendi ailesine götürmemdi.

Anadol’u ya da annemin o zaman ki halini hatırlamam için fotoğrafa bakmama da gerek yoktu aslında. Annem uzun bir kadındı, benden sadece birkaç santim kısaydı, ayrıca biraz daha zayıf. Yüzü, omuzlarına kadar olan siyah saçları tarafından çevrelenmiş, Allah özene bezene yaratmış denilen güzellikteydi. Tanımlamayı ben yaptığıma göre, mükemmel kelimesinin karşılığıydı benim için. Ama onu tarif ederken öne çıkan bir özellik, o kadar kıvrak ve uzun bir fiziği olduğundan, aslında normal büyüklükteki göğüsleri, uzun bel ve geniş omuzlarla birleşince, normalden büyük görünmesiydi. Şimdi eski Yeşilçam filmlerinde denk geldiğim gibi, giydiği dar ve vücuda tam oturan kazaklar ya da bluzlar sayesinde, memelerinı bu kumaşlar sarar, daha bir dikkat çekecek şekilde dik ve büyük görünürdü.

Fotoğrafa bakınca da bu özelliği hemen ön plana çıkıyordu, kafasını omzuma yaslayıp, yanımda dikilirken, bedeni bana doğru yüklenmiş gibiydi ve böylece bir memesi omzuma dayanıyordu. Düz saçları o zaman da eşsizdi. O zamanlar diğer kadınların saçlarını arkalarında at kuyruğu yaptığını ya da permalı saçların moda olduğunu anımsıyorum. Annemse omuzları hizasında kestirirdi hep, bugün bakınca bile modern görünüyordu.

Peki herşey nasıl başladı?…Neydi olanlar?

Evet. Hatırlıyorum. Arabayı cumartesi akşamı almak istemiştim ama zaten cuma akşamı ve bütün cumartesi günü boyunca bendeydi. Babam, neden göstermese de bütün hafta sonu arabayı almama izin vermezdi. O zamanlar sinemaya gitmek büyük zevkti bizim için. Türk filmlerinin kalitesi gitgide düşerken, Amerikan filmleri haftalarca vizyonda kalırdı ama genelde bir – iki film yıl boyu devam ederdi gösterime. Ahmet’in babasının arabasıyla gidebilirdik ama onun babası da şehir dışına ve araba kullanmayı bilmiyordu, annesi de arabayı başkasına kesinlikle kullandırtmazdı.

Telefonda konuşurken annem bize kulak misafiri oluyordu. Babamı ikna etmeye çalışsa da babam inatçının biriydi ve olmaz dediği bir konuda fikrini kesinlikle değiştirmezdi. İkimiz de aynı arabasızlık durumundaydık ki, Ahmet annesinin arabayı tek bir şartla vereceğini söyledi. Cumartesi akşamı oynayan bir filme gitmek istiyordu, ve arabayı ancak o şartla benim sürmeme izin verecekti.

Yani, sinemaya Ahmet’in annesinin çocuk bakıcılığında gidebilecektik. Çocukluğumuzdan beri aynı semtte büyümüştük Hasan’la. İkimiz de hep aynı okullara gitmiştik ve üniversitede de aynı bölümü okuyorduk. İktisat fakültesinde pek de iyi değildi namımız, okulun popüler çocuklarının arasına giremiyorduk. Kaldı ki kız arkadaşlarımızla rahatça konuşma fırsatı bulalım, sevgili olmak kolay değildi onlarla.

Annem telefonda konuştuklarımıza kulak misafiri olduğundan, telefonu ona vermemi işaret etti, Ahmet’in annesiyle konuşacaktı. Onlar da arkadaştı doğal olarak, aynı mahallede karşılıklı apartmanlarda oturuyorduk. Telefonda, kendisini de sinemaya gitmeye davet ettirip, sorunu çözmüştü, sonra da telefonu kapadı.

Annem telefonu kapatıp babama haber verirken, ben de kala kalmıştım. Ahmet’in annesinin görmek istediği bir film olduğunu, ondan da kendisine eşlik etmesini istediğini ve akşam matinesine beraber gideceklerini anlattı ve babam da umurunda değilmiş gibi kafasıyla atamam işareti yaptı, gazete okumaya devam ederken. Sonra bana döndü ve acele etmemi yoksa geç kalacağımızı söyledi hazırlanmak için.

Arabada, annem aslında film izlemek gibi bir niyeti olmadığını açıkladı. Gelmeyi kabul ettiğini çünkü böylece Ahmet ve benim de gidebileceğimizi, kendisinin de Ahmet’in annesine, yani Sevda teyzeye eşlik edeceğini söyledi. İlk defa o zaman, annemin gerçekten de ne kadar havalı bir kadın olduğunu fark ettim diyebilirim.

En azından Ahmet’in annesinden havalıydı. Kısa sürede anladık ki, Sevda teyze kendi semtlerindeki sinemaya gitmediğimizi, onun yerine okuldaki çocukların takıldığı 2 film birden oynayan sinemaya gittiğimizi öğrenince, gitmekten vazgeçmişti. Ahmet durumu hemen bize anlatmıştı almaya geldiklerinde, anneme o kadar uzak mesafeye gitmek istemediğini, yakındaki sinema varken neden oraya gittiğimizi anlamadığını söylemişti ama annem araya girdi. Bizi kırmamaları gerektiğini, yoksa arkadaşlarımız karşısında mahcup olacağımızı söyledikten sonra, depoyu doldurmayı da teklif edince, Sevda teyze sonunda kabul etti.

Böylece, sahile doğru arabayı sürmeye başladık ve annelerimizi de arka koltuğa geçirip, sinemanın yolunu tuttuk. Sinemanın olduğu sokağa gelmek üzereyken, kenara çektim.

” Ne oldu?” diye sordu annem, öne doğru eğilerek, sesinde endişe varken. ” Benzinimiz mi bitti?”

” Hayır”

” Sorun ne peki?”

Ahmet de annelerimiz kadar kafası karışmış haldeydi.

” Sinemaya bu şekilde gidemeyiz.”

” Ne şekilde?” diye atladı Ahmet.

” İkimiz ön koltukta otururken, iki kadın arka tarafta,” dedim sabırlı şekilde açıklarken, anlayış kıtlığından bezmiş halde. ” Salak gibi görüneceğiz.”

” Neden ki? Annelerimizle sinemaya gidiyoruz diye mi?” diye karşılık verdi Ahmet.

” Yüzlerini yana falan çevirip öyle girerlerse içeri kimse fark etmez, zaten içerisi karanlıktır, hemen gişeden geçer yerimizi alırız.”

” Çok teşekkürler” diye lafa girdi Sevda. Anneme döndü ve gülerek, ” Allah korusun iki dinozorla beraber görünürler”

” Sevda” dedi annem. ” Genç olmak nasıl birşey unuttun sanrım. Sinemanın önüne kadar yer değişelim hadi.” Sevda teyzeden bir cevap beklemeden kapıyı açtı ve ön tarafa, yanıma gelmek için arabadan indi. ” Sen arkaya geç”

Annem kapıyı açtı ve Ahmet’in inmesini bekledi, o arka tarafa kendi annesinin yanına geçerken, annem de yanıma oturdu ön koltuğa. Marşa basıp, sürmeye başladığımda, çantasından biraz para çıkardı ve bana uzattı. ” Al, biletleri hemen al da girişte bizi fark etmesinler”

Parayı aldım ve ses tonuma annemi ne kadar takdir ettiğimi belirtecek müteşekkirliği yansıtmaya çalıştım. ” Teşekkürler anne.” Birşey söylemedi ama uzanıp, sevgi dolu bir şekilde birkaç kez dizime vurdu eliyle.

Sinemanın önüne geldiğimizde, okuldan erkek ve kızların kapının önünde olduğunu görüyorduk. Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra, ışık hızıyla gişeye doğru ilerledik, annem ve Sevda, başka tarafa bakarak, birbirleriyle sohbet halindeydiler. Biletleri de alınca, diğer çocukların bakışları arasında, ikimiz de kendi annelerimizin koluna girdik ve sinema salonunun yolunu tuttuk. İlk seans başlamak üzereydi, derin bir oh çektim, içeride de annelerimizle yan yana oturma numaramıza devam edeceğimiz için. Annemin verdiği parayla hemen gidip patlamış mısır aldım kendimize ve geri döndüm.

Yerlerimizi aldıktan sonra en arka sırada, Ahmet’e seslendim. ” İyi ki ikimizde kendi annemizin yanına oturduk.” Akşam seansı olduğundan pek dolu değildi salon, herkes birbirinden ayrı köşelerde oturuyordu, aslında bu saatte gelenlerin niyeti de belliydi, baş başa kalabilmek.

” Neden?”

” İçeride Murat’a diğer kasıntı tiplere rastladım, kız arkadaşlarıyla dikiliyorlardı. Park ettiğimizi ve sinemaya girdiğimizi görmüş, bu iki olgun kadını nereden buldunuz dedi”

İkimizin annesi de sesli güldü. Ahmet’se biraz endişeliydi. ” Sen ne dedin?”

” Bizim de kendimize göre yöntemlerimiz olduğunu ve fazla merak etmemesini söyledim. Eğer sağda solda bunu dillendirmezlerse sevineceğimi, kız arkadaşlarımızın ilişkimizin duyulmasından çekindiklerini anlattım yaş farkı nedeniyle. Onlar da zaten kendi işlerine baktıklarını, sorun olmadığını söylediler. Ayşe bu ibnede ne buluyor anlamıyorum, şanslı piç…Özür dilerim anne”

” Sorun değil”

” Saçmalığa bak sen” diye bozuldu Sevda teyze. ” Bu çok komik. Hadi Sevda, yer değişsinler de yanıma otur”

” Anne, olmaz!” diye bağırdı Ahmet, annesinin kolundan çekerek, yerine oturttu tekrar.

” Sadece şaka yaptım, sakin olur musun oğlum” diye nefesi kesildi Sevda’nın, gülmekten zor konuşuyordu.

Annem bana baktı, güven vermek ister gibi, ” Evet, oyununuzu bozmayacağız, merak etmeyin” dedi.

Hepimiz filme konsantre olmuştuk ki on dakika sonra, Sevda yakınmaya başladı.

” Ahmet, ne yapıyorsun?”

Arkama doğru bakınca, Ahmet’in annesine doğru sokulduğunu gördüm.

” Uzak duramayız birbirimizden” dedi Ahmet. ” Bize doğru bakıyorlar ara ara, sevgili olduğumuzdan şüphelenecekler”

” Ne!” dedi annesi, kafası karışmış halde.

” Bu şekilde birbirimizden uzak durarak devam edersen film izlemeye, Murat ve arkadaşları pazartesi günü bizi rezil ederler okula, boktan boka sokarlar.”

” Laflarına dikkat eder misin sen” dedi, sesinde daha anlayışlı bir ton vardı. ” Hee, anladım” dedi. Birbirlerine sokulurlarken, sarıldıklarını ve iyice yanaştıklarını duyabiliyordum arkamdan, ama bu sefer de Sevda yakındı. ” Ama şimdi de göremiyorum ki başımı omzuna koyunca, önüme geliyor Haluk’un kafası”

” Haluk” dedi Ahmet. ” Annene doğru kay”

Kımıldamamayı tercih etmiştim. Ahmet birkaç kere kafamı eliyle ittirse de, sabit duruyordum.

” Hadi ama, kay yana, bozma şunu”

” Gel canım” diye araya girdi annem. ” Seni ısırmam” Aramızdan patlamış mısır kutusunu aldı ve yan tarafa koydu. ” Oyunu bozmayalım” dedi.

Ona doğru sokulup, kolumu omzuna attım, o da başını omzuma yasladı. Sessizlik hakim olmuştu şimdi aramızda, sadece filmin sesleri ve arkamızdaki makine odasından gelen sesler. On dakika kadar sonra, Sevda yeniden konuştu, sesi daha da fısıldaşmaya yaklaşmıştı. ” Biraz daha yan taraftaki koltuklara mı geçsek? Ben pek rahat edemedim.”

” Böyle iyi anne” dedi Ahmet, annesine sıkı sıkı sarılmıştı ve bozmak istemiyordu. ” Az daha kaysan Haluk”

Denileni yaptım ve artık ben de annemin dibine kadar girmiştim, sarılmaktan fazlası desek daha iyi. Kendi anneme bu kadar yakın olmak uzun süre garip hissettiriyordu.

” Kusura bakma anne” diye fısıldadım.

” Önemli değil. Küçüklüğünden beri bana bu kadar sıkı sarıldığını hatırlamıyordum. Dert etmiyorum bunu oğlum” diye beni rahatlattı.

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler