Bu gün Ersinimi kanlı canlı üçüncü görüşüm oluyor. İlkimiz sokakta buluşup beni Moda’daki eve götürmesi… Oradayken birlikte başka alemleri ziyaretlerimiz… Sonra araya ne sikimse babası girdi. Sokacam artık bu babalara ben ha…
Bir de bizim sitenin bahçesinde kısa görüşmemiz… *Beni arama, ben seni ararım*, demesi. Sonra çekip gitmesi… Ve bitmek bilmeyen… Öldürücü *bir daha beni aramaması* sürecinin başlaması…
İnsanlık böylece adeta aydınlık çağlardan uzun sürecek karanlık bir çağa girdi… Masum ve güçsüz insanlara uygulanan şiddet yürüdü gitti. Bu zulümden ben de payıma düşeni aldım… Farklı şahsiyetlerden değişik sebeplerle epey dayak yedim.
Ama ben biliyordum… Kardelen soğuk karların altında karanlıktan güneşe… Sonsuz aydınlığa ulaşmak için azimle mücadele gününü beklemektedir. Umut hep vardır. Kazanmak istiyorsak *imkânsız* diye bir şey de yoktur.
*İstanbul’un Fethi* sırasında *Fatih Sultan Mehmet*’in aklına *olmaz* demek geldi mi? O güne kadar bilinenler, gemilerin suda yüzdüğü şeklinde yüzeysel bir ön kabulden ibaretti. O büyük Padişah gemileri karadan yürütmedi mi? Az buz da değil… Tophaneden girdiler Galata’ya kadar çıkıp ordan Kasımpaşa sahiline inmediler mi?
İşte ben de bizim siteden çıkıp… Suriye’deki terör yuvalarının sitemiz mücavir alanında konuşlanmış kuryelerini aşıp… Sanayiye kadar metroyla gelmedim mi? İnsanlığı kurtaracak aydınlıkların *Prens*iyle de göz göze kalmadım mı?
¨¨¨¨¨¨¨¨
Birbirimize öylece baktık uzun uzun *Zeki Demirkubuz* filmlerindeki gibi… Biliyorum işte o da beni seviyor… Sevmese benim ona kitlendiğim gibi o da olduğu yerde tutulup kalmazdı işte… Bana bakarken o güzel gözleri parıldamazdı işte.
Hem bu güne kadar tanıdığım erkekler şu veya bu nedenle bana kızıp durmadılar mı? Şiddete maruz kalmadım mı? Üstelik hiç bir şey yapmasam bile… Ama Ersin bana hiç kızdı mı? Kocaman bir hayır!!!
Ayrıca ben onu *kızdırır da kaçırır mıyım* diye korkunca… Kaç defa *sana kızmam ben* demedi mi? Bunların hepsi aşk işaretleri değil mi? Eğer değilse de… O zaman aşkının da amına götüne koyum yani…
Tezgahın önünde duran diğer çırak çocuk da beni gördü. Ersin’in yanına gelip kolundan tuttu. Ersin uyanır gibi sanki, gözlerini kapatıp açtı başını iki yana salladı… Benim dükkanın on metre ilerisinde ona bakakaldığımın yeni ayırdına varıyormuş gibi… Hızla yanıma geldi…
*“Berk ne arıyosun burda… Ahmet usta yukarda, görse seni!”*
Delirdim, çok özledim seni… Bundan sonra hiç sevişmesek bile seninle sadece arkadaş olmak için bile neler vermezdim… Ama seninle ben arkadaş olabilir miyiz ki? Spor salonuna yazılsam, protein vitamin takviyesi filan baskete başlasam… Olmaz mı? Senin o takımların vaar yaaa… Takım arkadaşı olsak?
*Ahmet abi görse beni burda?* *Oğlanım ayağıyla gelmiş* deyip yukarıdaki odaya çekse… Neyse, ne demem gerekiyor şimdi *Prens*ime? Cevap veremedim. Onun da sabrını taşırmamak için arkamı dönüp yürümeye başladım geldiğim yöne…
Epey bir gittim. Arkamı dönüp bakamıyorum da. Gururumdan filan değil. Aşkda gurur olmaz. Ne kadar rezil olursan o kadar iyi aslında… Meğer geliyormuş arkamdan… Kolumdan tutup çekti… Öyle rahatladım ki…
*“Az ilerde sağda büfe var orda otur bekle ben gelicem birazdan. Olur mu?”*
Asalete bak!!! *Olur mu?* Diyor lan. Bir kere daha tescillendi ki… Nezaket sahibi kibar insanlar güçlüdürler. Kaba saba güç kullanan insanlarsa esasen zayıf zavallı sefil hayvanlardır.
Sevinçten yanaklarım yanmaya başladı… Karnımda küçük tatlı kediler birbirlerini kovalıyor… Hemen talimatı yerine getirip yürüdüm ileri… *Büfe* denilen yere vardığımda üç yer masalı etrafında tabureler… Oldukça otantik bir mekânla karşılaştım.
Nerdeyse götümden de küçük tabureye oturup içeceğimden değil masa işgaliye harcı kabilinden bir çay söyledim… İnsanın sevdiği kişiyi beklemesi kadar güzel anlara tanıklık ederken sokaklarda *güzel günler göreceğiz çocuklar güneşli günler* marşını haykırıyordu gençler…
Biraz sonra geldi müjdeli kişi hâlâ üstünde montu yok. Ayaklarında da beyaz çorap ve crocs terlik. Çıplak kolları yakıyor ortalığı. Yanıma oturdu gülümseyerek bana bakıyor… Benim yanaklarımın yanına her yerim de kaltıldı yanmaya…
*“Ersin üşümüyor musun böyle çıplak gibi kış ortasında.”*
*“Yok hareket ediyoruz ya.”*
Buraya kadar çocuğun çalışırken üşüyüp üşümediğini öğrenmeye mi geldim? Onu görünce heyecandan, yine başladım saçma sapan konuşmaya… O konuşsa ya… Ama sonuçta ben geldim buraya… Onun için sanırım ne diyeceğim diye bakıp duruyor bana.
*“Geldim diye kızdın mı bana?”*
*“Yok kızmadım da… Ahmet usta görseydi seni… Yani seni tanımıyormuş gibi mi yapmam gerekirdi… Bilemedim… Sermet abinin dediğine göre adamın kafa sana takık kalmış… Arada soruyormuş…”*
*Kendi başını belaya soktun sıra bana mı geldi?* Bunu mu demek istiyor Ersin acaba? Haklı aslında buraya gelmemeliydim. Mesaj atma yasağıma rağmen… Mesaj atsam bundan iyiydi.
*“Haklısın düşünemedim işte… Ben gidiyim en iyisi… Sen de işinden olma.”*
*“Dur ya gelmişin artık. Bir şey mi söyleyecektin?”*
*“Seni çok özledim!!!”*
Şaşırdı sanki… Gözlerini kısıp gözlerimi okumaya çalışıyor. Ona bin defa *aşkım* diye hitap etttim… O da bana hatta… Onların hepsi seks sonrası ergen şakalaşmaları mıydı? Öyleydi tabe… Çocuk demedi mi Almanya’da bir sürü kızı sikip attığını…
*“Ya babam vermiyor evin anahtarını işte biliyorsun anlatmıştım… Annemden istedim gönder diye… Ona da anlatmış olayı… Yer yok senin anlayacağın… Ama sen bulabilirsen yaparız yine… İyiydik yani…”*
Yani sikişmiyceksek görüşmemizin de bir anlamı yok *Sanayi Prensliği* nezdinde… Ben de istiyorum o senin istediğini ama olmuyorsa seni görmek de yeter bana… Öküz Fırat’ın bile aklına geliyor kayalıklara götürmek beni… Sen niye oralarda götürmüyorsun beni?
Ya da Mert’e söylesem… Onların evi gündüzleri boş oluyor… Orda gurup yapsak? O da olmaz çünkü nedenini bilim insanlarının bir türlü çözemediği bir belirsizlik… Hazretler birbirlerinden hiç haz etmiyorlar…
*“Benim de yok yerim ne yazık.”*
*“Eğer kabul edersen Sermet abinin evi uygun… İster misin?”*
*“Sence olur mu?”* dedim tedirgin…
*“Neden olmasın geçenlerde bir kız düşürmüştüm onu götürdüm orda.”*
Off ya… *Götürdüm*lerini bana söyleme bari hayvan herif… Beni neden hiç arayıp sormadığın belli oldu… Bu güzellikle istediğin anda birini düşürmen senin için çocuk oyuncağı tabe… Neyse *hayvan herif*i geri alıyorum yine de…
*“İyi o zaman.”*
*“Bu hafta okul tatil ama dükkânda iş çok izin alabilir miyim bilmiyorum… En kötü cumartesi sabahtan boşa çıkarım tamam mı?”*
*“Baban yüzünden mesaj atamıyor musun hâlâ.”*
*“Ha yok saldı biraz beni artık… Ben sana mesaj atarım ona göre buluşuruz olur mu?”*
Her cümleyi de *olur mu?* Diye bitiriyor… Israrla *ben sana mesaj atarım* demeye de devam ediyor… *Sen bana mesaj atma* demenin kibarcası bu. Yapışkan biri olduğumu mu düşünüyor acaba? Değil miyim?
*“Tamam. Gidiyim ben o zaman.”*
Mehter marşları ile geldiğimiz yerden biraz mağlup biraz mahçup biraz da Ersin’e alınmış olarak dönüyorum. Ne bekliyordum ki? Beni istese arardı zaten bu kadar zaman… *Prens* hali hazırda am üstünde göt sikiyormuş beni n’apsın ki…
Neyse en azından, *en kötü cumartesi sabah* için söz verdi… Romantizm olmayacağına göre bu tür ilişkilerde… Neden böyle beklentilere sokuyorsam kendimi… Sokar bana tenis topu kafalı yarağını otururum aşağıya… Götümün üstüne oturabilirsem tabe…
¨¨¨¨¨
Bu havada dolaşmak dondurucu olduğundan hızla geldiğim yoldan geri döndüm kürkçü dükkânına… Annem dönmemiş ya da dönüp komşulara gitmiş… Masama çöktüm kendimle dertleşmek için… Konu bulamadım…
Bilgisayarı açıp biraz porno araştırması yaptım yeni hoşuma gidecek bir şeyler var mı diye… Birini açtım baktım… Eskiden olsa beğendim bir iş karşısında elim ayağım titrer ve ne yapar eder attırırdım… Şimdi bunlara sikim bile kalkmıyor…
Dizi açtım… Sarmadı… Kafam hayla Ersin de… Kimi sikti acaba? Nerden düşürdü kızı? Kocam değil ya sikicek istediğini tabe de… Beni de götürse please… Ama bir kız değilim ve o da bir hetero sonuçta…
Beni *kendimden* kurtaracak tek şey ders çalışmak… Deneme çözmeliyim *overthink* ve *yarışma testesteronu* beynimi öyle bir sikiyor ki… Kendimden geçiyorum… *İkinci dereceden denklemler* orgazmı yaşıyorum…
¨¨¨¨
Bütün tatil haftası boyunca evden çıkmadım bile… Dizi seyrettim, ders çalıştım… *Pasajda*n sonra hep olduğu gibi kendi kendime hiç mi hiç boşalmadım. Hep telefona baktım umutla Ersin mesaj atsın diye… Yok tık yok…
Cumartesiye kaldık sanırım… Verdiği sözü tutarsa tabe… Yine o kız belki de yeni bir kız düşmezse kucağına… Ben Ersin’i bana azdıracak bir çözüm solüsyonu bulmalıyım. Ama ne?
Tek çalışan yerini… Kafayı çalıştır… Sorular cevapları doğurur. Cevaplar çözümleri üretir… Mert gibi sakin bir bebeyi bile kudurtan neydi? Kuzen *Nazlı*’nın iç çamaşırları!!! Üredi gibi bir çözüm…
Cuma sabahına uyandığımda kafamda bir ampul de yandı böylece… Eski zamanlardan kalma bir anım canlandı… Annemin elini tutup gezdiğimiz eski çağlardan kalma bir şeyler hatırlıyorum… Bir AVM’ye gitmiştik…
McDonald’s da çocuk menüsü yemiş ve oyuncak hediyemi almıştım. Sırada top havuzunda oynamak vardı. Ama annem, *zamanımız kalmadı bir şeyler alıcam ordan hemen eve dönmemiz gerek baban gelmeden* demişti…
Top havuzunda oynayamayınca sinirden ağlamış ve babamın şarap çanağına… Belki de ilk o gün rahmet okumuştum… Annem elimden çekiştirerek beni bir mağazaya sürükledi… Pembenin bütün tonları kapladı her yerimi…
Çok çok büyük bir yer… İlk önce büyülü bir oyuncak mağazasına girdik sandım… Süsü püsü ıcığı bıncığı her şeyiyle oyuncakçıyla aynıydı sanki… Ama burası daha iç gıcıklayıcıydı. Benim gibi bir çocuk için bile… Bu karın karıncalanmasını hatırladım.
Kesimleriyle, göstermemekten çok sergilemeyi amaçlayan bikinileri giymiş güzel genç kızları plajda gördüğümde de oluyordu aynısı… Meğer burası kocaman bir kadın iç çamaşırı mağazasıymış…
Binlerce parça oyuncak… Kadınlara özel tasarlanmış. Erkekleri azdırmak için… Benim o gün neden içim gıcıklandı çok sonraları anladım… Ben onlarla *kendim için* oynamak istiyordum… O gün farkında olmasam bile…
İşte o gün bu gündü… Annemim evden gitmesini bekledim sabırla… Çıkar çıkmaz da Ahmet abinin verdiği 100 doları alıp fırladım dışarı. Metronun hangi durağında ineceğime bakmıştım daha önce…
Süratle daldım *o* AVM’ye… Önce döviz bürosuna gittim ve doları bozdurdum. Bir tomar parayı sokacak yer bulamadım ceplerime bölüp tıkıştırdım. Hatırladığım, mağaza giriş katında girişin başındaydı gibi.
Yıllar sonra elimle koymuş gibi buldum. Oha aklımda kalanlara uygun mağaza dev gibiymiş. Adı *Victroria’nın Secret’ı*… Bunu nasıl çevirmeli? Ben aynı zamanda dilciyim de. *Victroria’nın sırrı* veya *gizemi* çok basit bir çeviri olur…
*Gurme* bir tercüman tarafından, *O malûm kızın arzusu* olarak çevrilirdi bu isim. Kadınlar bu oyuncaklarları giyince biliyorlar ki erkekler azacak… O zaman kendilerine olan güvenleri artıyor, akabinde *arzu* duyuyorlar ve *oyuna* rahat giriyorlar…
Siz bunu *maça bir sıfır önde başlıyorlar* diye de okuyabilirisiniz… Yani bir şekil aslında kendilerini beğenmek için giyiniyorlar. Biliyorlar ki (ya da zannediyorlar ki) kendilerini beğenirlerse herkes de (yahut da hedefteki erkek de) onları beğenir…
Bırak şimdi *kadın iç çamaşırı felsefesi*ni… *Victroria’nın* içine girdim… Koca mağazada tek erkek benim. Erkekten sayıyorsanız beni. Bir gün sikicem hepinizi… Neyse, arzu dolu oyuncaklara bakmaya başladım… Resmen sikim kalktı.
Fiyatlarına da bakınca *oha* oldum… Ben bunlarla nasıl oynarım ki? Burda tek parça sütyen 3k 5k bandında oynuyor… Benim ceplerime sığdıramadığım paranın hepsi o kadar zaten.
Amına koyım Ahmet abi lan… Bu muydu benim ederim? Hepsi bir sütyen mi? Amcık gibi açılmış gözlerle şaşkın dolaştığımı gören genç, güzel, güler yüzlü bir görevli kız yanıma geldi.
*“Yardımcı olmamı ister misin?”*
*İster misiniz?* Yerine… *İster misin?* Bu seçimi, kızın bana yürüme ihtimalini en azından kafamda doğurdu… Bu da aramızda bir samimiyet oluşturuverdi… Aslında jartiyerli felan bir takım almayı düşündüğümü ama cebimdeki paranın yetmeyeceğini…
Bu durumda sadece külot ve sütyenle yetinmem gerektiğini ama ona bile kâfi gelmeyeceğini acındırarak kendimi, anlattım… Ve tabii bütçemin miktarını da belirtmeyi ihmal etmedim… Sakince dinledi beni ve çok tatlı gülümsedi…
*“Günlük değil de özel bir şeyler almak istiyorsun sanırım.”*
*“Aynı dili konuşuyoruz… Evet hem de çok özel!”*
*“Şanslısın çok tatlı ürünlerden indirime girenler oldu. Kız arkadaşının beden ölçülerini biliyor musun?”*
*“Kız arkadaşım? Haa, biliyorum tabi… Boyu benden biraz kısa kilomuz aynı sayılır.”*
*“Göğüsleri?”*
*“Daha yeni büyüyorlar…Mandalina gibi.”*
*Mandalina* ne lan? Benin götümü, kalçalarımı ezcümle bütün vücudumu gözleriyle itinayla taradı… Bir sürü külot ve sütyen gösterdi… Hepsi birbirinden seksi… Dokunması bile azdırıcı ipeklikte…
Ama indirimde olmasına rağmen hem külot hem sütyene param yetmiyor yine de… Burdan bunları alamadan çıkarsam ağlarım… Kız ne kadar üzüldüğümü mü anladı? Yoksa gerçekten beni gözüne mi kestirdi?
Bilemem artık… Ama gidip müdürüyle konuştu… Benim için benim paramın yeteceği kadar özel bir indirim daha aldı… İndirim yağmuru… Sikim hayla kalkık bu arada…
Ceplerimdeki bütün parayı kasaya teslim edince büyülü paketi içeren torbayı verdiler elime… Üstümde bunları görünce umarım Ersin de verir elime… Kıza öyle bir minnet ve hayranlıkla baktım ki… Aramızda bir çekim oluşuverdi, sarılıp birbirimize yanaktan öpüşüverdik.
*“Benim için çok önemliydi… Çok teşekkür ederim yardımların için. Instanı alabilir miyim? Kaybetmek istemiyorum seni.”*
Sanırım bana pek güvenemedi vermedi… *Kızdır nazdır*, hesabı belki de kendini ağırdan satıyordur diye düşündüm… O benim hesabımı aldı ama… Sanırım postlarımı inceleyip hakkımda araştırma yaptıktan sonra duruma bakacak… Benim hesap bomboş… Hoşuna gider mi?
Gerçi benden en az beş yaş felan büyük kız ama… Bana özel muamele çekmesine ne demeli? Her gelen müşteriye böyle davransa atarlar kızı işten… Şansımızı denedik işte…
Birbirimize el sallarken çıktım mağazadan… Hay siktiğimin aklı üzerinde *bu dişil* marka yazan *pembe* alışveriş torbasıyla ortalarda nasıl dolaşacağım bir de eve nasıl gireceğim… Bu torbayı sıradan bir torbayla değiştirmeliyim.
Migrosa girip kasiyer kızdan bir alışveriş torbası istedim. Bugün kızlar bana çok yardımsever, verdi… Aklıma geldi de… Mağazada ki yardımsever abla verse bana… Sikebilir miyim onu acaba? Küçük de olsa bir deneyim yaşatmak isterse bana tabii… Denemek isterim…
Geldiğim gibi quantum hızıyla eve geri döndüm… Annem gelmemişti şansıma. Hemen odama gidip aldığım oyuncaklarımla oynamak için soyundum… Külot avuç içi kadar minicik… Sütyen de ufacık yeni takmaya başlayan kızlar için…
İkisi de yumuşacık ve birbirleriyle takımlar… Her yerleri dantel ve pespembenin her tonundan renkteler… Üzerindeki dantel gül desenleri ise siyah olarak serpiştirilmiş… *Gel erkeğim gonca gülümü patlat*… Mesajı veriyorlar adeta…
Külotu giydim… Tam bana göre götümü pipimi öyle yumuşacık sardı ki… İçim gıcıklandı.. Ama pipişkom giysinin amacını kendince hemen algıladı… Düğme kadar kalıverdi…
Sütyeni de taktım. Küçücük memiş uçlarımı çok süsledi… Hemen banyoya gidip büyük aynaya baktım… Müthiş olmuşlar… Ulan felâket yakışmışlar… Heyecanlı bir mutlulukla her yerim titriyor… *Femboi* bu kendime aşık oldum…
Ersin beğense keşke beni böyle görünce. Azıp infilâk ettirse gonca gülümü!!! *Off yaa…* Her tarafımı ateş bastı… Kalbim dayanmayacak… Hemen odama dönüp çıkardım üzerimdekileri. Eşofmanlarımı giyip yatağıma girdim.
Kulaklıklarımı takıp slow yabancı parçalardan oluşan bir listeyi açtım… Titremelerim ara sıra sürmekle birlikte giderek şiddetini azaltmış olacak ki… Yarına hazırlık kabilinden derin bir güzellik uykusuna dalmış gitmişim…
¨¨¨¨
Akşam uyandıktan sonra o kadar neşeli, şaşkın, heyecanlıydım ki… Ana salonda yemek yerken annem bana bir şeyler söylüyor ama ben ne dediğini algılayamıyordum bile… Çorba kepçesiyle elime vurunca anladım ancak uçtuğumu…
Neden vurdu bilemedim ama çok mutluyum hiç bir tepki de veremedim… Gülümsemekten başka… Babam da ters ters bakmaya başlayınca yemeğimi bitirmeden kaçtım odama…
Biraz ders çalışıp zaman geçirdim ve erkenden yattım… Güzel uyumuşum aslında ama daha hava aydınlanmadan 7 gibi de uyanıverdim… Kahvaltıdan sonra öğlene kadar oyalandım öyle…
Bütün bu hazırlıklarıma ve neşeme rağmen ya salmazsa mesajı Ersin? Piç gibi kalırım ortada… *Piç değilsin* der gibi… Babam daldı odama… Yatağımda yatmış youtubedan *Giray Altınok* videoları izliyordum… O sebeple olsa gerek gülümsüyordum sanırım…
*“Sen dünden beri ne sırıtıp duruyorsun kendi kendine. Kafayı da mı yedin Berk!!!”*
*Oğlum* demiyor yine… İlişki düzeyini *resmî* olarak belirledi tekrardan… Bu adamın derdi ne acaba benimle? Ne yapsam kabahat… *Kafayı yemedim* ama eğer Ersin’le buluşabilirsek… *Yiyeceğim* yaraktan dolayı çok neşeliyim… Oldu mu?
*“Video şeysi babacım… Çok komikte… Atayım sana da izle istersen efso*…” Sözümü bitirmeme bile izin vermedi…
*“Hadi giyin seni bir yere götürecem!”*
*“Ne… Nereye!? Yani nereye götürüceksin ki babacığım…”*
*“Maça… Bizim şirketin patronu Nazım bey var ya… Şükrü Saraçoğlu’ndaki locasına davet etti beni. Adamın senin yaşında bir kızı var… Ebru… Tam bir dişi kanarya. Onun için seni de istedi Nazım bey…”*
*Patron Nazım bey* beni *istemiş*. Mal mıyım lan ben… Bu Nazım beyin anasını sikiyim yaa… Kızı *kanarya Ebru*’yu da kızlığı bozulmasın diye götünden sikiyim… Babama da bişiyler düşünüyorum ama…
Maça götürecekmiş, *üfff*. Bu gün beni *götürebilecek* tek kişi Ersin… Ne diycem ben şimdi koskoca *Sanayi Prensi*ne… Baba sana da pis küfür edicem ona göre!!! Uyar mı sana?
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.