Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

admin@yetiskinhikayeleri.net

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

İdil’in Fantezisi – 1. Bölüm [BDSM/Fantezi/Erotik]

İdil’le yazdan beri sevgiliydim. Yıllardır birbirimizi tanıyorduk ama birbirimizde cinselliği ve aşkı keşfedeli yarım sene kadar geçmişti. Uzun zamandır iyi dost olan vücutlarımızı seks sırasında yeniden keşfetmek yaz boyu bize büyülü anlar yaşatmıştı. Sikişirken ister istemez aynı anda boşaldığımız olmuştu defalarca. Bu anlar sıradanlaştıkça birbirimizin cinsel fantezilerini de keşfetmeye başladık.

Daha doğrusu, ben onun sıradışı cinsel fantezilerini keşfetmeye başladım demeliyim. Benim seks fantezilerim hiç bir zaman pek uçuk kaçık olmamıştır, sıradan sayılırlar. Oysa İdil sakso çekerken bile kendini kaybettiği zamanlar aşırılığa eğilim gösteriyordu. Bir defasında penisimi öyle kökledi ki gerçekten boğuluyordu, art arda öğürüyordu ve boğazına baktığımda gırtlağındaki kasılmaların kontrolden çıkmışlığını görebiliyordum. Kendimi geri çekmeye çalışmadım bile çünkü kollarıyla kıçıma ve bacaklarıma deniz anası gibi yapışmış, aletimi tamamen yutmuş halde dudaklarını kasıklarıma dayamıştı. Bir kaç kez daha kasıldı ve sonra aletimi midesindeki şeylerle beraber dışarı kusuverdi. Sikim kusmukla kaplanmıştı. Normalde olsa herhalde panik yapacağım bir manzaraydı ama üç tane kırmızı tuMorg içmiştim ve sarhoştum, bunun etkisiyle beraber İdil pek kaygılı gözükmüyordu. Yarı açık ağzının kenarından salya ve kusmuk karışımı akıyordu. Hipnotize olmuş halde parlak kahverengi gözleriyle boşluğa bakıyordu. Transa geçmiş gibi. Daha sonraları, benimkinin üzerine kusması alışkın olduğum bir şey haline geldi.

Bazı zamanlar onu biraz sert sikmeye başladığımda öyle sesler çıkarmaya başlıyordu ki, acı çeken ve kurtulmak isteyen bir kedi gibi geliyordu kulağa. İdil’le seks yaparken işin ciddiyetin ürküp bir anlığına olaydan koptuğum anlar çok oldu.

Benden onu boğmasını istediği ilk zamanki gibi. Yine bir dört ya da beş tane yüksek alkollü efÜs içtiştim ve İdil’i odasında beceriyordum. Neredeyse tüm odasını kaplayan çift kişilik yatağın üzerindeydik, odada hep olduğu gibi loş sarı bir ışık yanıyordu ve ben İdil’in ince ayak bileklerinin ikisinden tek elimle tutup bacaklarını tavana dikmiştim, gözlerim benim kamışım onun içine dalıp çıkarken esmer bacaklarından dışarı fışkıran etli ve kavruk amcığının güzelliğine kitlenmiş girip çıkıyordum. Bu manzara beni iyice şevklendirdi ve köklemeye başladım. Şimdi girip çıktıkça kasıklarımda baldırlarının çıplaklığını da hissedebiliyordum. İdil’in kendinden geçmeye başladığını hissettim, artık o bu hallere kapıldıkça doğru yönde gittiğimizi hissediyor ve ben de peşine takılıyordum. İnleyişleri arasında bazı anlar istemsizce kendi elini boğazına götürüp durduğunu farkettim. Sanki gırtlağındaki bir sıkışmanın eksikliğine susamıştı. Bir elim hala ayak bileklerindeyken diğer elimi boynuna götürdüm. O anda gırtlağını bana bırakırken yaşadığı rahatlığı saniyesinde penisimde hissettim. Amı iyice ıslanmıştı ve girip çıkışlar çok daha kaygan bir hale. Geldi. Kasıklarımı kitleyip yarrağımı sanki bir duvarı delmeye çalışıyormuş gibi kuvvetle ve aralıksız içine saplıyordum. En derine girdiğim anlarda gerçekten canının yandığını hissediyordum çünkü inleyişleri o anlarda çığlığa dönüşüyordu. Boğazını sıkmaya başladım. Ölümü bekleyen bir hasta gibi anında gözlerini devirdi, beni öylesine içine çekti ki daha önce hiç birini boğmayı aklımdan bile geçirmemiş olan ben, bir parça plastiği buruşturur gibi gırtlağına sarıldım. İlk bir kaç saniye, nasıl anlatsam, sadece boğulan bir insan gibiydi (artık onun nasıl olması gerekiyorsa), biraz daha zaman geçtikçe, rengi değişmeye başladı, yaptığı hareketler, zevk almaktan çok, can çekişen bir insanı andırmaya başlamıştı. Bu anda elimin altındaki kişinin artık İdil olmadığı, ve çok farklı topraklara adım atmış olduğum hissiyle ürperdim, öyle ki sevişmenin sıcaklığı tamamen vücudumu terketti, penisimin içindeki kan vücuduma geri doldu ve penisim küçülürken boğazını sıkan parmaklarım istemsizce gevşedi. Korkulu ve teselli arayan gözlerle, “ayılmış” bir şekilde İdil’in yüzüne bakarken, onun göğsüne havanın tekrar dolmasını, gözlerin tekrar yuvalarına oturuşunu, rengininin yavaş yavaş yerine gelmesini ve nihayet “geri yüklendiğinde”, dudaklarından nefes nefese şu şözleri tükürmesine şahit oldum: “neden durdun?”

O an fazla ileri gittiğimizi düşünüyordum. Şimdi bakıyorum da, İdil’in beni varlığından haberdar olmadığım bir dünyaya çektiğini ve ileri gitmek bir yana, henüz nereye yöneldiğimize dair bir fikrim bile olmamış olduğunu görüyorum.

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler