Türkiyenin En Büyük Hikaye Platformu

admin@yetiskinhikayeleri.net

Üyeliğinizi tamamlamak için bize ulaşın!

Yurtdışı 1

Dans pistinin loş ışıkları Mary’nin koyu, pürüzsüz teninde parıldarken, giydiği kısa elbise adeta vücuduna yapışıyordu. Kumaş, bacak arasının hemen altında bitiyor, her hareketiyle yukarı doğru sıyrılarak vucud rengiyle tezat olan beyaz ipli tanga kilodunun ince çizgisini belli belirsiz ortaya çıkarıyordu. Müziğin derin ritmiyle kalçalarını bir sağa bir sola savururken, insan gözlerini alamıyordu. Elbisenin ince askıları, dansın coşkusuyla omuzlarından düşecekmiş gibi geriliyor, sırtında hafifçe beliren kasların altında kayboluyordu. Mary’nin Göz alıcı beyaz tangasının ufak bir kıpırtıyla tekrar görünüp kaybolması, insanı cezbediyordu. O ise sadece gülümseyerek, ritimle bir bütün olmuş gibi etrafı tarıyor ve avını ariyordu sanki. Bende elimde bir içkiyle pistte dans eden, bu siyahi güzelliğe takılıp kalmıştım. İri, yuvarlak kalçalarını öyle bir ritimle sallıyordu ki, başka bir şey düşünmek imkânsızdı. Üzerindeki kısa elbise, hareket ettikçe yukarı sıyrılıyor, bacaklarının arasında beyaz ipli kilodunun incecik çizgisi arada sırada görünüveriyordu. Bir yudum daha aldım içkimden, ama kafamı toparlamak ne mümkün. Bacaklarimin arasından yukarı yayılan o tanıdık gerginliği bastıramıyordum artık. Sanki o dolgun kalçaların her kıvrılışı beynime bir sinyal gönderiyor, aklımı yerinden oynatıyordu. “Buraya iş için geldin Cemil, sadece izle başka birşey yapma” diye kendi kendime mırıldandım, ama gözlerim hala onun her hareketine kilitlenmişti. Kızlar kalçalarını salladıkça sahne ateşleniyordu, ama Mary… İsmini sonradan ogrendim. O, başka bir şeydi. Sanırım şehvetimin kurbanı olacaktım. Mary’nin iri, yuvarlak kalçaları, her kıpırdayışında eteğini yukarı sıyırıyor, bir an için bembeyaz ipli kilodu görünüyor ve kayboluyordu. Biraz fazla açık kalınca Mary hemen elini atıp eteğini aşağı çekiyor, kalçasını sakladıktan sonra dansına aynı tempoyla devam ediyordu. O anlarda yüzündeki kurnaz gülümseme, bunun bir oyun olduğunu hissettiriyordu; ne göstermekten çekiniyor, ne de tamamen sergilemek istiyordu. Onu izlerken kafamın içi dolup taşıyordu. Güzeldi hem de fazlasıyla ulaşilabilirdi, buda kızların orospu olduklarına beni fazlasıyla ikna ediyordu. Çevredeki erkeklerin üzerine oynayan hareketleri, kahkahalarındaki hafif meydan okuma… Her şey bunu bağırıyordu. Yine de, içimde onlara asla bir orospu gibi davranmak gelmiyordu. Mary, dansın ortasında yanındaki arkadaşına eğilip bir şeyler fısıldadı. Arkadaşı önce kıkırdayarak başını salladı, sonra bir adım geri çekilip Mary’nin tam arkasına geçti. O sırada Mary, iri kalçalarını yere paralel bir şekilde eğilip sallamaya başladı; twerk yaparken etek neredeyse tamamen yukarı sıyrılmıştı. Beyaz ipli kilodu artık açıkça görünüyordu. Arkadaşı, Mary’nin bu hareketine eşlik edercesine belinden tutup, sanki onu arkadan sertçe sikiyormuş gibi vücudunu poposuna ileri geri çarpmaya başladı. Ritmin her vuruşunda, sarsıntıları daha da abartarak birbirlerine yapışıyorlardı. Mary, kahkahayla dansını sürdürüyor, bir yandan kalçalarını daha sert savuruyor, diğer yandan arkadaşının bu oyuna kendini kaptırmasını destekliyordu. Sahne tamamen kontrolden çıkmış gibiydi; çevredeki bakışlar iyice yoğunlaştı. Ama Mary, hem gülerek hem de hiçbir şey olmamış gibi dansına devam etti. Kalçalarını hızla sallarken, minik elbisesi her hareketiyle yukarı sıyrılıyor, yuvarlak, iri kalçalarını neredeyse tamamen açıkta bırakıyordu. Arkasındaki arkadaşı, elini uzatıp sürekli eteğini aşağı çekmeye çalışıyor, ama Mary’nin kıvrak hareketleriyle elbise her seferinde tekrar yukarı kayıyordu. Bu küçük mücadele, izleyenlerin dikkatini daha da üzerine çekmişti. Mary hiçbir şey olmamış gibi dansını sürdürüyordu, sanki tüm bu sahne onun planının bir parçasıydı. Arkadaşı ise bir noktadan sonra eğlenmeye karar verdi ve eteği çekmekten vazgeçip geniş kalçalarına şaklayan bir tokat attı. Tokatın sesi müziğin içinde bile net bir şekilde duyuluyordu, Mary’nin iri kalçaları o darbeyle hafifçe titrerken, arkadaşı bir kez daha kahkahayla elini savurdu. Mary, arkadaşının iri kalçasına attığı tokadın ardından aniden twerki bırakıp diklendi sanki oyunun bittiğine bir işaret gibiydi. Hafifçe omzunun üzerinden bir bakış atarak gülümsedi, ama bu defa dansına ara vermeye karar vermiş gibiydi. Ellerini iki yandan minicik eteğine götürüp aşağı doğru çekti, elbisenin kumaşı zar zor kalçalarını örtmeyi başarmıştı. Şöyle bir saçını düzelttikten sonra, sahneden ayrılıp barın kenarına doğru yürüdü. Oturduğu yerden içkisini aldı, uzun bir yudum aldıktan sonra kalabalığa doğru tekrar göz gezdirdi. Tam o sırada gözleri bir anlığına benimle buluştu. Kalabalığın içinden beni fark etmiş gibi, kısa ama keskin bir bakış attı. Mary’nin bana baktığını fark edince, elimle hafifçe ona doğru bir işaret yaptım hiç adetim olmamasına ve ortamı bilmeme rağmen. Mary İri kalçalarını aynı o sahnedeki gibi sallayarak yanıma doğru yürümeye başladı. Yanıma vardığında elindeki bardağı dudaklarına götürdü, bir yudum aldıktan sonra başını hafifçe yana eğip bana baktı. Gülümsemesi hala yüzündeydi, Yakınıma oturdu, o kısa elbisesinin nasıl bacaklarından yukarı doğru kaydığını görmezden gelmek imkânsızdı. Şimdi vücudunun terli kokonat kokusu burnuma kadar ulaşıyordu. Kötü değildi ama.. “Gecen nasıl geçiyor ?” dedi, sesi yumuşak di ama gürültüden duymak çok zordu. Gözleri hızlıca üzerimi taradı; elbiseme, kolumdaki saate, önümde duran içkiye kaydı. Beyaz olduğumu için yüzündeki gülümseme daha samimiydi çünkü beyaz demek para demekti. Ne düşündüğünü tahmin etmek benim için zor değildi: Buraya iş için gelmiş, hali vakti yerinde bir yabancıydım ve onun için bu, açık bir fırsattı. Ben de bardağıma uzanıp bir yudum aldım, sonra gözlerimi onunkilere dikerek, “Dansın iyiydi,” dedim. Mary hafifçe güldü, kalçasını sandalyeye hafifçe kaydırarak yerleşti. “Sevdin demek” dedi, hafif bir omuz silkişle. Ardından bardaktan bir yudum daha alırken göz ucuyla beni süzdü. “Bir bira ister misin?” dedim, ne diyeceğimi tam kestiremeden. Sözcükler ağzımdan dökülürken kendimi garip bir şekilde gergin hissettim. Mary, elindeki bardağı hafifçe kaldırıp gösterdi, ardından yüzünde o alaycı gülümsemeyle, “Şimdilik elimde var,” dedi. Bir yudum daha alırken gözleri tekrar üzerime kaydı, beni tartıyormuş gibi bakıyordu. Aramızdaki sessizlik bir an için uzadı, ama rahatsız edici bir şekilde değil. Daha çok, kimin ne diyeceğini ya da ne yapacağını bekleyen bir tür tansiyon gibi. Mary’nin bir kaşı hafifçe kalktı, bardaktan bir yudum daha alıp dudaklarını yaladı. Gözlerini benden ayırmadan, “Ama istersen bir sonrakini sen ısmarlayabilirsin,” diye ekledi ben başka birşey soylemeyince. “Olur tabi,” dedi Mary, yüzündeki gülümsemeyle. Tam o sırada sevdiği bir şarkı başladı, ritmi duyunca gözleri parladı. Bardaktaki son yudumu aldıktan sonra, aniden elimi tuttu. İri, yumuşak ama kendinden emin bir dokunuştu bu. “Hadi, dans edelim,” dedi, beni fazla düşünmeme fırsat vermeden yerimden çekip kaldırarak. Dans pistine doğru yürürken kalçaları, elindeki hafif baskıyı hissettiren parmaklarının sıcaklığı kadar dikkat çekiciydi. İri kalçaları adım attıkça o dar elbisenin içinde kıpırdanıyor, sanki her hareketiyle ortamın havasını değiştiriyordu. Beni tam pistin ortasına çekerken arkasına dönüp, “Ritmi hisset, bırak akıp gitsin,” dedi, göz kırparak. Mary beni dans pistine çektiği anda sevdiği müzikle hareket etmeye başlamıştı bile. Büyük, kıvrımlı kalçaları ritimle uyumlu bir şekilde sallanıyor, dar elbisesi her kıpırdamasında biraz daha yukarı sıyrılıyordu. Ben istemsizce bir sağa bir sola sallanırken, o ışıkların altında tamamen kendini ritme bırakmış gibiydi. Bir anda arkasını dönüp bana iyice yaklaştı, iri kalçalarını bacak arama bastırarak ileri geri hareket ettirmeye başladı. Poposu, her geri gelişinde üzerime hafifçe dayanıyor, sonra tekrar çekiliyordu. Kumaşın altındaki yumuşaklığını hissedebiliyordum; beyaz ipli tangası ara sıra elbisesinin altından görünüp kayboluyordu. Yavaş yavaş içimdeki çekingenlik yerini bir cesarete bıraktı. Kendimi daha fazla tutamayıp ellerimi yavaşça beline uzattım. Biçimli, kıvrımlı beli tam avuçlarımın içine oturmuştu, uzun yıllar sonra ilk defa bir kadının bel kemiklerini hissediyordum. Derin bir nefes alarak parmaklarımı hafifçe sıktım, o ise hiçbir şey olmamış gibi kalçalarını daha da cesur bir şekilde üzerime bastırmaya devam ediyordu. Ben de artık hareketlerine karşılık vermeye başlamıştım, onun ileri geri sürtüşmelerine uyum sağlayarak, hafifçe kalçamı ileri doğru itiyordum. Elbisesinin kumaşı inceydi; kalçalarının sıcaklığını ve o yumuşak hareketleri doğrudan hissediyordum. Mary, bir ara başını hafifçe çevirip omzunun üzerinden bana baktı. O bakış, dansın basit bir eğlence olmadığını, sınırları biraz daha zorladığımızı hissettiriyordu. Gülümseyerek saçlarını savurdu ve kalçalarını daha sert bir ritimle kıpırdatmaya devam etti. Ellerim Mary’nin ince belinden aşağı kaydı, o iri, yuvarlak kalçalarını avuçlarımla kavradığımda hafifçe sıkarak hissettim. O an hareketleri birden durdu. Kalçalarını kıpırdatmayı kesip hızla doğruldu ve bana keskin bir bakış atarak arkasını döndü. Yüzünde kısa bir an için, dokunabilirsin ama sadece bir anlık der gibiydi. Ama çok sürmedi. Elini saçlarının arasından geçirip, eteğini düzeltti. Birkaç saniye geçmiş gibi bile hissetmeden, yeniden bana yaklaşıp bu kez biraz daha temkinli bir şekilde dans etmeye başladı. Büyük kalçaları yine ritimle kıvrılmaya başladı, ama bu sefer sanki beni test ediyormuş gibi, kontrollü hareket ediyordu. Elbisesi her yukarı sıyrıldığında o bembeyaz ipli tanga yine göz kırpıyordu, ve içimdeki arzu artık kontrol edilemez bir hale gelmişti. Sertliğim, dar pantolonumun içinde her temasta onun o yumuşacık kalçalarını daha fazla istercesine tepki veriyordu. Nefesim hızlanmıştı; kalbim sanki göğsümden dışarı fırlayacak gibiydi. Her ileri geri hareketinde, o incecik elbisenin altındaki ısısını hissediyor, içimdeki dürtüyü zaptetmekte zorlanıyordum. Oysa sadece etrafı izlemek için gelmistim buraya. Yaptiklarima inanamiyor ama kontrolümu kaybetmemek için bir çıkış yolu ariyordum ama Mary Sadece “Hadi” deyip onun elinden tutup oteline goturmemi bekliyordu. Mary’nin bakışları, o yarı davetkâr, yarı meydan okuyan tavrı sanki bunu benden bekliyor gibiydi. Ama dilim tutulmuştu, cesaretim boğazıma düğümlenmişti. Ya terslerse? Ya o alaycı gülüşüyle beni küçümseyip kenara çekilirse? Bu düşünceler beynimi kemirirken, bedenim ise tam tersini haykırıyordu: Onu çek, sıkı sıkı tut, ve istediğini al. Ama kıpırdayamıyordum. Onun kalçalarının üzerimde bıraktığı iz, beni yavaş yavaş delirtirken, içimdeki bu çelişki adeta bana işkence ediyordu. Mary’nin omzunun üzerinden bana attığı kısa bakışta, belki de bunu fark ettiğini hissettim. Yüzündeki hafif gülümseme bir an için daha keskinleşti, ama hala bir şey söylemiyordu. Mary’nin iri kalçaları üzerime bastıkça, arzu ve aklım arasında bir savaş yaşanıyordu. Onu delice istememe rağmen, içimde yükselen korkuyu bastıramıyordum. Buranın tehlikelerini duymuştum—AIDS neredeyse gölgem gibi aklımın bir köşesine yapışmıştı. Bir de Türkiye’de beni bekleyen eşim… Onun yüzünü düşünüyordum, ama Mary’nin o vücudu, o etli dudakları beni gerçeklikten koparıyordu. “Kendimi tutabilir miyim?” diye düşündüm, ama içimdeki dürtü daha farklı bir yol bulmaya çalışıyordu. Belki daha ileri gitmeden, belki işin ucunu açık bırakıp Mary’nin o dolgun, ıslak dudaklarının sıcaklığını hissetmek… Sadece bu bile yeterdi. Kalbim hızla atarken, gözlerim onun ağzına kaydı. O dudaklarının arasında bardağından aldığı yudumları içime çekiyormuş gibi hissediyordum. O dolgun etli hatların, yavaşça üzerime kapanışını hayal ettim. Sanki bedenimden geçen her damla kan bu hayale odaklanmıştı. İçimdeki bu fikir beni daha da cesaretlendiriyordu. “Belki…” dedim kendi kendime, “Belki yalnızca bu kadarına izin verebilirim.” Mary’nin o dolgun, etli dudaklarını izlerken, aklım bambaşka bir yere kaydı. Onun önümde diz çöktüğünü hayal ediyordum; iri, kıvrımlı kalçalarını yere doğru yaslamış, gözlerini yavaşça bana kaldırıyordu. Dudaklarının arasında hafifçe bir dil oyunu vardı, ıslak ve davetkâr. O dudakların, yavaşça sertleşmiş olan sikimi içine alırken nasıl sıcak ve yumuşak olacağını hayal ediyordum. İlk önce ucuna sikimin ucuns dokunduğunu düşündüm—o yumuşak, sıcak dudakların arasından nefesinin vurduğunu. Sonra dudaklarını daha geniş açarak, beni yavaşça derinlemesine içine çekişini. Ağzının Islak, sıkı dokusunu hissettiğim an, bacaklarımın nasıl gerileceğini düşündüm. Etli dudakları, her yukarı aşağı hareketinde sikimin damarlı sertliğimi tamamen sarıyor, hafifçe vakum yapıyormuş gibi oluşu. Mary, bir anlığına duraksayıp baktı bana, gözlerinde ne düşündüğümü anlıyormuş gibi bir ifade vardı. Ama sonra, hiçbir şey olmamış gibi yeniden arkasını döndü. O iri, kıvrımlı kalçalarını tekrar üzerime bastırdı, bedenini müziğin ritmine uyumlu bir şekilde hareket ettirerek o yumuşak etleri bacak arama sürtmeye başladı. Her ileri geri hareketinde, kalçalarının sertliğime daha fazla baskı yaptığını hissediyordum. İnce elbisesi neredeyse bir sınır bile oluşturmuyordu; her sürtüşmesinde sıcaklığını ve yumuşaklığını daha net hissedebiliyordum. Mary’nin twerk yaparken verdiği küçük dairesel hareketler, beni çileden çıkarmak için kasıtlıymış gibiydi. Kalçalarını daha da bastırdı, sonra hafifçe çekip tekrar üzerime yasladı. Mary bir anda durdu, kalçalarını artık üzerime bastırmayı bırakıp yavaşça döndü. Yüzünde hala o hafif alaycı gülümseme vardı, ama gözlerinde farklı bir kıvılcım belirmişti. Hiçbir şey söylemeden, elini yavaşça aşağı indirdi, bakışlarını da benim gözlerimden ayırmadan. Saniyeler içinde eli pantolonumun üzerinde, sertleşmiş sikimin tam üzerinde geziniyordu. Parmaklarını hafifçe bastırdı, sanki ne kadar büyük ve sert olduğunu tartıyormuş gibi. Dudaklarının arasından küçük bir “Hmm…” sesi çıktı, bakışlarıysa hala benim üzerimdeydi. Ardından hafifçe eğildi, yüzünü bana biraz daha yaklaştırdı ve yumuşak ama bir o kadar da meydan okuyan bir tonla, “Peki, şimdi ne yapalım?” diye sordu. Elini sikimin üzerinde yavaşça gezdirmeye devam ederken, beni tamamen hareketsiz bırakmıştı. Parmak uçları pantolon kumaşının üzerinden beni yokluyor, her dokunuşuyla beni daha da zorluyordu. Mary’nin niyeti artık her haliyle belli olmuştu. Eli pantolonumun üzerinde yavaşça hareket ederken beni daha da kışkırtıyordu, ama ben hâlâ karar verememiştim. İçimdeki arzu beni ileri itiyor, ama aklımdaki düşünceler beni geri çekiyordu. O anda içgüdülerim devreye girdi, tereddüdü bir kenara bırakıp ellerimi onun iri, yuvarlak kalçalarına indirdim. Ellerim o dar elbisenin üzerinden etini kavradığında, yumuşaklığını hissetmek beni deliye çevirdi. Baş parmaklarım kalçalarının kıvrımına gömülürken, parmaklarımı sıkmaya başladım. Mary, hafif bir nefes aldı, kalçalarını ellerimin baskısına doğru iterek bir anlığına hareketsiz kaldı. Göz ucuyla bana bakıp dudaklarının kenarında o küçük, kışkırtıcı gülümsemeyi belirdi. Mincıklamaya devam ettim, her seferinde parmaklarımı biraz daha sıkıp o dolgun kalçaların her kıvrımını hissediyordum. Mary kıpırdandı, kalçalarını hafifçe oynatarak ellerime karşılık verdi. Elbisesinin kaygan kumaşı, altındaki sıcaklığı daha da hissettiriyordu. “Kararsız mısın hâlâ?” dedi hafif bir alayla, ama sesi yumuşak ve tahrik ediciydi. Yavaşça geri çekilip tekrar üzerime yaslandı, poposunu ellerimin içine iyice bastırarak beni biraz daha test ediyordu. “Değilim ama,” diye mırıldandım, sesi kendi kulaklarımda bile derin ve kararlı yankılanıyordu. Mary’nin iri, dolgun poposunu sıkan ellerim, yavaşça popo aralığına doğru ilerledi. Kumaşın ince dokusunun altından, ılık ve sıkı bir alan hissetmeye başladım. Biraz daha zorlayarak parmaklarımı aralığa uzattığımda, Mary aniden hafif bir kahkaha attı—yüksek sesle değil, ama o muzır ve kışkırtıcı tavrını tamamen ortaya koyarak. “Kikirdemesi adeta ritmik bir tını gibiydi, kalçalarını ellerimin baskısıyla hareket ettirerek beni daha fazla kışkırtıyordu. Tam göt deliği üzerinde hissettiğim o küçük tepkiyle vücudu daha kıpır kıpır hale geldi, müzikle birlikte kalçalarını oynatmaya devam etti ama bu sefer çok daha davetkâr ve bilinçli bir şekilde. “Demek öyle, ha?” dedi, omzunun üzerinden beni süzerken. Kalçalarını hafifçe daha fazla açıp parmaklarımın dokunmasını kolaylaştırıyordu, ama aynı zamanda hareketli oyununa devam ederek beni test ediyordu. Her ne kadar kontrolü elimde hissetsem de, onun kıpırdayan kalçalarının yumuşaklığı ve sıcaklığı, mantığımın yerini hızla arzuya bırakmasına neden oluyordu. “Kaç yaşındasın sen?” diye sordum, sesimi yükseltmeye çalışarak. Ama müziğin yüksekliği yüzünden cevabını duymak neredeyse imkânsızdı. Mary, sorumu anlamış gibi hafifçe güldü ve kalçalarını kıpırdatarak ellerimi popo deliğinden uzaklaştırdı. Sonra bana daha da yaklaştı, kollarını omuzlarımın etrafına doladı ve ikimizi birbirine bastırarak dans etmeye başladı. Kalçalarımın önünde hissettiği sertliği bilerek biraz daha fazla bastırıyormuş gibiydi. Aramızdaki mesafe tamamen kapanmıştı; onun sıcak bedeni benimkine tamamen yaslanıyordu. Omzuma eğildi, dudakları neredeyse kulağıma değecek kadar yakındı. “Ne dedin?” diye sordu, “Kaç yaşındasın?” diye tekrar sordum, bu kez sesimi biraz daha yükselttim ki müziğin gürültüsünü aşsın. Başını hafifçe geriye çekip yüzüme baktı, dudaklarının kenarında hala o şeytani gülümseme vardı. “Yirmi dört,” dedi sonunda, sesi bu kez biraz daha netti. “ne iş yapıyorsun?” diye sordum, ağzımı Mary’nin kulağına iyice yaklaştırarak. O an kokusunu daha net hissettim; tropikal, tatlı bir hindistancevizi kokusu teninden yükseliyordu. Bu koku beni daha da sarhoş etti, içimdeki bütün tereddütü bastırdı. Mary, kulağıma doğru hafifçe gülerek, “Tahmin et bakalım,” diye fısıldadı, sesi tahrik edici ve oyunbazdı. O sırada ellerim, kendini tutamayan bir açlıkla onun iri kalçalarına bir kez daha uzandı. Bu kez hiçbir şey düşünmeden, ellerimi sıkıca dolgun kalçalarına bastırdım ve hırsla kavradım. Mary’nin dansına ara vermesine bile fırsat vermeden, onu sıkıca tutup kalçalarını hafifçe havaya kaldırdım. O, bu ani hareketimle hafifçe sendeledi, ama kalçalarını ellerimin içinde daha da sıkılaştırarak kıpırdandı. Omzuma tutunup gülümseyerek, “ne yapıyorsun ???” Mary, hiç tereddüt etmeden bacaklarını belime doladı ve bir hareketle kucağıma oturdu. Kalçalarının ağırlığını, yumuşaklığını tam üzerimde hissediyordum; dar elbisesi iyice sıyrılmış, bacakları belime sıkıca sarılmıştı. Ellerim refleksle kalçalarını desteklemek için harekete geçti, o iri, yuvarlak hatları kavradığımda parmaklarım etine gömülüyordu. Yüzünü yaklaştırdı, nefesi boynuma vuruyordu, kulağıma hafifçe eğilip yumuşak bir sesle “Kuaförüm,” dedi. Bu beklenmedik cevap, bir anlığına dikkatimden sıyrıldı ama kalçalarını kucağımda yavaşça oynatmaya devam ettiğinde gerçekliğe hızla geri döndüm. “Demek öyle…” dedim kısık bir sesle, ama söyleyecek başka bir şey bulmak zordu. Mary’nin kalçaları her ileri geri hareket ettiğinde sertliğimi daha fazla hissediyordu ve bu ona açıkça eğlenceli geliyordu. Omzuma tutunarak biraz daha sıkı oturdu, kucağımdaki pozisyonunu iyice hissettirip daha sonra bacaklarını belimden çözerek yavaşça yeniden yere indi. Ama inerken bile iri kalçalarını üzerimde hafifçe sürtmeyi ihmal etmedi. Dar elbisesi sıyrılmış halde, bardaki içkisine uzandı ve bir yudum aldı. Kalçalarını hala ritmik bir şekilde sallıyor, müzikle uyumlu hareket ediyordu. Sonra bir adım daha yaklaştı, yüzünü kulağıma doğru eğdi. Hindistancevizi kokusuyla karışmış sıcak nefesi boynumda gezinirken, alçak ama net bir sesle “Evli misin?” diye sordu. Bu soru, o anda içime bir buz gibi oturdu, ama Mary’nin tavrında ne bir ciddiyet ne de bir sorgulama vardı. Dudaklarının kenarındaki küçük gülümseme, aslında bunun bir oyun olduğunu açıkça belli ediyordu. Sanki ne cevap verirsem vereyim, onun için çok da bir önemi yokmuş gibiydi. Ama yine de, bu sorunun ağırlığını üzerimde hissetmemek imkânsızdı. “Değilim,” dedim, yalanın ağırlığını bir an hissetsem de Mary’nin karşısında fazla düşünmeye vaktim yoktu. Sözlerim dudaklarımdan dökülür dökülmez, yüzünde bir gülümseme belirdi. Hiçbir şey demeden arkasını döndü, iri kalçalarını bir kez daha üzerime bastırdı. Kalçalarının sıcaklığı, sertliğime doğrudan dayanıyordu

Bir yanıt yazın

İlgili Hikayeler