Derin ve Sessiz – 4

Duygu ve Tanju karşı dairemize taşınalı dört sene geçmişti. Okulların kapanmasıyla gitmekte olduğum basketbol antremanları da artmıştı. Eylül ayında yapılacak turnuva için bütün yaz sadece 1 haftalık iznim vardı. Ama ben onu da kullanmayıp takımdaki yerimi kaptırmak istemiyordum. Babam ve Nalan Bodrum’da her şey dahil otellerin birinden yer ayırtmış ve 2 hafta orada kalacaklardı. Ben ise bütün ısrarlara rağmen gitmek istemedim.

Cuma akşamından yola çıkmışlardı ve 15 gün evde olmayacaklardı. Yemek yapmak dışında sanırım başka hiçbir şeyi dert etmiyordum. Evdeki yalnızlığımın ikinci günü sabah koşusundan dönmüştüm ve çok terlediğim için hemen duşa girdim. Tam duştayken zilin çaldığını duydum ama sabahın bu saatinde herhalde yanlışlık oldu diye sallamadım. Tam duştan çıkıp belime havluyu sardığımda tekrar zil çaldı. Ben o halde koşup “Sabahın bu saatinde kim bu amına koduğum.” diyerek üstüm çıplak ve altımda havlu olduğundan kapının arkasından kafamı çıkarıp kapıyı açtım.

Ve karşımda Duygu ip askılı, boyu diz kapağının bir karış üzerinde bedene oturan bir elbise ile karşımdaydı. Saçlarını o çok sevdiğim dağınık topuz şeklinde toplamıştı. Onu o halde görünce birden “Çok ama çok özür dilerim Duygu, gerçekten sen olduğunu bilmiyordum. Densizin birisi sandım sabah sabah. Duş alıyordum o nedenle hemen açamadım.” dedim utanarak.

Kısık bir sesle hafifte bana doğru eğilerek “Yani ben olduğumu bilsen o savurduğun küfrü uygulamayacaktın üzerimde.” diyerek kıs kıs gülmeye başladı. Ardından “Neyse şakalaşmayı sonra yaparız. Eğer işin yoksa senden bir ricam var. Tanju’yu havalimanına bırakmam gerekiyor ve bizim ufaklık evde yalnız ve biraz da hasta, bağarsaklarını bozmuş. Ben gelene kadar bizde oturabilir misin?” diye sordu. “Olur tabiki hemen bir şeyler atıştırıp geçerim.” dedim. “Bizim hemen çıkmamız gerekiyor ben sana gelirken bir şeyler alırım beraber kahvaltı yaparız sen hemen anahtarı al geç bize.” dedi aceleyle bende kapının arkasından vücudu komple çıkarıp bir yandan da madem piçliği başlatan sensin diyip içimden “Bu halde olmaz herhalde.” dedim. Duygu beni öyle görünce hafif dudaklarını ısırarak “Vayyy be oğlana değil de bana bakmaya bir gün böyle gel, hem ödeşmiş oluruz.” dedi.

İçimden “Bu kadını hiçbir şekilde lafla sözle alt etme imkanım yok her seferinde üste çıkmanın bir yolunu bulup utanmamı sağlıyor.” diye düşündüm.

“Ne ödeşmesiymiş! Hem o benim suçum değildi. Sen çağırmıştın beni yine Taner’e bakmam için. Hem üç sene önceki olay o. Sen kendini eğlendirmek için benimle oyun oynadın.” dedim birden bu sırada aklıma o olayın gelmesi, Duygu’nun seksi kıyafeti benim ufaklığa hareket vermeye başlamıştı ve Duygu’nun bakışları hemen aşağıya havlunun altında kabaran penisime yöneldi.

“İyi ki yanlışlıkla olmuş ama seninki öyle demiyor baksana.” dedi yine kısık sesle. Olayın ve konuşmaların bu seviyeye gelmesinden aldığım cesaret ile “O zaman ne gördüysem tabiki aklımda Duygu hanım. Çıplak bir kadını karşında görünce kolay kolay unutamazsın. Hem o kadın şimdi karşısında pazar sabahı seksi bir şekilde belirdiyse. Neyse ben üstüme bir şeyler giyip geliyorum.” diyip kapıyı kapatmadan koridorda ilermeye başladım. “Gelirken de lütfen su böreği ve de simit alır mısın?” diye bağırdım ve havluyu belimden çözerek odamdan içeri girdim. Bedenimi bütün çıplaklığı ile görmesini sağlamıştım. Üzerime kolsuz t-shirt altıma da kısa bir şort giyerek kapıya geldiğimde kendi evinin anahtarlarını bana uzatırken tekrar bütün bedenimde gözlerini gezdirdi. “Dua et Tanju aşağıda ve acelemiz var. Yoksa seni feci paralardım.” dedi ve merdivenden aşağıya doğru inerken “Ha bu arada o nazik popona krem sür pişik olmasın, kızartmış birazcık. Ve ayrıca bu konu henüz kapanmadı.” dedi ve gözden kayboldu.

Duyguların evine ilk kez girmiyordum. Defalarca Taner’i oyalamak için ve bazende aile oturmalarında girmiştim bu eve. Yıllar sonra Duygu’nun hukuk mezunu olduğunu ve doktora yaptığını öğrendim. Üniversitede akademisyen olarak çalışmaktadaydı ve birkaç ay önce yardımcı doçent olmuştu.

Onun ders çalıştığı dönemlerde oğlu Taner’i oyalamam için beni evlerine çağırır ve bakıcılık yapmamı sağlardı. Normalde başkası istese ölsem de yapmayacağım şeyi Duygu rica etmese bile yapıyordum. Hem onu mutlu etmiş olmanın verdiği his ve de onunla aynı ortamda bulunmak benim için paha biçilemez anlardı.

İşte böyle bir günde beni yine eve çağırmıştı. Okuldan yeni eve gelmiş Nalan’ın bana hazırladığı enfes yemeklerden yemiş ve tam ödevlerin başına oturacakken kapı çalmıştı. Nalan kapıyı açıp “Hoşgeldin Duygu’cum, gel dışarda kalma.” diye eve davet etti. “Nalan’cım ben gelmeyim ama Ozan müsait ise o bize gelebilir mi? Taner bana rahat vermiyor.” dedi. Ben eve çağırıldığımı duyduğum sırada gitmek için hazırlanmaya başlamıştım.

Nalan “Ödevlerini de yapmadı henüz ama seni de kıramaz, gelir herhalde.” dedi ve bana seslendi. Bende konuşulanları duymamış gibi ağar ağar yanlarına gidip Nalan’a “Efendim sultanım, beni mi emrettiniz.” dedim. Nalan gülerek “Evet sayın şehzadem ama çağıran ben değil Duygu hanımefendiler. Eğer müsaitsenin bir süreliğine onlarda oturmanızı ve Taner’e gözkulak olmanızı rica ederler.” dedi. Bende biraz isteksizce “Hadi ya, daha ödevlerimi de yapmadım biraz da fazlalar. Şimdi yanımda götürsem Taner bana da ödev yaptırma tepeme çıkar.” dedim.

Nalan “Hadi söylenme, ödevlerini yarım saatte yaparsın sen eve gelince.” diyerek beni sırtımdan ittirerek evden dışarı çıkardı. “Ya dur. Belki Taner uyursa o sırada ödevlerimi yaparım bende, çantamı alıyım.” diyerek koşarak odama gittim. İçim yine kıpır kıpır olmuştu. Gerçi Duygu’nun üzerindeki kıyafetler pek seksi değildi ama o arkaya çıkık kalçası ne giyerse giysin her zaman “ben buradayım, baksana” diyordu.

Taner ile bir saatten fazla oynayıp onu iyice yorduktan sonra uykuya daldı. Bende fırsat bu fırsat hemen Duygu’nun yanına salona gittim. “Duygu abla. Taner…” derken sözümü kesip “Ozan bana abla demesene demedim mi ben sana. Sinir oluyorum abla, abi, amca, teyze laflarına. Duygu diye çağır beni.” dedi. “Peki o zaman. Duygu şey Duygu’cuğum. Ya olmuyor işte bak. Çıkamadı devamı” derken ben kahkahayı bastı. “Olsun alışırsın. Evet devam et bakalım.” dedi. “Taner uyuyakaldı bende yatağına yerleştirdim onu. Saatte 7’ye geliyor Tanju amcada gelir zaten şimdi. Ben eve geçip ödevlerimi yapsam olur mu?” dedim. “Ooo sen Tanju’nun geliş gidiş saatlerini mi tutuyorsun.” diyerek göz kırptı ve “Tanju geç gelecek bugün akşam yemekli toplantısı var alkollü olacağı için kesin sızar zaten. Sen şimdi geç karşıma otur ödevlerini burada yapmaya başla bende o sırada banyoya gireyim. Taner uyanırsa onunla ilgilenirsin. Ben çıkınca da hemen geçersin eve.” diyerek bütün çıkış kapılarını kapattı.

Peki öyle olsun dedim diyerek salondaki uzun yemek masasının diğer ucuna yerleşip ödevlerimi yapmaya başlarken aklıma Nalan ve onun külotuyla ilgili yaşadığım olay geldi ve o sırada Duygu ile seviştiğimi hayal edip müthiş bir şekilde boşalmıştım. O hayal ettiğim kadın içeride banyoya girmiş ve çıplaktı. Eğer çok ses çıkarmadan gizlice gidersem onu görebilirdim. Aklımdan bir türlü çıkmayan bu düşünce ile mücadele ettikten sonra sessizce yerimden kalkıp banyoya doğru yöneldim. Anahtar deliğinden içeriye bakıp kendimi kurcalayacaktım.

Salondan çıkıp koridorda ilerlerken banyo kapısının oldukça aralık olduğunu gördüm. Kafamı uzattığımda duşakabinin kapalıydı ve içinde birisinin hareket ettiği görünüyordu ama buzlu ve desenli plastik camdan dolayı hiçbir şey belli olmuyordu. En güzeli banyonun karşısındaki Taner’in odasına saklanıp banyodan çıkarken onu izlemek diye düşündüm nasıl olsa havlusunu almak için dışarı uzanacak ve kurulanacaktı. Bende onu rahatça izleyecektim.

Taner’in odasına kapıdan baktığımda Taner uyuyordu. Odaya gireyim derken yerdeki oyuncaklardan birisine ayağım çarptı ve oyuncaktan müzik yükselmeye başladı. Ben o telaşla Taner uyanmasın diye oyuncağı susturmaya çalışırken su sesi kesildi ve ben susmuş oyuncakla banyo kapısının önünde kaldım.

Duygu abla duşa kabinin kapısını açıp “Offff Ozan sen misin? O ses neydi? korktum birden.” dedi ayakta değildi, küveti doldurmuş içinde oturuyordu ve sadece kafası ile omuzları görünüyordu. Islak saçlarını geriye atmış bir kaç tanesi tutam halinde omuzunun üstüne yapmış ve yemyeşil gözleriyle beni yine büyülemişti. “Ne oldu sende korktun herhalde? Dondun yine!” dedi. “Yahu ne korkması Taner’den ses gelince odaya geldim o sırada ayağım bu salak şeye çarptı.” dediğim sırada lafımı keserek “Tamam gerek yok açıklamana, sen gel bakalım içeriye. Şu lavabonun yanındaki sabunluktaki sabunu bana verir misin?” dedi.

İşte o anda kafamın içi yine ısınmaya, göğsümden aşağıya ılık ılık bir şeyler akmaya başladı ve evet yine sertleşiyordu benim ufaklık ama kaçışı yoktu. Sabunluktan sabunu alıp küvete doğru ilerledim. Açık aralıktan yavaş yavaş sabunu uzatırken önce suyun içindeki memelerini ve çizgi halindeki vajinasını bulanık suyun içinde seçebildim.

Duygu’nun yüzündeki hafif bir tebessüm oluştuğunu farkettiğimde eline sabunu bırakbilmiştim. Sabunu bırakıp geri dönmek üzereyken “Ne oldu, bitti mi ödevler?” diye sordu. Bende “Bir kısmı evet.” dedim. Hala duşakabinin kapısı azıcık açıktı. “Az kaldı işim çıkıcam şimdi. Yemek yeriz beraber olur mu?” diye sordu. Bende “şeyyyy bilemiyorum” dedim. “Yüzüme baksana Ozan. Niye döndün arkanı?” dedikten sonra ben aniden “Çıplaksın Duygu ondan döndüm.” diye karşılık verdim. “Oooo centilmen bir erkek, eh ne yapalım banyo çıplakken yapılıyor.” dedi gülerek.

Aniden ona dönerek “Haha, çok komik.” dediğim sırada çoktan ayağa kalkmış bütün vücudu karşımda duruyordu. Portakal büyüklüğündeki memeleri dümdüz karnı, hafif kıllı vajinası karşımda duruyordu. “Aaaa” diyerek memelerini ve vajinasını eliyle kapatarak arkasını döndü. Ve o sırada karşımda ölesiye tapılacak kalçası bütün ihtişamı ile belirdi. “Önünü döneceğini düşünmemiştim.” diyerek duşakabinin kapısını kapattı.

Son beş dakikadır yaşadıklarım karşısında dilim tutulmuştu. Nalan’ı birkaç kere çıplak sütyen ve külot ile görmüştüm ama ilk defa kanlı canlı bir kadını çırılçıplak görmüştüm. Omzuna yapışmış saçlarını, memelerinden, karnından bacaklarına süzülen su damlalarını ve hafif kızarmış o tapılası poposunu aklıma kazımıştım.

Hızlıca banyodan çıkıp salona giderek eşyalarımı toplamaya başladım. Tam salondan çıkarken üzerine ve saçlarına sardığı havlu ile parmaklarının ucunda yürüyerek bana doğru geliyordu. “Tamam tamam utanma, olur böyle kazalar. Hem ileride böyle anlar yaşamak için can atacaksın. Şu anda farkında değilsin. Hem yemek yiyeceğiz nereye gidiyorsun?.” diyerek dibime kadar yanaştı.

Üzerinden yayılan sabun kokusu bütün ciğerimi doldurmuştu. Aklımdan üzerine atlamak ve doyasıya her yerini öpmek geliyordu. O zamanlar sevişmek hakkında hiçbir fikrim yoktu. Duygu’nun bakışlarından bir anda ereksiyona uğramış penisimin altımdaki eşofmanı zorladığını fark ettim ve “Haaa şimdi anladım senin derdini. Neyse sen şimdi evine git ve işini hallet hemen. Hazır taze taze gördüklerinle.” diyerek göz kırptı.

Tam ben kapıyı açıp çıkarken “Bekle!” diye beni durdurup üzerindeki havluyu yere bırakıp “Sana bir kıyak daha geçeyim. Herkes yapmaz bunu.” diyerek hızlıca çıplak bir şekilde kendi etrafında döndü. O anda gördüklerim karşısında şoka uğramıştım ve ne yapacağımı bilemiyordum. Bembeyaz bir vücut, yuvarlak memeler, dümdüz bir karın, üst tarafı hafif kaslı ve damarlı bacaklar karşısında donuk kalmıştım.

Çok hızlı döndüğü için o ölesiye taptığım kalçasını çok net göremesem de yaşadıklarım karşısında vücudum değişik tepkiler veriyordu. Ve birden elini omzuma koyup “Hadi bakalım bu sana uzun süre yeter, şimdi doğru evine.” dediği sırada ten temasının kurulmasının etkisi ile sarsılarak boşalmaya başladım.

Resmen şelale gibi akıyordum. İstemsizce göz kapaklarım yarıya indiğini ve yüzümün renginin değiştiğini farketmiş olacak ki. “Heyy, iyi misin? Aaa durduk yere öldüreceğim çocuğu.” dedi ve yere eğilim havlusunu alıp tekrardan sarındı.

Elimdeki çanta ile önümü kapattığım için boşaldığımı sanırım anlamamıştı. O anda yaşadıklarım şoku ile bir anda evden fırlayıp hemen kendi zilimize bastım ve kapının açılmasıyla kendimi hızlıca içeri attım.

Kapıyı babamın açtığını odama doğru koşarken arkamdan seslenmesi ile farkettim. “Oğlum ne oldu. Bi yüzüme baksaydın keşke.” diyerek apartman kapısını kapattı. Tam odama girerken “Özür dilerim babacım. Acele bir şeyi düzeltmem lazım.” dedim ve odanının kapısını kapatıp kendimi yatağın üstüne bıraktım.

Son yarım saatte yaşananları düşünmeye başladım ve gözümün önüne her seferinde Duygu’nun memeleri, ıslak saçları, damarlı ve hafif kaslı bacakları, üzerinden süzülen sular ve ölesiye taptığım kalçası geliyordu.

Tekrar sertleşme başladım ve elimi penisime götürerek tekrardan mastürbasyona başladım. İki dakika önceki şiddetli boşalma nedeniyle iç çamaşırım ve eşofmanım oldukça ıslanmıştı. Görüntüler gözümün ve tazeyken ikinci kez boşalmam uzun sürmedi. Evdekilerin şüphesini çekmemek için üzerimi değiştirip ödevlerimi yapmaya devam ettim ama yaşadıklarım sebebiyle kafamı toparlayıp odaklanamıyordum. Bir şekilde ödevleri tamamlayıp, evdekilerle biraz vakit geçirip erkenden yatağa yattım.

Yaşananlardan sonra her karşılaşmamızda, Duygu’nun yüzüne doğru düzgün bakamadım. Kafamı eğiyor, ortamdan hızlıca uzaklaşıyordum. Sanki her şey benim suçummuş gibi hissediyordum. Ta ki yaşadıklarımı kuzenime ve onun arkadaşı Cihat abiye anlatana kadar. Her ikisi de ne kadar şanslı olduğumu, kadının kesin kocasını aldattığını, kocasının ona yetmediğini ve hatta belki de aralarında hiç bir ilişki olmadığını defalarca söylediler.

Kafam iyice allak bullak olmuştu. Neticede kuzenim ve Cihat abi benden büyüktüler ve benden daha deneyimliydiler ama özellikle Cihat abinin evli ve dul birkaç kadınla ilişkisi olmuştu.

Kızılay yakınlarındaki bir parkta oturup çekirdek çitlediğimiz ve onların sigara içtiği bir günde “Bak aslanım üç tip kadın vardır. Bir isterik olanlar. Her türlü azıcık beğendiğine her fırsatta verenler. İki kendini naza çekenler. En zoru bunlar sürekli çekingen olurlar. Düşürmek için harcadığın efora değmez. Üç ilgiyi kendi üzerinde tutmaya çalışan dominant tipler. İşte bu tipler çok adam seçerler. Seçtiği adamı da yönetmek isterler. Eğer odağına girdiysen seni elinden kaçırmamak için de elinden geleni yaparlar. Bence senin komşu böyle bir tip. Kocasını maymun etmiş.” derken sözünü kesip “İyi de abi ona göre küçük biriyle ne işi var.” dedim.

“İşte orasını bilemezsin. Kadının neyden hoşlandığı belli değil. Sana işkence yapmak hoşuna gidiyor belki de. Hatta sen o olaydan sonra evden çıkınca gidip mastürbasyon yapmıştır kendine. Burada olay sen değilsin sana yaşattıklarından kendi aldığı haz. Yani senin yerine başka birisi olsa yine aynısı olabilirdi.” diyerek elinde tuttuuğu sigarasını ağzına götürüp derin bir nefes alıp “Ben olsam madem oyun oynuyoruz diyip onu çok sinirlendirmeden sınırlarını ölçmeye çalışırdım. Ama unutma bu işi ustalıkla yapman lazım yoksa başını belaya sokarsın kocasıyla ve babanla. Ama başarırsan kadın seni yönettiğini zannedip elinden kaçırmamaya çalışacaktır. Eğer dediğim gibiyse sana karşı bir bağlılığı oluşur ve seni kolay kolay bırakmaz” dedi.

Mithat abinin ve kuzenimin verdiği tavsiyeler sonrasında bende Duygu’ya karşı dikkatli olmaya ve ufakta olsa oyun oynamaya karar verdim. Artık karşılaştığımızda önceleri onu beğendiğimi belirten sözler iltifatlar ederken artık bu işin dozunu azaltıp sanki başka birileri varmış gibi hayali insanlar üretip ilgimin başka yere kaydığını ona göstermeye çalışıyordum. Ama içimden ona deli gibi aşıktım ve yaşım ilerleyip hormonlarım coştukça bu işin dozu giderek artmaya başlamıştı.

O olayın üstünden iki buçuk ya da üç sene sonra bir öğlen vakti binanın girişinde karşılaşmıştık ve “Geçen hafta aşağıdaki parkın orada öpüştüğün kız kimdi?” diye sordu aniden. Bende “Sana da merhaba Duygu ABLA. Bir selam verseydin önce. Ve ayrıca neden sordun ki? Seni ne ilgilendiriyor?” diye karşılık verdim.

“Ha merhaba canım merhaba. Abla mı dedin sen? Ve ayrıca ne demek canım? Sorarım tabiki neticede bu kadar yakınız. Az da olsa senden sorumlu sayılırım. Bir ara uğra bize de anlat bakalım neler oluyor?” dedikten sonra ben aniden “Yok size uğramam. En son başbaşa kaldığımızda başıma gelenlerden sonra zor toparladım. Evet kadınlara ilgileniyorum sende çok güzel bir kadınsın ama yaşıtım olan gençlerle ilgilensem ve onların diri vücutlarına dokunsam daha iyi olur. Bir daha başbaşa kalırsak önceki gibi çekingen davranacağıma söz veremem ve elimden bir kaza çıkabilir. Evli bir kadına ve de ailecek tanıdığımız birine karşı benim de sorumluluklarım olmalı.” dedim.

Bunları dedikten yüzü o sinirli ve seksi halini aldı hatta sol şakağındaki damar oldukça şişmişti. Bana doğru iyice yaklaşıp “Bana bak senin boyun kadar dilinde uzamış. Beni o yaşıtın olan ergen kızlarla karıştırdın herhalde. Senin haddini bildirirdim de dua et Nalan ve Remzi’ye. Gel seninle iki arkadaş gibi dertleşelim dedik. Sen olayı başka bir yere çektin. Ayrıca o zaman yaşananlar şakalaşmadan ibaretti. Herhalde şu anda karşında soyunacak halim yok. Seni azdırıp üzerime çekersem altından kalkamayacağım sonuçları olur. Boyun uzadı, vücudun kaslandı ve irileştin. Tam bir yakışıklı delikanlı olmaya başladın. Seninle başbaşa kaldığımızda sana artık bir çocuk gibi değil bir yetişkin gibi davranmam lazım. Neyse bende kabahat. Senin iyiliğin için çabaladım ama ihtiyacın yokmuş.” diyerek merdivenden çıkmaya başladı.

O merdivenden çıkarken altındaki dar kumaş pantolon kalçalarını iyice çıkarmış külot çizgileri meydandaydı. Onu öylece izlerken gözden kayboldu ve beni bir kere daha sözleriyle mat etmişti ama bu sefer kolay lokma olmadığımı da anlamıştı. En azından sinirlendirmeyi başarmıştım. Bundan sonrasında aramızdaki tatlı ama sert çekişme başlamış oldu.