Adım Bertan, Egenin küçük bir köyünde dünyaya geldim.1.75 boyum ve esmer bir tenim var. Ailem çiftçi. Çalışkan olduğum için tüm imkanlarını seferber ettiler. Liseyi şehirde fen lisesinde okudum. Çok basarili bir öğrenim gördüm. Lise biter bitmez İngiltere’de yüzde yüz burslu bir şekilde üniversiteyi kazandım.
Sosyoloji bölümünde başlarda zorlansam da daha sonra alıştım ve başarılı bir şekilde bitirdim. Yüksek lisans için öğrenime devam ediyordum. Bölüm başkanımız Harrison ile aramız gayet iyiydi. Bende kendini görüyordu. Her seferinde benden fazlasını istiyor, zorluyordu. Konuşkanlığım, girişimciliğim, her ortama adapte oluşumu kendine çok benzetiyordu. O da ghetto denilebilecek bir mahalleden çıkmış, herşeyi tırnakları ile kazıya kazıya başarmıştı.
Hakikaten hayatım çok güzeldi. Okul dışında çalışıyordum. Küçük bir apartta hayatımı idame ediyordum. Avrupa Birliği bursu ve part time is sayesinde çok rahat bir şekilde yaşıyordum. Bazen after partilere katılıyor, bazen de arkadasların evinde takılıyorduk. Seks bizim için çok sıradandı.Yüksek lisans tezi için de bir türlü istediğimi yapamıyor, o benden beklenen çıkışı gerçekleştiremiyordum. Her yaz 1 ay da olsa memlekete gidiyordum, her gittiğimde hem aileme yardım ediyor hemde yüksek lisans tezi için araştırma yapıyordum. Farklı birşey yapmalıydım ama konusunu bir türlü bulamıyordum.
Yaz bitmiş İngiltere’ye geri dönmüştüm. Bir hafta geçmişti ki Harrison beni odasına çağırdı. Odasına gittiğimde yüzü kıpkırmızı, sinirli bir şekilde oturmuş beni bekliyordu. İçeriye girdim ayakta beklemeye başladım..
Harrison- Burdaki rahat hayat sana geçmişini unutturdu galiba..
Ben- Hayır, unutmadım. Neden böyle düşündünüz efendim.
Harrison- 6 aydan kısa bir süre kaldı ama hala bitirme tezinin konusu bile belli değil. Ne zorluklar içinde okuduğunu unutmuş gibisin.
Ben- Hayır unutmadım ama elimden birşey gelmiyor. Sürekli araştırıyorum ama içime henüz sinen bir konu olmadı.
Harrison- Gel benimle seninle bir gezintiye çıkalım.
Beraber dışarıya çıktık. Arabasina bindik. Bana sigara uzattı. Beraber sigara içerek turlamaya başladık.
Ben- Nereye gidiyoruz?
Harrison- Sabret az kaldı..
Bir süre daha yol aldık. Hiç görmediğim bir semte varmıştık, aslında buralar tekin yerler değildi. Küçük bir mahalleydi ve yabancı bir araç girdiğinde hemen anlıyorlardı. Yol kenarında karanlık düşen tarafta aracı park ettik. İçinden çıkmadık ama tüm ışıkları kapattık. Sadece izlemeye başladık. Yol kenarında gezen kadınlar, uyuşturucu satan adamlar ve bir köşede dans eden bir grup vardı.
Ben- Kim bunlar ?
Harrison- Bende bunu merak ediyorum işte. Bu yüzden buraya geldik.
Ben- Nasıl yani, neden geldik buraya. Siz de mi tanımıyorsunuz ?
Harrison- Aslında herkes biraz tanır ama asla araştırmazlar. Burada ‘Gypsy’ olarak bilinir. Aslında her ülkede her bölgede varlar. Hint asıllı olduğunu biliyoruz.
Ben- Benden ne istiyorsunuz?
Harrison- Bunlar hakkında yeterince araştırma yapılmadığını düşünüyorum. Öyle ki, seçimlerde hedef kitle değildirler. Dernek kurmazlar, hiç ülkeleri olmamıştır. Adetleri, kültürleri daima farklı olmuştur. Çalışmayı sevmezler ama ilginç olan dünyanın dört bir yerinde de hemen hemen böyle olmaları. Asimile olmamış, tembel ve ahlak anlayışları tamamen farklı bir topluluk. Her toplumda dışlanmışlar. Neden böyle olduğunu, hala nasıl asimile olmadıklarını araştırmanı istiyorum. Tezin için gayet güzel bir konu olacaktır.
Ben- Nasıl yapacağım peki, açıkçası ilgimi çekti ama onların arasına girmek risk olur benim için. Bir tez için hayatımı riske atmak istemem.
Harrison- Onu sen bileceksin artık, sana yol gösteriyorum. Evet eğitim seviyeleri yok denecek kadar az ama illa ki aralarında namuslu insanlarda var. Sürekli eğleniyor içiyor olabilirler ama unutma bunların çoğu hapishanelerde. Gasp, adam yaralama, hırsızlık ne ararsan var. Hayatın tehlikeye girer mi.. evet girer ama kapsamlı bir araştırma yapabilirsen, bu topluluk hakkında birşeyler bulabilirsen, akademik camiada adını duyurabilirsin.
Ben biraz düşünmek için zaman istedim, daha sonra beni aparta bıraktı. Odama geçtim, duş aldım ve düşünmeye başladım. Bunu yapamazdım. Evet mükemmel bir konuydu ama hayatımı riske atabilirdim. Leptopu açmış, haklarında yazılan makaleleri okuyordum. O sırada memleketten Sadri abi görüntülü beni aradı. Kendisi komiserdi.
Sadri- Bertan’ım nasılsın kardeşim, hiç arayıp sorduğun yok. Unuttun abini…
Ben- Haklısın valla abi, biliyorsun son dönemde baya yoğunum hem tez için uğraşıyorum hem de part time çalışıyorum biliyorsun.. Naptın nasılsın ?
Sadri- İyiyim kardeşim bildiğin gibi devam mücadeleye, nasıl oldu tez işi senin bulamadın mu konu hâlâ ?
Ben- Aslında benim hoca bir konu buldu, iyide konusu ama yapamam ben ya… İmkansız yani..
Sadri- Ne oğlum imkansız olan, iki satır araştırıp yazması değil mi ? Merak ettim şimdi konuyu, anlat bakayım.
Ben- Abi konusu Gypsy.. araştırma yapmam için aralarına girmem lazım. Eskiye dönük doğru düzgün araştırma yok zaten. Mecbur aralarına girmem lazım ama mümkün değil. Hayatımı riske atamam.
Sadri- Gypsy ne oğlum ? Ne bu tehlike anlamadım doğru düzgün Türkçe anlat şu şeyi.
Ben- Abi Gypsy şey yani, çingene gibi birşey.. Bunlar aslen Hint göçmeni ama dünyanın dört bir yanına yapılmışlar. Göçebe normalde ama biraz da olsa yerleşik düzene geçtiler. Kendin biliyosundur ya.. Aynı şey işte..
Sadri- Vay amk, oğlum araştırıp ne yapacaksınız sanki.. İş ya.. Bunların mahalleye girilmez, yaşanmaz.. Kokarlar. Gasp, uyuşturucu herşey var. Manyaklaşma oğlum.
Ben- Ne yapayım abi, böyle bir tez yazmaya kimsenin cesareti yetmez zaten. Ama yazarsam da ve iyi bilgiler edinir üzerine düşersem de, bütün kapılar açılır. Hoca olarak bile kalabilirim. Ama yemiyor işte..
Sadri- Valla yardım edebilirim sana ama nasil olur bilemem..
Ben- Ne yardımı abi, nasıl olacak..
Sadri- Biliyorsun burdaki mahalleyi, ama işler karışık son dönemde.. Kendileri uyusturu imal etmeye başlamış ama bir türlü yakalanmıyorlar. Girene kadar herşey kayboluyor.. Bir iki torbacı yakaladık ama faydası yok. Bunların arasına sokabilirim seni.. Hem bize yardım edersin hem de tezin için araştırma yaparsın..
Ben- Abi ben ajan mıyım. Hayatımı riske atmamı mı istiyorsun gerçekten.. Ben ne anlarım..
Sadri- Lan dinle oğlum.. biz seni sürekli takip edeceğiz zaten.. Bir ailenin yanına gireceksin. Muhbir bir aile..
Ben- Bırak Allah aşkına abi, nasıl guveneceksiniz onlara..
Sadri- Yatarı var oğlum adamın.. Bize mecbur yardım edecek. Eğer yardım ederse cezası düşer.. Ama sen sivilsin işte.. İzin alabilir miyim bilmiyorum. Sen düşün biraz bende o sırada amire sorayım..
Ben- Tamam düşüneyim abi.
Kafam iyice karışmıştı. Ulan canımdan kıymetli mi bu tez, kalmadı mı başka konu diye düşünüyordum. Bu düşünceler içinde uyuya kaldım. Sabah telefonun sesi ile irkilerek uyandım. Harrison arıyordu.
Harrison- Açıkçası sabahın bu saatinde seni rahatsız etmek istemezdim ama kararını duymak istiyorum.
Ben- Hala karar veremedim, senden sonra memleketten bir arkadaşım ile sohbet ettim.
Daha sonra her detayı anlattım. İlgisini baya çekmişti ama Türkiye’de bunu yapmam için özel izinler gerekiyordu. Amirden de haber almamıştım daha. Öğlene doğru Sadri abi aradı. Özel izin alabileceğimi kararımı beklediğini söyledi. Ardından akşama doğru Harrison tekrar aradı. Tüm işlemler için izin aldığını ve tez teslim tarihine kadar vaktimin olduğunu söyledi. Derslerime online olarak girebileceğimi, onun için de gerekli izinler aldığını söyledi.
Artık herşey iki dudağımın arasındaydı, ya evet diyecek risk alacaktım, ya da yerimde sayacaktım.. Başarılı olmalıydım ve risk almalıydım. En sonunda evet dedim. Gerekli belgeler ve izinler alındı. 1 hafta içerisinde kendimi parkta Sadri abi ile konuşurken buldum.
Sadri- Ee Bertan nihayet geldin, şimdi amirim gelecek o sana detayları anlatacak.
Ben- Ailemin haberi olmayacak değil mi ? Geldiğimden de haberleri yok.
Sadri- Haber vermedik. Zaten köydeler oğlum. Sen takılma buna.. Rahatla, ne kadar kısa sürede baskın yaparsak o kadar rahat olursun.
Biraz bekledikten sonra parka sivil bir şekilde amiri geldi. Turan amir harbi amirdi. Boylu poslu hilal bıyıklı bir adamdı.
Turan- Selam Bertan, burda buluşmamızın sebebi belli, karakolda gözüküp ifşa olmamak. Şimdi sana anlatacağım şeyleri pür dikkat dinle.
Uzun uzun plandan bahsetti. Yanına yerleşeceğim aile hakkında bilgiler verdi. Rolümü falan herşeyi anlattı. Daha sonra bana bir cihaz verdi. Eğer acil bir durum olursa, kullanmamı ve kısa süre içinde oraya geleceklerini söyledi. Eğer plan düşündüğümuz gibi giderse, hiç tehlike içine girmeden yakalayabilirdik.
Biraz daha sohbet edip detaylardan bahsettik. Daha sonra eski bir araç geldi. Arkası açık, içinde hurda demirler ve hortumların olduğu bir araçtı. Arabayı kullanan adamın başında eski tip bir şapka ve yıpranmış bir gömlek vardı. Bıyıkları uzundu ama sakalları kesikti. Yanında ise bir kadın vardı. Altında siyah bir şalvar,üzerinde eski pembe bir tişört vardı. Kollarında 3 bilezigi olan esmer bir kadındı. Yaşları yaklaşık 35-40 arasıydı. Araçtan indiler ve yanımıza geldiler. Adam selam verdi daha sonra bana baktı. İsmi Salimdi. Kendine has aksanı ile konuşmaya başladı
Salim- Amirim bu herif böyle gelirse ilk günden belli olur. Baksana iş adamı gibi tertemiz giyinmiş. Avrat tahmin etti de getirdi kıyafet. Bunları giysin. Sende sakin sözümüzden çıkma. Böğrüne domdom yersin.
Korkutucu bir şekilde konuşan zayıf bir adamdı. Karısı balık etli, kocaman götü olan bir kadındı. Arkasını döndü arabadan bir poşet getirdi, içinde Salim’in kıyafetleri vardı. Bana verdiler ve giyinmemi istediler. Bunlar kokmuyordu, aslında kokmaları gerekiyordu.
Aracın arkasında üzerimi giyindim. Yanlarına gittim. Sadri abi beni o halde görünce gülme krizine girdi. Turan abi de kendini tutamadı ve biraz güldü.
Salim- Hah işte anam babam, şimdi az bize benzedin. Azıcık ta bizim konuşmaları taklit edersin. Senin yurt dışına kaçtığını, orada birini vurduktan sonra buraya döndüğünü söyleyeceğim. Zaten rengin bize benziyor. Sen bişey deme ama unutma kendini ezdirme, korksan bile karşılık ver.
Onaylar bir şekilde kafamı salladım. Daha sonra vedalaştık ve beraber pick-up a bindik. Karısının adı Ayşe’ydi. Ayşe ile yan yana oturuyorduk. Ayşe beni göz ucuyla kesiyordu. Koca götü beni kapıya sıkıştırmıştı. Memelerini zor tutan sütyeni gözümü alıyordu. Fark etmişti. Yolda giderken aklımdaki bazı soruları sormaya başladım.
Ben- Neden hurdacılık yapıyorsunuz ? Yani sizin insanlarınız genelde hurdacı oluyor.
Salim- Hurdacılık hırsızlığı kamufle ediyor. Ben izin alarak alırım ama bizim mahalledekiler çalar. Soran olursa da hurda diye aldık der.
Ben- Yanlış anlamazsan birşey daha soracağım, siz kokmuyorsunuz ama geneliniz kokuyor.
Salim- Doğru diyon ama biz onlar gibi değiliz. Biz sürekli yıkanırız. Kıyafetlerde hep temizdir bizim.
Bir süre daha konuşmaya devam ettik. Daha sonra mahallelerine geldik. Aslında çıkmaz sokakta olan uzunlamasına bir mahalleydi. Yolun iki tarafında, gecekondu şeklinde evler sıralanmıştı. Evler karşılıklı birbirine çok yakında. Başka giriş ve çıkış yoktu mahallenin. Sadece evlerin arasında bir kişinin anca sığabileceği yollar vardı. Biraz daha ilerledikten sonra, evlerine vardık.
Evin önündeki bahçe küçük, arkasında daha geniş bir bahçe vardı. Eve girerken insanlar beni görmüştü, dışarda küçük çocuklar oyun oynuyor, kadınların bazıları birşeyler pişiriyordu. Beni görünce şaşırdılar. Evin içine girince kadının biri Ayşe’nin yanına yaklaştı ve beni sordu. Uzun uzun anlattı daha sonra o da içeri girdi.
Tavanı basık bir evdi, ama geniş yapmışlardı. Herşey çalıntı olduğu çok belliydi. Birbiri ile alakasız fayanslar, eşyalar gözüme çarpıyordu. 4 oda bir salon bir evdi. Odalar küçüktü. Ayşe bana odamı gosterdi, küçük bir odaydı. Bir tane çekyatı açmışlar üzerine de çarşaf sermişlerdi. Çantamı oraya bıraktım. Daha sonra Salim salona geçti ve yanına çağırdı. Yanına gittim.
Salim- Bizim de fakirhane burası işte. Sana layık değil ama.
Ben- Önemli değil, bizim köydeki evlerde böyle.
O esnada içeriye 19 yaşlarında bir kız girdi. Aynı Shakira gibi. İnce bel çıkık kalça, sarının koyu tonu saç rengi, diri göğüsler ve güzel bir yüz. İsmi Alev. En küçük kızları.
Alev- Baba bana görücü mü getirdin sonunda, pekte yakışıklı.
Salim- Lan sus şerefsiz. Edepsiz puşt,iyice azdın sende.
İçeriye giren Ayşe…
Ayşe- Ne bağırıyon kıza, kaç yaşına geldi, yaşıtları 2 çocuk doğurdu hala evermedin kızı. Çeyizi doldu taştı.
Salim- Avrat kemiklerini kırarım şimdi misafirin yanında. İkinizi birden öldürürüm burda.
Ayse- Anca öldür zaten, kumarda ye paraları, karıları sik. Yetmesin bir de orda kavga et vur adamı. Ne hale geldik şuna bak.
Bir anda ortam gerilmişti. Ama 3 saniye geçmemişti ki kahkaha atmaya başladılar. Garip bir aileydi..
Akşam olmuştu, Salim dışarıya çıktı, yine kavga dövüş. Ayşe gitme tohumuna sıçtığım diye küfürler ediyordu. Yine kumar oynaya gitmişti. Salonda çayımı içmiş odama geçecektim. Ağlamaklı bir şekilde yanıma geldi.
Ayşe- Görüyon demi anasına sıçtığım yine kumara gitti. İyice kaybetti kendini. Kolumdaki bilezikler kaldı bir tek yakında onuda alır.
Ben- Sakin ol,konuşurum onunla ben. Hem zaten yarın işimiz var.
Ayşe- Konuşsan n’olacak. Gider yer bütün paraları, sarhoş sarhoş gelir. Siki kalkmaz, parası yok. Dini imanı para olmuş, kızı niye vermiyor zannediyon. İyi para alsa anında verir.
Biraz daha dert yandı daha sonra odasına gitti. Bende odama geçtim. İlk defa böyle bir tecrübe yaşıyordum. Korktuğumu belli etmemem lazımdı. En azından kokmuyorlardı. Telefonu açıp gözlemlerimi yazdım. Ardından hiç tanımadığım evde uyuyakaldım.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.